02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ülkelerden daha geride kalarak El Salvador ile aynı sırada yer aldığımızı vurgulamıştır. C S TRATEJİ İşsizlik, Türkiye’nin her geçen gün ağırlaşan sorunu... 9 çalışmalar objektif bir olgu olan bilimin kapsamında sürdürülmektedir. Bazı toplumların geçmişlerinde bu konuda çok fazla yüzyıllarla ifade edilen planlı, gelişmeye katkı sağlayan, refahı getiren üretime yansıyan, istihdam yaratan, ekonomik getirileri olan bir dönem mevcuttur. Bu çalışmalarda daha çok doğa bilimleri, teknoloji üretme ve geliştirme üzerinde durulmuştur. ARGE kavramının önce ulusal yarar sonra uluslararası güç anlamına geldiği artık anlaşılmıştır. Bu çerçevede oluşması gereken bilinç; üretilecek ürün hedeflerinin, önce kendi doğal kaynaklarımıza göre belirlenmesi, bu ürünün üstün kaliteli olarak uygun maliyette üretilmesi için gerekli "bilgi, birikim ve teknolojinin araştırılması ve geliştirilmesidir". Böyle bir düşünce çerçevesinde ulaşılacak olan teknoloji egemenliği, ülke kaynağının dışa akmasına engel olacaktır SORUNLAR ARTTI Son dönemde Türkiye ekonomisini neredeyse tasfiye eden rekor sıcak para hacmi, çok yüksek cari açık, ikiye katlanmış içdış borç stoku ve sayısı artmış bir işsizler ordusu ile karşı karşıya bırakarak Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları artmıştır. Türkiye’nin kamu kesimi iç borçları son 5 yılda (2003–2007) 150 milyar YTL’den 256 milyar YTL’ye çıkmıştır. Aynı dönemdeki enflasyon artışının yüzde 46,3 olduğunu dikkate alırsak iç borçlarımız reel olarak yüzde 17.4 artmıştır. Kamu kesimi dış borçları ise 2003–2007 döneminde 71 milyar dolardan 87 milyar dolara çıkmıştır. Bu döneme ait ABD enflasyonu olan yüzde 16’dan bu artışı arındırdığımız zaman dış borçlarımızın reel olarak yüzde 6 arttığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin son beş yıldaki GSMH büyümesinin yüzde 31 olduğunu hatırlarsak kamu iç ve dış borçlarındaki gelişmelerin pozitif olduğu ve yönetilebilir olduğu söylenebilir. Ancak bu gelişme reel bir gelişme olmamıştır. Dünya Bankası ile IMF kredileri ve IMF direktifleri ile mali yapımızın bilinçli bir şekilde bozulmasına neden olarak kamu yatırımlarının tamamen ortadan kalkması sonucunu doğurmuştur. Her mali yılsonunda bütçemizin faiz dışı fazla vermesi başarı değildir. Devletin asli görevlerinden olan kamu yatırımlarının ve en önemlisi istihdam yaratmanın ortadan kalkmasına neden olunmuştur. Mevcut konjonktürde bütçenin faiz dışı fazla vermesi aslında yatırım yapılmaması anlamına gelmektedir. Ekonomik yorumlarda sözü edilen pozitif rakamlar ve gelişmeler bu sistemin bir sonucudur. 20022007 döneminde Hong Kong yüzde 29, Singapur yüzde 27, ABD yüzde 12, Fransa yüzde 5, Almanya yüzde 1, İtalya yüzde 0 büyürken Türkiye yüzde 31’lik büyümeyi kamu kesimi borçlanması ile değil özel kesim (reel sektör) borçlanması ile finanse etmiştir. Bu sürecin sonunda da reel sektör önemli boyutta bir kur riski almıştır. Ülkenin gelişme oranı ciddi boyutlarda görünmesine karşın toplum yaşamı bundan hiç etkilenmiyor. Kalkınma, başka ülkelerin istihdamını gündeme getirdiği için Türkiye’de işsizlik artıyor. Türkiye ile Güney Kore arasında 50 yılda açılan 50 YILDA AÇILAN FARK makas, bilimsel kalkınmanın önemini de ortaya koyuyor. 1950’li yıllarda Güney miktarından yani ne kadar olduğundan ziyade mevcut cari açığın finansmanı olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye bugün bu ağır cari açığı uluslararası piyasalardaki likitle, özelleştirme adı altında yapılan satışlar ve yüksek reel faizlerle finanse etmektedir. Ancak uluslararası piyasalarda ya da Türkiye içinde çeşitli sebeplerle oluşabilecek en ufak bir dalgalanma, ekonomimizin kırılganlığını daha da derinleştiren büyük darbelere sebep olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler yüzde 5–6 seviyesinde reel faiz öderken ülkemiz dünyanın en yüksek reel faizini (yüzde 10) ödemektedir. Bunun sebebi cari açığın finansmanında olası bir riskin oluşmasını engellemektir. Buna bağlı olarak da olay giderek derinleşmekte ve kronikleşmektedir Cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanma miktarının yanı sıra, yüzde 70'i yabancı fonların elinde olan borsanın ve neredeyse sigorta şirketlerini de dahil edersek finans sektörünün yüzde 60'ının yabancı sermayenin eline geçtiği söylenebilir. Bu konjonktürde sıcak paranın bir sebepten dolayı dışarıya çıkmak veya çıkartılmak!!! istenmesi halinde keskin bir bıçak sırtında yürüyen ekonominin dengesi kolayca bozulabilir. Ciddi kırılganlıklar barındıran böyle bir ekonomik yapıda kur riski tekrar ortaya çıkmaktadır. Bu durumda reel sektör büyük bir risk altına girmiş bulunmaktadır. Türk ekonomisinin sıcak paranın çıkışından bu denli etkilenecek bir duruma getirilmesi ulusal siyasi iradenin uluslararası finans çevrelerinin taleplerine de çok duyarlı hale gelmesine neden olmuştur. Ekonominin bugünkü durumu ve gidişat göz önüne alındığında olası bir ekonomik kriz ciddi bir düzeltme yapılmazsa sadece bir zaman meselesi olarak görülmektedir. Kore’nin ulusal geliri 150 dolar, Türkiye’de 450 dolardır. 50 yıllık zaman dilimi sonunda Güney Kore’de ulusal gelir 80 kat artarak 12.000 dolara ulaşmış, Türkiye’nin ise 3000 dolar civarında kalmıştır. Böyle bir karşılaştırma yapılırken ortaya çıkan gerçek bu tür bir kalkınmışlığın ve dolayısıyla toplumsal refahın ARGE sonucu üretilen teknolojinin ekonomik dolayısıyla sosyal kalkınmanın koşulsuz çözüm olduğudur. Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki ulusal gelir farkının oluşumunda Türkiye’nin ulusal bir bilim ve teknoloji politikası temelinde bir ekonomik kalkınma hamlesi yaratamayışı etkin rol oynamıştır. Bu gerçek aslında çok bilinen ve İ.Ö. 500’lü yıllarda yani yaklaşık 2500 yıl önce Konfiçyüs tarafından ‘…ürettiğin ürünü bir kez satarsın kazanırsın ama sende kalmaz, ancak ürününü daha iyi üretme bilgisine sahipsen kazancın bir kez değil sürekli olur…’ şeklinde ifade edilmiştir. SÜREKLİ ULUSAL POLİTİKA Türkiye’nin mevcut ekonomik modeli, istihdam ve üretimin yaratamamasının yanı sıra genel olarak ulusal bir kimliğe de sahip değildir. Bu nedenle de ekonomimiz hızla yabancılaşmış ve büyük bir kırılganlık riski taşımaya başlamıştır. Bunun acilen düzeltilmesi ve sanayimizin de ARGE temelinde öncelikle kendi ulusal kaynaklarını kullanarak üretim yapan bir niteliğe kavuşturulması büyük bir önem taşımaktadır. Ekonomimizin içinde bulunduğu bu durum ülkemizin siyaseten dayatılan uluslararası politikalar karşısında göstermesi gereken ulusal reflekslerini de ortadan kaldırmaktadır. Tüm bu nedenlerle ülkemiz artık ekonomideki yapısal bozuklukları bir an önce düzeltmelidir. Ulusal ekonomi politikalarını sadece darboğaz yaşanan dönemler için değil sürekli gündeminde tutmalı ve uygulamalarını da sürekli kılmalıdır. Bu anlamda uygulanacak ulusal ekonomi politikalarının birbirini tamamlayıcı adımlar içermesi ve süreklilik taşıması, en az ulusal kimlik taşıması kadar önemlidir. YABANCILAŞAN EKONOMİ Uygulanan bu ekonomik modelin ortaya çıkardığı üç temel sorun cari açık ve dış ticaret açığı, yüksek reel faiz ve yüksek borçlanmadır. Kurun düşük olması ve güçlü YTL, ithalatı teşvik etmekte ve üretimi, yatırımı ve dolayısıyla istihdamı sürekli olarak düşürmektedir. Günümüzde 35 milyar dolar seviyesine ulaşan cari açık 2000 yılında yalnızca 8 milyar dolar iken aniden ortaya çıkan finansman problemi ve bu problemin çözüm imkansızlığı o dönemde yaşanan ekonomik krizin en temel nedeni olmuştur. Dolayısıyla konu cari açığın ARGE’SİZ OLMAZ Bilindiği üzere bilimin gelişmesi ve teknoloji üretme kavramları araştırma (AR) geliştirme (GE) sırasını izlemiştir. Bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle