Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Asma sakal takma bıyık Behey ıspanakzade Bu gidişin sonu karanlık.. SUAT TAŞER Kişisel devrimlerin isteksiz ozanı Cohen Cohen’in İstanbul’a geleceği dedikodusu geçen yıl kulağımıza geldiğinde çok sevinmiştik ama ihtimal vermemiştik. Şimdi, hem de iki gece art arda 20. ALİ DENİZ yüzyılın bu en büyük şair müzisyenini izleme fırsatımız USLU var. Biletler cep yakmasa iki gece onu izlemek isteyenlerin çok olduğuna şüphe yok. 74 yaşındaki Kanadalı yazar, şair, müzisyen 26 Nisan’da ülkesinde başladığı 2009 Dünya Turnesi’ne Amerika konserlerinin ardından Avrupa ile devam ediyor. Türkiye’ye uğraması da büyük şans. Herkesin ruh dünyasında Cohen’e karşılık gelen bir parça da elbette var. “Ain’t No Cure For Love”, “I’m Your Man”, “Sister Of Mercy”, “Suzanne”, “So Long, Marianne”, “Bird on a Wire”, “First We Take Manhattan”, “Hallelujah”, “You Have Loved Enough”, “Dance Me To The End Of Love”, “One of Us Cannot Be Wrong” ilk akla gelenler. Öyle bir deryadır ki Cohen, onu erken dönem, gençlik, olgunluk ve şimdi gibi farklı zaman aralıklarında anlamaya çalışmak mümkün. Pek çok zaman size yakın, bazen anlaşılmaz, sıkça da ruhanidir. Şarkılarında yalnızlığını paylaşmaz, derdini anlatır ama küçük bir pencereden ışığın sızmasına izin verir. Tutkuludur, bazen şehvet kokar. Dili öyle kullanır ki, sanki söylediği her dilde aynı anlamını korur. Quebec’te, PolonyaLitvanya kökenli orta sınıf bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğduğunu ise unutmaz. İlk şiir kitabı “Let Us Compare Mythologies”i 1956 yılında yayımlandığında henüz öğrenciydi. Sonra hukuk okudu, inzivayı o yıllarda sevdi. Bu dünyadan olmadığı hissini şarkılarına, şiirlerine ve romanlarına taşıması da o yıllarda başladı. Savaş yanlısı olmakla suçlandı. Elbette bunun doğruluk payı yüksekti. Çünkü Cohen 1973 tarihli Yom Kippur Savaşı’nda Kudüs’e gitti. Asker olamadı ama moral timinin başına geçti. Ariel Sharon’la dostluğunu pekiştirdi. Savaşı gördü, ölümü tanıdı. Tarafını kesin sınırlarla seçmişti. Hâlâ da o taraftan taviz vermiyor. Müziğinin başarısı ile dünya görüşündeki sınırın kimseyi ilgilendirmediğini düşündüğü için Cohen bunlara hiç takılmadı. Zaman zaman dünyadan elini ayağını çekti, Budist rahibi olarak inzivaya çekildi. Tüm bu kopuşlar ve kendi halindeki aidiyetsizlikler, dünyaya tutunduğu her neyse onu müziğinde de eksik etmemesini sağladı. Kaybedenlerin dünyasından insanlara seslenmeye devam etti. Bunu yaparken de bir kaybeden değildi, mağrur ve mesafeli oldu. Şarkılarında verdiği mesajlarla insanların zihniyetlerini yönlendirirken bunu umursamadı. Politikaya mesafesini korusa da arada ona bulaşmadan edemedi. “The Partisan”ı yorumladı, “The Old Revolution”ı yazdı. Maskeli balo Hiç değişmemişsin!.. Valla sen de aynı duruyosun.. Tüh.. tüh.. maşallah.. Espirisentır Arkadaşa son mektup Kimine göre Cohen’in müziği cemaatsel bir bağlılıktır. Dost, düşman kendini kabul ettirir. Kırgınlığı, taşınan acıları, öyle asude ve diyalektik bir şekilde yazar ki tarafınızı bilemezsiniz. İşte o yüzden de ondan vazgeçmek kolay olmaz. Ona verilen onlarca onur ödülü, yazdığı kitaplar, albümler, hakkında yazılan yüzlerce kitap, makale, biyografi de hikâye olur gider. Şimdi biz de Ağustos ayını bekliyoruz. Muhtemelen epey sıcak bir İstanbul akşamında, sözcükleriyle, müziğiyle, sesiyle ve kendinden muzdarip bir kemanın yakarışıyla dünyamızı karartacak. Belki de en çok “Famous Blue Raincaout”u söylerken onun mahsenine yaklaşacağız. Can yoldaşının sevgilisiyle birlikte olup, ilişkisi sona ermiş bir erkeğin, arkadaşına yazdığı son mektubu tekrar dinleyeceğiz. Zira bu hikâye öyle soluksuz ilerler ki şarkının sonunda vurgunu yemeniz kaçınılmaz: Sana ne söyleyebilirim? Ne söyleyebilirim ki? Sanırım seni özlüyorum, sanırım seni affediyorum, yoluma çıktığın için mutluyum, eğer bu tarafa yolun düşerse, Jane için ya da benim için farketmez, bilmeni isterim ki düşmanın uykuda ve kadının özgür. Sahibinin sesi Para insanın cebinde bir yelkendir. Tencere tava herkeste bir hava.. Baş ağrısına taç şifa vermez.. Doktorunuz diyor ki Sık sık tiyatroya.. sinemaya.. konsere gidiyosan.. hele bi de ailede de giden varsa mutlaka bi tahlil yaptırman gerekiyo.. ihmale gelmez.. ha canım.. Yoğun trajedi tadı 70’li yıllarda şarkılarının da vazgeçilmez karakteri Suzanne Elrod ile evlendiğinde, evlilik korkusunun yarattığı ruhsal tehdidi üstünden attığından bahsediyordu. Ancak klasikleşen parçası “Suzanne” onu değil, Armand Vaillancourt’un eski eşi Suzanne Verdal’ı anlatıyordu. Cohen’in ilk albümü “Songs of Leonard Cohen” rahatsız edecek derecede koyuydu. Folk müzik dünyasına yoğun bir trajedi tadı ekleyen bu albüm onun için de bir milad oldu. Sonrası “Songs from a Room”, “Songs of Love and Hate”, “Live Songs” ve “New Skin for the Old Ceremony” albümleri geldi. Cohen’in İsrailli askerler için verdiği yardım konserleri ise çok eleştirildi. Sahnede bir şair, müzisyenden farklı durur. Beklentisi dinleyiciden yüksektir. Biz ona ister şair, ister militan muhalif, ister melankolik, ister depresyonun kralı, ister ihtiyar kurt diyelim Leonard Cohen mikrofonu iki elinin arasına alıp ses verdiğinde ürpermemek zordur. Şarkılarında yalnızlığını paylaşmaz, derdini anlatır ama küçük bir pencereden ışığın sızmasına izin verir. Tutkuludur, şehvet de kokar. Gündüzü geceye, geceyi de gündüze çevirirken ardında bıraktığı tadın farkındadır. Off the record Her gün dünya nüfusunun yedide biri yani yaklaşık 800 milyon kişi aç kalıyormuş!.. AÇ.. aç.. aç.. aç.. Argodan al haberi TIRNAKSIZ: Fırsat düşkünü YALAMACI: Dalkavuk ZARTÇI: Yüksekten atan MADARA OLMAK: Yalanı çıkmak Pet şop Türkiye bunları konuştu Hava lodos galiba? Bana da öyle geldi.. ..mı acaba?.. Sanki poyraz.. Poyraz olsa daha serin olmaz mı? Ukalalık etmiyeyim ama biraz karayel gibi.. Ne alaka?!.. Günbatısını da çağrıştırıyo.. İmbat olmasın.. İzmir mi lan burası?!.. Bi dakka beyler sırayla eselim ayıp oluyo!.. Diyorum ki kimi hangi rüzgar attıysa o konuşsun.. Konuşsun yetmez parmağını ıslatsın.. Beyler susalım rüzgarın oolu geliyo.. Ne anlar ulan o?!.. Vuuuu.. vuu.. baban da mı rüzgardı be.. vuuuu.. vuuuu... Küresel depresyon için ufak bir çaba Efes Pilsen One Love Festival’ın kapanışını Norveçli elektronik müzik grubu Röyksopp yaptı. Vokalde Norveçli şarkıcı Anneli ZÜLAL Drecker‘ın eşlik performans, KALKANDELEN ettiği beklendiği gibi muhteşemdi. Konsere “Röyksopp Forever” adlı şarkı ile başlamaları ise, gecenin en güzel anıydı. Konserin sonunda alkışlarla iki kere bis yaptı Röyksopp ve bir EPOL daha coşkuyla bitti. Ama dünya festivallerinin en gözde gruplarından birini İstanbul’da bulmuşken birkaç soru sormadan bırakmak olmazdı. Grup üyelerinden Torbjorn Brundtland ile, konserden önce kaldıkları otelde konuştuk. doğup büyüdünüz. Oradaki yaşam müziğinizi ne yönde etkiledi? Çok geniş bir alanda çok az insanın yaşadığı bir yerdir Tromso. Ancak 5060 bin insan vardır. Ama kişi başına düşen kilometre bakımından dünyanın en geniş üçüncü kentidir. Daha sonraki yıllarda Bergen’e taşındık. Orası daha Avrupai bir kent. Müzik yapmak ve yaratıcı etkinliklerde bulunmak için çok daha uygun bir yer. Ama orası da kalabalık değil. Aslında İstanbul’u gördükten sonra hiçbir yer için kalabalık diyemem... “Junior”ın çok iyimser bir havası var. İlk single “Happy Up Here”i “küresel depresyonu sona erdirmek adına yapılan ufak bir çaba” olarak tanımlıyorsunuz. Norveç, kişi başına düşen en yüksek gelire sahip ülkeler arasında ikinci. Kriz orada nasıl hissedildi? Biz Bergen’da yaşadığımız için şanslıyız. Çünkü küresel depresyondan etkilendiğimizi