Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Milyonlarca Rock yıldızlarının paradoksu kişi onu dinliyor 4 15 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ Son aylarda sık sık basında U2 ve Bono’ya methiyeler düzen yazılar görüyorum. Grubun 360° ZÜLAL adlı dünya KALKANDELEN turnesinin ne kadar görkemli olduğunu anlatıyor herkes. Bono’nun yaptığı tanıma göre, konserde kullanılan sahne, “Gaudi tarafından tasarlanan bir uzay istasyonunu” andırıyor. Bu turne için özel olarak tasarlanan sahnenin özelliği, şu ana kadar bir konserde kullanılan en büyük ve dönüştürülebilir ilk LED ekranına yer vermesi... U2’yu performansı sırasında 360 derece çevreleyen ekran, görüntüleri sürekli değiştirip toplam 500 bin piksellik bir video kalitesinde izleyicilere anında aktarıyor. Grubu böyle bir sahnede dinleyenler de mest oluyor... O kadar ki, dev konser organizasyon şirketi Live Nation’a ödedikleri astronomik bilet fiyatlarını bile umursamıyorlar. “Satan memnun, alan memnun” gibi bir durum olarak gözükse de, işin hoş olmayan bir yanı da var. U2’nun yaklaşık 400 milyon dolar kazanmayı garantilediği turne, gerçekte grubun “çevreci” tavırlarının nasıl göstermelik olduğunu da ortaya koyuyor. Bono, bir yandan “Gezegenimizi gözetmek konusunda artık daha özenliyiz,” diyor; bir yandan da U2 konserlerinde salınan karbon miktarı, akıl almaz boyutlara ulaşıyor. The Guardian gazetesinde çıkan bir habere göre, grubun bu turnesinde ortaya çıkan karbon miktarı, Mars’a gidiş ve dönüşü kapsayan bir seyahatte salınacak karbona eşit... Ya da başka şekillerde ifade edilirse, şu sonuçlar bulunuyor: U2’nun Londra Wembley Stadyumu’nda verdiği bir konserde, 90 bin kişilik kalabalığın tümünü Londra’dan Dublin’e uçakla götürmeye dikkat etmesi beklenir. Üstelik kendisi, “şarkılarındaki ana hedefin, insan kalbinin ikiyüzlülüğü” olduğunu söylüyor... Nitekim, Bono’nun bu davranışı, çoğu kişinin tepkisini çekmiş ve The Wall Street Journal’ın sitesinde, o 1700 dolarla Afrikalılara yardım için neler yapılabileceğine dair bir liste yayınlanmıştı: AIDS hastası 42 öksüz ve yetim çocuğun bir ay boyunca bakımını sağlamak da bunlardan biriydi... Live Earth’deki ikiyüzlülük yetecek kadar karbon salınıyor. Grubun neden olduğu karbondioksit oranı, 6500 İngiliz’in bir yıl boyunca ürettiği ortalama karbondioksite eşit; ki bu da bir ampulün 159.000 yıl boyunca hiç durmadan yanmasıyla ortaya çıkan karbondioksit miktarıyla aynı...U2 elemanları, eleştiriler karşısında, turne dolayısıyla meydana gelen karbon salınımını dengelemeye çalıştıklarını söylüyor. Ama çevreciler, bunun olanaksızlığını ortaya koyacak ilginç bir bilgi daha veriyor: U2’nun doğaya verdiği zararı yok etmesi için yılda 20.118 adet ağaç yetiştirmesi gerekli... Bu yazıya turneleri güncel olduğu için U2 ve Bono ile başladım; ama eleştirilmesi gereken yalnızca onlar değil tabii. 2007’de düzenlenen ve yeryüzünün en “çevreci” etkinliği denilen Live Earth konserinde yaşanan skandalı da unutmamak lazım. Etkinliği televizyonlardan canlı izleyen iki milyon insana, “Çevreyi koruyun, kullandığınız elektriği, benzini azaltın,” uyarıları yapan müzisyenler, bir yandan da bunun tam tersi davranışlar sergiliyordu. Onlardan biri de Madonna’ydı. Son turnesinde de çevreye zarar vermek konusunda U2’dan aşağı kalmadı. Hâlâ yanında 100 teknisyen, dansçılar, kuaförler, aşçılar, menajerler, asistanlar ve ailesi ile büyük bir kalabalık halinde özel jetlerle seyahat ediyor, en fazla yakıt tüketen arabaları kullanıyor... Anlaşılmaz olan da bu... “Büyük rock yıldızı olunca paradokslar görmezden gelinir,” diye mi düşünüyorlar acaba? Öyleyse, turnelerinde karbon salınımını azaltmak için her türlü yolu deneyip ekipmanı gemilerle taşıtan Radiohead grubu aptal mı? Hiç sanmıyorum. Çünkü onlar, dudak uçuklatan sahne tasarımları olmadan da, yaptıkları müzikle dünyanın en iyi rock grubu olmayı başardılar. Ama kimbilir; belki de abartılı sahnelerin, dev sayıların arkasındaki neden, o karşı konulmaz egodur. O ego, “less is more” deyişinin güzelliğini hiç göremedi zaten... kzulal@yahoo.com, www.zulalkalkandelen.com Mustafa Yazıcıoğlu genç bir piyanist. “Kainatın Son Gecesi” adındaki ilk albümü enstrümantal. Çünkü ona göre solist her zaman dinleyici. Fazla bilinmese, tanınmasa da Yazıcıoğlu’nun Myspace sayfasındaki ziyaret sayısı 40 milyon. Yazıcıoğlu aynı zamanda dünyanın en zeki yedi beyin grubuna kabul edilen bir dahi. Tanımı da “normdan sapmış deha.” Ama onun tek derdi müzik. Mustafa Yazıcıoğlu 28 yaşında bir piyanist. “Kainatın Son Gecesi” ilk albümü. O ALİ DENİZ aynı zamanda bilimsel olarak USLU da kabul edilen bir dahi. Uluslararası Beyin Grubu Yöneticisi Andrew Hilfinger, dünyanın en zeki yedi beyin grubuna kabul edilen Yazıcıoğlu için “normdan sapmış deha” yorumunu yapıyor. Ama onun tek derdi müzik. Peki, nasıl başladı müzik? Yazıcıoğlu anlatıyor; “Müziğe, yedi yaşında Mehveş Emeç’in bir piyano resitalini izlerken vuruldum. Çaldığı bir Mozart yorumuydu. Ben de o heyecanla oyuncak orgumun başına geçtim ve duyduğum bu farklı müziği taklit etmeye başladım. Babamın aldığı Mozart albümünü dinleyerek çaldım ilk parçamı. Hiçbir şey bilmiyordum ama çalıyordum işte!” ‘First Class’ uçuşla getirtilen şapka Aslında Bono’nun ikiyüzlü tavırları bu turne ile başlamadı... En sevdiği şapkasını British Airways’in 1. sınıf uçuşuyla İtalya’ya getirtmek için 1700 dolar verdiği biliniyor. “Sana ne adamın parası varsa getirtir. Üstelik o dünyayı turlayan bir rock star” diyenler çıkabilir. Rock yıldızlarının sürdüğü abartılı hayatların, çevreci yaklaşımlarla pek de uyum göstermediği doğru... Ama Bono gibi, Afrika’daki açlığı sona erdirme iddiasında olan bir adamın o abartının boyutlarına Şarkılarında söz yok Bunu gören ailesi Yazıcıoğlu’nu piyano dersleri için Zuhal Güven’e yollamış. Yazıcıoğlu, “Yanına gittiğimde iki yüz piyano sonatını yanlış bir teknikle de olsa doğru çalıyordum. 10 yıl çalıştık ama başkalarının müziğini çalmak bir yere kadardı. Eksik olan katamadıklarımdı. Sonra bestecilik geldi.” Yazıcıoğlu, dinlediği müzikte eksik bulduğu ve kendinin kattığını düşündüğü tavrın devamlılık olduğu görüşünde. Evet, onun müziğinde bitmek bilmeyen bir tempo var. Aradığı soluksuzluk belli ki bu. Yazıcıoğlu, Kanadalı müzisyen Peter Jacopsen ile de film ve sahne müziği üzerine çalışmış. Bağımsız filmler, belgeseller, reklam müzikleri, oyun müzikleri de bu çalışmasının ardından gelmiş. Ona göre film müziği başka bir şey: Filmin görüntüsüne ve senaryosuna, hayatından kareler örmek... Yazıcıoğlu, “Filmde yer alan bütün fikirleri anlatmak zorunda müziği, zaten o yüzden özel” diyor. Müziği, Vangelis ruhuna yakın, sırıtmıyor. Yanni ve Kitaro tadı almak da mümkün. Müziklerini karakter analizi olarak yapıyor. “Kainatın Son Gecesi” isminin çıkış noktası ise olabildiğince öznel. O yüzden albümünün solisti dinleyici. Söz yok. Hem şarkılar sıradan insanların hikâyelerini anlatıyor. Kendimi iyi pazarladım Fazla tanınmasa da Yazıcıoğlu’nun Myspace sayfasındaki ziyaret sayısı 40 milyon. Kendine inanılmaz bir internet dünyası yaratmış ve de onun kralı olmuş. Başarısının sırrını; “İnternet üzerinden kendimi iyi pazarladım. 1996 yılında bir müzik şirketi kurup müziklerimi sergiledim. Myspace duygularımı, ürünlerimi anlatabileceğim bir yerdi” diye açıklıyor. Aslında onun konuşmak istemediği bir özelliği daha var. O da teknik açıdan dünyanın en zeki insanlarından biri olduğu. IQ VE EQ testlerine göre o bir dahi. Peki, bu nasıl ortaya çıktı? Anlatıyor; “Çocukluğumdan beri evren saplantım var. Bu müziğin oluşumuna da yansıyor. Bir de fizik dersini çok severdim. Rakamlarla ve teoremlerle uğraşıyordum. 17 yaşındayken yazdığım birkaç tezi, Tübitak’a yolladım. İlginç buldular ve testler gönderdiler. Ama sıkıldım. Sonra kendi sorularımı yazıp onlara yolladım, “hadi bunları çözelim” diye. Yarışmalara çağrıldım. Üç yıl boyunca beyin takımının kaptanlığını yaptım.” Yazıcıoğlu beyin takımı çalışmalarını bırakmış. Neden yine aynı; sıkılmış olması. “Çünkü” diyor, “Bu işin bana yeni ufuklar açmadığını düşündüm.” Bu durum onu özel hayatında da etkilemiş. “Farklı” biri olarak dışlanması da cabası. “Bu tanımlar beni izole etti, hâlâ da ediyor. İnternet ise başka bir dünya ama bunu gerçek dünyaya taşımanın zamanı artık geldi”. Evet, Mustafa Yazıcıoğlu bir piyanist, enstrümanı piyano. Ona verilen sıfatlar, bilimsel tanımlara aldırmıyor. Müzikle hayata tutunuyor. Hayali ise yaylılar grupları, vurmalı triolar, elektronik kurgular, çoklu vokallerin kendine eşlik edeceği büyük bir sahne. C MY B C MY B