Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 10 AVUSTRALYA ÜSKÜDAR’A GİDER İKEN Şarkıdaki Üsküdar kalmadı artık, ama şarkı her zaman popüler. Bir zamanlar Asya yakasının merkez semtini oluşturan ve yakın zamanlara dek Osmanlı kimliğini koruyan Üsküdar, camileri, çeşmesi küçük ara sokaklarındaki eski evleriyle, şarkıdaki setresi uzun katip portresinin semtidir. Antik çağlarda, Anadolu’ya açılan kervan yollarıyla, deniz yolu arasında, Asya yakasının en hareketli, en zengin noktalarından birini oluşturan Üsküdar, “Altın Şehir” anlamına gelen Khrisopolis adıyla anılmış, sonradan bu isim Bizans döneminde Skutari’ye dönüşmüş. Günümüze dek ortaya çıkartılmış kalıntılardan da anlaşıldığı gibi Bizans öncesinde Khrisopolis’in surlarla çevrili bir yerleşim olduğu anlaşılmaktadır. Milattan önce 404 yılında Ksenophon’un yazdığı “On Binlerin Dönüşü”nde Khrisopolis’ten söz edilir. Bizans döneminde semte Skutari adının verilmesi de, burada konuşlanmış Skutarium adlı askeri kışladan kaynaklanmaktadır. Zira, Bizans’ın parlak dönemlerinde burası, Asya yakası birliklerini barındıran en büyük askeri üs olarak kullanılmıştır. Tüm çağlarda tarihi yarımadanın karşısında, İstanbul için önemli stratejik bir nokta oluşturan Üsküdar kimi zaman Bizans’ı fethetmeye çalışan Araplardan Haçlı Orduları’na kadar önemli bir karargah olmuş, kimi zaman iç ayaklanmalara merkez oluşturmuştur. İstanbul’un fethinden yüzyıl kadar önce Üsküdar, Kadıköy gibi Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş yerleşimlerden biriydi. Fetihten sonra da, tüm İstanbul’da en çabuk Türkleşen yerleşimler arasında başı çekmiştir. Bu süreç içinde bilhassa Valide Sultan ve devlet ileri gelenlerinin yaptırdıkları külliyeler, Üsküdar’ı cami, çeşme, tekke gibi yapılarla süslemiş, konumu itibarıyla eskiden olduğu gibi ticari kimliğini de korumuştur. Osmanlı döneminin tipik Türk çarşısı her ne kadar silinmiş de olsa,bugün hala kıyıda köşede kalan izleri görülüp hissedilebilmektedir. Üsküdar’ın yakın dönemlere kadar var olan Osmanlı görüntüsü Müslüman aileler kadar burada yerleşik Rum, Ermeni, Musevi cemaatlerin varlığından da kaynaklanıyordu. Her üç cemaate ait kilise, manastır, sinagog, okul ve mezarlıklar ve burada yetişmiş ünlü aydınlar, sanatçılar Üsküdar’ın zengin kültürü içindeki bütünlüğü tamamlıyorlardı. Hezarfen Ahmet Çelebi, Katip Çelebi, Şeker Ahmet Paşa, Halide Edip Adıvar, Rauf Orbay, Hoca Ali Rıza, petrol kralı Kalust Gülbenkyan, Nuri Demirağ, Burhan Felek ve daha birçokları bu semtin yetiştirdikleri ünlüler arasında yer alıyor. Bu arada Osmanlı mutfağının efsanevi lezzetini bizlere tattırmaya devam eden Kanaat Lokantası’nı unutmadan geçmeyelim. Ama; Üsküdar dendiğinde unutamadığım birisi daha var ki o da; 14 Kasım’da 57. ölüm yıldönümü ile bir kez daha andığımı “bir garip” Orhan Veli‘dir. Dizelerinde dile getirdiği gibi: Mektup alır efkarlanır, rakı içer efkarlanır, yola çıkar efkarlanır; ne olacak bunun sonu bilmem der, için için içini döker. Hele hele,”Üsküdar’da Kazım’ın Türküsü’nü söylediklerinde “garibim” daha da bir efkarlanır. Tazmanya canavarının evi! Yazı ve Fotoğraflar Lakme Toktaş nereli olduğuÇ oğumuzun nu tam olarak kestireme diği fakat varlığından haberdar olduğumuz çizgi film kahramanı canavarın memleketi Tazmanya’ya gittim. Bazılarımız “Tazmanya canavarı”nın gerçek değil, sadece sevimli bir hayal ürünü olduğunu düşünüyor. Oysa o bir gerçek. Gerçekten de Tazmanya’da bulunuyor, üstelik de tam bir canavar. Diğer kahramanlar da olduğu gibi hayal olanından ayrılan en önemli nokta sevimsiz oluşu. Siyah, domuzdan küçük, köpeğe benzer, sinir bozucu sesler çıkaran, stres altında kötü bir koku yayan, (stressiz halini ben göremedim!) kemikleri çatır çutur parçalayan bir canlı. Herkes “sevimli” Tazmanya canavarına inanıyor ama nedense Tazmanya’yı gerçek olmayan bir yer sanıyor. Oysa orası Avustralya’nın en güneyindeki toprakları. İlk kez 1642’de giden Hollandalı denizci Abel Tas man, buraya “Van Diemen’in toprakları” demiş. 1856’da ise bu ilk ziyaretçisine ithafen adı Tazmanya olarak değiştirilmiş. Avustralya’nın ana adası gibi burası da esasta azılı mahkumlar için cezaevi olarak kurulmuş. 1836’da Charles Darwin, Beagle seyahatinin bir parçası olarak ziyaret etmiş. Avustralya kıta adasından 200 kilometre uzakta ve kıtadan Bass geçidiyle ayrılan, 500 bin nüfuslu, 70 bin kilometreka