Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 18 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ Sahne tozu, babam ve Özgürlük bizi çağırıyor “Uçaktan paraşütle atlayacağız...” Gazetemizden İlknur Filiz ve Müge Kaygusuz’la birlikte bu düşünceyi yakınlarımız, CANER dostlarımızla ÖZTÜRK paylaştığımızda pekçoğu “deli” demişti bizlere. Vazgeçirmeye çalışmışlardı... “Kolunubacağını kırarsın, sakatlanırsınız” diyen de vardı, intihar ettiğimizi ima edercesine “Hayat güzel” diyen de... Halbuki biz “hayatı yaşamak için” kendimizi boşluğa bırakmak istiyorduk. Heyecanla beklediğimiz o gün geldiğinde, yere indiğimizde gördük ki yüreğimizin bir parçası gökyüzünde kaldı... Türkiye’nin dört bir yanından 39’u kız toplam 94 kursiyer Türk Hava Kurumu’nun (THK) Eskişehir İnönü’deki paraşüt başlangıç eğitimine katıldık. Bizler bu yılın üçüncü dönem kursiyerleriydik. THK tarafından bu sene 6 dönem boyunca yapılacak ücretsiz kurslarda yaklaşık 600 kişi paraşüt başlangıç eğitimi sertifikası almaya hak kazanacak. Kurum paraşüt dışında ayrıca ücretsiz olarak yelkenkanat, yamaç paraşütü, model uçak yapımı, planör temel uçuş eğitimi de veriyor. İnönü’deki eğitim kampında günler dolu dolu yaşanıyor. İlk gün yapılan kondisyon sınavında kursiyerler 1 kilometre koşu, 20 mekik ve 15 şınav testinden geçirildi. Bizim dönemimizde tüm kız kursiyerlerin başarılı olduğu bu sınavda bir erkek kursiyer 1 kilometrelik mesafeyi 5 dakikada koşamayarak aramızdan ayrılmak zorunda kaldı. neler yapmamız gerektiğini adeta beynimize kazıyan öğretmenlerimiz, İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den ya da Türkiye’nin diğer kentlerinden İnönü’ye gelmek için yaptığımız otobüs tren yolculuğunun paraşütle atlamaktan daha riskli olduğunun altını çizdiler. gökyüzü... Yiğit Alıcı bir sunucu, seslendirmen. Onu dans yarışmaları, müzik programları ve festivallerdeki samimi tavırlarından hatırlamak mümkün. Sahneyi seviyor, arkasında dönenleri de biliyor. Kızgınlıkları da ve kırgınları da... Pilot bir ailenin farklı meslek yapan tek üyesi. Babasını da bir uçak kazasında kaybetmiş. Şimdi o da pilot olmak istiyor. Belki de böyle onu daha az özleyeceğini düşünüyor. Yiğit Alıcı‘yı gözünüz bir yerden ısırıyordur muhtemelen. Çünkü onun sunuculuğunu görüp, sesini bir kere duyarsanız unutmanız kolay olmaz. Kanal D’de yayınlanan “Benimle Dans Eder ALİ DENİZ Misin?” yarışmasında Huysuz Virjin‘ine eşliği ile hatırlamanız da mümkün. USLU Huysuz Virjin’e eşlik etmek kolay olmasa gerek, cesaret ister. Yiğit alıcı bu görevi öyle iyi yapıyordu ki iyi bir ikili olarak başka işler de yapabilirlerdi. Huysuz Virgin yani Seyfi Dursunoğlu‘nu arayıp Yiğit’i sorduğumda tebessümle anlatmaya başlıyor; “40 yıldır bu işi yapıyorum, işine bu kadar saygılı ve alçakgönüllü bir adam görmedim. Konuşmasını da bilir, samimidir. Bana da renk kattı, destek oldu, tamamladı. Hem ben hiç kolay beğenmem; huysuzluktan da değil, işini inanarak yapan çok az olduğu için”. Evet, o bir şov adamı. Sahneyi ve arkasında olanları biliyor. İlginç de bir hikâyesi var. Alıcı,1978 Bandırma doğumlu. Pilot bir baba ve mühendis bir annenin ikinci oğlu. Ailesindeki tüm erkekler neredeyse pilot; baba, ağabey, enişte, kuzen, dayı... İkinci pilot babasını 1994 yılında Van’da düşen Mersin uçağında kaybetmiş. Alıcı, “10 milyonda birdir uçak kazası, şanslıyız bizi buldu” diyor kinayeli bir şekilde, “Çocukluğum filo yemekleri, hangarlar ve uçaklarda geçti. Her şey havacılık jargonuyla yazıldı zihnime. Ben de çok seviyordum ama bir asker oğlu olmak ile askerlik yapmak arasında ne kadar fark varsa, bir pilot oğlu olmakla bir pilot olma isteği arasında da her şey farklıydı”. Vücudu morartan takla Yorucu eğitimlerin en zor aşaması ise “Beş nokta taklası” adı verilen hareket oldu. Atlayışta kullandığımız T10B paraşütüyle yere inme anında, çarpmadan kaynaklanan darbenin etkisini azaltarak minimum hasar görmeyi sağlayan bu hareketi öğrenme aşamasında pek çok kursiyerin vücudunun çeşitli noktalarında sıyrıklar, morarmalar oluştu, giysileri yırtıldı. Paraşüt öğretmenlerimiz her fırsatta bu taklayı atamayan kursiyerlerin kendini sakatlama riski yüksek olduğu için atlayış yapmalarına izin vermeyeceklerini söylediler. Okul bana göre değildi Alıcı, şimdi de uzun süredir kafasında olan bir düşün peşinde. Baba mesleğine dönmek istiyor. Belki de onu böyle daha az özleyeceğini düşünüyor. O yüzden sivil havacılık eğitimini tamamlamak için para biriktiriyor. “Ne zaman uçağa binsem, korkularıma, kızgınlığıma rağmen, tekerleklerin hırıltısının dinmesini beklerim. Uçak kendini havaya teslim ettiğinde de çocuksu bir heyecanla, saf bir gülümseme gelir yüzüme. İşte bu ve pek çok nedenden uçmalıyım” diyor. Hikâyesini anlatmaya devam ediyor; “Üniversitede jeoloji mühendisliği okudum. Nedense hiç üniversite meraklısı olamadım. Jeoloji mühendisliğini kazandığımda yıl 1997’ydi. Yani o büyük deprem olmamış, kimsenin jeoloji mühendisliğini duymuşluğu yoktu. Bu mesleğin değerli olduğunu ben de sonra anladım. Ama ben hep çok tez canlıyım. İki dakika bile benim için çokken binlerce yılı anlamak zor geldi. Zaten üniversitenin farklı bir şey olduğunu düşünüp, hayal kırıklığına uğrayınca da dört yılımı farklı kulvarlarda kendimi sınayarak geçirmem gerektiğine karar verdim”. Yiğit Alıcı okul yıllarında her taşın altından çıkan, sunumlarda boy gösteren, şiirleri yüksek sesle okuyan yani o çok konuşkan sosyal karakterlerden. Zaten tiyatro kolunda olduğu için tüm derslerden geçtiğini tebessümle anlatıyor. 80’lerin mirası apolitik ve siyasete mesafeli kuşaktan olduğunu üzülerek söylüyor, “Korkutulduk, uzaklaştırıldık. Kim kime nasıl dokundu, niye, nasıl, niçin soruları hep havada asılı kaldı”. İş hayatına ise yine üniversite yıllarında merak ve tesadüflerle başladığını anlatıyor. Uzun bir süre Numberone FM ve Tv’de pek çok farklı tarzda program sunduğunu söylüyor. O günleri “Özel radyolar yeni açılmıştı. Sabah akşam radyo dinliyordum. Türkiye’de ‘dj’ olmak ise benim için astronot olmak kadar zordu. Ama şans bana güldü ve Numberone’ın kapısı açıldı” diye özetliyor. Böyle olunca da üniversiteyi ancak dokuz yılda bitirebilmiş. Seslendirme, radyo, televizyon ve sunuculuğunu aynı anda yapmayı denemiş. İlk kez bindikleri uçaktan atladılar Yazılı ve sözlü sınavların tamamlanmasının ardından uçaktan atlayış, kursun beşinci gününde yapıldı. Kursiyerler atlayış günü saat 04.00’te uyanarak atlayış anı için geri sayıma başladı. Toplam 18 kiloluk paraşüt ve yedek paraşütü kuşanan kursiyerler sekiz kişilik gruplar halinde uçağa alınarak 450 metre yükseklikten atladı. Pek çok kursiyer ilk kez bir uçağa binerken bu da yetmiyormuş gibi bir de kendilerini boşluğa bırakarak iki heyecan veren deneyimi bir arada yaşamış oldu. Yere iniş anında ufak tefek sorunlar yaşanmadı da değil. Sert iniş nedeniyle birkaç arkadaşımızın bileği burkuldu. Ancak yine de tüm kursiyerlerin gözlerinden, uzun süre unutamayacakları bir deneyimi yaşamış olmanın verdiği mutluluk okunuyordu. Herkes adeta söz birliği etmişçesine “Yeniden atlamalıyım” diyordu. Kamp boyunca çok güzel arkadaşlıklar oluştu. Şimdilerde Facebook’ta oluşturulan grubumuzda o güzel günleri yâd ediyoruz. Hepimiz farkındayız: Gökyüzü yeniden bizi çağırıyor. Otobüs daha riskli Kampta kursiyerler sabah 06.00’da güne merhaba diyor... Spor ve kahvaltının ardından öğrencilere teorik ve uygulamalı olarak paraşüt öğretmenleri Levent Unutmaz, Fikret Söğüt, Halil Öztürk, Ufuk Akar ve Meriç Alural tarafından her gün 8 saat eğitim veriliyor. Kurs süreci boyunca paraşüt öğretmenlerimiz aklımızda yanıtlanmamış hiçbir sorunun kalmaması için her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Paraşütün güvenli bir araç olduğunu anlatan ve olası bir aksilik durumunda Görünür olmanın sonrası yok Yiğit Alıcı, televizyondaki sunucuların konuşmalarından, tavırlarından çok dertli. “Çok kitap da okumam ama Türkçe’nin doğru konuşulması konusunda ciddi takıntılarım var” diyor. Televizyonun bir cadı kazanı olduğunu ve “yok olmakla içinde olmanın” tek farkının görünür olma kaygısı olduğunu düşünüyor. Ona göre “görünür” olmak bir süre belki mutlu ediyor ama sonrası yok. Çünkü televizyon programları ticarethane mantığıyla kurgulanıyor. Müzik kanalları da yabancı kanalların ucuz bir kopyası. Elbette Türkiye her konuda olduğu gibi bu sektörde de kendi kurallarıyla hareket ediyor. Bu kurallar da benzersiz, özgün! Alıcı, “Lapa, pirinç ye, merdiven altında uyu mantığı ile genç hevesliler sömürülüyor. Ama o kadar garip şartlarda bu işi öğreniyorsunuz ki dünyada hiçbir yerde öğrenemeyeceğiniz şeyleri öğrenip işin hayat kadını oluyorsunuz” diyor. Peki, neden orada kalmaya devam etti? Yanıtlıyor; “Artık bu oyunun parçasıydım. Bazen çirkindi, içinde olmak yorucuydu. Ama yaşamam da gerekiyordu ve işimi her şeye rağmen iyi yaptığımı düşünüyordum. Şimdi yalnızca sunuculuk ve seslendirme yapıyorum. Hiçbirinde iddialı olmadığım gibi benim gibi bir adam da olmadığını düşünüyorum. Bu, aslında benim toprağımın kabul ettiği bir şey değil. Ama sahnenin tozunu yutmanın ve insanların yüzünde tebessüm yaratmanın keyfi ve verdiği enerji sabahlara kadar aç çalışmama yetiyordu”. Yiğit Alıcı müzik festivalleri, özel geceler, Dream Tv, Kanal D, Show Tv ve Star Tv’de özel gecelerin ve programların sunuculuğunu yaptı. Dream Tv’de Öykü Onur Tanyel‘in yönetmenliğini yaptığı Hot Dog programında da popüler kültürü eleştiriyordu. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyenlere de “elimden gelen bu” diye cevap veriyordu. Çelişiyor gibi görünseler de dertlerini iyi anlatıyorlardı. “Sorun Farkı” isimli proje de zaten buradan çıkmıştı. Alıcı, “Öykü Onur Tanyel ile de bu yüzden Sorun Farkı’nı yaptık. Festivallerde ve bar programlarında buna başladık. Çünkü bize güvenen dostlarımız, birlikteyken yaptığınız sohbeti sahnede yapın izleyelim diyorlardı” diyor. Eğer bir fırsatınız olursa onları izleseniz hiç de fena olmaz. Zira ne demek istediklerinin gerçekten farkındalar. Benim asıl merakım ise Yiğit hayalini gerçekleştirip pilot olursa kalkış ve iniş anonslarının nasıl olacağı? Öykü Onur Tanyel ve Yiğit Alıcı “Sorun Farkı”nda kendileri de dahil her şeyi eleştiriyor. C MY B C MY B