Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr 10 KÜLTÜR VİYANA ÖNLERİNDE! 27 Eylül günü ateş alır gibi, bir günlüğüne Viyana’ya gittim. Üç saatlik bir zaman dilimi yarattım. Viyana’nın tonlarca yüzünden birini görme fırsatı doğdu. Tercih etmek gerekiyordu; hangi yüzünü? Sevgili dostum Erol Güçlü’yle birlikte “Osmanlı ile ilgili yüzünde” karar kıldık. Rehber Güçlü olunca, elbet kısa süreye hem çok yer hem çok bilgi sığar. İlk durağımızın adı şu: Türkenschanzpark! Türkçesi; Türk Siperleri Parkı... Viyana’dan usul usul sonbahar başlamış. Altın sarısı yapraklara bakıp buna “sombahar” demek daha uygun düşer. Parkın başlıca bahçıvanı Tanrı baba! Arada bir yağmur çiseliyor... Engebeli bir alanda kurulu parkta ufuk derin değil. Zira dev ağaçlar etrafınızı sarıyor ve sizi içine çektikçe çekiyor. Park adını Osmanlı’nın Viyana önlerine geldiği günlerde açtığı siperlerden alıyor. Viyana merkezindeki iç çemberleri aşa aşa ulaştığımız park bizi kentin kilometrelerce dışına taşırken tarihin de ortasına attı. Parka tarihi kimliğini adının yanı sıra ortasındaki gözetleme kulesi veriyor. Kırmızı tuğlalardan inşa edilmiş kule, tarihin her döneminde farklı işlevler üstlenmiş. Kulenin etrafında bir tur attıktan sonra Osmanlı kuşatmasındaki Viyanalıların yardımına koşan Ukraynalılara “şükran” heykelinin bulunduğu bölümü selamladık! Az ötede de Yunus Emre çeşmesi parlıyor. Beyaz seramiklerle süslü çeşmenin suyu akmıyor ama, olsun. Adı da güzel. Viyanalılar, Osmanlı kuşatması döneminde yaşadıklarını bugün tarih kitaplarına da taşımışlar. Buna bir anlamda kendi ulusal kimliklerinin perçinlenmesi gözüyle de bakıyorlar. İşin bu yanı ayrı ama, tarihi koruma kararlılıklarına büyük saygı duydum! Geçen hafta Söğüt’te Osmanlı’nın doğduğu yerin durumunu aktarmıştım. Söğüt’ten kilometrelerce ve yıllarca uzaklıktaki Viyana önlerinde Osmanlı’nın izleri olduğu gibi duruyor. Hangi amaçla korunmuş olursa olsun, ders alınması gereken bir tarihi duyarlılık. Türk Siperleri Parkı’nın ortasındaki suni gölette ördekler, öteki su kuşları yaşıyor. Göletin etrafında küçük bir tur attıktan sonra mırıldanmadan edemedim: “İnsan bu manzaranın önünde değme tarih kitaplarını aralıksız okur bitirir... Şiirler yazar... Hatta hızını alamayıp parkın resmini bile yapmaya kalkar...” Parkın adı giriş kapılarında yazılı. Tabelaların üst köşesine ayyıldız eklenmiş. İnsan “Bu dünyadan Osmanlı geçti” sözünü, İstanbul dışında en çok Balkan kentlerinde söyleme ortamı buluyor. Bir de Viyana’da... Öteki Tuna’lı izler, sonraya... Gezekalın... Lille Modern Sanat Müzesi Yazı ve fotoğraflar: Haldun Aydınün ille Modern Sanat MüzeL si’ne ulaşabilmek için kentin aslında oldukça iyi örgütlenmiş toplu taşıma sistemini sayılabilecek Villeneuve d’Ascq’da bir parkın içinde bulunuyor. Ağaçlarla kaplı, uçsuz bucaksızmış izlenimi yaratan bir yeşilliğin ortasında kırmızı tuğladan yapılma bina yada binalar topluluğunu gördüğümüzde konumuna hayran olmuştuk. Hani yakınlarda oturuyor olsak bütün bir pazar gününü, binanın içinde ve dışında çoluk çocukla geçirmek için gelebilirdik. İçinde her türden eser bulunan “Ulusal Müzeler’den” birinde değildik, Uzmanlaş çözmek ve de dağcılıktan gelen harita okuma yeteneğimize biraz başvurmamız gerekti, ayrıca bir miktar da yürüyüş yaptık. Tabi merkezden bir taksi tutup sadece müzenin adını yazdığımız kağıdı şoföre göstererek de gidebilirdik. Müze kentin dış semtlerinden mış, belli bir konuyu iyi anlattığı iddiasında olan bir kuruma giriyorduk. 20. yüzyıl modern sanatının örneklerini sergileyen müze farklı dönemlerde yapılmış büyük bağışlarla oluşmuştu. Eserlerinin nüvesi sanat sever Roger Dutilleul (18731956) tarafından 1900’lü yıllarında hemen başında atılmış. Mösyö Dutilleul o yıllarda Paris’teki tüm sanat galerilerinden tamamen kendi iç güdülerine güvenerek avangard sanat örneklerini toplamaya başlamış. Kübist sanatın örneklerini ilk kez koleksiyon yapan koleksiyoncu olarak tari