Katalog

8 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] eçmişin iki büyük Avrupa ülkesi Almanya ve Fransa son iki yılda seçilmiş iki yeni liderle uzun mu kısa mı olduğu henüz bilinmeyen bir yola çıktılar. Liderlerden birinin kadın olarak kendini daha fazla kanıtlama endişesi ve gayreti taşıması olasılığı, ötekinin de hem dini hem de etnik olarak Fransız toplumuna ithal bir geçmişi olmasından dolayı daha çok kompleksli bir tutum sergilemesi ve bünyeye kabul için olağan dışı milliyetçi girişimlerde bulunması olasılığı mevcut. AB için zaman zaman çatışmaya ve rekabete yol açabilecek bu yeni yol ve hatta serüven Avrupa’yı ve geleceğini özellikle ilgilendirirken Türkiye’yi de derinden etkileyebilecek bir kavşak noktasına getirecek. Çünkü her iki lider de Türkiye kartlarını samimiyetle açtılar. Avrupa ülkeleri her konuda ikiyüzlü ve art niyetli davranırken Türkiye AB ilişkilerinde açık bir tutum ortaya koydular ve "Türkiye’nin AB’de yeri yok" dediler. Yani tutumlarını evelemeden lafı dolandırmadan açıkladılar. Bu bakımdan AB’ye bel bağlayan veya AB’yi kullanmak isteyerek Türkiye’deki belli hedeflerinde ulaşmak isteyen siyasilere karşı Türk milletini uyandırdılar. Yani artık bundan böyle siyasilerimizin elinde AB yasaları ve kurallarını bahane ederek Silahlı Kuvvetlerimizi kontrol altına alacak veya ülkemizin üniter bütünlüğünü sarsacak bir takım yasaların çıkması veya bizim bağımsızlığımızın, bütünlüğümüzün çimentosu olan yasaların kaldırılması bahaneleri olmayacak. Her ne kadar Türk milleti Merkel ve Sarkozy’nin bu açık tutumlarını takdirle karşılamak durumundaysa da, bize karşı yapılan terbiyesizliği ve küstahlığı da dile getirmek, çifte standartlı AB’nin yüzüne vurmak durumundadır. Çünkü AB, Türkiye’yi 40 yıl kapısında bekletmiş, oyalamış, Türkiye’nin Avrupalı olmadığını 40 yıl sonra hatırlamış ve ne var ki yüzlerce yıl Türkiye’nin egemenliği altında yaşamış birçok ülkeyi de birliğe katmıştır. Kuralları ihlal ederek Güney Kıbrıs Rum Kesimi gibi sınır anlaşmazlığı ve savaş halinde olan ve coğrafi konumunun Avrupa kıtası ile ne kadar ilişkili olduğu tartışmalı olan bir ülkeyi de birliğe her şeye karşın katmayı başarmıştır. Sarkozy ve Merkel ile de yüzlerce yıldır dünyayı Merkel ve Sarkozy ikilisi Türkiye karşıtlığında anlaşıyor… C S TRATEJİ Bu iki liderin ortak paydaları, kompleksli geçmişleri ve Türk düşmanlığıdır. Tarih konusunda bilgilerinin eksik olduğu açıktır. Çünkü aksi halde Türkiye’nin tarih boyunca Avrupa üzerindeki etkisi ve özellikle Soğuk Savaş döneminde Avrupa’ya ve Akdeniz’e olası Sovyet ve komünist tehdidine nasıl karşı koyduğunu bilip, Avrupa’nın gelecek ilişkilerinde Türkiye’nin her zaman söz sahibi olacağını da bilirlerdi. Türkiye’ye günün birine yeniden muhtaç olacaklarını da bilirlerdi. Her şeye karşın kendilerine yeniden teşekkür etme durumunda olduğumuzu bu vesile ile yinelemek gerekir. Çünkü Türk milliyetçisi ve ulusalcı çevreleri, yıllardır söyledikleri