27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 PATAGONYA PATAGONYA 9 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr BAŞKENTTE SOMBAHAR Türkiye dünyanın dört mevsimini yaşayan şanslı ülkelerinden. Yeryüzünde kimi iklim kuşakları var ki, salt iki mevsimi yaşıyor. Yaz ve kış. Bazıları da yazla kışı birleştirmiş, olmuş “yakış“! Örneğin Meksika’nın başkenti Mexico City’de yazlar 35, kışlar 25 derece. Bu yüzden de kendilerine şu adı takmışlar: Sonsuz Bahar Ülkesi! Elbette baharın sonsuzu da güzeldir ama, ilki, sonu, arada yazı kışı, yani bir yılda dört mevsim ayrıca güzel. Yazıda peşrev olmaz, sonbahara girelim. Yabancı ülkelerin diplomatları, Ankara’nın neyini seviyorsunuz sorusu yöneltildiğinde ilk şunu söylerler: Sonbaharını... İçinden ve kıyısından su geçen şehirler bunu bir züğürt tesellisi olarak da görebilirler ama, Ankara’nın sonbaharı gerçekten çok güzeldir. Sözcüğün tam anlamıyla som bir bahardır... Seğmenler Parkı‘nın dev kestanelerinden Gazi Üniversitesi’nin bahçesine, Atatürk Orman Çiftliği’nin kavaklarından büyükelçiliklerin parkımsı bahçelerine kadar başkentin dört bir yanı sonbaharda sarı açar. Tıpkı yazdan sonbahara geçiş gibi ağaçların da yeşilden sarıya dönüşü usul usul olur. Önce yeşil yaprakların arasında sarı serpmeler belirir, sonra yeşil azalır, sarıya dönüşür, başkente özgü değişik bir renk olur: Sayeş... Bu mevsim sayeş mevsimi. Bir süre sonra yaprakların tümü sarıya dönecek, usul usul ağaçların dibindeki yapraklar dallarındaki yapraklardan daha fazla olacak. O zaman da bir başka güzeldir Ankara... Yaprakların üzerinde hışır hışır yürürken dallardaki seyrek yapraklar arada bir önünüzden düşüp sizi saygıyla selamlar ve toprağa yerleşir. İşte o zaman başkent parklarının çam ağaçları ayrıca öne çıkar. Yaz kış yeşil kalmanın getirdiği ayrıcalıkla iğne yapraklarının dondurma külahı gibi konan sarı yapraklar çam ağaçlarının çiçek açması gibi durur. Sonbaharda başkente geldiğinizde elbette uğrayacağınız, görebileceğiniz çok yer olur. Anıtkabir’den Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne, Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün ilk konakladığı bağ evinden Ankara Kalesi’ne... Eğer sonbaharda gelirseniz parklarını da ihmal etmeyin, yerde gökte sarı yapraklar karşılayacaktır sizi. Gezekalın Dünyanın arka kapısı Yazı ve fotoğraflar Şeref Pınarcı onely Planet kitabı; pek çok gezginin L “dünyanın en güneyindeki şehrine gittim” demek için Ushuaia’ya geldiklerini yazar. Belki ilk neden bunu söylemektir çoğumuz için, ama Patagonya’ya yoğunlaşınca orada bulundum demekten daha özel şeylerin de varlığına dikkatimizi yoğunlaştırmış oluyoruz. Antarktika’ya yapılan geziler de Patagonya’dan geçiyor. Şili’ye ait Puerto Montt (Patagonya: Güney Amerika Kıtasının belirli bir enleminden sonraki bölgeye verilen genel bir ad. Arjantin ve Şili ülkelerini kapsamakta) şehrinden daha güneye gitmek için üç gece konaklamalı gemiye bilet aldım. Güneydeki nüfusu az, ulaşımı zor, kasabalara yük ve eşya götürürken 100 civarındaki biz gezginleri de misafir eden mütevazı bir gemi seyahatindeyim; Ocak ‘ın 22’si 2007 yılı ve Patagonya’nın yazındayız. Bazıları bu gemiden sonra 12 günlük 4 bin 500 dolarlık Antarktika gezisine devam edecekler. Üç gün boyunca kanalların arasındaki seyirde tek bir ev bile görmedik. (Puerto Eden köyü hariç).Yamaçlarında karları ve kimisinde buzulları olan yüksek dağlar, seyrine doyumsuz bir bulut hareketliliği, doğanın sessizliği; içindeki tek gürültü gemimizin motorlarından gelmekte. İkinci günün ortasında Puerto Eden denilen birkaç yüz yerlinin yaşadığı, renkli boyalı evleri, güzel adacıkları olan balıkçı köyüne yakın demir attık. Küçük teknelerle çıktığımız köyde gezi için özel tahtadan yapılmış yollardan yürüyerek bütün köyü bir saat içinde dolaştık ve yerlilerden kimimiz hediyelik eşya, kimimiz de çektiği fotoğraflarını anı olarak aldı. Tarıma elverişli arazisi olmadığı için yerlilerin burada yaşamalarına devam edebilecekleri her türlü yardımı Şili devleti düzenli olarak yapmakta. Puerto Eden’den sonra yolumuza devam ediyoruz. Gemide boş zamanlarımızı Güney Amerika ile ilgili belgesel ve drama filmleri izleyerek değerlendiriyoruz; “Motosiklet Günlüğü”, “Yerlilerin Yaşamları: kadınların buzlu suda çırılçıplak balık avlamaları”, Şili’nin faşizme doğru gidişinin bir çocuk gözüyle anlatıldığı drama; Salvador Allende’nin devrilmesi gibi. 11. Glaciar Pio’ya (Buz Dağı) yaklaşmakta olduğumuz anons edildi. Hepimiz fotoğraf makinelerimizi alarak bu anı ölümsüzleştirmek için güvertede yerimizi aldık. Yağan kar ve rüzgar bizleri zorlamakta ama ne dert! Karşımızdaki mavi buz dağından gözümüzü alamamaktayız. Yolculuğumuzun bundan sonraki döneminde Pasifik Okyanusu’nun parçaladığı yüzlerce kanalın içinden, çevresindeki ilginç sıra dağların arasından, başka buzul oluşumlarının yükseltilerini ve tepelerdeki karları, farklı oluşumları hayranlıkla seyrederek 20 bin nüfuslu Puerto Natales liman kasabasına ulaştık. Buradan üç saatlik bir otobüs yolculuğu ile, dünyanın ikinci kalabalık (60 bin çift) penguen kolonisinin olduğu şehre Punta Arenas’a geçtim. (En kalabalık Penguen Kolonisi Güney Antarktika’da 500 bin). 4 bin 500 kilometre uzunluğundaki Şili’nin kuzeyinden Atakama çöllerinden başladığım yolculuğun sonuna, en güneyine üç haftada ulaştım. Ertesi gün koruma altına alınmış Magellan Adası’na penguenleri ziyarete, iki saat süren feribot yolculuğu ile gittim. Bütün ada ve bölge koruma altında; Magellan penguenleri de güvenlik ve denizlerdeki yiyecek bolluğundan dolayı burayı üreme bölgesi olarak seçmiş. Bizim coğrafyamıza uzak bu zarif ve komik yaratıkların 60 bin çiftinin çıkardığı ses ve kendilerine özgü kokusu; aralarındaki ve bizlerle olan ilişkileri (denizden gelen penguenler bizlere ayrılmış yürüyüş yolundan geçerek ada içlerindeki yuvalarına geçiyorlar) hepimizi şaşkınlığa düşürdü. Hayranlıkla fotoğraflarını çekmeye çabalıyoruz. Bize ayrılan bir saat göz açıp kapayıncaya kadar doldu. İstemeye istemeye feribotumuza döndük. Kalabalık bir gurup sanki bizleri uğurlar gibi iskele kenarında yüzleri bizlere dönük bekleşirlerken demir alıp uzaklaştık adadan. Hostelime giderken sokakta duyduğum sesi Türkçe’ye benzettim (Uzun zaman Türkçe konuşmayınca bellek oyun yapıyor ve duyulan kimi sesleri Türkçe’ymiş gibi algılıyor insan.) İkinci kez duyduğumda bunun yanılsama olmadığını anladım. Antarktika’ya, “0” noktasına yürüyüş yapıp Türk bayrağı diken ve dönüş uçuşları için burada bekleyen iki Türk gazeteci, Bengüç Özerdem ve Hakan Kumuk ile merhabalaştım. Onlar da benim gibi az bulunur kelaynak kuşu görmüş gibi şaşırdılar. 70 günlük tek başımabağımsız programlı gezimde gazeteciler hariç; Uruguay’da İzmirli mühendis Cüneyt Güven ile karşılaştım sadece (O da tek başına çıktığı dokuz aylık dünya gezisinin beşinci ayındaydı.) Şili’nin Punta Arenas şehrinden, 10 saatlik bir otobüs yolculuğu ile şubat ayında havanın 23.00’de karardığı (yaz ayları: aralıkocakşubat) yazın yürüyüş ve tırmanış, kışın kayak yapılabilen (Haski köpeklerin çektiği kızaklara binilebilen) doğa harikası; Arjantin’in ve dünyanın en güney “Southernmost city” yerleşim kasabasına ulaştım. serefpinarci@hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle