Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Neslihan Aktaş Kaymak tabakadan varoşlara herkes mi müptela? “Hem sen insanlara gider yapacaksın, diskalifiye olacaksın; sonra da ekip kaybedince hesap soracaksın. Keşke adam olsaydın da, oynasaydın.” Sakallı, atletik yapılı ve belli ki güneş altında saatlerce kaldığı için bronzlaşmış bir adam, ekranda, ekip arkadaşına sarfediyor bu sözleri. Yetmiyor, “Kindar, ikiyüzlü” diye de ekliyor. Görüntüler cennet misali Dominik Cumhuriyeti’nden. Bu sırada İstanbul, Nişantaşı’nda bir evin oturma odasında televizyon karşısındaki bir grup arkadaş, çığlık çığlığa isyanlardaki bu adama destek oluyor: “Turabi’ye haddini bildir Hasan, arkandayız...” Ekran başındakiler senarist, avukat, banka yöneticisi. Evdeki dördüncü kişi ise şaşkın, bir ekrana bir arkadaşlarına bakıyor. O sırada televizyonda Acun Ilıcalı ortaya çıkıyor; tartışan iki erkeğin arasına giriyor, öğütler veriyor. Durum ciddi. Beyazcamın içindeki ve önündekileri heyecana gark eden yapım ise; Survivor All Star... Olay, Atlantik Okyanusu’nda bir adada hayatta kalmaya çalışan, bunun için de rakibini yenmek zorunda kalan iki ayrı grubun kameralar önündeki mücadelesini çoktandır geçmişti zaten. 2005 yılında dünyada 9’uncu yılına giren Survivor, Türkiye’de ilk kez Kanal D’de izleyici ile buluştu. Show TV’de yayınlanmaya başladıktan sonra ekonomik krizdeki kanalın maddi ve manevi (aldığı reytinglerle) yüzünü güldürdü. Star TV’deki bir yıldan sonra da şimdilik ebedi adresi görünen tv8’de bambaşka bir boyut kazandı. Artık yapımcısısunucusu Acun Ilıcalı’nın kanalında. Bu kez yalnızca gençlere, erkek ya da Total izleyiciye değil de daha geniş bir kitleye ulaşıyor. Kahvehanelerde, okul koridorlarında, ofislerde, beyaz Türklerin whatsapp gruplarında Survivor ortak konu son haftalarda. Atarlı Turabi, efendi Doğukan, evimizin oğlu Hasan, milli atlet Merve... Hepsinin kendine göre takipçisi, seveni, nefret edeni var. Senarist, izlerken yarışmacıları çözümlemeye çalışıyor, kendi hikayelerine karakter arıyor. Avukat, adrenalin yaşıyor. Bankacı, “Hayatım çok sıkıcı, Survivor’da aksiyon var” diyor. Hepsinin kendince Survivor izlemek için bir nedeni var. Zeynep teyze gönüllüden yana Mesela üç torun büyütmüş ama kocasının emekli maaşı yetmeyince çocuk bakmak zorunda kalan Zeynep teyzenin ‘Survivor’cı olması için sebebi başka: “Gönüllüler’i Çalışan sayısı 380, 4 aylık maliyeti 15 milyon doları geçiyor. Ekranların macera, entrika, bazen duygu yüklü yarışmasında, 10 yılın iddialı isimleri bir kez daha adada. Survivor All Star’ı bu kez çok daha fazla kişi izliyor. Peki değişen ne? Soruyu Acun Ilıcalı’ya sorduk. Prof. Dr. Tayfun Atay ise sosyolojik açıdan yorumladı. Yiğidi öldür hakkını yeme! Acun kültürel anlamda çok kozmopolit bir karakter. “Beyaz” mı beyaz, ama “kara” sayılanla da etkileşim ve titreşimi var. Prof. Tayfun Atay tutuyorum, çünkü çoğunlukla oyunları kaybediyorlar. Bu yüzden aç kalıyorlar. Bu sezon dört kere kaybettiler. Neyse ki geçen akşam kazandılar da, yemek yediler. Çok mutlu oldum.” Zeynep teyzenin favori yarışmacısı ise Turabi. “Dobra olduğu için seviyorum. Ne düşünüyorsa ağzında. Kimsenin arkasından konuşmuyor” diyor. Kadın yarışmacılardan Sahra’yı “insanları birbirine düşürdüğü” için hiç sevmiyor. Ama Begüm, Özlem ve Nadya’yla yarışmaları kazandıkları, güçlü kadın oldukları için gurur duyuyor. Şehirlisinden, eğitimlisinden, ilkokul mezunundan, dar gelirlisinden, ünlüsünden, akademisyeninden farklı sosyoekonomik grupları, haftanın 4 gecesi ekran başına topluyor yarışma. Cumartesi, Pazar ve Salı akşamları hem genel, hem “SIRADAN TERÖR” MAKİNESİ TURABİ Profesör Tayfun Atay, Turabi’yi “sıradan terör” makinesi diye tanımlıyor; “şov yapıyor, oynuyor” diyor. “Toplumdaki zorbalık kültürünün bir karşılığı olarak temsil değeri var. Gündelik hayatın içinde sıradanlaşmış taciz pratikleri içerisinden süzülüp gelen bir karşılığı var. Ve bu toplumda gençlerin önemli bir kesiminin içinde bulunduğu ataerkil koşullara, ‘maşist’ ruh haline karşılık gelen bir yanı var. Bazılarımız ne kadar tasvip etmese de, hatta nefret etse de ona ‘Helal olsun sana’ diyen 14 bir kesim var. Ayrıca Turabi’nin neden sevildiği kadar neden sevilmediği de önemli. Nefretin de çekici ve seyirlik bir yanı olabiliyor. Turabi şiddete tapan bir kültürün içinden çıkan, hayatın içinde hep şiddet üreterek var olmaya, kimlik bulmaya çalışan, şimdi de bunu bir gösteriye tahvil edip o kültürün içindekilerin ruhuna tercüman olarak buradan ‘yırtmaya’ çalışan bir çocuk.” Burada Ilıcalı’ya soruyoruz, “Sizi çocuklar da izliyor. Turabi yanlış örnek olursa diye kaygılanmıyor musunuz?” Yapımcının yanıtı şöyle; “Biz Dallas’ta J.R.’ı mı örnek aldık? Aileler Turabi’yi ‘kötü örnek’ olarak gösterebilir.” Atay’ın bu noktada Ilıcalı’ya itirazı var, “Turabi ile J.R. kıyaslanamaz. J.R. bir kurgu karakter ve realiteşovdaki insanın o kurgu karakterle belki bir ortak kesişim alanından söz edebiliriz ama bire bir örtüştüremeyiz. J.R. hayali, Turabi ise “gerçeklik gösterisi” sunan, ama kurgu da diyemeyeceğimiz “hayati” bir karakter.” 12 NİSAN 2015