söyleyemem, ama İngiltere’ye sık gidip geldiğimiz için orada olanları biliyoruz. Bunları bilmesek, farklı bir yaklaşımımız olabilirdi. Misafir Çizer Uğur Pamuk Outİn Hain OUT, Hain İN “Junior”ı dinleme formülü Bazı müzisyenler albüm yapma sürecinde kendi içine kapanır. Siz bu süreçte dış dünyayla ne kadar ilgilisiniz? Ben ilham almak için sürekli çevreme bakarım. Şu anda burada olmak bile benim için bir esin kaynağı. Sokakta yürürken kalabalığın içinde gördüğüm bir gülümseme de etkileyebilir beni. Her şey, insanda farklı bir duygu yaratabiliyor. O nedenle devamlı gözlem yapıyorum. Bazı albümler bazı ortamlarda dinlemeye daha uygundur. Kimisi yol albümüdür, kimisi gece dinlenince daha güzel olur. Siz “Junior”ı en çok hangi atmosfere uygun buluyorsunuz? Bence en iyisi bir güne yayarak dinlemek. Örneğin, sabah uyanıyorsunuz ve yorgunsunuz. Ama mecburen kalkıp duş alıyorsunuz, kulaklıklarınızı takıp işe gitmek için evden çıkıyorsunuz ve güne “Happy Up Here” ile başlıyorsunuz. Sonra otobüse biniyorsunuz ve pek de rahat değilsiniz. Enerjiye ihtiyacınız olduğu sırada “The Girl And The Robot”u dinliyorsunuz. İşe vardığınızda, rahatlamanız lazım; sırada “Vision One” var. Gerisi iş çıkışına kalır. Eve dönerken arabanızda ya da trendesiniz. O atmosfere tam uyansa, “This Must Be It” adlı şarkı. Yemekten sonra Türk kahvesi içerken “Röyksopp Forever” gelir mutlaka. Bundan sonrasında duş sırasında tercihe göre geri kalanlardan birkaç şarkı seçilir ve son şarkı da vücut losyonu sürerken dinlenir. Bence önemli olan, duygusal etki bakımından, aynı şarkıda farklı işler yapmamak! İzninizle biraz izin yapmak istiyorum. Görüşmek üzere. Sevgiler... KM kamilmasaraci?gmail.com Ekolojik pazar 3 yaşında Türkiye’nin ilk ekolojik pazarı Şişli %100 Ekolojik Pazar, kuruluşunun üçüncü yılını, bugün kutluyor. Konserler, dans gösterisi, yarışma ve oyunlarla renklendirilen kutlama, her Cumartesi %100 Ekolojik Pazar’ın kurulduğu yerde, İstanbul Şişli Bomonti’de Bomonti Caddesi, Lala Şahin Sokak’ta (eski Tekel bira fabrikasının alt sokağı) gerçekleşecek. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından, Şişli Belediyesi ortaklığıyla kurulan ve denetlenen pazarın, kurulduğundan bu yana giderek güçlenerek büyümesi, Türkiye’de ekolojik tarımın gelişmesi açısından umut vaad ediyor. Kutlamalarda Bulutsuzluk Özlemi’nden Nejat Yavaşoğulları bir resital verecek ve Ebru Ayarcı yönetiminde AlgoRitmo Perküsyon Grubu performans sergileyecek. Ayşe Uçar’ın dans gösterisi ile katılacağı şenlikte, Slow Food Gençlik Gıda Hareketi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden “Hayatı Poşetleme!” Grubu, doğaya zarar veren naylon torba ve kese kağıdı kullanımını azaltmak amacıyla Bez Torba Dikme Atölyesi de gerçekleştirilecek. Atölyeden sonra yapılacak “En Güzel Bez Torba” yarışmasında en pratik ve en yaratıcı bez torba seçilerek ekolojik pazardan bir şişe organik zeytinyağı ile ödüllendirilecek. Saat 10.30’da başlayan kutlamalat, 13.30’a dek sürecek. Felsefenin dinginliği, dansın hızı Chillout, lounge gibi yavaş ritimli tarzlardan, elektronikanın çok daha hızlı türlerine uzanan geniş bir yelpazede müzik yapıyorsunuz. Bunu kendinizi istediğiniz yerde konumlandırmak için bir avantaj olarak mı görüyorsunuz? Bu çok iyi bir soru... Yanıtlayamadığım sorulara bu karşılığı veriyorum... Fakat şunu söyleyebilirim; bizim içimizde ikili bir durum var. Hem enerji doluyuz hem de oturup sakince felsefe konuşmaktan hoşlanan bir tarafımız var. Yeni albümümüz “Junior”, bugüne kadar yayımladığımız en enerjik albüm. Ama bir süre sonra “Senior” adlı yeni bir albümümüz çıkacak. O pek öyle değil. Müziğimizin herhangi bir şekilde sınıflandırılmasına karşı değiliz. Ama doğrusu, şu ana kadar bunu başarabilen de olmadı... Norveç’in kuzeyinde Tromso adlı kentte C MY B C MY B