Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 20 İSTANBUL TURİSTİN KİMLİĞİ OLUR MU? Kimlik deyince tabi ki aklınıza nüfus cüzdanı veya pasaport gelmiştir. Hayır, bunlarla ilgisi yok konumuzun. Ülkemize gelen turistleri alışmışız sayılarla veya yüzdelerle ifade etmeye. Şu kadar milyon gelmiş veya yüzde şu kadar artmışlar diye. Artan nedir? Giriş yapan pasaportların sayısı. Dışarıda kalan nedir? Kimlikler. Bir ülkeye gittiğinizde, taşıdığınız sosyal kimlik, dışarıda kalıyor, hem de hemencecik pasaport kontrolünden sonra. Bu andan itibaren, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” gibi laflar etmemekte fayda var. Bir işe yaramıyor çünkü gerçekten bilmiyorlar. Sizi kimse tanımıyor. Çünkü insanın kendi ülkesinde veya kentinde taşıdığı sosyal kimlik, dışarıda pek bir şey ifade etmiyor. Kimlik sıfırlanıyor, normal bir sıradan vatandaşa dönüşüyor. Bazen heyet halinde yurt dışına gittiğimizde bu durumu yaşamak çok sıkıntılı oluyor. Daha biraz önce etrafında bir çok insanın döndüğü kişi, herkes gibi sıraya girip işlemlerini yaptırıyor, kimse ona daha farklı davranmıyor. Nedeni basit. Çünkü orada onu kimse tanımıyor. Diyemiyorsunuz ki “Bak kardeşim o bizim önemli bir insanımız.” Ülkemize gelen insanları bizler de tanımıyoruz. Çünkü onların da kimlikleri bizim pasaport kontrolünden geçerken orada kalıyor. Sanki emanete vermiş gibi bu sosyal kimliklerini bizden ayrılırken, yine aynı yerden alıp gidiyorlar. Otellerimizde açık büfe kuyruklarında bekliyorlar. Küçük bir parça ızgara et almak için veya servis elemanının gelmesini 20 dakika sabırla bekliyor. Demek ki bir yerde turist olmak, ortak haklara sahip olmak demek. Bir nevi eşitlik mi desek acaba? Hizmet eşitliği. Kuyrukta bekleyenlerin bazılarını tanıyorum. İstese 100 tane restoranı veya 10 tane oteli hemen alabilecek kadar zengin. Ama kuyrukta bekliyor, diğer sıradan insanlar gibi. Çünkü kimse onun o kadar zengin bir insan olduğunu bilmiyor ve uyarıyorlar, “Beyefendi sıra henüz size gelmedi” diye. Otel veya tatil köylerinde kalmış olan okurlarımız bilir bu sabırla içecekleri beklemenin veya içecekleri kendin alıyorsan barın önündeki hengameyi yaşamanın sıkıntılarını. Gözünüzün önüne bir getirin. Daha önce ülkemize turist olarak gelmiş devlet başkanlarının, politikacıların, zengin ünlülerin açık büfenin önünde beklerken, onların da önünüzde veya arkanızda sıra beklediklerini. Ama onları tanıyamazsınız. Çünkü onlar geldiklerinde “kimliklerini” dışarıda bırakıyorlar. Kısacası hepsinin adı “turist” oluyor. Aslında insanın yurt dışına tatile gitmesinin bir nedeni de bu değil midir? Tanınmamak, kimliğini üstünden atmak, özgür olmak. İran’dan, Isparta Havaalanı’na inip, otobüs ile Antalya’ya gelip, mayosunu giyebilen kadının özlemi bu değil midir? O da bir bakıma, kendini ait hissetmediği “kimliğini” üzerinden atıyor. Milliyetler, dinler, makam ve mevkiler, hatta para, hepsi “turist” unvanı altında hizmet eşitliği ilkesinde birleşiyor. Aynı güneşte, kumda, denizde, aynı büfede, sandalyede ve kürdanda... Onun için “turist” deyip geçmeyin. Hele hele bizim havaalanlarında polisimizin yaptığı gibi şortlu, terlikli, tatil renklerine bürünmüş turist kızlara, “Cebinde bin dolar nakit var mı” diye sorup, olmayanları, ellerindeki otel rezervasyonunu ve kredi kartlarını gösterdiği halde geri çevirip, ülkesine göndermeyin. Korkarım bir gün baltayı taşa vuracaklar, turistin “kimliği yok ama babalarının var. Üstelik de kendi ülkelerinde Türk turizmi için önemli yerlerde oturabiliyorlar. Eminönü arası balık Yazı ve fotoğraflar Ceren Çıplak ir zamanlar “gel abla gel B balık ekmek bir milyon, başka yerde bulamazsın” diye bağıran balıkçıların sesleri ile yankılanan bir meydandı Eminönü. Sonraları ya balıklar azaldı fiyatlar arttı ya da belediye zabıtası kayıklara da balıklara da el koyunca işin zevki de keyfi de kaçtı. Her gün binlerce insanın uğradığı Eminönü Meydanı yabancıların da ilgi odağı. Sabahın yedisinden akşamın yirmisine dek insan kaynayan bu meydanın hem son durumunu gördük hem de son günlerde bu meydanın özel mönüsü “fast food” balık ekmeğin tadına bakalım dedik. Mısır çarşısının karşı kıyı sına yanaşmış teknelerin başı ana baba günüydü sanki. Saltanat kayıklarına benzer üç büyük tekneden yayılan koku alt geçitten çıkar çıkmaz karşılıyor gelenleri. İştah açan balık kokusu açlığımızı hatırlattı. Dumanın yanı sıra cilveli cilveli sallanan tekneler, balıkların reklamında balıkçıya destek veriyordu. Balıklar bedava dağıtılıyormuş gibi teknelerin önünde kuyruklar var. Üç yeni liraya kapış kapış gidiyor palamut balığı, yanında soğanı ile. Meydana inen merdivenler bile balık ekmeğe sofra oluyor, belli ki İstanbullular çok özlemiş. Teknelerin önüne küçük taburelerle, masalar yerleştirilmiş. Herkes balığı iştahla yiyor. Burada eskiden beri balıkekmek böyle yenir. Eminö