17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Çeviri: Deniz Berktay C S International Herald Tribune: TRATEJİ Çin Yükselişinin ABD ve Rusyaya Yansımaları ÇİN EKONOMİSİ Bugün, Çin’in toplam ticaret hacminin yarısını, bölge ülkeleriyle yapılan ticaret oluşturuyor ve bu bölgesel ticaret, ABD ve Avrupa’yla olan ticari ilişkilerle karşılaştırıldığında, göreli olarak dengeli durumdadır. Güvenlik alanında ise, Tayvan’a karşı güç kullanmayacağını açıklamayı reddetmesi, kaygılara neden oluyor. Bununla beraber Çin, Tayvan’a karşı güttüğü siyasetten kaynaklanan endişeleri gidermek için, dört esasa dayanan güvenlik artırıcı önlemler politikasını uyguluyor. Bunlar: 1 Çeşitli komşu ülkeler tarafından başlatılmış olan iki taraflı güvenlik diyalogları. (Avustralya, Hindistan, Japonya, Moğolistan ve Güney Kore ile) 2 Karşılıklı askeri değişim programları. (Ortak askeri tatbikatlar dahil) 3 ASEAN bölgesel forumunda daha etkin katılım. 4 Artan askeri saydamlık programı. (Savunma raporları yayımlıyor, askeri tatbikatlarına gözlemci davet ediyor.) Çin’in bölgesel yükselişine rağmen Asya’daki bölgesel sistemin Pekin’in egemenliğine geçtiğini söylemek için henüz erken. Çin, bölgesel arenayı ABD, Japonya, ASEAN ve artan biçimde Hindistan’la paylaşıyor. ABD, gücü her ne kadar sınırsız ve rakipsiz olmasa da bölgenin en güçlü aktörü. Bununla beraber, halkların Çin ve ABD’ye yönelik algılamalarındaki değişimler, mevcut eğilimlerin bir göstergesi, ve belki de olacakların habercisi olma özelliği taşıyor. Minxin Pei Carnegie Enstitüsü Çin Programı yöneticisi Geçtiğimiz on yıl boyunca Washington, Çin politikasını üç eksene oturtmuştu: 1 Siyasi alanda hem Bill Clinton hem de George Bush, güven oluşturmak ve Pekin’in Amerikan "çevreleme" stratejisi korkusunu azaltmak amacıyla Çinli liderlerle kişisel ilişkilerini ilerlettiler. Bush, her ne kadar Çin’i ilk başlarda "stratejik rakip" olarak gördüyse de 11 Eylül saldırılarının ardından tavrını hemen değiştirip Clinton’ınkine benzer bir çizgiye girdi. 2 Ekonomik cephede ABD Çin’i dünya ekonomisine dahil etme politikası izledi. Washington’ın iki tane siyasi hedefi vardı. Birincisi Pekin’in çok taraflı kuruluşlarda elini kolunu bağlamak ve Çin’e mevcut dünya düzeninden bir pay vermek. Diğeri ise piyasa güçleriyle Çin’in kapalı siyasi sistemini açmaya zorlamak. 3 İzlenen bu politikaların teminatı olarak ABD, güçlü bir Çin’in ABD’nin yaşamsal çıkarlarını tehdit edebileceği olasılığına karşı stratejik kuşatma politikasını benimsedi. Clinton yönetimi boyunca Amerikan stratejik çevrelemesi görünüm itibarıyla yumuşak, öz itibarıyla ise kurnaz bir biçimdeydi. Washington, AsyaPasifik’teki ittifaklarını güçlendirerek Çin’i çevreleme politikasına odaklanmıştı. Bu üç eksenli politika son on yıl boyunca genel olarak hem ABD hem de Çin açısından yararlı oldu. Ne var ki, bu politikanın dayandığı siyasi temeller yürürlüğe girişinden on yıl sonra, şimdilerde zayıflıyor. Çin’in ekonomik yükselişi ABD’nin önceki tahminlerinden çok daha hızlı gelişiyor. Çin’in yükselişi ABD’nin refahına karşı bir tehdit oluşturuyor. Bunların dışında Washington’ın Çin Komünist Partisi’ni demokratikleştirme çabaları da başarısızlığa uğradı. Çin’in ekonomik yükselişi ve otoriter siyasi sistemi kaçınılmaz biçimde, Washington’ın güvenlik politikasını etkilemeye başladı. Ek olarak Bush’un çevresinde Çin’e karşı sertlik yanlılarının bulunması yumuşak çevreleme politikasına son verilmesini kolaylaştırdı. Sonuç olarak son dört yıldır yumuşak stratejik çevreleme politikası, katı bir çevreleme politikasına dönüşmekte. Bunun için Pentagon’un batı Pasifik politikasındaki değişime, Tayvan’la artan askeri işbirliğine ve ABD’nin Japonya’yı Tayvan sorununda müttefik ola Strategiya Rasii Dergisi: ‘Pekin’in yumuşak güç diplomasisi’ Prof. Dr. David Shambaugh, George Washington Ünv. Prof. Dr. David Shambaugh, George Washington Ünv. Yakın zamanlarda Avustralyalılar arasında yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 68’i Çin’e karşı olumlu duygular belirtirken, Avustralya’nın yakın müttefiki ABD için olumlu duygu taşıyanların oranı, yüzde 58’de kaldı. Son aylarda Güney Kore ve Tayland’da ABD’nin Asya’daki müttefikleri yapılan anketlerde de benzer sonuçlar çıktı. Hükümet düzeyinde, bu beş müttefikin tamamı, ABD’nin ittifak sistemine resmen bağlılıklarını açıklayadursunlar, anketler, bu ülkelerin kamuoyu nezdinde Çin’in ABD karşısında nasıl bir üstünlük kazandığını gözler önüne serdi. Kamuoyunda görülen bu değişim, üç olguya dayanıyor: Güney Kore, Kuzey Kore nükleer sorununda kendisini, ABD görüşlerinden çok, Çin görüşlerine yakın görüyor. İkincisi, pek çok Güneydoğu Asya ülkesi, bölgesel sorunları göz ardı ederek tamamen bölgedeki terörle mücadeleye odaklanan ABD’nin miyop bakışına büyük tepki duyuyor. Üçüncü ve çok önemli bir olgu ise, Çin’in Asya’ya düzenlediği "çekicilik atağı"nın başarısıdır. Çin’in artan ekonomik gücü ve bahsettiğimiz diğer değişen hususlar, Çin’in çevresindeki ülkelerin Pekin’e bakışlarını yeniden gözden geçirmelerine neden oluyor. Çin’in nüfuzu artmaya devam ettikçe bu ülkelerin pek çoğu Pekin’i bölgenin lideri olarak görüyor, ya da en azından, kararlar alırken, Çin’in çıkarlarını da hesaba katıyorlar. Çin’in bu aktif politikası, siyasi, çok taraflı ilişkiler, ekonomik ve askeri alanlar olmak üzere, her alana yansımış durumda. Siyasi açıdan, Çin’in komşularıyla ilişkileri, hiçbir zaman bu kadar iyi olmamıştı. Önceden ilişkilerinin gergin olduğu Rusya, Hindistan, Vietnam, Güney Kore ve Endonezya’yla ilişkileri de büyük ölçüde düzeldi. Bush, Çinli bisikletçilerle Çin ve Rus stratejileri örtüşüyor Dr. Yakov Berger rak yanına çekebilmesine bakmak yeterli olur. Çin, 1990’ların ortalarına gelinceye kadar, Deng Şiaoping’in "gücü ve imkanları gizleyerek zamanı gelinceye kadar sabretmek" anlayışına bağlı kalmıştı. Özellikle 1996’dan itibaren Çinli liderler, bu anlayışı bir tarafa bırakarak, işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma esasına dayalı yeni güvenlik konseptini uygulamaya koydular. Yeni konsept ilk olarak, Mart 1997’deki ASEAN zirvesinde duyuruldu. Nisan 1997’deki "Çok kutupluluk ve yeni dünya düzeninin oluşumu hakkında" adlı ÇinRus ortak Deklarasyonunda, daha ileri düzeyde dile getirildi. Peki, Çin’in dünya devletine dönüşme stratejisinde Rusya’nın yeri ne? Araştırmacıların çoğunluğu, Rusya ve Çin’in çıkarlarının uyum içinde olduğunun ve bunun, uzun vadeli stratejik ortaklığın temelini attığı görüşünde. Ne var ki, Rus tarafında, bazı şüpheler ortaya çıkmaktadır. Her şeyden önce, Rusya ve Çin’in jeopolitik konumları, birbirleri açısından büyük önem taşıyor. Çinli uzmanlar, Çin’in Putin kuşatılma ihtimalini, en büyük tehdit olarak değerlendiriyorlar. Bugün Çin’de yazılanlara baktığımızda, ABD’nin Çin’i doğudan ve batıdan kuşatarak ülke güvenliğini tehdit ettiği şeklindeki değerlendirmeler göze çarpıyor. Şayet ABD’nin güney ve güneydoğu Asya’daki varlığını da hesaba katarsak, tehdidin üç yönden geldiğini söyleyebiliriz. Değerlendirmeleri göz önünde bulundurduğumuzda, Rusya ile Çin arasındaki upuzun sınır hattının önemi ortaya çıkar. Bu suretle Rusya, Çin’in Güney ve Güneydoğu Asya’daki amaçlarına ulaşmasında, stratejik cephe gerisi olma özelliğine sahip. Rusya ve Çin, şu anki tek kutuplu dünya düzeninin yerine daha güvenli ve daha adil çok kutuplu dünya düzeninin oluşmasında, merkezi rol üstlenebilirler. Burada sorun, Rusya’nın, oluşacak bu yeni dünyanın bir kutbu olma şansına ne kadar sahip olduğudur. Çin yazınında bu konuda, şüpheler var. Bazı Çinli uzmanlar, Rusya’nın gücünün gerilemekte oluşu ve Batı’ya olan ekonomik bağımlılığından ötürü, Batı’nın dümen suyuna girdiğini ve Çin konusunda da Batılılarla benzer tutumu sergilediklerini söylüyorlar. Başka bir görüş ise, Rusya’yla Çin arasındaki işbirliği temellerinin güçlendirilmesi gerektiğini, siyasi işbirliğinin ekonomik işbirliği üzerine kurulacağını söylüyorlar. Ancak, bu ekonomik hedef gerçekleşirse, Çin’in Rusya için önemi, Rusya’nın Çin için öneminden çok daha fazla olacak. Putin’in ortaya koyduğu, Rusya’nın gayri safi yurt içi hasılasını iki katına çıkarma hedefi, en erken 2013 yılında gerçekleşebilecek ve o zaman da Rusya, ancak Çin’in şu anki düzeyine geleceği için aradaki mesafe, var olmaya devam edecek. Peki, bu durumda, Rusya ile Çin’in uzun vadeli stratejik işbirliği, ne kadar gerçekçi? Tüm bu şüphelere karşın, diyebiliriz ki, Rusya’nın yeni oluşmaya başlayan büyük stratejisi ile Çin’in büyük stratejisi, örtüşmektedir. Burada gerekli olan, iki tarafın da, birbirlerinin stratejik çıkarlarını iyi anlamalarıdır. Çok taraflı ilişkiler açısından bakıldığında; Çin’in ASEAN ve Şanghay İşbirliği Örgütü bünyesindeki rolü, "yumuşak güç" anlayışının, Çin tarafından daha fazla benimsendiğini gösteriyor. Çin medyası, müziği, mutfağı ve popüler kültürü çevre ülkelere, başka hiçbir zaman olmadığı kadar yayılmış durumda. Pekin’in yumuşak güç diplomasisi, Çin’in, yabancı ülkelerden gelen, geleceğin aydınları, teknisyenleri ve siyasi seçkinlerini oluşturacak öğrencileri eğitme siyasetinde de görülebilir. Çin üniversitelerindeki yabancı öğrencilerin yüzde 80’ini, diğer Asya ülkelerinden gelen öğrenciler oluşturuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle