Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MACARİSTAN 7 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr PİRAMİTLER DEYİNCE Piramitler deyince ilk akla, Mısır gelir... Dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerinin sırrı bugün de tam olarak çözülebilmiş değil. Ama bizim yolumuz Mısır’daki piramitlere değil, Meksika’daki piramitlere düşecek... Başkent Mexico City’ye yaklaşık 50 kilometre mesafedeki Güney ve Ay piramitlerinin bulunduğu bölgenin adı Teotihoacan... Yani beyaz adamın buraya gelmeden önceki dönemdeki adıyla anılıyor. Teotihoacan’a girdiğimde aklıma ilk Romalılar geldi. Güneş ve Ay piramitlerinin yanı sıra bunların tamamlayıcı yapıları, küçük piramitler sanki Roma dönemini anımsatıyordu. Önce Ay piramidinin yolunu tuttum. Yatay biçimde tatlı tatlı yükselen piramidin ara duraklarında bir dizi turisti geçip soluksuz yoluma devam ettim. Gökyüzüne tırmanmak gibi bir şey. Doğal olarak kendimi Mısır’da da hissettim ama, arada bir Çin’e de gitmedim değil. Zira, piramitlerin girişlerinde ara yapılarda çoğunlukla ejderha motifleri var. Çin’de de Çin Seddi’nin Pekin yakınlarındaki bölümlerine giderken yol üzerindeki tarihi yerlerin çoğunda buna çok benzer ejderha figürleri vardı. İnsanoğlu en çok korktuğu şeyi aynı zamanda en çok olmak istediği, görmek istediği şey haline getirmiş. Güneş piramidine tırmanırken basamakları saya saya çıktım. 140’a geldiğimde, devamı basamaksızdı. Biraz elleri de kullanarak tırmanmak gerekiyor. Özellikle bu bölümden sonra ziyaretçilerin çoğu dökülüyor. Arada fenalık geçirenler sanı büyülemeye yetiyor. Türkler her geçtiği yerde izini bırakmış ki burada da Türk kültüründen izler görmek mümkün. Şifalı sularıyla ünlü ülkede Osmanlıların mirası Türk hamamlarından kimisi günümüze kalmış. En ünlü yemekleri Macar gulaşı; daha çok bizim yahniyi andıran bol soğanlı bir et çorbası. Budapeşte’de bizim bildiğimiz normal su pek yok, az da olsa her zaman içinde gaz oluyor o yüzden su alırken dikkat etmenizi öneririm. Macar dilinde Türkçe kelime çok fazlaymış. Örneğin elma, pabuç. Atilla adıyla bulvarları bile var. Orta Asya’dan da tanışıyoruz yani; ama Avrupalılarla fazlaca karışmış olmalılar ki onların tipleri bizden de fazla değiş miş. Ünlü Tokaji şaraplarını bu arada anımsamadan geçmemek gerek ve dünyanın en büyük içi dolu fıçısını da gördükten sonra, Macarların ünlü gulaş yemeğini Çigan müzikleri eşliğinde tattık. Gecenin sonunda Macar kızıyla birlikte çekilen fotoğrafları şarap şişelerinin üzerine basarak bize sunmaları çok hoştu; şu an bile bu yazıyı yazarken şişeme bir bakış atıp o anı anımsadım. O geceye doymamış olmalıyız ki eğlencemizi gruptaki arkadaşlarımızla otobüste ve hatta otelin bahçesinde Elif’in güzel sesi ve Bilge hocamın bitmez tükenmez enerjisiyle devam ettirdik. Budapeşte’nin bende bıraktığı tatların ve hissettiklerimin mutluluğu içinde bu güzel kente hoşça kal diyerek bir başka güzelliğe ulaşmanın keyfi içinde uçaklarımıza binip İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz. nevintamer06@yahoo.com için herkes birbirine “aranızda doktor var mı” diye soruyor. Basamaksız bölümün de tepesine çıktığımda önümde göz alabildiğine uzanan küçük piramitler ve kocaman Ay piramidi vardı. İrili ufaklı 30 kadar piramit saydım. Mexico City’nin içindeki yerlilere ait yapıların çoğu yıkılıp, aynı malzemeyle kiliseden saraya kadar bir dizi yeni yapı inşa edilmiş. Burası sağlam kalanlardan. Piramitlerin tepesine ulaşanların ilk yaptığı şey, yere serilmek... Sırtüstü uzanıp nefes nefese gökyüzünü izlemek... Burada hava durumu şöyle: Tepede güneş ve şiddetli rüzgar... Ensenizde sıcaktan yumurta pişer, alnınızı ise rüzgar karşılıyor... İnişe geçiş, çıkıştan zordu... Çıkarken hiç değilse, yorulunca durabiliyorsunuz. Ama inerken tutunabilmek zordu. Yolunuz Mexico City’ye düştüğünde sadece 25 milyon nüfuslu dev kentin içinde kaybolmakla kalmayın, Güneş ve Ay piramitlerini selamlamadan geçmeyin... Gezekalın...