Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay@yahoo.tr 10 KÜLTÜR ZÜRAFALI MÜZE Sunay Akın, on parmağında on marifeti olan komple bir aydın insan. Sanatçı, yazar, yaratıcı, koleksiyoner; ama hepsinden önce bir şair. Sunay Akın, tüm artılarının yanı sıra yaratıcılığını kullanarak, ülkesine, ülkesinin çocuklarına büyük bir değer kazandırdı. 7’den 70’e, küçükten büyüğe ülke çocuklarına bir oyuncak müzesi armağan etti. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde, yıllardan beri sözde bir oyuncak müzesi mevcut, ama ne varlığını bilen, ne de duyan var. Çünkü, doğru dürüst tanıtılmamış, tanıtılması için gayret sarf edilmemiş, elinden kolundan tutulmamış, belki de lüzum görülmemiş. Konu oyuncak değil mi? “Aman sen de! Çocuk mu olduk?..” gibilerden alışık olduğumuz karmaşık serzenişler. Sunay Akın’ın Oyuncak Müzesi. Göztepe’de, hat boyunun paralelinde yer alan Zeki Zeren sokağında. Sokağa girdiniz mi, üç büyük zürafa heykeli karşılıyor sizleri. Osmanlı’nın son maarif nazırlarından Münif Tahir Paşa’nın anısına yerleştirilmiş bu zürafalar. Paşa, yaşadığı dönemin birkaç adım ilersinde olan aydınlardan. Eğitmen, pedagog; bilime, sanata değer veren bir insan. Bu zürafalara benzer bir heykeli özel olarak yaptırıp, Erenköy’deki köşkünün bahçesine koydurmuş. Tabii, o dönemin insanları için muhteşem bir olay. İşte, Sunay Akın, bu aydın insanın anısını, doğa ve çocuk sevgisini, şiir, tarih ve oyuncak tutkusunu müzesinin önündeki bu zürafa heykellerinde yansıtıp yaşatıyor. Yıllardır toplanan oyuncaklar, Akın’ın Göztepe’deki müzeye dönüştürülen baba yadigarı köşkünde bir araya getirilip yaşam bulmuşlar. Burada çocuklar kadar oyuncaklar da mutlu..Birçoğu kıyıya köşeye atılmış sandıkların, sandık odalarının karanlık kuytu köşelerinden çıkartılmış, tozlarından paslarından arınıp yeni baştan vitrinlerde bulmuşlar kendilerini. Tüm albenileriyle, küçük büyük, genç yaşlı her yaştan çocuklara sundukları görsel zevkin yanı sıra, çocukluklarını yaşatıyor, bir ayna gibi geçmişin yitirilen değerlerini yansıtıyorlar. Sunay Akın’ın ifadesiyle, yıllardan beri dört bin kadar oyuncak toplamış, tabii ki bu sayı her geçen gün daha da artıyor. Herkesin anılarında kalmış, kimi zaman düşlerini süsleyen bir oyuncağı vardır. Benim de, oyuncaklarım arasında yıllardan beri unutamadığım tenekeden yapılmış küçük bir teknem vardı. İçindeki minik boruları su ile doldurur, boş bir gazoz kapağına doldurulmuş zeytinyağına bağlı fitilini yaktık mı minik borulardaki su ısınır, buhar olup teknenin altındaki boşluktan çıkar ve tekneye itiş gücü kazandırarak su içinde gitmesini sağlardı. Üstelik, “pata pata”, Karadeniz takasının benzeri minik bir ses çıkartırdı. Yağmur sonralarında oluşan su dolu çukurların, ya da su dolu bir leğenin başına geçip buharlı teknemizi yüzdürdüğümüzde; okyanuslar, denizler bizim olurdu. İşte, bu muhteşem oyuncağı yıllar sonra Sunay Akın’ın müzesinde görmek bana büyük mutluluklar verdi. Mardin Müzesi Şengül Aydıngün Ozan Yıldırım evgili okurlar, iki yılı geçen S bir zaman dilimi içinde yurt içinde ve dışındaki müzeleri tanıtıyorum. Sizlerden gelen okur mektupları ve telefonlar bu sayfanın epeyce ilgi gördüğünü gösteriyor. Bazı okurlar bölgelerindeki müzelere ne zaman sıra geleceğini soruyorlar. Bu istekler arasında Mardin Müzesi’nin tanıtılması da vardı. Mardin Müzesi yazık ki ziyaret edemediğim ender müzelerimiz arasında kaldı. Ancak, Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü 2. sınıf öğrencilerimden Ozan Yıldırım bu yarı yıl tatilini Güneydoğu bölgesi müzelerine ayırdı ve müzecilik derslerimizin birinde hoş bir sunum yaptı. Ben de kendisinden bu sunumu kaleme almasını istedim. Ozan, kısa sürede aşağıdaki güzel tanıtım yazısını hazırladı. Geleceğin müzecilik yazarlarından birisinin ilk yazısını sizlerle paylaşıyorum. Mardin, kendisini dağların arasından göstermeye başladığında; içimi bir heyecan kapladı. Zirvede kalesi, eteklerine doğru inen evleri, medreseleri ve camileri ile Mardin’e varmadan cazibesine kapılmıştım. Müzeye doğru yola çıktığımda beni ilk olarak, 12. yüzyılda Anadolu’nun en erken tarihli medresesi olan 1385’te Artuklular tarafından yapılmış Zinciriye Medresesi karşıladı. 1995’ten beri müze olarak kullanılan bina, eski Süryani Katolik patrikhanesiymiş. Sadece taş işlemeciliğini görmek için bile gitmeye değer. Eserler sergilenirken yapının sunduğu alanlar iyi kullanıldığından, yapı ile teşhirler uyum içinde. Avluda çeşitli bölgelerden toplanmış taş eserler bulunuyor. Müzenin birinci katında etnografik eserler salonu var. Birinci katın avlu