Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 KAPAK Dağlar ve yollar arasında HAKKÂRİ Hakkâri’de kış Bülent Demirdurak an’dan hareket ettiğimiz V saatlerde ve Hoşap Kalesi’ni geziyoruz. Hoşap Suyu’nun debisi eski günlerdeki gibi gürül gürül akmıyor. Hoşap’tan 22 kilometre sonra Güzeldere Geçidi’ne geliyorum. Artık 2 bin 710 metre irtifadayım. Dağlar çırılçıplak, ağaçsız ancak buradaki renkleri dünyadaki hiçbir ressamın gerçeği gibi renklendiremeyeceğini düşünüyorum. Patlıcan morlu, sarılı, mavili bir renk senfonisinin karşısında dilim tutuluyor. Biraz daha ilerleyince yanımızda Zernek Baraj Gölü belirmeye başlıyor. Bir süre devam eden komşuluğumuz sırasında gölün su seviyesinin de alçak olduğunu gözlemliyorum. Bölgede çok sık yağmur yağıyor ama, eskisi kadar kar düşmediği için dereler, çaylar, göller, barajlar da gerektiği gibi beslenemiyor. Van’ın Başkale İlçesi’ne yaklaşırken 15 dakika süren ancak, çok şiddetli bir yağmur başlıyor. Şimdilerde aynı yerler karla kaplı, bembeyaz. Ovaya inmemizle şiddetli yağmurun dağlardan taşıdığı topraklar ile yolu kapattığını görüyorum. Yolun açılmasını beklemekten başka çare yok. Her iki yanımda vahşi ama muhteşem manzaralar eşliğinde Başkale’ye ulaşıyorum. Demli bir çayın keyfine diyecek yok. Çay evinin ve tuvaletin sahibi 1213 yaşlarındaki genç çocuk, “Ağabey, buralarda 12 ay kıştır, bazen 2 ay da Zap Vadisi’nde Şine Dağı yaz olur” diyerek durumu özetliyor. Hakkâri’ye yaklaştıkça doğa, daha da vahşileşmeye başlıyor. Gürül gürül akan Zap Suyu’nun kenarındaki Şine Dağı, üzerinde balkonlar varmışcasına göğe doğru uzanıyor. Dağların arasında açılmaya çalışılan bir yoldan geçilerek Hakkâri şehir merkezine varılıyor. Karşımda artık 3 bin 250 metrelik Sümbül Dağı ve sanki ona yapışmış gibi duran şehir merkezi duruyor. Aslında şehir, ağaçların arasından hayal meyal görülebiliyor. Yol inşaatından dolayı yapılmakta olan yolun son bölümünü taşların üzerinden zıplayarak geçiyorum. Yanımda biten arabadaki gençler, “Atla abi, götürelim” Diyerek yollarını değiştirip beni şehir merkezine bırakıyorlar. Hakkâri şehir merkezinde karşıma bir kere daha ülkemin bitmez tükenmez apartman sevgisi çıkıyor. Her taraftaki binalar sanki Sümbül Dağı ile yarışmak istercesine yükselmiş. Son model araba sayısından da çok şaşırıyorum. Vali Parkı’nda kısa bir dinlenmeden sonra balcı ve kilimcilere yönleniyorum. Bal sevmeyenler bile, kısa bir Hakkari gezisinden sonra bal delisi olabilirler. Karakovan balının, katkılı, katkısız, şuruplu olarak farklı kaliteleri var. En değerli bal olan Karakovan’ın hazırlığı bile çok ilginç. Önce bir metre uzunluğunda, 30 santimetre genişliğinde bir sepet örülüyor. Sonra sepetin dışı hayvan pisliğiyle sıvanarak kurutuluyor. Sepetin ön tarafında da arının içe Ters lale