02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü T ürkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda vatanını, bayrağını, bağımsızlığını seven, bu değerler uğruna canını veren, vermeye de devam eden Türk Milleti’nin, dünyayı sömüren emperyalist güçlerin yüzüne vurduğu tokadın, yani İstiklal Harbi’mizin mazlum milletlerin bağımsızlık mücadelesinde ilk örnek olması bakımından büyük bir yeri ve önemi vardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra, yediği tokadın acısını unutamayan emperyalizm, insani ve ahlaki olmayan yeni araçlarla bağımsızlığın, ulus devletin, aydınlanma devrimlerinin ve laik demokratik cumhuriyetin sembolü olan Lozan Ruhu’nu ortadan kaldırarak yerine Sevr’i ikame etme arayışına girmiştir. Kısacası emperyalizm, şimdi Türkiye’den ve Türk milletinden rövanşı almak istemektedir. Emperyalizmin Türkiye’yi ve Türk Milleti’ni haritadan ve tarihten silme girişimleri, Türk Milleti’nin milli ve manevi değerlerine sahip kararlı kimliği karşısında bocaladığı için, emperyalist güçler çareyi kaleyi içerden fethetmekte bulmuştur. Bunun için yaptıkları Türk Milleti’ndeki vatan ve bayrak sevgisini eriterek, bağımsızlık bilincine son vermek, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin alnına ‘müstemleke’ lekesini sürmektir. Bu konuda kendileriyle işbirliği yapacak sosyal, kültürel ve siyasi kurumlara, hatta ve hatta bu konuda istekleri doğrultusunda hareket edecek yöneticilere ihtiyaç vardı. Jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik önemi dünya tarafından bilinen Türkiye’de sözlerini dinleyecek bir iktidarın işbaşına gelmesi için gerekirse servetlerini bile ortaya dökmeyi göze almışlardı. Ne acıdır ki Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta söylediği gibi, emperyalist güçler ülke içinde çirkin hedeflerine hizmet edecek işbirlikçileri çok çeşitli alanlarda bulmakta gecikmediler. Ülke içinden devşirdikleri bu işbirlikçiler, mütareke dönemindekileri aratacak düzeyde inanç ve kimlik değerlerimiz ile Cumhuriyetin temel esaslarını tahribe yönelmiş ve bunda da kısmen başarılı olmuşlardır. Türkiye’nin bugün emperyalizmin iki önemli sözcüsü olan ABD ve AB’nin hakaretlerine ve aşağılamalarına maruz bırakılması, iktidarların da bu duruma sessiz ve seyirci kalması işte bu sürecin ürünüdür. Bir sayın danışmanı, geçtiğimiz yıl ABD’de yaptığı görüşmelerde Sayın Başbakan için, "bu adamı Zapsu süpürmeyin, kullanın…" demişti. Bu sözün ne anlama geldiği son gelişmelerle açığa çıkmıştır. Küresel emperyalizmin en tepe örgütü olan Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) yaptığı konuşmada "AKP ile çok iyi ilişkilerimiz var" diyen ABD Dışişleri Bakanı Rice, "AKP’nin kapatılmasına karşı sesimizi yükseltmemiz gerekir. Bu konuda en fazlasını Avrupalılar yapabilir. Türkiye’ye AB’ye girmesi yönünde adil bir şans tanınmazsa bunun bedelini Avrupa ödeyecek, ABD ödeyecek" sözleriyle Amerika’nın AKP ile adeta "kader birliği" içinde olduğunu itiraf ediyor… Ardından ABD’nin Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Matthew Bryza, "AKP’nin kapatılması halinde AB’nin müzakereleri durdurmasının ABD’nin çıkarlarına zarar vereceğini" Avrupa’nın insan hakları ve demokrasi yalanı… söyledikten sonra "Parti kapatılması büyük talihsizlik olur. Ancak bu Türkiye’nin işi... Bizim bir ültimatom vermemiz uygun olmaz" diyerek Türkiye’ye "sömürge ülke" muamelesi yapıyor. ABD’den aldığı talimatlar üzerine hareket eden AB yetkilileri de işte bu noktada yeniden ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında yayınladığı bildiride kapatma davası hakkında yargıya gözdağı veren Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi son aldığı bir kararla "gerekmesi halinde Türkiye için denetim mekanizmasının tekrar devreye sokulacağı" açıklamasını yapıyor. Türkiye’ye yapılan bu aşağılık muameleye de AKP’nin 4 milletvekili destek veriyor… C S TRATEJİ düzenlenmesi de istekler arasında sıralanıyor. Bilindiği gibi, Lozan Antlaşması’nın 3745 maddeleri azınlık hukukunu düzenlemektedir. 45. maddeye göre Türkiye’deki gayrimüslim azınlıklarla ilgili yapılacak herhangi bir düzenleme, Yunanistan’da yaşayan Türkleri de mutlaka kapsamak zorundadır. Çünkü bu maddedeki ‘mütekabiliyet/karşılıklılık’ esası bunu gerektirmektedir. Türkiye’den hiç de hakkı olmadığı halde bunu talep edenler, Batı Trakya Türklerinin yıllardır maruz kaldığı insan hakları ihlallerini niçin görmezden geliyor. Binlerce Batı Trakya Türkü bir gecede Yunanistan vatandaşlığından çıkarıldı, geri dönüş hakkı verilmiyor. Yunanistan’da bir kültürel soykırım yaşanmaktadır. Bu kültürel kıyımın kendini tüm vahşetiyle ortaya koyduğu yerlerden birisi de Selanik’tir. Bir zamanlar minareleri ve camileri ile ünlü Selanik’te bugün camilerin ve minarelerin yerinde yeller esiyor. Cami, medrese, türbe ve hanların çoğu ortadan kaldırılmış bazıları kiliseye dönüştürülmüştür. Birçoğu da bugün bar, pavyon, sinema ve kafeterya olarak faaliyet göstermektedir. Yine Yunanistan’da Türk Vakıf eserleri talan ediliyor. Müftülük seçimleri serbestçe yapılamıyor. Batı Trakya Türkleri okul ve derneklerine Türk ismini veremiyor. Çocukları Türkçe eğitim yapamıyor. Mevcut protokollere rağmen Türkiye’de basılan ders kitapları okullarda okutulamıyor. Türkiye’den gönderilen öğretmenlere zamanında vize ve çalışma izni verilmiyor. Batı Trakya Türklerinin toprakları ve gayrimenkullerine yönelik haksız kamulaştırma faaliyetleri devam ediyor. Hala yasak bölge adı altında Türklerin bir kısmı adeta açık hava hapishanesinde yaşamak zorunda bırakılıyor. Avrupa Birliği halen kendi üyesi olan Yunanistan’dan bütün bunların hesabını sormaz iken üyesi dahi olmayan Türkiye’ye neden bütün bunları dayatır? Onlar azınlık ta Batı Trakya’dakiler ne? Onlar insan da Batı Trakya Türkleri insan değil mi?... ONLAR AZINLIKSA BATI TRAKYA’DAKİLER NE? Yine Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’ye, Gökçeada ve Bozcaada’da yaşayan sayıları gittikçe azalmış olan Lozan Hukuku’na göre gayrimüslim azınlık olarak yaşayan Rumlara karşı olumlu tutum takınma çağrısını yapan bir tavsiye kararını da kabul etti. Kararda Türk yetkililerinden acilen Gökçeada’da bir Rum okulunun açılması, adada daha önce yaşayan ve istimlâk edilmemiş olan toprak veya mülklerin eski sahiplerine geri verilmesi ve onların geri dönmelerinin sağlanması isteniyor. Her iki adada bulunan kültürel mirasın korunmasının da önemli olduğunun altı çiziliyor. Adada daha önceden yaşamış ve Türk vatandaşlığını kaybetmiş olan Rumların Türk vatandaşlığına geri alınması, GökçeadaBozcaada ve GökçeadaYunanistan arasında deniz seferleri Rice NEDEN SUSULUYOR? Bugün içinde bulunduğumuz bu hüzün verici durum ve karşı karşıya kaldığımız aşağılayıcı muameleler bazı soruları yüksek sesle sormamıza yol açmaktadır: Türkiye bağımsız bir ülke midir? Türkiye’nin başında bulunan siyasi iktidar için önemli olan "Milli İrade" midir? Yoksa işbirliğini vahim boyutlara taşıyan emperyalist irade midir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, anayasal görevleri bu devleti korumak ve yaşatmak olan kurumları neden bu hakaretlere cevap vermiyor, veremiyor? TBMM, muhalefet partileri, demokratik kitle örgütleri, basın nerede? Henüz devam eden, sonucu bile belli olmayan bir dava hakkında oluşturulan bu baskıların ve sessizliğin millet iradesi üzerindeki tasallutuna kim son verecek? Millet olarak bu suskunluğa esir olamayız, olmamalıyız. Öyle ise Türkiyem Topluluğu’nun da üzerinde hassasiyetle durduğu bu gelişmeleri dikkate alarak, hep birlikte hâkimlerimizin ve milletimizin iradesi ile devletimizin bağımsızlığı üzerinde oluşturulan bu baskıları kınamamız ve çok geç olmadan, yine millet olarak egemenliğimize, haklarımıza, hukukumuza ve irademize kayıtsız şartsız sahip çıkmamız gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle