Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KAPAK 5 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik@cumhuriyet.com.tr SESSİZ BEYAZ Denizli Burdur arası, leblebi diyarı Serinhisar yolundayız. Aslında adı, Kızılhisar. 12 Eylül “kızıl”a kızgın ya, “serin” olmuş birden. Değerli dostumuz, başarılı ihracatçı Saffet Özkan’a “merhaba” deyip, yola devam edeceğiz. Örnek bir işletme kurmuş, gezdik. Amerika’ya mermer ihraç ediyor Saffet Bey. Ülkemiz adına sevindik. Bırakır mı? Döndük yeniden Denizli’ye. Amcaoğlu, Özkan Kitapevi’nin sahibi Ahmet Fuat Özkan’la birlikte yemekteyiz. Memleket meseleleri önce 12 Eylül’e, sonra daha geriye uzandı. Dertleştik. Ne sıkıntılar, ne güçlükler yaşadı bu ülke... Ertesi gün Pamukkale yolundayız. Sevgili Arkadaşım Ünal Erzözlü’nün yeni çıkan şiir kitabı elimde. “Gençliğimin Dün Gecesi”nde, “artık sessizim” diyor. Oysa ben, haykırdığını hissettim: “Benden önceydi/ Boşluktu vardı/ Sevgide durdum/ Kaldı kalbimde/ Hiçliğe ulaştım/ Geç kaldım kendime./ Aşkın, varolmanın/ Kutsal sır kapılarında/ Zümrüdüankam, kendi kelimelerimi verdi bana/ Artık sessizim/ Bir sessizliğim...” Beyaz Cennet Pamukkale’nin görkeminde “sessizliği” sorguluyorum. Antik kentin kalıntılarında “Beyaz” ve “sessizlik” yan yana düşüyor, bir garip. Çözemiyorum ama, ne kadar etkileyici. Oysa sesler var çevrede, insanlar. Bu mevsimde binlerce turist Hierapolis’te. Olağanüstü bir değer Pamukkale. Olağanüstü bir açık hava müzesi. Kalsiyum oksitli suların binlerce yıldır şekillendirdiği olağanüstü ve benzersiz bir coğrafyaya yaslanarak, bütün görkemiyle sanki sonsuzluğu kucaklıyor.. Sonsuzluk hissini çağrıştırıyor. Aklıma geldi şimdi, geçen hafta benzer bir duyguyu İzmir Sanat’ta, Cellistanbul’un konserinde de hissettim. Orkestra Şefi Sera Tokay’ın deyimiyle “olağanüstü genç yetenek” Çağ Erçağ’ın viyolonselinden yayılan tınılar, sonsuzluğa doğru, başka bir yolculuğa götürdü beni. Erçağ’ın yanında arkadaşları Melih Kara, Ozan Tunca, Murat Berk ve konuk sanatçı Dimitriios Gouzıos’un konseri, özellikle de Astor Piazzolla’dan Liber Tango, çok etkileyiciydi. Dünya Kadınlar Günü’nde İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nı yöneten Sera Tokay ve Suna Kan’ın konseri de unutmayacağım bir yol hikayesi oldu. ci Ahmet Taner Kışlalı bu çabanın öncülüğünü yapmışlar. Bir filmin, bir fotoğrafın, bir serginin, bir kitabın tanıtımda nasıl etkili olduğunu Safranbolu’da görüyorsunuz. Reha Günay’ın fotoğrafları Süha Arın’ın belgeseli Safranbolu için önemli. Mutlaka çok daha fazla sayıda insan çaba vermiş burada. Asıl önemlisi yöre insanı bu işe inanmış, özellikle her zengin bir ev kurtarsın sloganı da işe yaramış. Kültüre, yapılan katkı işte böyle sonuçlar sağlıyor. Hala yörenin duyarlı insanları ve yöneticileri içtenlikle, bu çabayı sürdürüyorlar. Safranbolu her mevsimde güzel. Görsel açıdan, yeşilliğin içinde de, bembeyaz karlar altında da bir başka. Ahşap bir konağın içinde uyuyup, yöresel bir kahvaltıdan sonra sokaklara çıkmanın tadı bir başka. Sokaklarda sıcak kanlı insanlarla söyleşerek, dolaşırken yaratıcı insanların ürettiği turistik eşyalarla oyalanırsınız. Safranbolu’nun neden dünya mirası seçildiğini daha iyi hissedersiniz. Burada bilim ve sanat el ele. Bu yönde okullar da açılmış. Önce restorasyon bölümü sonra turizm ve otelcilik yüksek okulu. Sokakları dolaşırken bu kentin kendisini nasıl koruduğunu anlıyorsunuz. Herkesin geçmişi yaşatmak için nasıl çaba verdiğini dükkanlara bakınca daha iyi anlıyorsunuz. Eski ?