Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MANİSA 5 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr NEYİMİZİ GÖSTERELİM? İzmir, Türkiye’nin en güzeli, incisidir de, ara ara sohbetlerimizde bir soru düşer ortaya: “Bu kente gelen turistlere nereleri gezdiririz, neyimizi gösteririz?” Sayalım: Kordon... Kemeraltı... Bir dizi güvenlik sorunu olsa da Kadifekale... Hadi diyelim, Balçova teleferiği... Ya sonra? Biraz daha zorlayalım: Basmane Oteller Sokağı... Karşıyaka’ya bir vapur gezisi...İnciraltı turu... O kadar... Oysa 8 bin yıllık geçmişiyle yeryüzünün en eski yerleşimlerinden bir kent, saydıklarımızla mı sınırlı kalmalıydı? Anadolu kültürünün en önemli merkezlerinden bir kentin günümüze uzanan izleri, böylesine silik mi olmalıydı? Derken, konuyu Agoraya getirmek istiyorum ki, bence hem Anadolu kültür mirası açısından önemlidir, hem de İzmir’in geleceği adına tarihi bir değeri ayağa kaldırıp, önümüzdeki kuşaklara bırakılmasından ötürü yeridir... İkiçeşmelik’e doğru çıkarken solda, 10 yıl önce yapılan çok katlı çirkin otoparkın gölgesinde ve çevredeki çarpık yapılaşmanın kuşatmasında ezilip, sıkışıp kalmıştır bugün Agora. Oysa bir zamanlar en görkemli kamu yapılarının toplandığı, sanatın yoğunlaştığı, felsefenin temellerinin atıldığı, anıtlar, sunaklar ve heykellerin yer aldığı, ticaretin kalbinin attığı, kısacası kentin en gözde, en önemli alanıydı. Milattan önce 4 yüzyılda Helenistik dönemde kurulmuştu. Milattan sonra 178 depreminin ardından Roma döneminde, Hippodamos planına göre, üç kat halinde yeniden yapıldı. 1927’de başlayan, ancak kesintilerle bugüne uzanan kazılarda ancak bir bölümü ayağa kaldırıldı. İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Poseidon, Demeter ve Artemis heykelleri kurtarıldı. Diğerleri yağmalandı, Avrupa müzelerine taşındı. Bugün İzmir’deki Fransız Kültür Merkezi’nde açılan sergide Agora’dan götürülenlerin ancak kopyalarını, hüzünle seyrediyoruz... Diyeceğimiz o dur ki, 2002 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle hazırlanan “Agora ve Çevresi Koruma– Geliştirme ve Yaşatma Projesi” kapsamında başlayan çalışmalarla, çevresindeki 20 binanın kamulaştırıldığı, Faustina kapısı, bazalikası ve 8 sütunu ayağa kaldırılan, artık turist otobüslerini gördüğümüz, öyle ki bu yıl içinde 20 bin yabancının gezdiği Agora, diğer tarihi değerlerimizle birlikte kentin yeni bir açılımı olabilir. İzmir’deki Anadolu kültür miraslarımız, camileri, şadırvanları, havraları, antik yolları, taş ve ahşap konutlarıyla açık, yarı açık bir kent müzesi işlevine kavuşturulabilir. 8 bin yıllık geçmişi olan güzel bir kente de yılda 100200 bin değil, en az 10 milyon turist ziyareti yakışır... başındaki 500 yıllık deve kervanı yeri restore edilerek oldukça orijinal bir balık pazarına çevrilmiş. Burada her Pazar günü hem 100 kilometre batıdaki Ege Denizi’nde tutulan balıkları, hem de çevre dere ve göllerde yakalanan tatlı su balıkları satışa sunuluyor. Bakırçay Nehri üzerine kurulu Sevişler Barajı’nda yakalanan aynalı sazanlar pazarda kilosu 3 yeni liraya capcanlı satılıyor. Balıkların Soma zeytinyağında kızarmışı çok lezzetli fakat yerken ince kılçıklarına dikkat etmek gerekiyor. Soma’da kurulan büyük pazaryeri Çarşamba günleri semt stadı yanındaki alanı kaplıyor. Buraya çevre ilçeler Bergama, Savaştepe, Kınık ve Kırkağaç’tan gelen üreticiler de ürünlerini getiriyor. Bu pazarda Soma’nın özgün kırmızı ve mavi renkli pamuklu kumaşı ile yapılan peştamal giyen kadınlara sıkça rastlanıyor. Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin de katkısı ile zengin bir mutfak kültürüne sahip olan Somalı kadınların yaptığı çökelekli pauçalar, otlu börekler, etli sebze yemekleri ve pirinçli lorlu damat tatlılarına doyum olmuyor. Hamarat ve güzel Somalı kızlar için “puaça gibi kız” tanımlaması yapılıyor. Soma’nın çevresindeki linyit kömürü madenlerinin karanlık dehlizlerinde günün sekiz saatini geçiren Somalı erkekler de “demir gibi adam” tanımını kazanmışlar.