gibi dalavereci, sömürgeci AB’ye muhtaç olmadığımız, esasen Türk Dünyası olarak AB’ye rakip bir birlik meydana getirebilecek güce sahip olduğumuz olgusunu Türkiye’de bunu bilmek istemeyenlere artık daha kolay öğretebilecek konuma getirmişlerdir. Geçmişleri bu kadar ilginç, ayakları yere basmayan bu iki liderin AB üzerindeki etkinlik konusunda da süreç içinde anlaşmazlık içine girmeleri kaçınılmazdır. Hatta bu konuda somut belirtilerin ortaya çıkmaya başladığı ve balaylarının sona erdiği de Batı basınınca ele alınmaktadır. Esasen birbirlerine tarihsel olarak düşman olan ve geçtiğimiz yüz yılda iki büyük dünya savaşında birbirlerine karşı amansız savaş veren bu iki ülkenin böyle dengeleri ve temelleri zayıf iki liderce yönetilirken, komplekslerinden dolayı sürtüşmeye girmeleri kaçınılmazdır. G AB’nin yönü net değil yarattıkları ticari kurallara göre sömürmüş AB ülkeleri, ticaretin yazılı kural ve anlaşmalarını tek kalemde ellerinin tersiyle bir kenara iterek, Türkiye ile yaptıkları ortaklık akdini feshetmişlerdir. Veya başka bir deyişle teşbihte hata olmazsa nişanlanıp evlenecekleri kişiyi kırk yıl sonra kapı dışarı etmişlerdir. Konunun acı ve özellikle eleştirilecek bir yanı da bunu ırkçı, dini ve kültürel değerlere dayandırarak yapmalarıdır ki, bu noktada çok övündükleri sözde Batı uygarlığının, sözde ayrımcılığa karşı değerlerine de aykırı olarak gerçekleştirmişlerdir. Bunu tarihi tahrif ederek, son derece katı, faşizan ve küstahça yapmışlardır. Sömürgeci Batı’nın dalavereci olduğunu yıllardır söyleyerek bugünkü duruma işaret eden Türk milliyetçiulusalcı çevrelerini de bu vesileyle de haklı çıkarmışlardır. Sözde Batı değerlerinin iki yeni temsilcisinin, başlarına geçtikleri iki büyük Avrupa ülkesinin geleceğini nasıl etkileyecekleri bir muammadır. Ancak şu açıktır ki Doğu Alman kökenli olup komünist sistemle yetişerek kaçınılmaz biçimde belli komplekslere sahip olan Angela Merkel ile ataları 150 yıl Türk egemenliğinde yaşamış bir Macar Yahudisi kökenli Sarkozy’nin de aynı kompleksi taşıdığı ve bu ikisinin bugün Avrupa’nın kaderine hükmettikleri gerçeği ortadadır. AB’nin lokomotif iki ülkesi Almanya ve Fransa’da son dönemde işbaşına gelen liderler dikkat çekiyor. Merkel ve Sarkozy’nin ortak yönleri Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olmaları… SARKOZY’NİN TİCARİ ATAKLARI Sarkozy’nin ekonomik konularda AB’ye ters düşecek önerilerde bulunması, Euro’nun değerinin ihracatı arttırmak için düşürülmesini istemesi, Fransız bütçe açığının azaltılması amacıyla değişiklikler istemesi, Avrupa Merkez Bankası üzerindeki etkinliği arttırma çabaları, önemli ve üzerinde durulacak hususlardır. Yine Sarkozy’nin etkinliği ile geçmişte Fransa’nın, Avrupa istikrar ve büyüme anlaşmasında kabul edilmiş ek borçlanma sıfırlama tarihi ile ilgili koşulları da ertelemek istemesi hatırlardadır. Ayrıca Sarkozy’nin 2004 yılında Ekonomi Bakanı iken büyük bir Alman Avrupa Birliği Liderleri zirvesinden...