22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MAŞUKİYE 13 GÖRÜŞ Zeynep Oral GEZMEK, GEZGİN OLMAK Bir tren sesi, vapur sesi, uçak sesi, kısacası bir yol sesi duymayagöreyim, yüreğim pır pır... O yol sesi isterse çok uzaktan, dünyanın öbür ucundan gelsin, ister çok yakından, yaşadığım İstanbul’un hemen yanı başından. Yeter ki gelsin... O ses geldi mi, yolculuk başlamıştır bile; yüreğimde kafamda, düşlerimde, içimde. Artık kollarımı kocaman açıp bilinmeyeni kucaklamaya hazırımdır. Mesleğim gereği bu yol sesini sık sık duydum. Gidilecek yer değildi önemli olan. Önemli olan gitmekti. Çünkü gitmek, görmek, bilinmeyenler ile tanışmak, yaşamı yoğunlaştırmaktı. Gitmek, zamanı, alanı, yaşamı yeniden yoğurmak, yeniden biçimlendirmekti... Her gidiş, tarih içinde coğrafya içinde bir yolculuktu; başka toplumlara, başka insanlara... Nereye ve hangi koşullarda olursa olsun, hiçbir gidişe hayır demedim. Nereye ve hangi koşullarda olursa olsun, hep daha öteye gitmek için çırpındım yaşamım boyunca. “Daha öte”yi belirleyen kilometreler değil, yüreğimin atışlarıydı. Oralarda geçirdiğim süreyi belirleyen ise günler, haftalar değil, içimdeki coşkuydu. Ülkeden ülkeye sınırlar aştım, insandan insana köprüler kurdum. Sınırlarla köprüler arasında, kendimi bulmaya çalıştım. Yanımda hiçbir zaman pusula ya da harita taşımadığımdan, yolumu hep sorarak buldum. Kaybolmak mı, hiç düşünmedim, çünkü kaybolmaktan hiç korkmadım. Yeryüzünün yedi değil yetmiş yedi harikasını gördüm. Yeryüzünde olmaması gereken acı ve felaketleri de. Harikalarla felaketler arasında parçalanmamak için, can kurtaran simidi yerine insanlara sarıldım, tanımadığım ilk kez gördüğüm insanlara... Boğulmama hiç izin vermediler. Sıcak yaklaştılar, yardımcı oldular sorunlarıma. Onlara teşekkürüm sonsuz. Gidip gördüğüm yaşadığım toplulukları okurlarla paylaşmak istedim hep. Belli bir amaçla gittiğim ve kaçınılmaz olarak yalnız ve yalnız o amaç çerçevesinde gelişen yolculukları almadım. Seçimimi, toplumları tanımama olanak veren yolculuklardan yana yaptım. Çünkü her gidişte ne gördümse, ne öğrendimse, ne yaşadımsa, anladım ki yer yüzünün en müthiş, en korkunç, en harika ve en şaşılası yaratığı insan. Yeryüzü, bilmediğimiz, tanımadığımız, merak bile etmediğimiz, tanımaya pek de çalışmadığımız toplumlarla dolu. İnsanı, toplumları tanımaya çalışmak belki bir adım... Daha güzel, daha sıcak, daha sevinçli, daha mutlu gidişlere bir adım. Yeter ki ilk adımı atın! Maşukiye girişinde, Atatürk Ağacı Nolina (105 yaşında) ve kar laleleri başta olmak üzere, bin bir çeşit çiçek görmek için vadideki çiçek seralarına mutlaka uğrayın. Armudun iyisi, elmanın hası ve Çerkez peynirinin en lezizi burada. Kiremitte Karadeniz yemeklerini ve hamsi pilavını mısır ekmeği ile yemeden dönmeyin. Sevdalı, yorgun ve dertli iseniz; yıllanmış kırmızı “derdalan şarabı” ile yeni doğmuş gibi olacaksınız. Kokulu ıhlamur ağaçlarının gölgesinde alabalık keyfi ve genç aşıkların karşı mağaralardan gelen sevda türkülerinin yankısı, sizi ikinci bahara hazırlayacaktır. Her yaşta sevdalanmanın ve aşık olmanın doyumuna erişmek için, mutlaka Maşukiye’ye gelin. Çünkü, aşıklar beldesi Maşukiye’de aşkı buldum. Sevdalandım, yeniden... dursunozden@ekolay.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle