10 Ocak 2025 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net üreselleşme öyle boyutlara ulaştı ki, bugün kilometrelerce farka rağmen ülkeler arasındaki etkileşim sınır tanımıyor. Yaklaşık 10 milyon metrekarelik yüzölçümü ve 2 milyara yaklaşan nüfusu bir yana hızla büyüyen ekonomisi nedeniyle dünyanın öbür ucunu bile titreten Çin, her geçen gün daha da şişiyor. Çin Devlet İstatistik Bürosu’ndan yapılan açıklamaya göre 2007 yılının ilk altı ayında yüzde 11,5 büyüyen Çin’de aynı dönem içinde ulusal gelirin 11 trilyona ulaştığı ifade ediliyor. Artık bir dev haline gelen ve mevcut potansiyelini korumaya çabalayan bu kalabalık ülkenin Haziran ayında verdiği 27 milyar dolara ulaşan dış ticaret fazlası başta süper güç olmak üzere pek çok ülkeyi tedirgin ediyor. Sadece ticaret açığı veren ülkeler değil, Çin de bu durumdan rahatsız olmasına karşın hızlı gidişatı durduramıyor. Temmuz ayından itibaren ihracat teşviklerinin azaltılması ticaret fazlasını bir nebze düşürecek elbette ancak bu yine de ABD’nin endişelerini azaltmıyor. Üstelik ABD bu konuda yalnız değil. Avrupa ülkelerinden İngiltere’nin ardından Almanya da Çin’in ticari hışmına uğramış gözüküyor. Ekonomisi İngiltere’yi solladı, sıra Almanya’da… C S TRATEJİ 9 nüfusun yaklaşık dörtte biri okumayazma bilmezken bilişim sektöründeki hamleleriyle dikkat çeken Hindistan henüz bu kadar hızlı büyüyemese de daha temkinli ilerleyerek sinsi bir yükselişin işaretini veriyor. Her ne kadar diğer Asya ülkelerinin de büyüme oranları çarpıcı olsa da Çin listede üste çıkmayı başarıyor. Sadece Asya’nın değil dünyanın en büyük ekonomisi olmaya aday olan Çinli şirketler şimdiden dünyanın en iyi şirketleri arasında sayılıyor. K Avrupa’nın Çin karabasanı TÜRKİYE, PAZARI GÖREMEDİ Dışa açılma sürecini oldukça iyi değerlendiren Çin’deki hızlı ve istikrarlı (?) büyümenin dünya ekonomisini ne zamana kadar etkileyeceği bilinmez ama şimdiden durgunluk ve kriz uyarıları yapılmaya başlandı. Her ne kadar Türkiye’deki seçim atmosferi nedeniyle dış şoklar pek değerlendirilmese de ABD’de bu yönde uyarılar yapıldı. Bilhassa faiz hadlerindeki her artış ABD’yi biraz daha endişelendiriyor. Çin’deki faiz artışları ABD’yi olduğu kadar Türkiye’yi de ilgilendiriyor/ilgilendirmeli. Çünkü gelen sermayedarın yapısı oldukça benzerlik gösteriyor. Ucuz işgücü, ucuz maliyetler ve bürokratik kolaylıklar için tercih edilen ülkelerin başında gelen Çin, bir anlamda müşteri çekerek rakiplerini geride bırakıyor. Ancak yabancı yatırıma ihtiyaç duymadığından bu konuda hırslı davranmayacağı düşünülen Çin’den Türkiye’ye gelecek asıl tehdit şüphesiz ki ucuz tekstil malları konusunda yaşanıyor. Çin, ucuz mallarını dökeceği piyasa bulmakta zorlanırsa ki ABD ve AB’nin "kota uygulamaya devam" kararı bu duruma zemin hazırlayacaktırTürkiye çok daha uygun bir pazar halini alacaktır. İhracatının yüzde 30’unu tekstilden kazanan bir ülke olan Türkiye için bu yeterince ürkütücü. Her ne kadar Türkiye’nin de kota uygulama kararını kabul etmiş gözükse de Çin için umutlar tükenmiş değil. G–8 ülkelerinin liderleri bile eşik ülkeler olarak tabir ettikleri; karbondioksit gazı salınımında dünya beşincisi Hindistan, Latin Amerika’nın ekonomik ve siyasi anlamda en ağır topu Brezilya, dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi Meksika, yoksul Afrika’nın zengin ülkesi Güney Afrika ve geleceğin süper gücü Çin ile işbirliğini arttırmanın yollarını ararken Türkiye’nin 1,5 milyarlık Çin’de yer edinememesi oldukça üzücü olsa gerek. Dipnot: 1 10 Haziran 2005 tarihli Radikal Gazetesi ÇİN’İN SOĞUK NEFESİ Her ne kadar ısınan havayı soğutmak için faiz hadlerini 0,27 puan artırsa da Çin’in soğuk nefesi artık Avrupa’nın da ensesinde hissedilmeye başlandı. Dünyanın en büyük ekonomileri listesinde İngiltere’nin yerini alarak dördüncülüğe yükselen bu açık cezaevi görünümlü ülke şimdi de üçüncülüğe aday olarak Almanya’nın koltuğunu sallıyor. 9 Haziran 2005 tarihinde Henry Kissinger’in söylediklerini hatırlayalım: "Çin'in güçlenen rolü, sık sık geçen yüzyıl başındaki imparatorluk Almanya'sı ile kıyaslanıyor; stratejik bir ihtilafın kaçınılmaz olduğu ve ABD'nin buna hazırlanması gerektiği ima ediliyor. Bu yargı, yanlış olduğu kadar tehlikeli de. Askeri emperyalizm Çin'in tarzı değil. Çin hedeflerine ulaşmak için dikkatli, sabırlı ve nüanslara özen gösteren bir çalışma yürütüyor."(1) Kissinger bu durumu gerçekçi bulmuyor ancak Almanya ile Çin arasındaki ekonomik yakınlığı da yok saymıyor. ABD’nin, emperyalizm değil ekonomik önderlik rolünü üstlenen Çin ile ticari ilişkilere devam etmek zorunda olduğu buna karşın egemenlik rolünü kaptırmak istemeyeceği de aşikar. Ancak görünen o ki, artık ÇinABD rekabetinin yerine Çin ve diğerleri konuşulacak. Her ne kadar kişi başına düşen milli gelire bakıldığında bu ülkelerle boy ölçüşemese de halkın refahının eskiye oranla daha iyi olması umut veriyor. Bu da Çin’i dünyanın en büyük ekonomisi olmaya hazır hale getiriyor. Çin’e ticaret açığı veren ülkelerin başında gelen ABD, durumu kabullenmiş görünse de elindeki tüm kozları ortaya serecektir. Bunun için Çin’den gelen tekstil ürünlerine kota uygulamasını 2008’de de devam ettirmeyi düşünen ABD’den sonra AB de 10 Haziran 2005’teki tekstil anlaşmasının bitiş tarihi olan 2008’den sonra da kota uygulamasının devam edebileceğini belirtiyor. Bilindiği gibi Avrupa ve ABD, Çin’in en büyük iki ticari ortağı. Ancak Çin’deki büyümenin kaynağı her ne kadar ihracat artışı olsa da iç tüketim çılgınlığını hesaba katmamak mümkün değil. Nitekim Çin enflasyonist etkiyi de dikkate alarak ticari savaşı daha da heyecanlı hale getiriyor. Zaten dış ticaret konusundaki engelleri aşabileceğini düşünen Çinli yetkililerin en büyük korkusu içerden gelecek bir patlama. Gelirdeki adaletsizliğe karşın tüketim hacmindeki genişleme gözle görülür biçimde artıyor. Ancak geliri sürekli azalan büyük bir kitle hala Çin’in büyümesi ve diğer ülke ekonomilerine karşı avantajlı konuma geçmesi sınır tanımıyor. 2007’nin ilk altı ayında yüzde 11.5 büyüyen Çin, bu dönemde 27 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi. Ekonomik sıralamada İngiltere’yi sollayan Çin’in soğuk nefesi Almanya’nın ensesinde… bulunuyor ve bu nüfus tüketmek yerine tasarruf etmeyi tercih ediyor. Çin’de geniş bir tabana yayılan büyüme adeta kendini besliyor. Öyle ki, 1,5 milyarlık ülkenin artık ne ihracata ne de yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyacı var. Hatta kendi yatırımlarının hızını bile yavaşlatıyor. Her şeye rağmen istikrarlı ve sağlıklı bir büyümeden söz ediliyor ve Asya’nın koruyucu kalesi olarak nitelendiriliyor Çin. 11 Aralık 2001 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olduktan sonra büyük bir atılım yapan ve adeta Asya’nın öncü gücü olarak dünyaya adını duyuran Çin’deki ekonomik büyümenin dünyadaki büyümeye katkısı yüzde 2025’lerle ifade edilir oldu. Bu muazzam bir katkı. Dünyaya yön veren ülke olarak bilinen ABD’nin tahmin edemeyeceği öyle bir durum oluştu ki, Çin küresel ekonominin mimarı haline geliverdi. Hatta aynı yolda beraber yürüdüğü ülkeleri geride bıraktı. Dünyayı yönetmeye aday ülkeler sıralanırken Çin’in yanından ayrılmayan Hindistan’da da ekonominin motoru hız kesmeden çalışıyor. Ancak Çin otomotiv sanayinden bir görünüm...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle