Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YUNANİSTAN 7 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik@cumhuriyet.com.tr AŞK BALKONU O evi görmek istiyorum, tarihteki büyük aşk tragedyalarından birinin yaşandığı o balkonu... Verona’nın dar sokakları... Yüzyıllardır korunan kent dokusu... Birbirinden güzel kapılar, pencereler... Bakımlı ve çiçekli evler... Yaşayan sokaklar. Yemyeşil bir şehir. Güzel bir nehir... “Venedik” diyorlar ama asıl romantik, Verona... Öyle ya, Romeo ve Juliet burada. Shakespeare’in romantik tragedyası 400 yıl önce bu balkonda başladıysa ve bugün dünyanın dört bir yanından insanlar, aşk için, sevda için, umut adına, dilek diye bu eve koşuyorsa... Bu tragedyayı bilirsiniz, kısaca özetleyelim yine de. Romeo, Roseline’ye çılgın gibi tutkundur ancak karşılık göremez. Acılarla yaşarken bir maskeli baloda Juliet’le karşılaşır. Birbirlerini görür görmez, aşık olurlar. Aileleri birbirine kanlı düşmandır oysa. Gizli gizli buluşurlar. Romeo, her gece gizlice Juliet’in odasına balkondan girer... Juliet’in ailesi kızlarını Paris’le evlendirmek ister. Bir dizi engel, bir dizi yanlış anlama... Sonunda Romeo, Juliet’in intihar ettiğini sanarak kendini hançerler. Sevgilisinin intiharını gören Juliet, aynı hançerle yaşamına son verir... Ölümsüz aşıklar ölümle kavuşmayı yeğlemişlerdir. Shakespeare bu aşkı ölümsüzleştirirken, aslında bir yandan da gelip geçtiğini, ama çok ciddiye alınırsa da, öldürdüğünü anlatır özünde. Yine de insanlar yüzyıllardır aşkın yüceliğini esas alıyor anlaşılan. Bunun iki kanıtı var, Juliet’in evinin avlu girişi ve bahçesinde. Dünyanın dört bir yanından gelenler, küçük kağıtlara aşklarını yazıp, avlu duvarlarına yapıştırıyor. Öte yandan yaşlı genç, çoluk çocuk, kadın ve erkek, bahçedeki Juliet’in heykelinin çıplak sol göğsüne dokunuyor ve dilek tutuyor. Kimi biten bir aşkın acısını hafifletmek, kimi aşklarının sonsuza kadar sürmesi, kimi de yeni bir aşk bulmak adına... Juliet’in çıplak göğsü kendisine dokunan milyonlarca elden ötürü altın gibi parıldıyor. “Ben ne yapsam acaba” derken Aragon’un dizelerini anımsamayım mı: “...Hayat garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an/ Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye/ Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek/ En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek/ Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek/ Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine/ Mutlu aşk yoktur...” Şair “mutlu aşk yoktur” diyor ama ama Juliet’e gelenler anlaşılan, umut peşinde ya da ateşe yürüyor bile bile. Verona’ya yolunuz düşerse... bir kumsalı ve birbirinden hoş tavernalarıyla Votsalakia. Buradan sonra yol, adanın en yüksek noktası bin 440 metrelik Kerkis Dağı’na doğru zigzaglar çizerek yükseliyor. Yolda ilerlerken Pyrgos, Koumaradei, Marathokampos gibi küçük dağ köyleri yakınlarında, yol kenarına sıralanmış bal, zeytinyağı ve incir satış yerleri, bize bir kez daha Heredot’un binlerce yıl önceki sözünü anımsatıyor. Yol kuzey yamaca geçer geçmez inişe geçiyor ve genişçe bir düzlüğe yayılan (ve adı da rivayete göre Karlıova’dan bozma) Karlovassi kentine ulaşıyor. Burası adanın ikinci kalabalık kenti ve Samos’tan Yunanistan’ın diğer yerlerine giden feribot ve hidrofillerin uğrak noktası. Karlovassi’den kıvrıla kıvrıla ilerleyen sahil yolu sırasıyla Ambelos, Agios Konstantinos, Avlaka, Kokkari koylarından geçiyor. Pitagor yon’dan başladığımız bu yazıyı ve yolculuğu seksen kilometrelik bir daire çizerek Vathi’de sonlandıralım. Samos olarak da bilinen Vathi Osmanlı’nın Yunanistan’a adayı teslim ettiği 1912 yılına kadar adanın başkenti ve idari merkeziymiş. O günden bugüne de İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki kısa ama kanlı Alman işgal dönemini saymazsakYunanistan’ın bir ili olarak kalmış. Bizi Vathi’den Kuşadası’na geri götürecek tekneye binme vakti geldi. Sisam ile vedalaşıyoruz, bir gün yeniden buluşmak üzere… Sanki arkamızda bıraktığımız başka bir ülke değil de bir dost, bir komşu. Sokakları, insanları, tavernaları, dükkânları, denizi ve güneşi gözümüzden bir an eksik olmuyor; kekik, nane, çiğdem kokularıysa halen burnumuzda tütüyor… onurinal@onurinal.com