Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 KAPAK Mihmandar Balıkçı Aslında Bodrum’u ‘‘Bodrum’’ yapan koyları. Salt eğlence için buraya gelen konukların pek çoğunun umurunda olmasa da maviyle kucaklaşmanın en kolay yolu bir tekneye atlayıp Bodrum ve çevresini dolaşmak. Ama bir mihmandar olsa fena olmaz. Yolculuğu Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’yla birlikte yapmaya ne dersiniz? Onunla dolaşmalı ki Bodrum’u, dününü anlayalım, bugününü görelim, yarınına daha fazla hayıflanmayalım. Zaten ‘‘iki Bodrum’’ var burada. Birinden ‘‘sabaha kadar dans dans dans’’ nağmeleri yükseliyor, diğerinin tabelasında Halikarnas Balıkçısı gülümsüyor. Mavi Sürgün’den alıntıyla, Balıkçı’nın Bodrum’undan başlayalım önce: ‘‘En nihayet yokuşun tepesine gelmiştik. Yolcular ‘Neredeyse Bodrum görünecek’ dediler. Yüreğim çarpıyor. Kaç aydır buraya gelmeye çalışıyordum yahu... Tepedeki bir dönemeci dönünce ‘şırrak guuuur’ diye Arşipel’in koyu çividisi ölçülmez açıklıklara kadar yayılıverdi. Masmavi bir gürleyişti o. Ben diyeyim yüz bin deniz mili, en berrak bir açıklığa uzuyor. Doğduğum tepeden sonsuzluğu seyrediyormuş gibiyim. Güvercinlik Körfezi’nde de böyleydi. Ama orada, ne de olsa karşı kıyı vardı. Burada göz yaylımına hiçbir engel yoktu. Bakış ufukları belirledikçe adalar, sonra kıyıların denize sarılıp sarlaşmış kalabalık burunları ve koyları. Bunların ortasında hilal şeklinde iki liman, ortada kaleyi taşıyan yarımada. Doğrusu ben, kalenin kulelerini daha basık sanıyordum. Bembeyaz yükseliyorlar. Yüreğimdeki kaygı artıyor. Ne de olsa Bodrum adının yüreği sıkan bir karanlığı, bir boşluğu var. Oysa gördüğüm ışık ve ber raklık, buğuyu üfüren meltem gibi izbeliği ve loşluğu öylesine sildi ki, hapsedilsem bile, hapishanenin göğü gören bir penceresi, bir kapısı olur diye içim aydınlanıyor.’’ Engin gökler ‘‘Engin göklerin memleketi’’ diyor Balıkçı, Bodrum için: ‘‘İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı maddeyi değiştirir ve görülen bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatılacağına burada ?