17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 KAMBOÇYA KAMBOÇYA 13 GEZEKALIN Mastafa Balbay [email protected] Kral sarayı Phonen Penh’teki cami ELMALI’NIN KAZAKÇASI: ALMATI... Orta Asya deyince akla ilk gelen stepler olur. Git git step, tep babam tep. Orta Asya’nın Fergana Vadisi bölgesi ise bir başka zengindir. Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki o verimli alanlarda akla gelen gelmeyen her türlü tarım ürünü yetişir. Zaten büyük kentler de bu bölgenin çevresinde kurulmuştur. Kazakistan’ın Astana’dan önceki başkenti Almatı bunlardan biri. Kazaklar Rus nüfusun yoğun olduğu kuzey bölgesini dengelemek için başkenti yukarıya, Astana’ya taşıdılar. Ama Almatı ülkenin en büyük kenti ve en verimli bölgesi olmayı sürdürüyor. Kazaklar elmaya alma diyorlar. Zaten bu bölgeye gittiğinizde Türkçedeki bütün sözcükleri birazcık katılaştırdınız mı, çoğunlukla Kazakçasına ulaşıyorsunuz. Örneğin yağmur mu demek istiyorsunuz, biraz sertleştirin, çakmur deyin oldu size Kazakçada yağmur. Adından da anlaşılacağı gibi Almatı’nın içi ve çevresi elma ağaçlarıyla dolu. Yeşil iri elmaları kavunla karıştırabilirsiniz. Öylesine iri. Almatı adı da elmadan geliyor. Ama yüzyılın başındaki adı AlmaAta idi. Yani elmanın atasının olduğu yer, elmalı bölge anlamında. Almatı öylesine yeşil ki, girdiğiniz bir caddenin sonunu ancak yeşil bir tünelin altında gibi görebilirsiniz. Ağaçlar öylesine yüksek, bakımlı ve yeşil. Eğer Almatı’yı yüksekçe bir yerden izlemek isterseniz, çıkın Köktepe’ye... Yok, adını biz Türkçeleştirmedik, Kazaklar da Köktepe diyorlar. Bir bölümünden de teleferikle çıktınız mı, keyfinize diyecek yok. Köktepe’den Almatı’nın yeşilliği daha bir güzel ortaya çıkıyor. Ufukta binalardan çok yeşillik görüyorsunuz. Köktepe’nin devamı kış sporlarının yapıldığı Medeo’ya gidiyor. Bu bölgedeki dağların ortak adı da hiç de yabancı değil: Aladağ... Kazak insanı doğayla iç içe yaşıyor. Anlatılan o ki, Kuzeydeki KazakRus sınırı Kazak hayvan sürülerinin geçiş yollarına göre belirlenmiş. Kazaklar sürümüzün geçtiği yer sınırdır demiş. Yolunuz Almatı’ya düşerse içinde göreceğiniz çok yer var, ama tepeden bakmayı da ihmal etmeyin. Gezekalın... Angkor Wat tapınağı Tapınaklar vadisinden ölüm tarlalarına Yazı ve fotoğraflar Şeref Pınarcı stanbul’dan Tayland’ın başkenti Bangİ kok’a uçuş ve kuzeye doğru karayoluyla Kamboçya’ya aldığım bilet ile yola koyulduk. Beşaltı saat süreceğini sandığımız yolculuk, Tayland sınırını aştıktan sonra farklı bir zaman dilimini yaşar gibi yavaşladı. Sınırı geçince değiştirdiğimiz araç ve toprağa dönüşen asfalt yol, hedefimize ulaşmamızı geciktiren diğer unsurlarla ittifak kurdular: Toprak yolda öyle derin çukurlar var ki oturduğunuz koltuktan zıplayarak gerisin geri koltuğumuza düşüyoruz. Uyku yastığımı bu düşüşlerde bel fıtığımın nüksetmesinin önlemi olarak kullanmaya başladım. Geldiğimiz bir noktada dere yatağı üzerindeki köprü zemininin çelik levhalarının değiştirilmesi için beklenen iki saat ve iki tarafta oluşan uzun araç kuyruğu. Azalacağını umut ettiğimiz yoldaki çukurların ülke nüfusundan fazla olması ve hızlı giGöl üzerindeki ilkokul demememiz hepimizi perişan etti. Neredeyse bir Fillandiyalı ile araçtan inip geçen bir motosiklet ile yola devam etmeyi düşündük. Mola verilen her yerde değişmemecesine iki saat yolunuz kaldı yalanı ile sabah altıda başladığımız 300 kilometrelik yolu akşam 21’de perişan bir şekilde bitirdik. İtiraf ediyorum ki hayatımın en kötüeziyetli yolculuğuydu. Nihayet Siem Reap yani Angkor Wat’tayız. Angkor tapınakları Kamboçya ulusunun ruhu ve kalbidir, Kymerlerin terör ve soykırımından sonra da bu tapınaklar yeni hayatın kuruluşunda gurur ve esin kaynağı olmaya devam etmektedir. 12. yüzyıldan kalma Kral ikinci Suryavarman adına yapılmış ve günümüze kadar çok iyi koşullarda gelmiş görkemli bir tapınak kombinesidir. Önce Vişnu adına bir Hindu tapınağı olarak, daha sonraki dönemlerdeyse bir Budist tapınağı olarak kullanılmıştır. Çok geniş bir alan kaplayan tapınaklar bölgesinde Ankor Wat’ın dışında yine farklılığı ve görkemiyle An gor Thom, Ta Prohm, Pre Rup, Preah Khan, Terrece of Elephant adlarında muhteşem tapınaklar bulunmakta. Gönlünüzce gezebilmeniz için üç günlük kombine bilet almanız zaman kaybı olmayacaktır. Kara yoluyla Kamboçya’ya girişte yaşadığım eziyet nedeniyle, başkent Phnom Penh’e nehir(göl) yolutekne seçeneğini öğrenir öğrenmez biletimi aldım. Tonle Sap gölünde dört saatlik seyirlik, sürat motorlu bir yolculuk ile başkente bu kez rahat bir şekilde ulaştım. Ölüm tarlaları Bir başkentin “ölüm tarlaları” filmi ile hatırlanması ne kötü; beni tekneden alan ve hostelime yerleştiren motosikletli taksi ile şehir dışındaki katliamlardan toplanan iskeletlerin “ibretlik” müzesi Ölüm Ölüm tarlaları anıt müzesi Tarlaları’na toz toprak yolları katederek vardık ve hüzünlü saygı duruşundan sonra hızla uzaklaşmak istedim bu katliam bölgesinden, bu kez başka ibretlik müzeye ulaştım. “Tuol Sleng” soykırım müzesine. Ülkenin en başarılı, saygın kişilerinin mezun olduğu “Lise”yi işkence merkezi haline getirerek bilimeğitim ve insanlıktan intikam alan Pol Pot’un bu vahşiliği, acımasızlığını, müzenin duvarlarında sergilenen binlerce fotoğraf ve öyküyü göz yaşlarıma engel olmaya çalışmadan gönüllü tanığı olmaya bıraktım kendimi. Psikolojik olarak çökmüş halde hostelime döndüm. Bu atmosferi dağıtmak üzere güneşin Tonle Sap Gölü üzerindeki batışını elimdeki soğuk bira ile seyrederek, hayatın her şeye rağmen güzel olduğunu fısıldadım kendi kendime. “Bulutsuzluk Özlemi”nin o güzel şarkısına bıraktım kendimi “Ne olursa olsun yaşamaya mecbursun”. Bugün bütün zamanımı Royal Saray’ı, Bağımsızlık Anıtı ve Phnom Wat tapınağı, Müslüman azınlı ğa ait bir camiyi ve sokakları, çarşıları, lokantaları gezerek Kamboçya’ya bu seferlik yeter deyip, yarın Vietnam’a Ho Shi Min’e güneyinden girmek üzere acentelerden birine otobüs bileti almak için girdim. Çin tarafından desteklenen Kızıl Khmer ve Pol Pot yönetimi 197579 yılları arasında üç milyonu aşkın okumuşmeslek sahibi yurttaşını işkencelerle katletmiştir. Hem de ne uğruna; nüfusun tamamı köylü sınıfı olmalı, onlardan daha temiz ve yeni bir toplum oluşturmalı diyen gericihasta Pol Pot ideolojisiyle, geriye kalan tüm sınıfları ve okumuşları düşman kabul etmiş ve yok etmiştir. Yaşanan onca dramın ironik tarafı da Pol Pot’un kendisinin de Fransa’da Üniversite eğitimi almış ve Fransız Komünist Partisi üyesi olması. Bu katliamı, komşu Vietnam’ın Kamboçya’yı 1991’deki işgalinin sona erdirmesi ve bugüne kadar hiçbir Khmerlinin de yargılanamaması başka bir üzüntü kaynağı “insanlık” adına. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle