Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 KÜLTÜR Gönüllü gitti Kıbrıslı oldu Ali Abalı ardin’den Kıbrıs’a 33 yıllık bir yol hikayesidir SüleyM man Oral’ın yaşamının bu kesiti. Kuzey Kıbrıs’ı, ziyaret edenler, Adanın batı tarafına pek rağbet ederler mi, bilemiyorum. Çünkü turistik tesisler daha ziyade adanın Türkiye’ye bakan yönünde kuzey tarafındadır. Lefkoşe Havaalanı’ndan çıktıktan sonra batıya doğru giderseniz asıl güzel yerleri görme olanağına sahip olursunuz. Örneğin, bağlıkbahçelik Kuzey Kıbrıs’ın övündüğü meyvesebze ve narenciye yetiştiren bahçeleriyle Güzelyurt bu taraftadır. Güzelyurt’tan sonra, önemli bir üniversite şehri olan Lefke’ye ulaşırsınız. Sahil yolunu takip ederek Kıbrıs barış harekatı sırasında, paraşütle atlayarak kıyıya sağ olarak inmesine karşın Rumlar tarafından şehit edilen Cengiz Topel’in anıtından sonra, deniz kıyısında karşınıza şirin bir tesis çıkar. Tesisin girişinde, kocaman bir levha vardır. Bu levhada’da “Mardinlinin yeri” yazılıdır. Mardinlinin yeri Süleyman Oral tarafından yoktan var edilen bir tesis. Gazi Süleyman 1974 yılında Sarıkamış’ta askerlik hizmetini yaparken Kıbrıs için gönüllü istenince hemen dilekçesini vermiş ve gönüllü olarak barış harekatına katılmış. Savaş bitince de Kıbrıs’ta kalmak istediğini bildirmiş, kabul etmişler, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da kendisine bir yer vermiş. Denktaş sadece yer vermekle kalmamış Gazi Süleyman’a o gün bugün desteğini esirgememiş. Kendi olanaklarıyla bugün, harabe olan yeri 500600 kişinin çaykahve içeceği, yemek yiyeceği bir tesis haline getirmiş. Bir de Kıbrıslı hanımla yaşamını birleştirince yaşamı daha da güzelleşmiş gazi Süleyman’ın. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hala kendisini sık sık arar, hatırını sorarmış. Süleyman Oral’a göre Kıbrıs ikiye bölündü, bundan sonra iki cemaatin bir araya gelmesi zor görünüyor. Kısacası Mardinlinin yerinde ocak tütmeye devam edecek. Yazı ve fotoğraflar Bağdat Müzesi İstanbul’da Haldun Aydıngün ophane Antrepo üçteki T İstanbul Bienal’ine girerken fazla bir beklentim yoktu. Ama daha içeri adım atar atmaz üç tane heykel capcanlı renkleri, Hint minyatürlerinden fırlamış hareketleri, silahları, çatık kaşları ve son derece açık cinsel pozisyonları ile yerimizden sıçrattı. 76 doğumlu, Kuveyt doğumlu Hamra Abbas çalışmalarına “Aşk Dersleri” adını vermiş ve bunlardan alınacak pek çok ders olduğunu söylüyor. İlk gördüğüm çiftin pozisyonunu gerçekleştirmeye yetecek kadar denge duygum olmadığı ve hiçbir silahı buradaki heykeller kadar inançla tutamayacağım için kendi adıma fazla bir ders çıkaramasam da doğudan gelen, tam anlamıyla “doğuca” yapılmış bu heykellere hayran kalmıştım. Çok güzeldiler. Antrepo’yu gezerken değişik yerleştirmelerin önlerinde duruyorduk, bir kısmı “aman canım bu da sanat mı?” dedirtecek cinstendi. Birden hayata küsüp, duvara kapanmış, ufak tefek modern bir gençle karşılaştım, herkesle küsmüş, hayata arkasını dönmüş gibiydi. Halk arasındaki deyişle “sazan” durumunda kalmamak içim bütün dikkatimi kullanırken içimden yükselen şefkat ve acıma duygusuna da mani olamıyordum. Sonunda duvardaki her sanat eserinin yanında bulunan tanıtıcı etiketi fark ettim. Ama sadece ben değil, herkes eğilip bir bakıyordu. Serginin en iddiasız ama en dikkat çekici eseriydi. Sonra kendimiz büyük bir aynanın karşısında bulduk, Arka duvarımızdaki okunaksız yazılar aynadan bakınca anlam kazanıyorlardı. Ken Lum’un “Farkındalık Evi”ne gelmişiz. Bir süre aynada, yazıyı, kendimizi, başkalarını süzüp koridorun sonuna gittik, döndük bir başka ayna, onu geçtik, bir başka ayna daha. Sonunda kendimizi karanlık bir odada bulduk. Çok ilginçti…