Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mozart in the Jungle izlemek için 8 İyi Neden Lola Kirke Gael Garcia Bernal 2014’te pilot bölümünü yayınladığından beri, izleyen her 10 kişiden 9’unun devamını iştahla beklediği dizi Mozart in the Jungle’ın adını ya duydunuz, ya da önümüzdeki aylarda fazlasıyla duyacaksınız. Dizinin temel özelliği, oldukça müstesna bir alt kültürün sırlarını ifşa etmesi. Mozart in the Jungle, New York’un vahşi rekabet şartlarında hayatta kalmaya çalışan bir senfoni orkestrasının hikâyesini anlatıyor. Ve bize klasik müziğe seksi bir bakış atma fırsatı sunuyor ki, bu da takdir edersiniz çok sık rastlanılan bir şey değil. Evet, nedenlerimizi girişte yemeyelim ve yazının arkalarına doğru sağlı sollu ilerleyelim. İşte “Mozart in the Jungle”ı en sevdiğiniz dizilerden biri yapacak o sebepler. 2) Yapımcı, yazar ekibin lanırken, senaristler klasik müzik dünyasından, isimleri gizli pek çok ünlü sanatçıyla görüşerek onların sırlarını da senaryoya işlemişler. 1) Klasik müziğe punk rock bakışı: Obuacı müzisyen Blair Tindall’ın 2006 tarihli otobiyografik kitabı “Mozart in the Jungle; Sex, Drugs And Classical Music”ten uyarlanan dizimiz, ciddi ve sıkıcı bildiğimiz klasik müzik dünyasına farklı bir açıdan yaklaşıyor. Hayali bir New York Senfoni Orkestrası’nın sahne arkasında takılan karakterler, kâh geceleri şot içme ve üstüne o kafayla çok zor klasik müzik partisyonları çalma yarışması yapıyor, kâh orkestra içinde çapraz kurda ilişkiler yaşıyorlar. Senaryo Rolling Stones’un tabiriyle, Tolstoy tarafından hikâyeleştirilen bir Mötley Crüe konseri sahne arkasına benziyor. Üstelik Tindall’ın çeyrek yüzyıla yayılan anıları günümüze uyar12 NİSAN 2015 3) Casting, ah o casting: deki seçkinlik: Wes Anderson filmlerinin kadrolu sempatiği Jason Schwartzman, hikâyeyi keşfetttiğinde derhal kuzeni Roman Coppola ve yönetmen Paul Weitz’e götürmüş. Çünkü sezon finalinde bir klasik müzik eleştirmeni olarak kadroya girecek Schwartzman’a göre, hikâye ham haliyle bile en az dört sezonluk bir seri olmayı hak ediyormuş. Ellerindeki hikâyeye inanan ekip, senelerce lobi faliyetleri yürüttükten sonra nihayet Amazon’u seriyi çekmeye ikna etmişler. Dizinin yazar ekibinde ise yine Roman Coppola, Jason Schwartzman, Alex Timbers ve kitabın da yazarı Blair Thindall var. Dizinin kastı mükemmel, oyuncuları “yeme de yanında öylece dur” tipte ve yetenekte insanlar. Dizide çılgın, dahi, biraz sarsak ama mistik orkestra şefi Rodrigo’yu canlandıran Gael Garcia Bernal… Bernal’i her biri kült filmler olan Amores Perros (Paramparça Aşklar ve Köpekler) La Mala Educación (Kötü Eğitim), Science of Sleep’den (Rüya Bilmecesi) biliyor olmalısınız. Bernal’ın oynadığı Rodrigo, bisikletiyle Central Park’ta turlarken papazdan gönül tavsiyesi, torbacıdan cigara alan ve her hareketiyle senfoniye bir ruh kazandırma çabası içinde olan bir karakter. Gerçek hayattaki 4) Ana kahraman kadın: Bernal ise biraz daha temkinli. Ona göre “Klasik müzik sanatçıları senin benim gibi, yiyen, içen uyuyan insanlar. Onları farklı kılan şey, iş sahneye ve çalmaya gelince, bir anda çok ama çok ciddileşmeleri.” Hikâyenin başrolünde, obuacı Hailey Rutledge’ı canlandırırken sanatçı olmak uğruna her azaba katlanan Lola Kirke var. Projeye yazar ve yapımcı ekibini duyunca gözü kapalı atlayan Lola Kirke, “Bu nasıl bir genetiktir Allahım?” diye sordurtan Kirke kızlarının en küçüğü. Ablası Jemima Kirke’yi insana saç baş yoldurtan coolluğu ile Girls dizisinde, Jessa olarak izlemiştik. İşte bu kızların anası Sex and the City kostümlerini sağlayan butik sahibi Lorraine, babası Simon ise Bad Company ve Free gruplarının eski davulcusuymuş. Özetle aileden sanat aşkı ve görsel yetkinlikleri edinen Lola, obuaya adanmış Hailey rolüyle insanın içine ılık ve yumuşak şeyler dolduruyor. IV. Marlin Oscar Guggenheim ile tanışacak ve kendisinin Melih Gökçek benzerliği karşısında hayrete düşeceksiniz. (üstte) gibi pek çok eğlenceli ayrıntı daha var ve Guggenheim Melih Gökçek çıkmayacak. 6) Kast çok iyi demiştim değil mi? Misal çelist Cythia 5) Yan hikâyelerin enteresanlığı: Bir dizi hakkında yazar Çılgın şef Rodrigo, illa ki birine yar olacaktı. İlk sezonda eski anarşist aşkı ile çarpıcı karşılaşmalar yaşayan Rodrigo, dizide tüm kadınların göz bebeği. Ama içimizden bir ses, onun yavaş yavaş esas kız Hailey’e kaynayacağını ve ikinci sezonda fırtınalı bir aşk yaşanacağını söylüyor. 7) Yaklaşan aşk hikâyesi: rolündeki Saffron Burrows olsun, Hailey’in balet sevgilisi rolündeki Peter Vack olsun… Bunlar hep insanı ekrana daha bir kilitleyen karakterler. Çellosu yanına muazzam yakışan selvi boylu Cythia, Hailey’in vahşi müzik dünyasındaki hamisini canlandırıyor ve ona hangi müzisyenin nasıl seviştiğine dair tüyolar vermekten geri kalmıyor. Peter Vack’ı ise dizinin bazı bölümlerinde taytla göreceğiz; başka bir açıklamaya da gerek yok bence. ken ivedilikle kaçınılması gereken şey elbette “spoiler” vermek. Ama elimde değil, dizi pek çok enteresan yan karakter de barındırıyor. Misal yedinci bölümde, IV. Marlin Oscar Guggenheim ile tanışacak ve kendisinin Melih Gökçek benzerliği karşısında hayrete düşeceksiniz. Asıl şaşkınlığı ise, Guggenheim’dan Türk pasaportu çıkışıyla yaşıyacaktınız ki, tüh. Ben çıtlatmış oldum. Ama müsterih olun, dizide bunun Deniz Özturhan 8) Çalan parçalar bile yeter: Klasik müzik duymaya pek DİZİ alışkın olduğumuz söylenemez. Ne de olsa biz, ülkenin en büyük şehrinin en önemli meydanındaki tek kültür sarayının neredeyse 10 senedir harabe halde bekletildiği ve son 2 yıldır da polis dinlenme tesisi olarak hizmet verdiği bir ülkede yaşıyoruz. Lakin dizide Sibelius’tan Mozart’a, pek çok güzel şey duyacaksınız, şaşırmayın. 21