Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 URUGUAY URUGUAY 9 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr TEKSAS’TA TEK SESLİLİK! New Orleans’ta caz dolu gündüz ve geceden sonra Meksika’ya geçmek üzere yola çıktım. İlk hedef sınırdaki Laredo kenti. Uzun mu uzun bir yolculuk ama, içimdeki yolculuk çok renkli olduğu için koymuyor. Yol boyu beynimde, kalbimde, neredeyse tüm damarlarımda caz çaldı desem yeridir. New Orleans’ın adını neden Caz Orleans dememişler, bilmem! Yola gelelim... Teksas tam da filmlerde gördüğümüz türden bir coğrafyaya sahip. Yol boyu çok az yerleşim yeri vardı. Arada bir de güzergahımızın dışında kalan yerleşim yerlerine açılan yol ayrımları gördük. Dikkatimi çeken yol sapağı tabelalarından biri şuydu: New Berlin! Otobüsümüz de Teksas’ın insan yalnızlığına koşut çok az mola verdi. Kısa bir gereksinim molasında çevreye göz attım. Buraya gözlerimi kapatıp getirseler ve tam gördüğüm manzaranın karşısında açıp sorsalar: Neredeyiz? Hemen yanıtı yapıştırırdım: Teksas olmalı! Öylesine aşina bir çevre. Kocaman ot yığınları, az ileride at bölümleri, yanında küçük bir bina, ufukta uçsuz bucaksız düzlük... Manzarayı izlerken günlüğüme şu notu düştüğümü anımsıyorum: İnsan bunca uzun yolu at üstünde tek bir kişiye dahi rastlamadan alırsa... Neden sonra gördüğü ilk insana ya sarılıp öper, ya silahını çeker! Mola yerinde karşılaştığım insanların yüzündeki ifadeler de bende bu duyguyu çağrıştırmıştı. İstediğiniz şeyi size veren satıcı elinizdeki dolara yüzünüzden daha fazla bakıyor! Aslında yüzünde de hiç ifade yok desem yeridir... Kilometrelerce geldiğimiz yol gibi düz ve hatlar belli belirsiz! Arizona kadar olmasa da uçsuz bucaksız düzlüğün başlıca sakinleri kaktüsler. Her birinin ayrı çağrışımı var. New York’tan otobüse binip mola vere vere Meksika sınırına kadar indiğinizde güzergahın insan dokusunu da otobüsün içinde yaşamış oluyorsunuz. Başlangıçta herkes İngilizce konuşuyor. Yolun ortasında usul usul İspanyolca konuşanlar beliriyor. Bir İspanyolca konuşan beş İngilizce konuşana bedel olduğu için hemen bu ayrımı hissediyorsunuz. New Orleans’tan sonra ise neredeyse otobüsün tümü İspanyolca konuşuyordu. Bu durum mola yerlerinin dilini de etkiliyordu. Teksas’ı boydan boya geçiş, doğanın özünde her şeye hakim olduğunu gösteriyor insana. Deyim yerindeyse Teksas’ta tek ses; doğa! Hep yerleşim yerlerini görmek değildir gezmek... Bazen de salt yolculuk etmektir... Teksas bunun için fena seçim değil! Gezekalın... Gümüş ırmağın kıyısında, Montevideo Yazı ve fotoğraflar: Ceyhun Balcı onforlu sayılabilecek katamaran koltuğuna oturup da “Rio de la Plata Irmağı” üzerindeki gezintiyle yolculuğumuz başladı. “Rio de la Plata” gümüş ırmak anlamına geliyor. Bu arada, üzerinde yolculuk yaptığımız ırmağın da okyanusla birleştiği yerdeki genişliğinin 200 kilometreyi aştığı bilgisiyle dünyanın en geniş ırmağında ilerlediğimizi de anımsadık. Montevideo’ya yaklaşırken kentte yükselen bir yapı dikkatimizi çekti. Bir çok kişide olduğu gibi bizlerde de Dubai’deki “Burj el Arap” çağrışımı oluşmuştu. Kent turumuzda rehberimizin verdiği bilgiler bu çağrışımın boşuna olmadığını doğrular nitelikteydi. Montevideo’nun “telekom” binasının mimarı da Burj el Arab’ın mimarı olan “Carlos Ott”muş. Meğer, Carlos Ott, Uruguaylıymış. Ülkesinin başkentine de yelkenli biçimli bir yapı kazandırmış. “Buquebus” denilen katamaranımız Montevideo’da rıhtıma ya K naştıktan hemen sonra hızla geçilen gümrük noktasının hemen ötesinde rehberimiz bayan Elizabetta tarafından karşılandık. Türk olduğumuzu öğrenen rehberimiz yakasındaki Atatürk rozetini göstererek güne keyifli bir başlangıç yapmamızı sağlamıştı. Montevideo’nun adının anlamını paylaşmakta yarar var. “Monte”, dağ anlamına geliyor. “Vi” Romen rakamı ile altı ya da altıncıyı simgeliyor. “Deo” da doğudan batıya anlamını taşımakta. Rio de la Plata Irmağı’na okyanustan girdikten sonra görülen altıncı dağ adını vermiş Montevideo’ya! Bulutları ve gökyüzünü simgeleyen enine çubuklu Uruguay bayrağının sol üst köşesinde “mayıs güneşi” var. Tıpkı, Arjantin bayrağı gibi. Uruguay 3.5 milyon nüfuslu küçük bir ülke. Başkent Montevideo’da ise ülke nüfusunun yarısına yakınını oluşturan 1.5 milyon kişi yaşıyor. Montevideo’da bulunduğumuz 25 Ağustos ülkenin “Artigas” önderliğinde bağımsızlığını kazandığı günün yıldönümü olduğundan her yer bayraklarla donatıl mıştı. Yine bu caddede, neredeyse tüm Latin Amerika ülkelerinde yaygın bir süsleme aracı olan duvar resimlerine rastlamak olasıydı. Yine, bu caddeye koşut bir başka caddede ise yalnız Montevideo’nun değil tüm Uruguay’ın övünç kaynağı Teatro Solis tüm görkemi ile yer almaktaydı. İçi de dışı gibi görkemli bir yapı! Turumuzun yaya olan ilk bölümü Artigas yontusunun yer aldığı büyük alandaki anı eşyası satıcısında sonlandığında günü yarılamıştık bile. Öğle yemeği için vazgeçilmez seçenek dünyanın belki de başka hiç bir yerinde bu denli lezzetli olmayan Arjantin usulü biftek ve arzuya göre bira ya da kırmızı şaraptı. Artigas alanı yoluyla kent merkezinden geçiş, sonrasında parlamento binası ve yazının başında değindiğimiz “Carlos Ott” imzalı telekom binasının daha yakından görülmesi sonrası kente egemen bir tepeye varış. Burada verilen mola ile eşsiz Montevideo manzarasını ölümsüzleştiren fotoğraf kareleri. Bu noktada, insanlara da rastlamak Uruguay’ın bir baş ka yüzü ile de tanışma olanağı vermiş oldu bizlere. Dönüşte, iki katlı bahçeli evlerin yarattığı hoş görüntülü dar caddelerden geçerken, rehberimiz Devlet Başkanı Tabare Vasquez’in alçak gönüllü konutunu gösterdi. Bu arada, duvar resimleri gibi, duvar yazıları da oldukça yaygın bir kullanım alanı bulmuş Montevideo’da. Özellikle, Küba kaynaklı sol esintinin egemen olduğu bugünlerde , “Yaşasın Küba ve sosyalizm!” yazıları özenimizden kaçmadı. Sonraki durağımız ise, hem nüfus hem de yüzölçümü bakımından dünyanın küçük ülkelerinden olan Uruguay’ın dünya kupası şampiyonu olduğu “yüzyıl stadı” oldu. Turumuzu Montevideo’nun başka bir yüzünü tanıyarak tamamlamış olduk. Çok katlı olmayan konutların yer aldığı bir sahil yolu sabah saatlerinde nerede olduklarına ilgi duyduğumuz Montevideolularla doluydu. Dinlence gününde havanın da güzelliğinden yararlanarak doldurmuşlardı sahili. Bu kalabalıkta dikkat çeken bir nokta da, çok önemli bir çoğunluğun ellerindeki özel kupalardan “mate” çayı içiyor olmalarıydı. Buenos Aires’e dönüş zamanımız gelip çatmıştı. Ulaşımkonaklama İberia Havayolları’nın Montevideo’ya salı, çarşamba, cuma ve cumartesi olmak üzere haftanın dört günü uçuşu bulunuyor. Madrid aktarmalı İstanbulMontevideo uçuşu duraklamalar hariç yaklaşık 16 saat sürüyor. Şehirde geceliği 10 yeni liralık hostellerden, 300 yeni liralık beş yıldızlı zincir otellere kadar birçok seçenek mevcut. Uruguay mutfağının en gözde yemeği ‘’asado’’ adı verilen mangalda pişen lezzetli dana etidir, zengin malzemeli biftekli sandviç ‘’chivito’’ ise ülkenin en tipik yemeği olarak denenmesi gereken bir tat. Ayrıca Montevideo’da bolca bulunan İtalyan restoranlarında nefis pizzalar ve makarnalar yenebilir. Şarapları dünyaca ünlü olan Uruguay’ın başkenti Montevideo’da iki kişilik bir akşam yemeğinin maliyeti 3040 yeni lira olarak değişmekte. Para birimi, Uruguay pezosu. ceyhun1961@gmail.com