Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 10 KÜLTÜR YUŞA TEPESİ Ermişler, babalar diyarı İstanbul’un en ilginç yatırlarından biri de İstanbul Boğazı’nın Beykoz’daki en yüksek tepesi üzerinde “Yuşa Hazretleri”nin olağanüstü büyüklükteki kabridir. Yatırın ne zamandan beri var olduğu bilinmemekle beraber Bizans’tan çok daha eski dönemlere uzandığı ve bu tepenin kutsal bir mekana dönüşmesinin de çok eskilere dayandığı ileri sürülmektedir. Nitekim, aynı tepe üzerinde muhtemelen Zeus’a adanmış antik bir tapınağın izlerine rastlanması da bu tezin doğruluğunu güçlendirmiştir. Bilinen bir başka gerçek, Bizans’ın altın çağı İmparator I. Justinianus döneminde bu tapınak kalıntısının üzerine Aziz Mişel’e adanmış bir kilisenin yaptırılmış olmasıdır. Osmanlı döneminde burada kutsallaştırılmış bir yer oluşturan mezar elden geçirilip yeniden düzenlenmiş, yanı başına da günümüze dek devam ede gelen bir mescitle Kadiri tarikatının sahiplenmiş olduğu bir tekke inşa edilmiş; böylece yüzyıllar öncesine dayanan kutsanmış efsanevi mekan İslamlaştırılmıştır. Bilindiği gibi, Yuşa ya da gerçek adıyla Yeşu, Hazreti Musa’nın yeğeni olup Tevrat’ta adı geçen bir Yahudi peygamberidir. Ancak, tarihçilerin de bildirdikleri gibi, burada yattığı iddia edilen “Yuşa Hazretleri”nin Tevrat’taki Yuşa Peygamber ile ilgisi yoktur. Ayvansarayi’nin Hadikatül Cevami’sinde de belirtildiği gibi, burada yatan kişinin belki bir Hıristiyan ya da Müslüman bir din adamı olduğu öne sürülmektedir. Ama, bütün bunların yanında “Yuşa Hazretleri”nin 17 metre uzunluğunda şaşırtıcı büyüklükteki mezarı, eskiden beri halk arasında yayılmış kimi anlatılarda bir dev olduğu fikrinin ortaya atılmasına neden olmuştur. Eski kayıt defterlerine göre, burada 175556 yılları arasında Yirmi Sekiz Çelebizade Mehmet Sait Efendi’nin sadrazamlığı döneminde inşa edilen tekke sonradan yangın geçirmiş, Sultan Abdülaziz döneminde de yeni baştan inşa edilerek tekrardan kullanılır hale getirilmiştir. Eskiden beri; dertlerinden, sıkıntılarından kurtulmak isteyen ya da dileklerinin gerçekleşmesini arzulayan İstanbulluların ziyaret ettikleri mezarın büyüklüğü, büyük olasılıkla yatan ermiş kişinin tam olarak nerede gömülü olduğunun bilinmemesinden kaynaklanmakta, bir saygı göstergesi olarak da kabrin büyük boyutlarda düzenlenmiş olduğu sanılmaktadır. Günlük güneşlik günlerde, Yuşa Tepesi’nden seyredilen ve buraya ayrıcalıklı bir güzellik katan muhteşem gün batımı; Haluk Levent’in şarkılarından birinde en güzel şekilde yorumlanıp dile getirilmektedir: “Hazreti Yuşa Tepesi’nden/ akşam güneş batarken baktım/ 17 metre peygamber/ bir de yorgun çınarlar dostum.” Ancak, son yıllarda yatırın çevresinde, yol üstüne kurulmuş iyi bir getirisi olan tespih, hacı yağı, baş örtüsü, gülsuyu gibi eşyaların satıldığı tezgahlar ve otopark bir rant kavgasına dönüşerek Yuşa Hayrat Vakfı’nı, Beykoz Belediyesi ve Diyanet İşleri’ni karşı karşıya getirmiş, arsayı kapma kapışmaları Yuşa Tepesi’nin mistik güzelliğine karalar sürmüştür. Mucha’nın müzesi Yrd. Doç. Şengül Aydıngün eyoğlu’nun eski yapılarından Markiz Pastanesi’nin B önünden her geçişimde duvarlarında bulunan “l’automne” yani sonbahar ve “le printemps” yani ilkbahar adlı “art nouveau” fayans panolardaki saçlarından çiçekler sarkan kıvrımlı elbiseler giymiş dans eder gibi görünen kadınların güzelliği başımı döndürür. Bu panolardaki imzanın J. A. Arnoux’a ait olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Aslında bunları ünlü Çek sanatçı Mucha’nın yapıtlarının kopyaları sanıyordum. Fakat bu konuda çok da yanılmış sayılmazdım. Çünkü geçen yüzyılın başında yaşamış Alphonse Mucha (18601939) döneminin sanatını öylesine etkilemişti ki pek çok sa natçı onu neredeyse bire bir taklit etmişti. Hala da eserleri en çok taklit edilen sanatçılardan biri olmaya devam ediyordu. Onun eserlerini posterler, takvim yaprakları, kartpostal, duvar kağıdı, kupa, oyun kartı olarak pek çok yerde görmek mümkün. Mucha, kadınları renk, kıvrım ve estetik açısından dekoratif sanatlara taşıyan en önemli sanatçılardan birisi olarak kabul edilir. Kara kalem, pastel, lithograf denen taş baskı ve fotoğrafları onu, Çek “art nouveau” sanatını dünyaya tanıtan en seçkin sanatçısı yapar. Mucha’nın kadınları hep öteki dünyadan gelen periler gibi ya da sanki cennetten çıkma gibilerdir. Dört mevsimi sembolize eden kadınları ise unutulmaz yapıtlarındandır. Onun en çok çalıştığı kadın modeli döneminin en