02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] Sarkozy ve Merkel iki güçlü engel… C S TRATEJİ 17 kolaylaştırılmış. Almanya’nın entegrasyon problemine çözüm üretmesi istemesi elbette takdirle karşılanması gereken bir durum. Ne var ki yeni yasa ile ayrımcılık iddiası oldukça güçlü. Buna rağmen Frankfurter Allgemeine Zeitung’un yorumunda belirttiği gibi Merkel, "kapıda koparılan gürültüye kulak asmadı ve Alman hükümetine ültimatom verilemeyeceğini gösterdi". Buna karşılık konuya ilişkin Türkiye’de kamuoyu oluşturulamadığından Almanya’daki Türklerin tepkisine ses veren olmadı. Almanya’daki gelişmelerin kaygı yaratması gerekir Türkiye’de. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Merkel’in Hristiyan Demokrat Birlik’i (CDU) ile Dışişleri Bakanı FrankWalter Steinmeier’in Sosyal Demokrat Partililer’i (SPD) arasında kurulan koalisyon, terörle mücadele kapsamında alınacak önlemler konusunda olduğu gibi Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda farklı yaklaşımlara sahip. "Pacta sunt servanda (Ahde vefa) Avrupa zemininde geçerli olan ilkedir diyen" Steinmeier’in aksine Merkel, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Sarkozy ile "akılcı" bir çözüm bulabileceklerinden emin. Bütün sıkıntılara rağmen 2005 yılından beri iktidardaki büyük koalisyon, Merkel’in kendi ifadesiyle "şefkatli yönetim tarzı" sayesinde devam ediyor. Türkiye’nin AB perspektifi Alman iç politikasının esas konularından biri ancak Türkiye’nin 2014’ten önce AB’ye üye olması zaten mümkün değil. Başka bir deyişle Merkel, değişmiş değil. Yalnızca büyük koalisyonu ateşe atacak herhangi bir adım atmıyor. Ne de olsa Sarkozy, "Avrupa’nın gelecek sınırları" tartışması kapsamında Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığını tüm Avrupalılara göstermeye oldukça hevesli. A vrupa tarafından yakın takibe alınan genel seçimlerin ardından Türkiye, yeni bir döneme giriyor. 22 Temmuz’a odaklanan bu nedenle dış siyasete ilgisini yitiren Türkiye’den beklenen ise her kim iktidara gelirse gelsin Türkiye’nin AB çıpasından uzaklaşmayıp reform sürecini kararlılıkla devam ettirmesi. Türkiye ile müzakerelerde "devre arasında" olduklarını belirten Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Olli Rehn, "Her iki takım da biraz yorgun. Parlamento seçimlerinden sonra ikinci yarıya başlayacağız" diye konuştu. "Türkiye ile hızlı bir tren değil normal bir tren hızıyla müzakereleri sürdürmek istiyoruz" diyor Olli Rehn. Oldukça uzun süren bekleyişin ardından zorlu ve ucu acık bir müzakere sürecine başlayan Türkiye’yi, AB ile müzakereler konusunda alışageldiğimiz ancak görmezlikten geldiğimiz imkânsızlığın kekremsi tadındaki günler bekliyor. Hatırlanacağı gibi Aralık 2006’da Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne hava ve deniz limanlarını açmayarak Gümrük Birliği Ek Protokolü gereklerine aykırı olduğu temelinde Türkiye ile müzakereler sekiz başlıkta askıya alınmıştı. O günden bu yana değişen hiçbir şey yok. Tarihin çöplüğüne gömülen AB Anayasasının yerini alacak Reform Sözleşmesi hazırlıkları nedeniyle Türkiye, birlik gündeminin öncelikli konuları arasında yer almıyor. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Aralık ayında yapılacak Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye verilen üyelik perspektifini yeniden tartışmaya açmak istiyor ve Türkiye’nin Avrupa’nın sınırlarına dâhil edilmemesini sağlayarak Türkiye ile üyelik müzakerelerini durdurmayı amaçlıyor. Üstelik Sarkozy, bu konuda sanılanın aksine yalnız değil. Sarkozy, Angela Merkel’in yakınsadığı ancak açık etmekten çekindiği hedefi gerçekleştirecek lider olmaya oldukça hevesli ve kendinden emin. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına destek veren eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder’in aksine Merkel, Türkiye’ye tam üyelik değil imtiyazlı ortaklık verilmesinden yana. Fransa’daki alım gücünün düşmesinin ve yatırımların azalmasının sebebi olarak AB’nin ortak para birimi Avronun çok güçlü olmasını gösteren Sarkozy ile güçlü Avroya hayranlık duyduğunu belirten Merkel arasındaki "siyasi balayının" bittiği yorumuna karşılık Türkiye’nin AB üyeliği konusunda "Sarkozy ve Merkel işbirliği" ilerlemeye devam ediyor. Devre arasına giren Avrupa’da, yaz sonrasında, Avrupa Komisyonu’nun yayımlayacağı Türkiye için İlerleme Raporu’nun ardından Türkiye tartışmaları alabildiğine alevlenecek. Türkiye ‘hayal kırıklığını’ görmeli Kabul edilmek istenmeyen ancak halkın içten içe anladığı ‘AB hayal kırıklığı’nın önemli iki nedeni Almanya Başbakanı Merkel ve Fransa Başkanı Sarkozy. Merkel, büyük koalisyonu bozmamak için düşüncelerini net olarak açıklamazken, Sarkozy, böyle bir sorunu bulunmadığını her fırsatta sergiliyor. ALMANYA’DA GÖÇ YASASI "Tarihi bir seçim ve tarihi bir süreç" olarak nitelendirilen genel seçimler nedeniyle Türkiye’de seçim dışında her şey görülmez ve işitilmez oldu. Şimdi herkesin merakla takip ettiği Avrupa’nın ise kaygıyla izlediği bir dönem başlıyor. Türkiye geleceğini tartışırken Almanya’daki Türklerin yeni Göç Yasası ile ilgili sıkıntıları neredeyse hiç duyulmadı. Göç Yasası’nda Türklere yönelik ayrımcılık uygulandığını savunan Türklerin yasada değişiklik talebine karşılık Federal Alman hükümeti Türklerin talebini reddetti. Bunun üzerine Türk kuruluşları, Berlin’de düzenlenen İkinci Uyum Zirvesi ve kabul edilen Ulusal Uyum Planını boykot ederek kendilerine ayrılan koltukları boş bıraktılar. Alman vatandaşlığına geçmeyi ve aile birleşimini zorlaştıran Göç Yasası’nın Almanya’daki göçmenlere özellikle Türklere yönelik ayrımcı unsurlar içerdiği iddia ediliyor. 1 Ocak 2005’te yürürlüğe giren Yeni Göç Yasası’nda yapılan değişikliklerin ardından 15 Temmuz 2007’de yürürlüğe giren Yenilenmiş Göç Yasası ile Almanya’da yaşayan mülteci veya göçmenlerin oturma izni için gereken şartlar ağırlaştırılıyor. Bundan böyle süresiz oturma izni yerine her sekiz yılda bir yenilenmek şartıyla oturma izni verilecek. Yine aile birleşimi konusunda Almanya’ya gelecek ve/veya getirilecek eş ve çocukların entegrasyon kabiliyeti sağlayacak şekilde Almanca bilmeleri ve bunu kanıtlamaları gerekiyor. Almanca bilmeyen eşlerin 600 saat dil ve 30 saat Alman hukuku ve tarihi derslerinden oluşan uyum kurslarına gitmeleri ise zorunlu aksi takdirde 1000 Avroya kadar para cezası gündemde. Ayrıca Federal Hükümet, ülkede bulunan 156.593 yabancının sınırdışı edilmesini askıya alarak tölare ettiğini söyledi ancak Merkel ve Sarkozy sınırdışı edilmesi planlanan kişilerin 100.000’den fazlasını Almanya’da beş yıldan daha uzun süredir yaşayan kimseler oluşturuyor. Yani Federal Hükümetin iddia ettiği gibi sınırdışı askıya alınarak tölare edilmiş değil aksine sınırdışı FRANSA’NIN YENİ GÜNDEMİ Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı JeanPierre Jouyet’in Akdeniz Birliği’nin Türkiye’nin AB üyeliğine alternatif olmadığı yönündeki açıklaması, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktığını hiç çekinmeden her fırsatta tekrarlayan Sarkozy’nin yumuşadığı yönünde yorumlanıyor. Jouyet, Akdeniz Birliği TürkiyeAB üyelik müzakerelerinin ne alternatifi ne de türevidir diyor. Doğru, Akdeniz Birliği Türkiye’nin AB üyeliğine alternatif olamaz. Müzakere Çerçeve Belgesi’nde müzakerelerin açık uçlu olduğu söylense bile Türkiye, AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke statüsünde. Sarkozy’nin Akdeniz Birliği önerisi bir proje değil yalnızca bir fikir. Öyleyse Jouyet’in Akdeniz Birliğine ilişkin açıklamaları Fransa’nın Türkiye karşıtı politikasında bir yumuşamaya gidildiğine mi işaret ediyor? Kesinlikle hayır. İşin aslı Sarkozy, Akdeniz Birliği’nin tam üyeliğin bir alternatifi olamayacağının farkında. AB, Akdeniz’i çevreleyen ülkeler arasında 2010 yılına kadar serbest ticaret bölgesinin yaratılması fikrini 1995 yılında AvrupaAkdeniz Ortaklığı (EuroMed Partnership) politikası ile tanımlıyor. Ne var ki Barselona süreci olarak tanımlanan sürecin AB’den değil Mağrip ülkelerinden kaynaklanan problemler nedeniyle işlemediği açıkça biliniyor. Türkiye, Sarkozy’nin ortaya attığı Akdeniz Birliği tartışmalarına saplanmaktan özellikle kaçınmalı. Öyle görünüyor ki Akdeniz Birliği tartışması Fransa tarafından bilinçli olarak canlı tutuluyor. Sarkozy’nin sert açıklamalarının hemen ardından Bakan Jouyet’in daha yumuşak ifadeler kullanarak yaptığı açıklamalar Sarkozy’nin yumuşadığı izlenimini yaratıyor. Avrupa’nın kesin sınırlarının belirlenmesi gerektiği tartışmasını yılsonunda yapılacak Liderler Zirvesi’ne taşımaya hazırlanan Sarkozy, Türkiye’nin AB coğrafyasına ait olmadığı görüşünü güçlendirmek amacı ile Türkiye’yi de kapsayacak Akdeniz Birliği’ni araç olarak kullanıyor. Sarkozy’nin ifade ettiği gibi "Herkes Avrupa’ya girerse Avrupa diye bir şey kalmaz". Sarkozy’nin herkes diyerek kimi kastettiği ise apaçık ortada: Türkiye. Genel seçimlerin ardından Türkiye’de "devre arası" sona erdiğine göre Türkiye, gerçeklerle yeniden tanışmalı. Dünya dönmeye devam ettiğine göre AB ile ilişkiler konusunda uğradığı hayal kırıklığından kurtulmalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle