02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ C S sahip olması ve dağılan Sovyetler Birliği ardından komünizmin yerine ikame edilebilecek yeni bir ideolojik düşman arayışı, İslam’ın ve enerji zengini İslam ülkelerinin önce düşmanlaştırılmasını, sonra da hedefe dönüştürülmesini gerektiriyordu. Bu amaçla daha önce yeşil kuşak üzerinde kullanılmış olan radikal İslamcı güçler tehdit olarak sunuldu. Zaman içinde, 11 Eylül’den sonra bu önyargı uygulanan stratejilerde akılcılığın yerini aldı ve bir süre sonra şiddet karşı şiddeti doğururken medeniyetler çatışması gerçekleşmeye başladı. İkinci önyargı ise ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde de belirtildiği şekli ile ABD’nin askeri gücü ile ilgili idi. ABD’nin eşi görülmemiş ve benzeri olmayan bir güce ve etkinliğe sahip olduğunu iddia edenler, zaman içinde mevcut askeri güçleri ile tüm hedeflerini elde edebileceklerine kendileri de inandı. Bu süreçte, ABD ordusu kutsal deniz canavarı Leviathan’a benzetildi. Avrupa ülkeleri ‘yaşlı Avrupa’ söylemi ile küstürüldü, dışlandı, böylece katkı sağlamaları zorlaştırıldı. Zaman içinde, ABD konvansiyonel askeri gücünün Avrasya’daki hedeflerini elde etmeye yeterli olmadığı anlaşıldı ve bu jeostrateji çıkmaza girdi. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası büyük stratejisindeki yanlışlar, önyargılar ve konvansiyonel askeri güç yetersizliği Irak harekat alanına da yansıdı. bir istikrar doktrini ve askeri stratejisi olmadığı gibi Irak’ı yeniden inşa etmek için bir büyük stratejisi de yoktu. Bir süre sonra işgalden memnun olmayan Sünni ve Saddamcı unsurlar ile birlikte dağılan Irak ordusunun elemanları ve El Kaide direnişçileri ABD ordusuna karşı asimetrik bir savaş başlattı. Irak’ta petrol kaynaklarının ve iktidarın paylaşımı için iç mücadele de başlatıldı ve şiddet giderek arttı. Asimetrik savaşlar için yapılandırılmamış ve eğitilmemiş ABD ordusu, bu gelişmeler karşısında bocaladı. Irak’ın bütününde istikrarı sağlayabilmek için ABD’nin Irak’ta hiçbir zaman yeterli askeri gücü olmadı, aslında ABD’nin Irak’a yeterince askeri güç getirme yeteneği de yoktu. Başlangıçta ABD’nin Irak’ı yönetmek için Iraklılardan yararlanmak yerine, ABD yöneticilerini ataması da bir yanlıştı. Bu şartlarda, 1 Mayıs 2003 tarihinde Irak’ta görevin tamamlandığını açıklayan Başkan George W.Bush, bu tarihten otuz ay sonra, 30 Kasım 2005 tarihinde ‘Irak’ta Zafer İçin Ulusal Strateji’ başlıklı yeni bir strateji açıklamak zorunda kaldı.(6) Yeni strateji, Irak’taki tüm unsurların politik gelişime katkılarının sağlanmasını, politik alt yapının yeniden inşa edilmesini, farklı kültürlerin ve çıkarların uzlaştırılmasını, farklı etnik, dini ve mezhepsel yapılar arasında uzlaşma ve direnişçilere karşı başarı sağlanmasını, Iraklı güvenlik güçlerinin yapılandırılarak etkin duruma getirilmesini, İran’dan ve Suriye’den direnişçilere gelen yardımın kesilmesini ve petrol üretiminin günde beş milyon varile yükseltilmesini amaçlıyordu. Yeni stratejinin açıklanması ile birlikte Başkan George W. Bush, radikal İslam’ın, İspanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan coğrafyada, bir imparatorluk kurmayı amaçladığını ifade ederken, ürettiği ‘Militancihat’ ve ‘İslamo faşizm’ kavramları ile ve İslam’ı Komünizme benzeterek medeniyetler çatışmasını körüklüyordu. Irak’taki durumun giderek kötüleşmesi, Sünni ve Şii gruplar arasındaki mezhep çatışmasının şiddetinin artması üzerine 10 Aralık 2006 tarihinde James Baker ve Lee Hamilton’un hazırladığı Irak raporu gündeme oturdu.(7) Raporda, Irak’ta durumun vahim olduğu, çözüm için sihirli bir formül bulunmadığı, ancak ciddi bir strateji değişikliğinin gerekli olduğu ifade edildi. Ayrıca, rapor ile ABD ordusunun 2008 yılı başlarından itibaren Irak’tan çekilmesi, askerlerin asıl görevinin Irak ordusunu eğitmek olması, Sünnilerle ilişkilerin geliştirilmesi, diyalog ile İran ve Suriye’nin katkılarının sağlanması öneriliyordu. BakerHamilton raporu ile birlikte ABD ordusunun Irak’tan çekilme zamanı tartışılmaya başlandı. Irak’tan çekilme veya Irak’ta kalma seçenekleri arasındaki kararsızlık ile birlikte giderek artan şiddet ve Irak’ı yapılandırmadaki başarısızlıklar, ABD’yi Irak’ta ‘çıkmazın boynuzlarına’ oturttu. Şiddetin bastırılmasındaki, etnik ve mezhepsel yapılar arasındaki uzlaşmanın sağlanmasındaki ve ülkenin politik yapısının yeniden inşa edilmesindeki sorunlar ile birlikte petrol kaynaklarına kimin egemen olacağı hususundaki belirsizlikler, Irak’ta ABD için zaferin tanımlanması hususunda da kafa karışıklığı yarattı. TRATEJİ 13 Öngörüleri tutmadı, varsayımları yanlış çıktı, küresel alanda itibar yitirdi… ABD stratejileri Irak’ta iflas etti Nejat ESLEN Emekli Tuğgeneral Uzayan bir savaştan karlı çıkan ülke olmamıştır SunTzu "Bir seferi tamamı ile amacına ve elindeki araca göre yönlendiren, bundan ne daha fazlasını veya daha azını yapan bir prens veya general böylece dehasını göstermiş olur." Carl von Clausewitz ABD’nin Irak’ı işgali beşinci yılını doldurdu. Bush’un ‘Irak’ta zafer’ ilanının ardından epeyce ‘yeni strateji’ gündeme geldi. Gelinen noktada stratejik bir başarıdan söz etmek, Irak’ın ABD’nin küresel hedeflerinde başarılı bir aşama olduğunu düşünmek olanaklı değil. görülmemiş ve benzeri olmayan bir güce, politik ve ekonomik etkinliğe sahip ve bu nedenle de küresel dengeleri sağlamaktan sorumlu olduğunu açıklamıştı. Aynı strateji dokümanında, potansiyel tehditlerin henüz tehdit oluşturmadan "önleyici darbeler" vurularak yok edileceği ve ABD’nin bölgesel krizlere davet olmasa bile müdahale edebileceği de ilan edilmişti. Başkan George W. Bush 11 Eylül sonrasında, ‘bizimle beraber olmayanlar, bize karşıdır’ derken güce dayalı psikolojik baskıyı amaçlıyordu. ABD entelektüelleri ise bundan böyle değerlerin değil gücün egemen olacağı yeni bir dünya düzenini tarif ediyorlardı. Aynı dönemde Başkan George W. Bush, 21. yüzyılın tarihini yazacaklarını açıkladı. 11 Eylül sonrasında ABD’nin tek küresel güç, hiper güç, hegemonik güç, emperyal güç ve postmodern Roma İmparatorluğu olduğunu anlatan psikolojik etkileme amaçlı yazılar yazıldı. ABD’nin büyük stratejisi "önleyici darbelerle" askeri müdahaleleri veya "renkli devrimlerle" rejim değişikliklerini esas alıyordu. Jeopolitik amaçlar için içi boş Büyük Ortadoğu Projesi gündeme getirildi. Ancak, 11 Eylül sonrasında Orta Asya enerjisinin Hint Okyanusu’na aktarılmasına, Çin’in batıdan, İran’ın doğudan çevrelenmesine imkanlar sağlayan jeostratejik konumu ile önem kazanan Afganistan’a terörle mücadele adına; önemli petrol rezervlerine sahip olan Irak’a ise kitle imha silahlarını bulundurduğu ve teröre destek verdiği bahanesi ile gerçekleştirilen askeri harekat politik amaçlarına ulaşamadı. ABD’nin Irak’ı işgalinin asıl amacı ise bu ülkenin zengin enerji kaynaklarını kontrol etmek, Ortadoğu’yu ABD çıkarlarına göre şekillendirmek için bölgeye yerleşmek, böylece İsrail’in güvenliğini pekiştirmek ve asıl hedef İran’ı batıdan çevrelemekti. Irak’ın son beş yılına damgasını vuran görüntüler... 19 91 Yılında Sovyetler Birliği dağılırken ABD ordusu Kuveyt’te Saddam’ın birliklerine karşı kısa süreli bir manevra harekatı ile kesin sonuçlu bir başarı sağladı. Bu askeri başarı, ABD’deki askeri ve siyasi çevrelerde bundan sonraki tüm savaşları, kısa süreli manevra harekatı ile sonuçlandırabileceklerine dair yanlış bir algı oluşturdu. Bu tarihlerde, ABD ordusu sadece manevra savaşları için yapılandırılmıştı ve uygulanması öngörülen askeri doktrin de Kuveyt savaşında olduğu gibi, kısa zaman süreleri içinde başarı sağlamayı amaçlayan hızlı ve şiddetli manevraları esas alıyordu. Bu süreçte, ABD ordusunun asimetrik savaşları karşılamak için yeterli bir doktrini olmadığı gibi uygulanan doktrin içinde istikrar harekatı ise savaş dışı harekat kapsamında değerlendiriliyor ve önemsenmiyordu. Irak’a yönelik harekatla politik hedeflere tam olarak ulaşılamadı. Ortadoğu’da nihai hedef olarak kabul edilen İran’ın çevrelenmesi bir yana, ‘Şii hilali’nin güçlenmesi sonucu ortaya çıktı. ABD Irak’ı şekillendirmekte zorlanıyor. aksaklıklar, ölümler, firarlar, intiharlar, moral sorunları, ABD ZORLANIYOR genç subayların istifaları, silah sistemlerindeki noksanlıklar ve teçhizatın hızla yıpranması, savaşın giderek artan maliyeti, İran’ın Irak’ın güneyinde giderek artan nüfuzu ve hesaplanmayan Şii hilalin yükselişi, ABD kamuoyunda oluşan tepkiler ABD’nin Irak stratejisini zora soktu. İran ABD’ye meydan okumaya, Çin ve Rusya ABD çıkarları karşısında yükselmeye devam ederken ve Başkan Bush’un Irak stratejisi, trajediye dönüşürken, Irak ve Afganistan savaşları nedeni ile ABD ordusunun başka kriz bölgelerine askeri müdahale yeteneği de kalmadı. 2007 Yılı başlarında Orgeneral Petraeus Başkan George W. Bush tarafından Irak birlikleri komutanı olarak atandı ve yeni bir Irak stratejisi uygulamakla görevlendirildi. Orgeneral Petraeus’un stratejisi, ABD’nin Irak kuvvetlerinin 30000 ilave askerle (5 tugay) takviye edilmesini, öncelikle Bağdat’ta ve çevresinde güvenliğin sağlanmasını, etnik ve mezhepsel çatışmalardan kaynaklanan şiddetin ve El Kaide’nin etkinliğinin azaltılmasını, Irak ordusunun ve polis gücünün etkinliğinin artırılmasını ve güvenlik sorumluluğunun zaman içinde Iraklılara devredilmesini, merkezi yönetimin güçlendirilmesini ve seçilen on sekiz politik hedefe ulaşarak Irak’ın yeniden inşa edilmesini öngörüyordu. Petraeus’un asıl amacı, Irak içindeki farklı çıkar grupları arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar zaman kazanmaktı. Petraeus’un stratejisi, Bağdat’ta ve Anbar eyaletinde kısmen de olsa şiddetin azaltılması ve güvenliğin sağlanması konusunda başarılı oldu. Petraeus, Sünni direnişçileri kısmen de olsa kazanma ve El Kaide’ye karşı kullanma becerisini gösterebildi. Ancak, merkezi yönetimin güçlendirilmesi, farklı etnik ve mezhep grupları arasında uzlaşmanın sağlanması, ekonominin canlandırılması, anayasanın geliştirilmesi, enerji gelirlerinin adil paylaştırılması, bölgesel yönetimlerin statülerinin belirlenmesi, milis güçlerinin dağıtılması, eski Basçıların politik sisteme katılımlarının mümkün kılınması, Irak güvenlik güçlerinin etkinliğinin artırılması konularında önemli gelişmeler sağlanamadı. Orgeneral Petraeus’un strateji de bekleneni vermeyince 2007 yılı ortalarında, Irak’ın yumuşak bir şekilde bölünmesi konusu gündeme oturdu. 12 Haziran 2007 tarihinde Brookings Enstitüsü’nün yayınladığı raporda, istikrar için uygulanmakta olan stratejiden ve Irak’ta öngörülen federal sistemden vazgeçilmesi, Irak’ın Kürt, Sünni ve Şii yönetimlerine yumuşak bir tarzda bölünmesi ve bu bölgelerin kendilerini yönetmekten ve güvenliklerini sağlamaktan sorumlu olması öneriliyordu. Irak’ın bölünmesinin, İran ile birlikte bölgede güçlü bir Şii kuşağının oluşmasına sağlayacağı katkı ile ilgili kaygıları da beraberinde getirdi.(8) Son şans gibi görünen Orgeneral Petraeus’un stratejisinin de Irak’ta tanımlanamayan zaferi sağlayamayacağı aşikar. Nitekim, ünlü düşünce üretim merkezi RAND’ın 8 Ağustos 2007 tarihinde yayınladığı Irak raporunda da Irak’ta karşı karşıya olduğu durumun, ABD için en acil politika ve güvenlik sorununu oluşturduğu belirtiliyordu. Raporda, ABD’nin Irak’ın istikrarlı ve güvenli bir ülke durumuna getirilmesindeki süregelen başarısızlığının, istikrarsızlığı ve çatışmayı ihraç etme potansiyeli ile Ortadoğu’daki düzen için tehdit oluşturduğu da vurgulanıyordu.(9) 2008 Yılı Mart ayında ABD’nin Irak işgalinin beşinci yılı tamamlandı. Yanlış ve noksan stratejilerle ülkeye giren ABD, Irak’ı şekillendirmekte zorlanıyor. ABD yönetimindeki önyargılar, ABD’nin stratejisindeki yanlışlar, hedefleri ile gücü arasındaki oransızlıklar, geçen süre içinde Irak’ın ABD çıkarlarına uygun olarak şekillendirilmesine imkan vermediği gibi, ABD ordusu da yorgun düştü, ABD Irak’ta prestij kaybetti. Bu süreçte, gücünün tahditli olduğu ve ABD’nin konvansiyonel askeri gücüne dayanarak Avrasya’daki hedef ülkeleri ve bölgeleri arzu ettiği gibi şekillendiremeyeceği de kanıtlandı. Irak’ın geleceği ise hala belirsizliklerle dolu. Tek kutuplu düzenden çok kutuplu düzene hızla geçiş sürecini yaşayan, dinamik, yeniden şekillenen dünyada, ABD’nin Afganistan ve Irak’taki başarısızlıkları, Orta Asya’daki, Ortadoğu’daki ve Avrasya’daki güç mücadelelerini ve Irak’ın siyasi bütünlüğünü savunan, Irak’ın kuzeyi ile ilgili yaşamsal güvenlik çıkarları olan Türkiye’yi doğrudan etkileyebilecek. Irak’ın siyasi birliğinin korunması ve Irak’ta istikrarın sağlanması ile birlikte Kerkük şehrine özel statü verilmesi, Türkmenlerin haklarının korunması, güvenliğinin sağlanması, Irak’ın Kuzeyi’nin PKK için bir barınma bölgesi olmaktan çıkarılması ve bölgedeki enerji kaynaklarının tüm Irak halklarına ait olduğunun kabul edilmesi, günümüzde de Türkiye’nin bölge ile ilgili değişmeyen yaşamsal çıkarlarını, yani politika hedeflerini oluşturuyor. KAYNAKLAR: 1 Zbigniew Brzezinski,The Grand Chessboard, Basic Books, 1997 2 Samuel P . Huntington, Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, 1997 3 The National Security Strategy of the United States of America, The White House, 1991 4 Quadrenial Defense Review Report, Departmant of Defense, 1997 5 The National Security Strategy of the United States of America, The White House, 2002 6 National Strategy for Victory in Irak, National Security Council, 26 Kasım 2005 7 Irak Study Group Report, The US Institute for Peace, 6 Aralık 2006 8 The Case for Soft Partition in Irak, The Saban Center for Middle East Policy at the Brookings Institution, 12 Haziran 2007 9 US Policy Options for Irak, RAND Corporation, 12 Haziran 2007 ALTYAPI ÇALIŞMALARI Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılı ile 11 Eylül olayının gerçekleştiği süre arasında ABD’nin Avrasya ‘da başlatacağı jeopolitik hamleler için alt yapı oluşturuldu. Bu süreçte Z. Brzezinski Avrasya jeostratejisinin alt yapısını oluşturdu. (1) Samuel P. Huntington ise medeniyetler çatışmasının entelektüel alt yapısı hazırladı.(2) Bu tarihlerde geliştirilen güvenlik ve askeri strateji belgelerinde ise enerji kaynaklarına, stratejik minerallere, uzaya ve kritik pazarlara kısıntısız erişimin, deniz ulaştırma hatlarının güvenliğin sağlanmasının ve hegemonik güçlerin ortaya çıkmasının önlenmesinin ABD’nin yaşamsal çıkarları olduğu vurgulanıyordu.(3,4) 11 Eylül olayından sonra yürürlüğe giren yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (5) ile Başkan George W. Bush, ABD’nin eşi YANLIŞ VARSAYIMLAR ABD Ordusu Irak’a yanlış istihbaratla, Irak’ın sosyolojik yapısı iyice araştırılmadan ve yanlış varsayımlarla girdi. Kuveyt savaşında olduğu gibi ABD ordusunun Irak’ta kurtarıcı gibi karşılanacağı varsayılmıştı. ABD yetkililerinin anlayamadığı, Kuveyt’in işgalden kurtarılmış, Irak’ın ise işgal edilmiş olması gerçeği idi. ABD ordusu Irak’a üstün teknoloji ile donatılmış manevra birlikleri ile girdi. Tek bir harekat hattında güneyden Bağdat’a doğru ilerleyen ABD ordusu savaş sanatının ustalıklarını uygulamadı, manevra yapma imkanı bulamadığı gibi Irak ordusu ile kesin sonuçlu bir savaşa da giremedi. Bir süre sonra Irak ordusu zaten kendiliğinden dağıldı. ABD ordusunun Bağdat’a girmesinden ve Saddam’ın heykelinin devrilmesinden hemen sonra, 1 Mayıs 2003 tarihinde Başkan George W. Bush ‘Irak’ta görevin tamamlandığını’ gururla açıkladı. Bu tarihte, ABD’nin Irak’ı nasıl yeniden yapılandıracağına ve kendi çıkarlarına göre yeni Irak’ın politik yapısını nasıl inşa edeceğine, Irak’taki farklı etnik, dini ve mezhepsel grupları nasıl uzlaştıracağına, Irak’ın çöken alt yapısını nasıl onaracağına ve ekonomiyi nasıl düzene sokacağına dair bir büyük stratejisi yoktu. ABD’nin Irak ile ilgili olarak sadece Bağdat’ın işgaline kadar süreci kapsayan bir askeri stratejisi vardı ve ABD generalleri Irak’ın işgalinden sonra ne yapacaklarını bilmiyorlardı; direnişçiler bastırmak ve Irak’ı yeniden inşa etmek için ne hazırlıkları ne de ellerinde bir plan vardı. Bir başka ifade ile Bağdat’ın ele geçirilmesinden sonra ABD’nin direnişçilerle mücadele etmek için uygulayabilecekleri ABD’NİN EKSİKLERİ Bu süreçte, ABD’nin Avrasya’nın yeni yaşam sahasındaki hedeflerini elde etmek için yeterli konvansiyonel askeri güce sahip olmadığı da kanıtlandı. Çünkü ABD, bu girişimleri güç hesabı yapmadan, yeterli askeri güç hazırlamadan, gücünü artıracak koalisyonları oluşturmadan ve askeri gücünü savaşın değişen doğasına göre yeniden yapılandırmadan ve hazırlamadan başlatmıştı. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası jeostratejisi iki önemli önyargıya dayanıyordu. Birinci önyargı, kurgulanmış medeniyetler çatışmasını yayma gayretleri idi. İslam ülkelerinin zengin enerji kaynaklarına ZAYIFLAYAN ASKERİ YAPI Afganistan’daki ve Irak’taki savaşı aynı zamanda sürdürmek zorunda kalan ABD, mevcut imkanları ile birliklerin rotasyonunu sağlamakta zorlanırken ordu zayıf düştü. Asker bulmada yaşanan zorluklar, askerlerin kalitesindeki düşüş, hızlı rotasyon nedeni ile eğitimdeki
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle