16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Orphan) Jaume ColletSerra’nın yönettiği filmde Vera Farmiga, Peter Sarsgaard, Isabelle Fuhrman ile Jimmy Bennett rol alıyor. Doğmamış çocuklarının trajik ölümü Kate ve John’u perişan etmiş, hem evliliklerini hem de Kate’in kırılgan ruh halini olumsuz yönde etkilemiştir. Çünkü Kate kabusların ve geçmişinden gelen iblislerin pençesindedir. Hayatlarını bir nebze de olsa normale döndürmeye çalışan çift bir çocuk daha evlat edinmeye karar verir. Gerek John gerek Kate yöredeki bir yetimhanede Esther adındaki küçük bir kıza adeta çekildiklerini hissederler. Ama Esther göründüğü gibi değildir. Ailesinin güvenliğinden endişe eden Kate, John’a ve diğerlerine Esther’ın sevimli maskesinin ardındaki yüzünü göstermeye çalışır. Ama uyarılarına kulak asılmaz ve belki de herkes için çok geç olana dek bu durum devam eder. Küçük bir meleği andıran bu kız belki hiç de göründüğü gibi bir çocuk değildir. ? Evdeki Düşman Yönetmenliğini Omar Kawan’ın yaptığı filmin senaryosunu Amed Abdulhafız çizdi. 2002 yılında Filistin’in Cenin kentinde Faris’in Ninesi Meryem, yeri geldikçe küçükken başından geçen olayları hatırlayıp torununa anlatmaktadır. Olaylar, yakınlardaki DirYasin köyü halkının, AynKarim köyüne sığınmasıyla gelişmeye başlar. Meryem babasını terk etmek istemez. Bundan dolayı kafile uzaklaşıp annesi de düşüncelere dalınca köye doğru koşar, annesi de arkasından. Aralarında 13 yaşında bir çocuğun da bulunduğu silahlı İsrail çetelerinden bir grup, Meryem ve annesinin önüne çıkar. Meryem’in babası onlara yetişir. Çeteyle kavga eder. Ancak küçük Yahudi yerden silahı alıp onu sırtından vurur. Babası son nefesini vermeden önce, evin tapusuyla anahtarını Meryem’e verir. Olaylar bundan sonra gelişmeye başlar. ? Zeytinin Hayali (Olives Dream) 47 yıldır hep Beyazperdede ilk göründüğü 1962 yılından günümüze dek İngiliz gizli ajanı 007 James Bond sinemanın en sürekli kahramanına dönüştü. ASLI Temelde yazınsal bir olay SELÇUK olan James Bond’un 1950’lerde başlayan ilk serüvenlerinin başarısı Büyük Britanya sınırları içinde kaldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan İngiltere tükenmişti, yorgundu, gizlice de aşağılanmıştı. Soğuk Savaş döneminde dünya ABD ve Sovyetler Birliği’nce yönetiliyordu, en eski koloni imparatorluklarından olan İngiltere uluslararası sahnede güçsüz bir konuma düşmüştü. Casino Royale 1953’te kitapçılarda satılmaya başlanınca gizli ajan 007 İngilizleri gururlandırdı. 007’nin yaratıcısı Ian Fleming tam doğru zamanda tüm bir toplumun düş kırıklıklarını giderecek ideal serüven, egzotizm, cinsellik, şiddet karışımını bulmuştu. Bond aslında yazarın bir izdüşümüydü. Tutucu bir milletvekiliyle bir bankacının oğlu olan Fleming(1908) sosyal sınıfının ayrıcalıklarının, önyargılarının tipik ürünüydü. Gazeticeliğe başlayınca çıktığı yolculuklar ona geniş gözlemleme olanağı sağladı. Olayları, durumları, çevreyi gerçekçilikle, doğrulukla yazdı. Bu arada savaş sırasında haber alma servisinde çalışan Ian gizli ajanların operasyonlarıyla ilgili çok sayıda belge topladı. Savaş sonlandığında Jamaika’da Goldeneye adlı bir konut satın aldı. Kışları romanlarını burada yazmaya başladı. İçki ve sigara bağımlılığından ötürü Fleming 56 yaşında yaşamını yitirdi. Ardında 13 Bond romanı bıraktı. Şaşırtıcı Daniel Craig bağnazlıkta bir kişilikti: Irkçıydı, antikomünistti, yabancılardan, eşcinsellerden nefret ederdi. Böylesi birinin yapıtları günümüze dek nasıl uzandı? 007 sürdürülebilir tek sistem olarak görünüyor. Soğuk Savaş döneminde Batı sinemasında iyilerle kötüleri ayırt etmek çok kolaydı. Günümüzdeyse çok zor. Bond da karanlık, şiddet dolu” diyen yönetmen bu belirsizliği yansıtmak için kötü adamı yetkin Fransız aktör Mathieu Amalric’e (Kelebek ve Dalgıç) oynattı. 21. yüzyıla uyum 007’yi de geliştiren Forster, karakteri Ian Fleming’in lüksten, alkolden, kadınlardan, dünyayı algılama, dünyayı tartışılabilir kurtarma yönteminden uzaklaştırarak onu ayakları daha yere basan, olayları değişik açılardan algılayan birine dönüştürdü. 21. yüzyılın Bond’u kendini arayan, kendiyle sürekli hesaplaşan bir kimlik oldu. Egzotizmin bir marka olduğunu, zamanla dünyanın daraldığını, bayağılaştığını söyleyen Marc Forster, Quantum of Solace’i Panama’da, Şili’de, İtalya’da, Avusturya’da çekti. İki yüz otuz milyon dolar bütçeli yirmi ikinci Bond filminin tanıtımına dokuz milyon dolar ayrıldı. Filmin gösterime girmesinden üç ay önce oyuncular ünlü moda dergilerinin kapaklarını süslediler. Jenerik şarkısını kimin seslendireceğiyle ilgili spekülasyonlar yapıldı. Daniel Craig, Coca Cola Zero ve lüks marka Louis Vuitton’un yeni yüzü oldu. Saat markası Swatch Bond’un en iyi kötülerinin 22 modelden oluşan özel koleksiyonunu satışa çıkardı. James Bond filmleri sürekli dönemlerinin politik olaylarını, teknolojik yeniliklerini izlediler. 007, Soğuk Savaş, uzay, iletişim, terör çağında amansız düşmanları Sovyetler Birliği, Kore, Çin, eski Kızıl Ordu üyeleri, uyuşturucu mafyaları, medya kralları, şirket yöneticileri, uluslararası terör örgütleriyle savaştı. Bond’u 21. yüzyıla aksiyondan, egzotizmden çok öyküye, karakterlere, gündemdekine yoğunlaşmak taşıdı. Gizli ajanın çağa uyması, çağla bütünleşmesi sinema salonlarını 47 yıldır her yaştan, her kesimden izleyiciyle dolduruyor. Çaresizlik, gurur ve ‘hayatın tuzu’ ALPER TURGUT “Hayatın Tuzu”, küçük bir kentte sıkışıp kalan bireylerin, boğucu ve bıkkınlık verici dünyalarını kurcalayan orta karar bir seyirlik... Elbette yılgınlık temalı ve çıkışsızlık odaklı... Yaşam, çırpındıkça daha da içine alan büyük bir bataklık ise şayet; kesimevinden firar eden büyükbaş bir hayvan bile kurtuluşa insanoğlundan daha yakındır. Acı ama gerçek. Ne yaparsan yap nafile... Hayatın Tuzu’nu, kısa film, belgesel, dizi, TV filmi hattını izleyerek sinemaya geçiş yapan Murat Düzgünoğlu yönetti. Filmin senaryosunu ise daha çok Güneydoğu öyküleriyle tanıdığımız karikatürist Ender Özkahraman kaleme aldı. Bitlis’te çekilen Hayatın Tuzu’nun oyuncu kadrosunda; Levent Ülgen, Güzin Çorağan, Görkem Kanbolat, Şener Kökkaya, Erol Demiröz, Bülent Düzgünoğlu, Asiye Dinçsoy, Nihal Yalçın, Müfit Aytekin ve Nedim Salman var. Komedi dizilerinde canlandırdığı sulu karakterlerden hatırladığımız Levent Ülgen’in oyunculuğu tek kelimeyle çarpıcı... Kendi adıma şapka çıkartırım. Sinemanın emektarlarından başarılı karakter oyuncusu Erol Demiröz de rolünün hakkını ziyadesiyle veriyor. Nispeten genç oyuncular Görkem Kanbolat ve Asiye Dinçsoy (16. Adana Film Festivalinde Umut Vadeden Kadın Oyuncu Ödülü) ise adeta istim üstündeler. Hayatın Tuzu’nu, 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde (Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı) izlemiştim. Sanırım yine illallah dedirten gişe sorunsalı yüzünden filmin vizyona girebilmesi gecikti ve resmen üzerinden aylar geçti. En nihayetinde Hayatın Tuzu, İstanbul’da dört sinemada gösterilecek. Öncelikle kendime soruyorum; bugün bu filme dair aklımda kalan ne var? Biraz Bitlis manzarası, tiryakilerin en keyifli günahlarından “Bitlis Sigarası”, af edersiniz bir inek (şaka değil) ve ayakları tam olarak yere basmayan unutulmaya yüz tutmuş bir hikâye... Dahası çarpıcılıktan hayli uzak diyaloglar ve ağır konuşmuş olacağım ama tam tekmil görsellik fukaralığı... Kısaca söylemek gerekirse; kuşkusuz iyi niyetle çekilmiş ancak tam manasıyla kotarılamamış bir film bu... Sevindirici olan ise tadı tuzu tümden kaçmamış, bazen sırıtmasına ve gözle görülür beceriksizliğine karşın... Hayatın Tuzu, her şeye rağmen sinemaya gönül veren sizlerden gelecek bir şansı hak ediyor. Film ekibinin amatör ruhu aşkına ve geleceklerine yatırım yapmak adına Hayatın Tuzu’na gidin. Kim bilir belki de ben yanılıyorumdur ve bu öykü sizi sarıp sarmalayacaktır. Denemeden bilemez, izlemeden öğrenemezsiniz. kopamayan çocuklarıyla birlikte aynı evi paylaşır. En büyük oğul Şehsuvar, Bitlis’in tarihi camilerinden birinde imamdır. Ortanca oğul Sırrı, fotoğrafçı dükkânı açmak özlemiyle yanıp tutuşsa da sigara fabrikasında çalışmak zorundadır. Evin tek kızı Meryem, bildiğiniz dershane kıdemlisidir, üniversiteye girmek için çabalayıp durur. İstanbul’da korsan CD satarak geçimini sağlayan küçük oğul Harun ise işleri bozulunca anasının yanına sığınır. Harun’un dönüşüyle çember tamamlanmış ve aile bireyleri için kent, nefes darlığına davetiye çıkaran bir lâbirente çevrilmiştir. Gururlu insanlar, fakirlik ve sıkışmışlık hali... Üstüne de tarihi caminin onarımında ortaya çıkan sır, kiralık dükkândaki gizem, sigara paketleri üzerindeki merak uyandıran yazılar, Harun’un eski yavuklusu Medine’nin dramı, mezbahadan kaçan ve tüm Bitlis’i dolaşan yaralı bir inek, kahvelerde havadisleri veren seyyar haberciler... Gündelik hayatın amansız bıkkınlığı, kardeşlerin çatışma hali ve boğucu bir atmosfer. Artık sürüklenerek, debelenerek, oflayıp puflayarak ilerleyebiliriz. Olmayan bir yere varmak ve bilcümle ayrılıklar ölsün diyerek... Bond’u güncelleştirmek 1961’de Albert Broccoli ve Harry Saltzman, James Bond romanlarını sinemaya uyarlamak için Eon Yapım’ı kurdular. 1962’de ilk Bond filmi Dr. No gösterime girince iki etki yaptı: Tüm dünyada Bond romanları yeniden gündeme geldi, kahramanın popülaritesini sağlamlaştırdı. Bond zaten bugün de geçerli olan bir formülle tanımlanmıştı: Aksesuarları, giysileri, arabaları, silahları, araçları ve gözalıcı güzellikteki kadınları özeldi, egzotik yolculuklara çıkıp en görkemli otellerde kalıyordu. Entrikalarsa hep aynı şemayı izliyordu. Kötü bir adam dünyaya hükmetmek isteyince Bond onu son anda alt edip engelliyordu. Yapımcılar şaşmaz doğrulukta tecimsel bir girişimle davrandılar. Sean Connery seriden ayrılınca başrol oyuncusunu titizlikle seçtiler. Kırk yedi yıl süresince 007’yi İskoç Connery, Avustralyalı George Lazenby, İngiliz Timothy Dalton, İngiliz Roger Moore, İrlandalı Pierce Brosnan, İngiliz Daniel Craig canlandırdı. Kötü adam ne kadar acımasız olursa film o denli gişe yapıp başarılı oluyordu. James Bond’un kızları kötü adamlar gibi titizlikle seçildi. Besteci John Barry’nin müzikleri, dekoratör Ken Adam’ın yapım tasarımları seriye çok şey kattılar. Bir tabancanın namlusundan çıkan Bond’u yaratan Maurice Binder’ın jenerikleri ise unutulmazdı. Son film Quantum of Solace’i (2008) yönetmek için seçilen Marc Forster (Monster’s Ball/Kesişen Yollar, 2001, Stranger than Fiction/Lütfen Beni Öldürme, 2006, The Kite Runner/Uçurtma Avcısı, 2007) James Bond efsanesini daha saygın bir konuma taşıma stratejisinin sonucuydu. Bilinen düzenler, ilk örnek kötü adamlar, IQ’ları düşük Bond kızları rafa kaldırıldı. Forster Bond’un güncelleştirilmesi fikrini savundu: “Ian Fleming 20. yüzyılın özünü yakalamıştı ama kahramanımız artık 21. yüzyılla yüzleşmeli. Komünizmin sona ermesinden sonra dünyada kapitalizm Yerli filmlerin beklenen dönüşü Sinemaseverlere müjde! Yerli filmlere üç aydır hasret kalan sinema salonları nihayet orucunu bozuyor. Açılışı dün Hayatın Tuzu yaptı, 18 Eylül günü ise üç yerli film birden gösterime girecek. İlki eski bir tetikçi ve iki oğlunun öyküsünü kurgulayan Haluk Piyes’in yönettiği “Kanımdaki Barut”. Filmin başrollerini Haluk Piyes, Necmettin Çobanoğlu, Jülide Kural ile Öykü Çelik sırtlıyorlar. İkinci filmimizin adı “Sizi Seviyorum”... Dersini alma saati çoktan gelen çapkın bir adamın öyküsünü anlatan filmi, Mustafa Uğur Yağcıoğlu çekti. Sizi Seviyorum da, şarkıcı Emre Altuğ ile Birce Akalay, Zeynep Beşerler ve Irmak Ünal oynuyorlar. Cemal Şan, son yılların tartışmasız en aktif yönetmenlerinden... Zeynep, Dilber ve Ali’nin üç gününden demlediği üçlemesini bitirir bitirmez kollarını sıvayan Şan, üç kanser hastasının hayata tutunmasını işlediği yeni filmi “Sonsuz”u gösterime sokuyor. Üçüncü filmimiz Sonsuz’da, Ferhat Gündoğdu, İsmail Hacıoğlu, Şevket Çoruh ile Ayça Bingöl rol alıyorlar. Not; Cemal Şan’ın dedesinin gerçek hikâyesinden beyazperdeye uyarladığı “Acı” ise (başrollerde Nesrin Cavadzade ile Erol Demiröz var) 2 Ekim’de vizyona girecek. Eylül ayının son yerli filmi ise (25 Eylül) Pelin Esmer’in yönettiği ödüllü bir yapım; “11’e 10 Kala”... Yaşlı bir koleksiyoncunun ironiyle karışık yer yer komik ve trajik öyküsünü dillendiren filmde, Nejat İşler, Mithat Esmer, Tayanç Ayaydın ile Laçin Ceylan başrolleri üstleniyorlar. [email protected] ‘Vadideki güzel şehir’ Tarihle günümüz arasına sıkışan “Vadideki Güzel Şehir”, namı diğer Bitlis... Beş minareli türküsü ve tütünüyle meşhur kentimizde yaşar Medine Ana ve evlatları. Altmış küsur yaşında dul bir kadındır Medine, hepsi birer yetişkin olan ve ne hikmetse yuvadan “Zindan Adası” 2010’a ertelendi Sean Connery Oscar ödüllü Martin Scorsese’in yönettiği, başrolünde Oscar adayı Leonardo DiCaprio’nun oynadığı Zindan Adası’nın Türkiye gösterim tarihi ertelendi. Paramount Pictures’tan yapılan açıklamada Zindan Adası’nın Kuzey Amerika gösteriminin 02 Ekim 2009’dan 19 Şubat 2010’a ertelendiği bildirildi. Film Türkiye sinemalarındaysa 12 Mart 2010’da gösterilmeye başlanacak. Paramount Stüdyoları Başkanı ve CEO’su Brad Grey, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Shutter IslandZindan Adası”nı 2010’da gösterime çıkartmanın daha kazançlı olacağı düşüncesiyle bu kararın alındığını belirtti. “Zindan Adası” kadrosunda sekiz kez Oscar adaylığı, bir Oscar ödülü kazanan yönetmen ve senaryo yazarı Martin Scorsese yanı sıra, dört kez Oscar adaylığı, bir Oscar kazanan Ben Kingsley, üç Oscar adaylığı elde eden Leonardo DiCaprio, üçü de birer Oscar adaylığı kazanan Michelle Williams, Max Von Sydow ve Jackie Earle Haley gibi oyuncular bulunuyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle