Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 HİNDİSTAN HİNDİSTAN 17 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr Yüce Ülke ya da Karnataka Yazı ve Fotoğraflar Faruk Pekin indistan’ın güneyinde bulunan H ve 1973 yılına kadar Mysore eyaleti olarak bilinen Karnataka, ülkeyi oluşturan 29 yönetim bölgesinden biri. Nüfusu 55 milyon olan eyaletin yüzölçümü 192 bin kilometrekare, yani Türkiye’nin yaklaşık üçte biri kadar. Kannada dilinde ‘‘Yüce Ülke’’ anlamına gelen Karnataka’da nüfusun çoğunluğunu Malakka Yarımadası, Sumatra ve Madagaskar’da yaşayan halklar oluşturuyor. Halkın yüzde 70’inin Kannada dilini konuştuğu eyaletin başlıca dini Hinduizm; eskiden çok yaygın olan Caynacılık ve Budacılık da varlığını sürdürüyor. Halkın yüzde 80’i tarımla uğraşıyor, Hindistan’ın toplam kahve üretiminin yüzde 70’i buradan sağlanıyor. 8 milyonu aşkın nüfusu ile Asya’nın en hızlı büyüyen kentlerinden biri olan başkent Bangalore, Hindistan’ın son çeyrek yüzyılda yaptığı teknolojik atak sayesinde Asya’nın ‘‘Silikon Vadisi’’ olarak tanımlanıyor. Kent bu imajıyla diğer Hindistan kentlerinden ayrılıyor. 1800’lü yılların başında geniş caddeleri ve yemyeşil parkları ile ‘‘bahçe şehir’’ görünümünde olan kent, Hindistan’ın bağımsızlığından sonra film yıldızlarının, bürokratların, önemli kişilerin yaşadığı bir kültür ve dinlence kenti haline gelmiş. Kent bugünlerde çok katlı gökdelenlerle kaplı, yoğun trafiğe mahkum, elektrik ve su kesintilerinin normal karşılandığı dev bir endüstri kenti durumunda. 135 hektarlık yemyeşil bir alan içinde dev bambu ağaçlarının doğal kayalarla ilginç manzaralar sunduğu Cubbon Park; ‘‘halkın güç ve saygınlığını yansıtmak’’ amacıyla 1956 yılında granitten inşa edilmiş. Üstünde Hindistan’ın sembolü olan dört başlı Aşoka Aslanı’nın bulunduğu Vidana Souda; çok hoş balkonlar, sütunlar ve kemerlerin göze çarptığı Tipu Sultan Sarayı; Güney Asya’nın en zengin botanik bahçesi olarak kabul edilen Lalbağ Botanik Bahçesi Bangalore’da görülmesi gereken yerler arasında. Sandal ağaçlarının, fildişinin, ipeğin ve tütsünün merkezi Mysore, Karnataka eyaletinin en çok gezilen yerlerinin başında geliyor. Karnataka’nın en büyük üniversitesine sahip olan kent, önemli bir kültür merkezi durumunda. Kentin kalbi konumunda, Hintİslam tarzında, ‘‘Mihrace Sarayı’’ olarak bilinen, 12 tapınağın çevrelediği Amba Vilas Sarayı; 1915 yılına kadar kraliyet ailesinin konutu olarak kullanılan şimdi bünyesinde çok önemli sanatçıların eserlerini barındıran Caganmohan Sarayı; 1659 yılında tek blok granitten yapılmış Nandi heykelinin bulunduğu, denizden bin 62 metre yükseklikteki tepede kurulmuş, uzaklardan bile görülebilen Çamundi Tepesi; Caynacıların en kutsal saydıkları 17.38 metre boyundaki Hindistan’ın en büyük heykeli Şravanbelgola Mysore’de keyifle gezebileceğiniz yerler arasında. Mysore’a 35 kilometre uzaklıktaki Somnatpur’da bulunan, 80 dolayındaki Hoysala tapınaklarının en iyi korunmuş ve tek eksiksiz yapısı olan Keşava Tapınağı’nı mutlaka görmelisiniz. Hoysala Hanedanlığı’nın ihtişa mını en iyi örnekleyen yapılardan biri olan tapınak eksiksiz kulesi ile iyi korunmuş durumda. Tapınak içindeki salon gösterişli sütunlar ve işlemeli tavanla çevrilidir. Üç türbeli tapınak boydan boya birebir ölçüleriyle Krişna ve Vişnu’nun heykelleri ile dolu. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir başka Karnataka şehri ise Pattadakal. Kırmızı kum taşlarından dolayı ‘‘Kızıl Kent’’ olarak adlandırılan ve Çalukya Krallığı’nın görkemli eserlerini barındıran kentin sadece kutlamalarda kullanıldığı söyleniyor. Buradaki tapınaklarda güney ve kuzey Hindistan’ın mimari tarzlarını bir arada görmek mümkün. En eski tarihli tapınak olan Sangameşvara, tipik bir güney mimarisi sergiliyor. Çevresindeki 6. ve 7. yüzyıllardan kalma önemli Brahman ve Cayna mağaraların bulunduğu Badami, gezilmesi gereken diğer şehirlerden biri. Kayaların kazılmasıyla ortaya çıkan mağaralardaki tapınakların iç mekanları zengin bezemelerle kaplı. Şiva’ya adanan ve 16 kollu Şiva’nın dans ederken yer alan Birinci Mağara; Vişnu’ya adanan ve dünya üzerine inen brahman şeklindeki Vişnu’nun resminin bulunduğu İkinci Mağara; mağaralar arasında en büyük olanı ve çok ince işlenmiş figürlerin bulunduğu Üçüncü Mağara; diğerlerine göre çok daha sade olan, oturan ve ayakta duran 24 tirtan karanın sıra halde yer aldığı Dördüncü Mağara keyifli bir zaman geçirmenizi sağlayacaktır. fest@festtravel.com AĞAÇLAR ALTINDA MANAGUA Nikaragua’nın başkenti Managua’ya bir geceyarısı indim. Guatemala City’den havalanan uçak beni 40 dakikada Managua’ya getirdi. Managua Havaalanı’ndan kente ise 2 saatte ulaşabildim. Gümrük kontrolü ayrı dert, alandan çıkış ayrı dert, araç bulmak ayrı dert... Dert dediğime bakmayın; yeni bir ülkeye gelmiş olmanın heyecanı tabii ki hepsinin üstünde. Managua gençlik yıllarımın başkentlerinden... Nikaragua’nın bağımsızlığına kavuşması için mücadele edenlerin, Sandinoların başkenti! Beni alandan kent merkezine getiren aracı ve şoförünü anlatmadan geçemeyeceğim. Taksimetre olmadığı için pazarlık usulü anlaştık. Sıkı bir pazarlıktan sonra 15 dolara beni kente götürecek şoförle el sıkıştık. Aracına yöneldik. 1950 ya da 60 model bir araba. İlk bakışta üzerinde üçdört ayrı renk saydım. Anlaşılan felek dahil herkes çarpmış... Şoför centilmen... Önce benim tarafın kapısını açmaya yöneldi. Olmaz dedim ama, dinlemedi. Benden erken davrandı. Zaten ben niyetlensem de açamayacakmışım. İki eliyle kapı kolunu kavradı, Sol diziyle kapıya sert biçimde vurdu. Bir kere daha vurup kolu hızla yukarı çekti ve kapı açıldı. Kapı açılırken çıkan sesler için ‘‘gıcırtı orkestrası’’ desem yeridir. Sanıyorum en az 20 çalgı vardı! Kendi tarafına geçti. Yerine oturdu... Ben doğallıkla kontak anahtarını yerine sokup aracı çalıştırmasını beklerken, sol tarafından iki tornavida çıkardı. Zifiri karanlıkta iki tornavida ışıldıyor... Tornavidalardan birini gaz pedalının oralardaki iki kabloya bağladı. Ötekiyle direksiyonun altındaki iki kabloyu sürtündürdü... Birkaç denemeden sonra parçalı gürültülü bir biçimde motor çalıştı. Yola çıkmak üzere başını doğrulturken bana bir bakışı vardı ki; 50 model bir otomobil şoförü değil, uzay mekiği Challenger’ın astronotuydu mübarek! Gece geç yatmış olmama karşın sabah erkenden uyandım. Soluğu kenti biraz tepeden gören açık alanda aldım... Karşımda bir ağaç denizi. Resepsiyondaki görevli bana, kent merkezinin o yönde olduğunu söylemişti. Gezinirken sordum, doğru dediler, Managua’nın merkezi bu tarafta... Önümdeki ağaç denizinin aralarında tıpkı gerçek bir denizin ortasındaki tekneler gibi bina çizgileri dikkatimi çekti... Managua’nın hemen yanındaki Managua gölü ve çevresi de öyleydi. Göl kıyısındaki seyyar satıcılar eti ızgarada pişirip bir ağaç yaprağının üzerine koyarak servis yapıyorlardı. Ağaç yapraklarından tabaklar... Orta Amerika kentlerinin çoğunda benzer görüntülerle karşılaştım. Ne verimli toprak, ne güzel ağaçlar ve ne fakir insanlar... Gezekalın...