Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İflas nedeni olarak sağlık faturaları: Bir tek ABD’de mi? CEM SUNGUR Doktorlar, hukukçular ve sosyologlar birlikte yürüttükleri çalışmada 2007 yılında ABD’de toplum genelinde en sık rastlanan iflas nedenlerini incelediler. The American Journal of Medicine adlı dergide yayınlanan Himmelstein ve arkadaşlarının araştırması, iflasların en az yüzde 63’ünün sağlık faturalarını ödeyememekten kaynaklandığını ortaya koydu. Bu oran 1981 yılında sadece yüzde 8’di. İflaslardan en çok etkilenen orta sınıfta yer alan ailelerdi ve yüzde 92’sinin sağlık sistemine borcu 5 bin doların üzerindeydi. Bulguların “bir tek ABD’de olabilir” başlığı ile ele alınması çok doğru olmayabilir. Öte yandan araştırma, bu kadar zengin bir ülkede, sağlık sisteminin yetersizliğinin algılanması konusunda yeni bir vesile oldu. 13 Ağustos’ta The New York Times, tam da sağlık sistemi konusundaki tartışmaların alevlendiği bir dönemde, sütunlarına önemli isimleri konuk etti. “On Adımda Daha İyi Bir Sağlık Sistemi” adlı makalede vergileri arttırmak ve harcamaları kısmak dışında farklı bir yaklaşım olabileceği belirtiliyor. Gawande, Berwick, Fisher ve McClellan dörtlüsüne göre, sağlık hizmeti sunuş biçimi değiştirilebilirse daha etkili ama daha az maliyetli bir sağlık sistemine ulaşmak olası. Bu nedenle ABD’nin 306 farklı bölgesindeki hastane sistemleri arasında, hem yüksek nitelikli sağlık hizmeti sağlayan hem de maliyetlerini düşük tutabilen hastane sistemlerini incelediler. Başarılı gördükleri 74 bölgeyi mercek altına yatırdılar. Yazarlara göre Avrupa’da bu tür sağlık sistemleri var. Hatta ABD’de Mayo Clinic ve Cleveland Clinic gibi yerel benzerleri de var. Bu iki prestij merkezinin bazı özgün yapılanmaları var. Örneğin hekimlere her bir hizmet için ücret ödenmiyor ve hekimler maaş ağırlıklı ücretlendiriliyorlar. ABD’nin başka bölgelerinde ise sağlık hizmetlerinin niteliğine daha fazla odaklanarak maliyetleri azaltmayı başaran uygulamalar var. Örneğin Cedar Rapids’in yöneticileri tomografilerin gereksiz kullanımına odaklanmışlar. İlk analiz sonuçları onları hayrete düşürmüş çünkü 300 bin nüfuslu bir toplumda 52 bin tomografi çekildiğini ve bunların çoğunun da gereksiz olduğunu fark etmişler. Ayrıca her bir tomografide, bireylerin olağan bir akciğer grafisinden bin kat daha fazla radyasyona hedef olduklarını da not emişler. Büyük bir hekim grubunun yöneticisi olan kalp cerrahı Dr. Levett’in “sonuçlardan utandım” dediğini de belirtiyorlar. Aslında yazarlara göre utanç tablosu yerel değil genel. ABD’de 300 milyon Amerikalı için yılda 62 milyon tomografi çekiliyor. Portland’da ise hekimler, devlet görevlileri, sigorta şirketleri ve toplum liderlerinin işbirliği ile yürütülen projede sağlık hizmet niteliğinde belirgin düzelmeler sağlanmış. Dört yılı aşkın süredir yürütülen bu projede, hekimler, ilaç hataları dahil olmak üzere, 60 farklı kalite ölçütünün kayıtlarını tutmuşlar. Belirli aralıklarla ve gönüllü olarak bir araya gelip sonuçları tartışıyorlar. Sacramento’da ise serbest piyasa ekonomisi ortamının getirdiği rekabet, dört büyük sağlık grubunun zaman içinde hastane yataklarını daha verimli kullanmasını ve zamanında çok pahalı olan sağlık hizmetlerinin giderek ucuzlamasını sağlamış. Yani değişik bölgelerde çok farklı çözümlerle aynı sonuca ulaşılmış. Toplum, sağlık çalışanları ve değişik denetim mekanizmaları, sağlık hizmetlerinin maliyetlerin kontrolü için, yegane yöntem olarak hizmetin niteliğinin ve hasta güvenliğinin sağlanması olduğu üzerinde uzlaşırlarsa çözüm kendiliğinden sağlanmış oluyor. cem.sungur@anadolusaglik.org figenatalay?yahoo.com 22 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ 5 Küçük çevre gönüllüleri Yeşil Kutu Öğretmen El Kitabı’ndan... Elektromanyetik dalgaların yol açabileceği sorunları önlemek için... Televizyonu en az 2 metre uzaktan izleyin Bilgisayar başında çalışırken ekrandan en az 60 cm uzakta oturun Bilgisayarda ekran filtresi kullanın Bilgisayar başında çalışırken düzenli aralıklarla ara vererek dinlenin Gerekmedikçe cep telefonu kullanmayın Cep telefonuyla uzun süre konuşmayın Cep telefonunu kullanmadığınız zaman bedeninizden olabildiğince uzakta tutun 16 yaşından küçüklere cep telefonu kullandırmayın Elektrikli battaniye kullanmayın Yeşil Kutu Çevre eğitimi Projesi ile bu yıl 600 bin öğrenciye çevre bilinci aşılanması hedefleniyor Hepimizin birer “ekolojik ayak izi”miz var. Besin üretmek, su elde etmek, yaşadığımız evi FİGEN yapmak, ATALAY giydiğimiz giysileri üretmek gibi gereksinimlerimizi karşılamaya yönelik etkinliklerimiz için gereken toplam alan, ekolojik ayak izimizi oluşturuyor. Bu “İz”le doğayı etkiliyoruz. Ekolojik ayak izimizin ölçüsünü bilmeli ve dünyanın geleceği için ekolojik ayak izlerimizi küçültmemiz gerekiyor. Çocuklar, çevreye büyüklerden daha duyarlı. Birçok yetişkinin bilmediği, bilse de umursamadığı Ekolojik Ayak İzi gibi birçok konuyu Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi ile öğreniyor ve evde annebabalarına aktarıyorlar. Bölgesel Çevre Merkezi (REC) tarafından geliştirilen Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işbirliğiyle yürütülüyor. 2008 ve 2009’da projenin sponsoru olan Bosh Ev Aletleri’nin desteğiyle harekete geçirilen Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi, gelecek nesillerin çevreye duyarlı vatandaşlar olarak yetiştirilmesini amaçlıyor. Bölgesel Çevre Merkezi Direktör Yardımcısı Kerem Okumuş ve Bosch Ev Aletleri Pazarlama Müdürü Neylan Süer’in verdikleri bilgilere göre, Yeşil Kutu, öğrencilerin çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınma konularında bilgi ve farkındalıklarını artırmalarına yardımcı olacak çok yönlü bir eğitim seti. Proje kapsamında Yeşil Kutu’yu nasıl kullanacakları konusunda eğitilen öğretmenler, daha sonra 1014 yaş grubundaki öğrencilere ulaşarak eğitim veriyor. Öğretmen eğitimleri iki yöntemle gerçekleşiyor. Öğretmenler dört ildeki sabit eğitim noktalarına veya proje kapsamında Yeşil Vagon’a dönüştürülen TCDD Konferans Vagonu’nun uğradığı illerde Yeşil Kutu’nun eğitim programlarında ne şekilde kullanılacağı konusunda eğitiliyor. 2008 yılında Malatya, Elazığ, Muş ve Van’da öğretmenlerle buluşan Yeşil Vagon, 2009 yılında ise Niğde, Adana, Mersin ve Karaman’da öğretmenlere uygulamalı eğitimler verdi. Yeşil Kutu’nun yıl sonuna kadar 81 ilde kullanımının yaygınlaştırılması düşünülüyor. Her çocuk sanatı hak ediyor Başak Kültür ve Sanat Vakfı, “Her Çocuk Sanatı Hak Ediyor” felsefesi ile İstanbul’u dolaşıyor. Başak Gezici Sokak Atölyesi eğitimcileri, ilk olarak Ataşehir ilçesinin Kayışdağı mahallesinde, daha sonra da Zeytinburnu’nda bölge çocukları ile sanatsal çalışmalar yaptılar. Sultan Çiftiği ilçesine bağlı Gazi mahallesindeki buluşmada ise çocuklarla heykel çalışması gerçekleştirildi. “Bir heykeltraş olsan” temalı öğretici oyunlar oynayan çocuklar, gün sonunda dinazorlar, trafik lambaları, köpekler, kaplumbağalar gibi onlarca heykel yaptılar. Başak Gezici Sokak Atölyesi, daha sonraki günlerde Çamlıca tepesindeki Kirazlıtepe, ardından da Yavuztürk Mahallesi Ayvacık Sokağı’nın çocuklarıyla buluştu. Öğrencileri birer bilgi deposuna dönüştürmek yerine tarihi değer ve davranışların gelişmesini sağlayacak biçimde tasarlanan Yeşil Kutu, eğitimcilerin var olan her derste çevreyle ilgili bir bağlantı kurmalarını sağlayıp öğrencileriyle karşılıklı çözümler geliştirmelerine yardımcı oluyor. Proje kapsamında, 2009 sonuna dek 5 bin 600 öğretmen aracılığıyla 600 bin öğrenciye çevre bilinci aşılamayı ve Türkiye’de bulunan yaklaşık 11 milyon ilköğretim öğrencisinin yüzde 5’inden fazlasına ulaşılması hedefleniyor. Bir mobil eğitim üssü olarak tanımlanabilecek Yeşil Vagon, dünyanın birçok ülkesinde sürdürülen Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi’nin Türkiye ayağına özgü bir uygulama. Plazma televizyon, ses ve görüntü sistemleri ile dizüstü bilgisayar gibi her türlü teknik altyapıya sahip Yeşil Vagon sayesinde, Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi çok daha fazla öğretmene ve öğrenciye ulaşıyor. Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi, sadece Türkiye’nin değil Bölgesel Çevre Merkezi’nin faaliyette bulunduğu diğer 13 ülkede de eğitimlerini sürdürüyor. Bu ülkeler, Arnavutluk, Azerbeycan, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kosova, Makedonya, Karadağ, Polonya, Rusya, Sırbistan ve Slovakya. Polonya’da proje daha ileri taşınmış ve Yeşil Kutu Çevre Eğitimi Projesi’nin içeriği ilköğretimde okutulan çevre dersinin programına dahil edilmiş durumda. Çevre dersi Biyolog Mevlüt Durmuş, kolesterolün zararlı olduğu yönündeki yaygın inanışı, temelde ilaç tekellerinin tercihlerinin sonucu bilim dışı bir iddia olarak görüyor. Kolesterolü nasıl bilirdiniz? ‘İlaç kullanmak tedavi değildir’ Neden kolesterolün ilaçlarla (statinlerle) düşürülmesine karşısınız? Bu durumun birçok nedeni var. Düşük kolesterol ve ilaç kullananlarda kanser vakalarının artışından tutun da, hafıza kaybına kadar. Gerçek temel neden ise son derece basit! Kolesterol ilaçları özellikle karaciğerdeki hücre içinde kolesterol yapımını durduruyor, oysa kolesterolün yükselme nedeni karaciğerdeki kolesterol yapımıyla ilişkili değil. Doktorların sıkça söylediği gibi, karaciğer hücreleri fazla kolesterol ürettiği için kandaki kolesterol yükselmez. Üretilen ve kana geçen kolesterol tüketilmediği, karaciğer tarafından geriye alınmadığı için kanda kolesterol yüksek görülür. Kısaca yüksek kolesterol fazla üretim değil, kanda zamanla ortaya çıkabilen birikim sorunudur. İlaç şirketleri ve bazı uzmanlar ise yüksek kolesterolü fazla üretim sorunu olarak ortaya koyarlar. Böylece insanlara bolca ilaç satma fırsatı bulurlar. Konuyu daha iyi kavramak için biz bu durumu bir havuz olarak düşünelim. Bu havuzunuzu sürekli dolduran ve boşaltan musluklar olsun. Suların havuza eşit dolduğu ve boşaldığı durumda havuzda bir taşma olmaz. Kolesterol gibi moleküllerin yapım ve yıkımlarda sorun olmadığı sürece her şey yolunda gider. Fakat farklı moleküllerin yapımlarında veya yıkımlarında ortaya çıkan sorunlar, canlı yaşamını, canlının yaşam kalitesini zamanla bozar ve çeşitli sorunlar, hastalıklar ortaya çıkarır. Kolesterol ilaçları (statinler) insan karaciğer hücrelerindeki hatalı bölgeleri değil, tam tersine hatalı olmayan, karaciğer hücrelerindeki sağlam bölgeyi etkileyerek kandaki kolesterolün düşmesini sağlıyor. Peki bu sorunun çözümüne ilişkin olarak ne söylüyorsunuz? Herkesin çok iyi bildiği klasik bir deyim vardır: Sivrisineklerden kurtulmak için, mutlaka bataklığı kurutmalısınız. Fakat sivrisinek ilacı üreten büyük bir şirketiniz varsa, asla bataklıkların kurutulmasını da istemezsiniz. İlaç kullanırsınız sinekler bir süre kaybolur, fakat sonra tekrar ortaya çıkarlar. Bu durum, sizin ömür boyu ilaç kullanacağınız anlamına gelir ve ilaç şirketlerinin de istediği budur. Mevlüt Durmuş, yüksek lisansını biyokimya dalında yapmış, bugün emekli olmuş, kendi ifadesiyle “normal, sıradan bir biyolog.” “Kolesterol ve Akıl Oyunları” dördüncü kitabı ve kolesterolün GAMZE masumiyetini savunuyor. Bu molekül hakkındaki önyargılar sürdükçe ve birileri ERBİL kolesterolü günah keçisi olarak gördükçe kitaplarının sayısının artacağını söylüyor. Kolesterol hakkındaki genel kabul görmüş görüşleri karşıya alan Durmuş, bu konudaki yaklaşımını bizlerle paylaştı. Bize uzunca bir süredir kolesterolle ilgili söylenenler sizce neden yanlış ve nasıl bu aşamaya gelindi? Kolesterolü zararlı gösteren araştırmalar gerçeklere dayanmaz, hep istatistiksel varsayımlara dayalı ötelemelere yer verilir, geleceğe atıf yapılır. Kolesterolü tek parametrede mutlak suçlu göstermek için bazı istatistiksel oyunlara, bilimsel yalanlara mutlaka başvurmanız gerekir. Bilim ve bilimsel bulgular aslında hiçbir zaman yaşanılan ve varolan gerçeklerle çatışamaz. Örneğin yağlı besinlerin kalp hastalığı yaptığı, kan kolesterolünü yükselttiği evrensel bir yalandır. İhtiyaç duyduğum günlük kalori miktarını (1500– 2000 kalori) aşmadan ve karbonhidrat almadan, yumurtayla, yağlı etle, bol yağlı sütle kilo verebiliyor ve yüksek olan kan kolesterolümü düşürebiliyorsam günümüz “kolesterol teorisi”nde çok ciddi bir bilimsel sorun vardır. Kolesterol üzerine en çok bilinen iddialardan biri kalp krizi ve damar sertliğiyle ilişkisi. Siz bu konuda farklı iddialar ileri sürüyor ve birçok araştırmayı bilimsel bulmuyorsunuz. Bunun için elinizde yeterli bilimsel bulgu var mı? Aslında çok şey var. Şimdilik basit bir örnek bu olayı daha anlaşılır kılacaktır. Bir kalp cerrahına, damar sertliğine bağlı kalp krizi geçiren hastalarındaki kolesterol düzeylerini sorduğunuzda, ameliyat olan insanların en az yarısının kolesterolünün normal olduğunu söyleyecektir. Fakat hem kolesterolü yüksek olan hem de normal olan insanların damar tıkanıklığı bilimsel anlamda “gerçek”tir. Yani bu insanların damarları bir şekilde, bir etkenle tıkanmıştır. Bu gerçeklik asla değiştirilemez. Söz konusu damar sertliği veya aterom plakları gerçeğini oluşturan nedeni insanlara sadece kandaki yüksek “kolesterol molekülleri” olarak sunmanız, kolesterolü normal olan insanların damarlarında oluşan damar sertliği ve aterom plakları gerçeğine ters düşer. Oysa şu ana kadar “yüksek kolesterolü zararlı gösteren” bütün akademik çalışmalar kolesterol miktarı düştükçe kalp krizi riskinin azaldığı iddia eder. Bu durumda yaşanılan gerçeklerle, istatistiksel söylemlerle oluşturulan spekülasyonlar çatışır. Ya kan kolesterolü normal olduğu halde kalp krizi geçirenler, kalp krizi filan geçirmiyor, ya da kolesterol yükseldikçe kalp krizlerinin artacağı iddiasında bulunan araştırma ve teorilerde ciddi bir sorun var. Oysa, gerçeklerle örtüşmeyen “kolesterol zararlı” düşüncesini içeren binlerce akademik yayının havalarda uçuştuğunu görürsünüz. Özellikle uluslararası ilaç şirketleri bu yayınları çok sever. ‘Yağların kalbe faydası var’ Siz kitabınızda kolesterol moleküllerinin değil, kolesterol gibi yağları taşıyan çeşitli parçacıkların (HDL, LDL, VLDL) fiziksel yapılarındaki değişimlerin, özellikle yağları taşıyan parçacıklardaki küçülmenin önemli olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuda neler yapılabilir? Unutulmaması gereken, insanlarımıza söylenmeyen nokta şudur; kolesterol, kanda yağları taşıyan partiküllere mutlak bağımlı olan bir moleküldür. Bu durumu özellikle kardiyoloji dünyası çoktan unutmuş ya da görmezden gelmektedir. Yani kanda partikülleriniz yoksa kanda hiç kolesterol bulunamaz, kolesterol molekülü kanda tek başına kafasına göre gezintiye çıkamaz. Bunun tam tersi de geçerlidir. Kanda birim alanda bulunan partikül sayısı (özellikle LDL partikülü) ne kadar fazlaysa, total kolesterolünüz de o kadar yüksek olur. Gerek kötü olarak adlandırdığımız LDL , gerekse iyi olarak bildiğimiz HDL partikülü kanda yeteri kadar kolesterol ve omega–3 gibi faydalı yağ asitlerini bulamıyorsa, partikül yapıları mutlaka küçülür ve partiküller karaciğere geri dönemez, kanda birikir, kolesterolün yüksek çıkmasına neden olurlar. Partikül yapıların normalleşmesi için genel olarak yağlara ihtiyaç var. Omega–3 çok faydalıdır, çünkü partikülleri küçülmekten kurtarır ve normalleştirir. Bu nedenle birçok yağlı besin aslında kalp için yararlıdır. Tabii aşırıya kaçmadan ve günlük ihtiyaç duyulan kalori miktarını aşmadan. Peki yüksek kolesterol neyin belirtisidir? Daha da önemlisi sizce kolesterol neden yükselir? Kolesterol yüksekliğinin hiçbir anlamı yok mu? İnsan yaşamının devamı için gerekli iki temel olgu vardır. Bunlardan birincisi canlıda değişik farklı moleküllerin yapımı, diğeri yapılmış olan bu moleküllerin işlenmesi, kullanılması ve ortadan kaldırılması. Uzmanların aklına gelmeyen sorun burada başlar. Söz konusu kolesterol ile ilişkili gerek moleküler yapım, gerekse yıkım olaylarında öncelikli rol karaciğer organındaki hücrelerimizdedir. Bütün bu kolesterolle ilişkili işlerden sonuçta karaciğer hücreleri sorumludur. Gerek kolesterolün üretilip partiküllerle birlikte kana verilmesi, gerekse kandaki kolesterol taşıyan partiküllerin kandan toplanması karaciğer hücrelerinin birincil işidir. Kolesterol yüksekliği başkalarına neyi gösteriyor ben bilemem, fakat bana doğrudan karaciğer hücrelerinin işleyişinde, hücresel kolesterol yapım ve yıkım olaylarında bir hata olduğunu gösteriyor. Kolesterol benzeri önemli yaşamsal moleküller yapım ve yıkım hataları olmadan, kanda hiçbir şekilde yükselemez. ‘Kolesterolün düşürülmesi zararlı’ C MY B C MY B