Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 12 TEKİRDAĞ SOĞUK SAVAŞTAN SICAK SULARA Bloklar arası soğuk savaş dönemini geride bırakalı uzun bir süre oldu. Petrol fiyatlarının yükselmesi ve rekor düzeye ulaşması, çıkar birliği içinde hareket eden tüm ülkeleri soğuk yerine sıcak ilişkiler içinde olmaya ikna etmeye yetti. Bazı ulusların birbirleriyle olan soğuk ilişkilerinin yerini sıcak ilişkilere bırakması yalnızca petrol fiyatlarının yükselmesiyle olmadı. Farklı bir boyutta olmakla birlikte turistik açıdan da aynı gelişmeyi gözlemleyebilmekteyiz. Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin ve Varşova Paktı üyesi ülkelerinin dışa açılımı dünya turizm hareketi açısından önemli bir sosyal olguyu da beraberinde getirmiştir. Bu sosyal olgunun oluşum yeri de turistik merkezlerde kendini iyice göstermeye başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana birbirine “soğuk” olan ülkeler, örneğin Almanlar ve Ruslar kendi ülkelerinden çıkıp, Antalya’ya ve diğer güney sahili turizm merkezlerimizde, aynı ortamda tatil yapabilmekteler. Daha önceleri Almanlara çok “soğuk” gelen Ruslar ile Ruslara çok “soğuk” gelen Almanlar birbirini aynı otelde gördükçe, tanıdıkça ve yan yana tatil yaptıkça soğukluğun yerini daha ılıman bir havanın aldığı görülmekte. Barışın turizme olduğu kadar turizmin de barışa katkıda bulunduğu bir süreç yaşıyoruz. Turizm hareketi ulusların birbirini daha iyi tanımalarına olanak veriyor. Önyargıların tümünü kaldırmaya yetmese de tatilde birlikte geçirilen süre hiç olmazsa biraz olsun bu önyargıları törpülüyor. Tatil sırasında farklı uluslardan edinilen bazı arkadaşlıkların evlilikle noktalandığı ilişkilere dönüşmesi gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye’nin turizm başkenti sayılan Antalya’da eylül sonu itibariyle ilginç bir durum yaşanmaktadır. İstatistik veriler 2007 yılında eylül sonu itibariyle Antalya’ya gelen turist sıralamasında, Antalya’nın turizm tarihinde ilk kez olmak üzere, Rus misafirlerin sayısı bugüne kadar liderliği hiç elden bırakmamış Almanların sayısını geçmiş oldu. Ruslar 1 milyon 709 bin 127 kişi ile birinci sıraya yükselirken, Alman misafirlerin sayısı 1 milyon 706 bin 18 kişiye ulaştı. 16 Ekim’de Alman Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı Klaus Laepple Antalya’da yapmış olduğu basın toplantısında Alman turist sayısından dolayı İspanya’nın Mallorca Adası’nın mecazi anlamda bazen Almanya’nın 17. eyaleti olarak tanımlanmasına rağmen, aslında turistik merkez olarak en fazla Alman turistin Antalya’ya geldiğini belirtti. Ancak bu bile turizmcileri yüreklendirmek için yetmedi. Çünkü Türkiye, Batı Avrupa turizminde yerinde saymaya ne yazık ki devam ediyor. Aynı saatlerde Rusya Büyükelçisi Bay Vladimir İvanovskiy de turizmciler ile bir toplantı yapıyordu. Kendisini takdir etmemek mümkün değil. İlk kez bir ülkenin büyükelçisi kendi vatandaşlarının ve turizmcilerin ortak sorunlarını dinlemek ve çözüm aramak üzere bir toplantı yaptı. Hem de nerede? Ankara’da değil. Turizm başkenti Antalya’da. Birbirlerini çekemedikleri önyargısı yüksek olan iki ulustan insanlar, eşit sayıda, yan yana, sıcak sularda tatilde. İşte turizmin geniş kültürel yelpazesinin yeni yarattığı, dünya bu. Önyargıların törpülendiği, saygı, sevgi ve hoşgörünün yeşerdiği bir dünya. Ve bu topraklar, Türkiye… Yüzyıllar boyu yaptığı gibi yine farklı medeniyetlere ev sahipliği yapıyor. Üstelik de önyargısız, hiç ayırım yapmadan. Fotoğraflar: Malkara Kaymakamlığı Trakya’da Malkara molası Yakup Önal alkara Tekirdağ ilçeleri arasında en geniş topM raklara sahip tarımcılıkla geçinen Trakya’nın da en eski yerleşim yerlerinden biri. Ekili arazilerinin yarı ova özelliği nedeniyle buğday ve ayçiçeği önemli bir yer tutar. Öyle ki ilçeye girdiğinizde sizi dev bir ayçiçeği heykeli karşılar. Taa Osmanlı zamanında Tekirdağ limanı ile İstanbul’a, askeri birliklere Malkara’dan hububat gidiyordu. Hayvancılığın da gelişmiş olduğu ilçede beş adet süt ürünleri fabrikası, üç mandıra ve yem fabrikaları da bulunuyor. Bu fabrikalarda Malkara’ya has 37 adet çeşitli peynir üretilmektedir. Bunlardan bazıları; çeçil peynir, isli Çerkez peyniri, sade Abaza peyniri, cevizli sepet peyniri gibi. Kömür rezervleri açısından da önemli bir konumda olan Malkara, uzun yıllar İstanbul’un kömür ihtiyacını karşılamıştır. İlçede 38’ i çalışan toplam 67 kömür ocağı olduğu söyleniyor. Tarihi kaynaklara göre, Pers Kralı Kserkes ( Kayhüsrev ) zamanında Yunan şehirleri ile yapılan savaşlar ( Pers savaşları ) sırasında, Malkara’ya çok yakın olan Gürgen bayırı denilen yerde bir kalenin yapıldığı söylenmektedir. Bu kale civarında birçok yılan bulunduğundan, bu kaleye Farsça “Margar Magaar” adı verilmiştir. Malkara sözü, yılanlı mağara veya yılanlı kale anlamına gelmektedir. Malkara 1363 yılında Hacı İl Bey tarafından fethedilmiş. 1828 OsmanlıRus Savaşı sırasında ilk defa işgale uğramış, 1878 OsmanlıRus savaşında da Tekirdağ işgale uğrayınca Malkara