Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HATAY 13 GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com ELMA ŞEHRİNDEN İstanbul’dan giderken 5 saat, dönerken 6 saat süren bir uçak yolculuğu ile “Elma Şehri”ne ulaştık. Cep telefonumu açar açmaz bir arkadaşımdan, Tevfik’ten mesaj geldi. Diyordu ki, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanıyken bir Türk heyeti ile yaptığı ziyarette kendisine şöyle denmiş: “Türk kardeşlerimiz, buradan at üstünde gittiniz, tayyare ile döndünüz. Çekik gözlü gittiniz, çakır gözlü geldiniz.” Neyse ki dönerken de atla değil, uçakla dönme şansımız oldu, 17 milyon nüfuslu Kazakistan’dan. Eski başkenti Alma Ata, ismini şehirdeki elma bahçelerinin çokluğundan almış, yemyeşil, şirin bir şehir. İlkbaharın güzel kokusu her yeri sarmış, hava sıcaklığı 2627 dereceyi bulmuş. Nüfusu 1 milyonun biraz üzerinde küçük bir şehir olan Alma Ata’nın arkasında kar kaplı, ihtişamlı Tau Dağları yükseliyor, bütün heybetiyle. İnsanların isimleri bizim isimlerimize benziyor. Çoğu Türkçe’yi biraz konuşuyor. Çünkü Kazakça’da bir çok sözcük Türkçe’yle benzerlik taşıyor. Tek farkı Kiril Alfabesiyle yazılmış olmaları. 20’li yaşlarda pırıl pırıl üç genç bizi karşıladı havaalanında. Kazbek, Alibi ve Karen sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi sarıldılar bize, “hoş geldiniz” dediler. Kazakistan Uluslararası Turizm Fuarı için gelen bir çok turizmci gibi biz de tabi ki Türk Oteli’ne Intercontinental Ankara Oteli’ne yerleştik. İnsanın göğsü kabarıyor, gerçekten. Başka bir ülkenin önemli bir şehrinde uzun zamandır tek 5 yıldızlı oteli olarak hizmet vermiş bu otelin adı “Ankara Oteli.” Resepsiyon ve servis personeli Türkçe konuşuyor. Siz “good morning” diyorsunuz, onlar size “günaydın” diye karşılık veriyorlar. Ne hoş bir duygu. Anlaşılan Türk otelcisinin başarılı ekibi iş başında burada. Genel Müdür Alper Can Bulcum ve yardımcısı İbrahim Çelik, Türk otelcisinin yalnızca Türkiye’de değil, aynı zamanda yurtdışında da başarılı olabileceğinin simgesi olarak oradalar. Oteldeki hizmet kalitesi, profesyonel yönetim anlayışı ve personelin güler yüzlülüğü takdire değer. Kazakistan’dan ülkemize 41 bini Antalya olmak üzere yılda 135 bin turist geliyor. Tarihsel bağlarımızın halen ne kadar etkili olduğunu bilemiyorum. Çünkü günümüz dünyasında bazen “parasal” bağlar daha kuvvetli oluyor. Ama turistik bağlarımızı sağlayan başarılı bir iş kadınından söz etmeden geçemeyeceğim. Adı Nurzhamal Kaisenova. Ona kısaca Nur Hanım diyorlar. 14 yıl önce başlamış turizmciliğe ve kendi acentesi ‘’Jananur’’u kurmuş. Bir Türkiye dostu.Yalnızca Antalya değil, Bodrum ve Kuşadası’na kendi ülkesinden turist gönderiyor, Türkiye ile ilgili etkinlikler düzenliyor. Konu Antalya’ya gelince gözleri parlıyor. Davet ettik, “Ah nerede” dedi. “Şimdi çalışma zamanı önce size misafir göndereyim” dedi. “Elma Şehri”nden ayrılırken kendisine söz verdik “Portakal Şehri”nden ona her türlü desteği vereceğimiz konusunda. Bir daha gitmek ister miyim Alma Ata’ya? Evet isterim. rın insanlarının arasındayken Samandağ’ın çarpık yollarında tökezlemek ne mümkün. Türk ve Arap asıllı Alevi ve Sünni Müslümanlar, Arap Ortodoks ve Ermeni Ortodoks Hıristiyanlar; her biri kendi özüne sadık ve aynı zamanda komşusunun farklılığında zenginleşmiş olarak aynı masayı özgün lezzetlerle donatıp aynı ezgileri üç dilde birden söylüyorlar. Bugün Vakıflı olarak bilinen arazi, II. Mahmut döneminden önce Yoğunoluk köyünün bir çiftliği olarak işlenirken, II. Mahmut toprakların ondalığını bir Hıristiyan Arap’a vakfetmiş. Vakıflı adı da oradan kalmış. 1. Dünya Savaşı’nda, iyice tükenen Osmanlı Devleti’nin tehcir kararı buraya da ulaşınca, o dönemde Musa Dağı Ermenileri olarak bilinen yedi köy halkı hep birlikte köylerini boşaltıp Musa Dağı’na çıkarak direnişte bulunmuşlar. Musa Dağı’ndaki 40 günlük direnişten sonra Fransız gemileri ile Suriye ve Lübnan’a giden Musa Dağı Ermenileri, Fransız himayesindeki 20 yıllık dönemde köylerine geri dönmüşler. 1939’da Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla Vakıflı köyü dışındaki diğer altı köy, arazilerini devlete satarak tekrar zamanın Fransız sömürgesi Suriye’ye göç etmişler. Sirop Kuş, “Biz Atatürk Türkiye’sine güvendik burada kaldık. Sonra gidenlerden de geri dönenler oldu ama çoğu gitmişti. Şimdi farkına vardık ki, biz sadece Türkiye’de değil, Ermenistan hariç dünyada, kendi muhtarlığı ve kooperatifi olan tek Ermeni köyüymüşüz.” Tarihi ve etnik özelliğinin yanı sıra Vakıflı, organik tarıma geçen ilk köyümüz olmuş. Köylünün kurduğu kooperatif; “İhracatı Teşvik Ödülleri”yle “İhracatının Yıldızları”nı belirleyen kurul tarafından 2004’te “Özel Ödül”e layık görülmüş. Tema Vakfı’nın dikkatini çekmiş ve korunmaya alınacak köyler arasına girmiş. Vakıflı’nın çiçek ve yumurta bayramlarında, komşu yerleşim Zeytuniye’deki Arap Ortodokslar da aynı bayramları bir hafta arayla kutlamaktalar. Barış ve komşuluğun kardeşlikten öte bir köy Vakıflı. Dünya gözünü açıp vakıflıya bakmalı.