17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İSTANBUL 5 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık [email protected] İZMİR’İN AKŞAM SEFALARI... İzmir’i dilimize doladık ya, sürdürelim... İzmir’in, İzmirlinin asıl farkına dikkat çekerken “yaşam sevgisi”nin altını çizmiştik ya. Doğal olarak sorulabilir: “Böylesi bir ortamda, krizlerin göbeğinde, yoksulluk, yalan, talan, yağma, soygun, küfür, hakaret, öfke, bağırıp çağırma, düzeysizlik, sığlık derken hangi yaşam sevgisi...” Haklı olabilirsiniz! Ama, “her şeye rağmen” diyebiliriz yine de. Bir kentin havası diğerlerine inat, halâ değişmiyor, değiştirilemiyorsa ve bu durumun altında asli unsur “insan” yatıyorsa, onun bir yanı cinsi latiftir. İzmir’in kızları, kadınlarıdır... Ortak mutabakat oluşmuş bir kere, “İzmir’in kızları güzeldir” diye. Yarışma sonuçları, televizyon ekranları ortada. Ama bam teli “güzellik” değil, “hava” çalıyor. Baksanıza şaire: “İzmir’in denizi kız/ Kızı deniz/ Sokakları hem kız/ Hem deniz kokar” “Her şeye rağmen” yaşar İzmir’in kızı, kadını. İyimserdir, umudu tükenmez. Özgürdür, takmaz. Takıp takıştırır ama. Kahkahası korkusuz, Fotoğraf: Ozan Yayman başı dik, göğsü açık. Etekleri uçuşur imbatta, aldırmaz. Akşam sefası gibi, ikindiden açar. Yeter ki bir sevda sözü fısılda, hazırdır inanmaya. Makul bir şımarıklık. Gözleri bir başka mânâ. Aşka aşıktır aslında. Sait Faik’e göre kulağının arkası karanfilli. Çipura gibi, sert, kılçıklı, güneşte bronzlaşmış beyaz teni... Sezen’in son şarkısına ne demeli: “İzmir’in kızları bir elinde de cımbızları/ Dişidir, anadır, efedir gidinin tatlı huysuzları/ Çıktılar mıydı, ipek çoraplarla kordon boyuna/ Savaşta da, aşkta da esaslıdır kadın duruşları/ Hiçbir topuk tıkırtısı bu kadar/ Davetkar çalamaz/ Bir göz vuruşuyla yerle bir eder /Böyle bir şey olamaz/ Körfezin yakamozu, yıldızı,/ Keskin tuzu tadında/ Parfümü meltem / Yasemenler açar balkonunda/ İzmir’in kızları/ Korku yok kitabında/ Çal bre bir harman dalı,/ Delikanlı makamında/ İzmir’in kızları/ Ayıptır söylemesi laf aramızda/ Sevişe sevişe de ölür,/ Dövüşe dövüşe de icabında... Su yeşili gözlerine dalmayacaktın/ İzmir’in kızları çırasını yakar adamın” Yakar mı, yakar... dukları bir nokta. Binalardan insanlara, sokaklardan duvarlara her bir köşesinden tarih fışkıran bir cadde. İstanbul kültür gezilerinin de gözde mekânı. Beyoğlu’nu bilmeden İstanbul’u algılamak mümkün değil. Sultanahmet ve çevresi: Topkapı, Ayasofya, Sultanahmet Camisi ve de Yerebatan Sarayı… Herkes bilir bütün bunları. Ama, tarihi yarımadanın çekirdeğini oluşturan Sultanahmet bu saydıklarımızdan çok daha başka ve pek az bilinen zenginliklere sahip bir yer. Eğer, siz hâlâ Sultanahmet’in Kadırga tarafındaki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ni, ya da Küçük Ayasofya’yı gezmediyseniz, aman sakın İstan bul’u biliyorum demeyin. Sultanahmet’in dört bir yanında gezip görülmeyi bekleyen o kadar çok cami, kilise ve sarnıç var ki... Boğaziçi Yalıları: İşte bir Murat Belge klasiği… Onun ya da onun müritlerinden birinin peşine takılıp Boğaziçi’ndeki yalıların bilinmeyenlerini keşfetme heyecanını tatmak bambaşka bir keyif. Sadullah Paşa’nın aşı boyalı yalısından Erdal İnönü’nün kendi gibi sade yalısına, Vahdettin’in köşkünden son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın kasrına uzanıp giden bir İstanbul masalı bu. Haydi bakalım; yolunuz açık, keşifleriniz heyecanlı ve verimli olsun. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle