Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay@yahoo.fr 10 KONYA HAVACILIK MÜZESİ Evliya Çelebi pirimiz gibi, bir iki kaynaktan tescilli, havalarda uçan ilk iki Türk Hezarfen Ahmet Çelebi ile onun kalender dostu Lagari Hasan Çelebi’den 270 yıl kadar sonra, Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletinde yaptıkları uçakla havalanmayı başaran Wright kardeşler, uçak endüstrisinin yanı sıra, modern havacılığın ve müthiş bir teknolojinin kapısını açmış olurlar. 1911’de de dört cephede çarpışan Osmanlı Devleti, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın gayretleriyle Hava Kuvvetlerini kurar. Fransa’ya gidip brövesini alan ilk pilotumuz, Mektebi Sultanili Fesa Bey’i; Fethi, Sadık, İsmail, Mithat Nuri gibi gözü pek tayyarecilerimiz izler. Arkasından havacılık okulu açılır. İzmir Cumaovası’nda kurulan ilk havacılık müzemiz 1971 yılında kapılarını açar. Hangarlarda ve kimi askeri kurumların depolarında kalmış bazı eski uçak ve parçalar toplanıp bir araya getirilir, elden geçirilir, restore edilir; bağışlarla elde edilen kimi değerli eşyalarla birlikte müzenin koleksiyonu oluşturulur. Aradan geçen yıllar içinde Havacılık Müzesi gelişip zenginleşmeye başlar, ama yanlış bir yerde kurulmuş olduğuna; aslında bu müzenin Türk havacılığının başlangıç noktası Yeşilköy’de olması gerektiğine karar verilir ve 1985 yılında, bugünkü yerinde ziyaretçilere açılır. Bugün her ne kadar Ankara, Eskişehir gibi illerimizde havacılıkla ilgili müzelerimiz olsa da, İstanbul Yeşilköy’deki Müze, Türkiye’nin en büyük ve en modern havacılık müzesidir. Yıllardan beri ziyaretçilerinin büyük kısmını gençlerin ve çocukların oluşturduğu Havacılık Müzesi, Türk havacılığının ve Türk Hava Kuvvetleri’nin şan, şeref dolu tarihini maket, belge ve gerçek uçaklarla gözler önüne sermektedir. 2 bin metrekarelik açık, üç bin metrekarelik kapalı alan üzerine kurulmuş Havacılık Müzesi’nde 30’un üzerinde uçak ve helikopter sergilenmekte; bunların yanı sıra, ilk hava şehidimiz Tayyareci Fethi Bey’in eşyalarından, altı ciltlik Türk Havacılık tarihinin yazarı Profesör Acun Kunter’in yıllardan beri yapmış olduğu 350’nin üzerinde uçak maketi müzenin vitrinlerini süslemektedir. Son yıllarda, başta çocuklar olmak üzere ziyaretçi sayısında büyük artış gözlemlenen Havacılık Müzesi, İstanbul’un az bilinip az gezilen, ancak gezip görenlerin büyük beğeni ve ilgisini çeken müzelerden biridir. Bozkır’da bir garip Dereiçi Yazı ve fotoğraflar Zeki Oğuz otoğrafçı arkadaşım BayF ram Sarıtaş ile bir cumartesi düştük yollara. Gece bir pınar başında kamp kurarız umuduyla uyku tulumlarımızı da almıştık. Toroslar’da yolun en zorlu kısımlarından biri Eğisteyi inip çıkmak. Dereiçi minibüsü Eğiste yokuşuna varmadan sola döndü. Göksu Irmağı’na doğru inmeye başladık. Bu yol Eğiste iniş çıkışından daha zorluydu doğrusu. Antik kalıntıları ile ünlü Bolat Deresi’nin solundan dağlara tırmanmaya başladık. Beldeye varınca belediyenin altındaki kahvede gölgeliğe oturduk. Birkaç yaşlı çay içip sohbet ediyorlardı. Bütün dağ insanları gibi güler yüzlü, sıcak insanlardı. Hemen çaylar kondu önümüze. Dereiçi de bölgedeki diğer köyler gibi yoksuldu. Çoğu gurbetçiydi. Dereiçi çevredeki beldelerin en büyük arazisine sahipti ama kurtulamamışlardı. Dereiçi çevredeki beldelerin en büyük arazisine sahipti ama taşlıktı, kayalıktı. Bu taşlar, kayalarla cebelleşerek yeni ürünler yetiştirerek yoksulluk çem berini kurmaya çalışıyorlardı. Bu çemberi kıracak iki yeni üründen umutluydular. Erik ve kiraz üretimi. Dereiçi’nin Belediye Başkanı Tahsin Durmazer geldiğinde ikindi olmuştu. “mGelin size göstereceğim yerler var” dedi. Yeni açılmış toprak bir yoldan gidiyorduk. Yolun çevresinde kiraz bahçeleri vardı. Kimi daha yeni ekilmiş, kimi beşaltı yıllık ağaçlardı. Başkanın anlatımına göre kiraz ve erik üretimi önümüzdeki yıllarda iyi para kazandıracaktı beldeye. Çepeçevre bahçelerin yer aldığı vadiye indiğimizde gerçekten inandım başkanın söylediklerine. Bahçelerde bir ekip su kanalının betonunu döküyordu. Başkan belediyenin bütün imkanlarını seferber ederek bahçe yollarını açmış, bahçe sahiplerinin de desteği ile su kanallarını daha