19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Gnomes and Trolls: The Secret Chamber) Yönetmenliğini Robert Rhodin’in yaptığı animasyon filmi Okan Yalabık ile Mazlum Kiper seslendiriyor. Genç cüce Junior’ın ağaç evine kurduğu laboratuvarında birşeyler icat etmeye çalışır. Orman cücelerinin lideri, Junior’ın babası Jalle, oğlunun cücelerin başına geçmesini istemektedir. Junior bir gün babasıyla beraber hayvanlara yem dağıtır. O sırada kavgacı kardeşler Face ve Slim, yiyecekleri çalmak için harekete geçerler. Junior ve horoz arkadaşı Sneaky yiyecekleri korumaya çalışırlar. ? Cüceler Devlere Karşı: Gizli Oda ? Yaşam Arsızı Yasemin Alkaya’nın yönettiği ve Elif Çağlayan, Yasemin Alkaya, Aysun Çağlayan ile Funda Çağlayan’ın oynadığı filmde Elif iki çocuk annesi, sıradışı bir pavyon kadınıdır. Ancak yaşadığı bütün olumsuzluklara rağmen yaşamını sürdürmeye ve çocuklarına “yaşamınızı kimseyi incitmeden yaşayıp bitireceksiniz” gibi öğütler vermeye devam etmiştir. Elif, hayatını defalarca bitirmeye çalışmıştır ama çocukları büyüyene kadar ne yapıp, ne edip hayatını sürdürmek zorundadır. O, bir Yaşam Arsızı’dır ve her şeye rağmen yaşamak zorundadır. ? Sıradan Bir Gündü (He Was A Quiet Man) Frank A. Cappello’nun yönettiği filmde başrolleri Christian Slater, Elisha Cuthbert, William H. Macy ile Sascha Knopf paylaşıyor. Bob Maconel, her zamanki 8 saatlik mesaisini kasvetli, yaşadığı dünyadan tamamen kopuk hissederek geçirmektedir. Bu berbat günde, kazara, potansiyel katillikten kahramanlığa geçer ve onu bugüne kadar hiç farketmemiş olan güzel Venessa’nın hayatını kurtarır. Bu kahramanca davranışı onu monoton gerçekliğinden gerçeküstü bir kasırgaya doğru çeker. The Dancing Forest Yalnızlığına veda et “Gran Torino” ve “Gökten Üç Elma Düştü”... Yalnızlık, pişmanlık, dostluk ve değişime dair iki seyirlik... Beyazperdenin büyücüsü Clint Eastwood’un hem yönetip hem de oynadığı ALPER Gran Torino, hedefi tam 12’den vururken bir yapım olan Raşit Çelikezer TURGUT bizden komutasındaki Gökten Üç Elma Düştü ise ne alperturgut.blogcu.com yazık ki ıskalamış. Gran Torino, yer yer komik ve çokça trajik öyküsüyle hiç kuşkusuz haftanın filmi... 79 yaşındaki ihtiyar delikanlı Eastwood’un sevk ve idaresindeki Gran Torino’nun senaryosu Nick Schenk’e, görüntü yönetimi ise Tom Stern’e ait. Filmin kilit rollerinde, Eastwood ile birlikte Bee Vang, Ahney Her, Christopher Carley, John Carroll Lynch, Brian Haley, Geraldine Hughes, Brian Howe ve William Hill yer alıyor. Hızla değişen dünyaya ayak uydurmakta zorlanan, yaşlı, bağnaz, ölümcül hasta ve yüreği taşlaşmış bir adam. Ve karşınızda kahramanımız Walt Kowalski... Onun hikâyesi, bizleri, insanlığın ortak düşmanı savaştan yakıcı göçmen sorununa, zıtların birlikteliğinden, insanlık ve dostluk adına kendini feda etme yüceliğine dek götürür. O, Kore Savaşı gazisi ve emekli bir otomobil işçisidir. Sert adam Walt, kiliseyi ikinci evi yapan koyu dindar eşinin ölümünün ardından hayırsız evlatlarıyla bağlarını sonsuza dek kopartmak ister. Belki de tek dileği, geçmişi unutmak, bugünde kaybolmaktır. Yarınlara ait umudu zaten yoktur. Komşularının hemen hepsinin Uzakdoğulu olmasıysa onu çıldırtmakta ve Kore’den kalma önyargılarını taze tutmaktadır. Walt Kowalski’nin tek dostu ayda bir ziyaret ettiği küfürbaz berberi Martin’dir (köpeği Daisy’i unutmayalım). Hâlâ gıcır gıcır duran 1972 model Ford Gran Torino’suna gözüymüşçesine bakan Walt’ın en büyük keyfi ise evindeki eski eşyaları tamir etmek ve verandasında oturup buz gibi bira içmektir. Karısının ölmeden önce günah çıkarması için peşine taktığı acemi ve hayli ısrarcı rahip Janovich ise Kowalski’yi adeta zıvanadan çıkarmaktadır. Çetelerin savaş alanına çevirdiği mahallenin en şanssız bireyi, mazlum, çekingen ve duyarlı bir genç olan Thao’dur ve bu zalimlerin ona verdikleri ilk görev, Walt’ın kıymetli Gran Torino’sunu çalmaktır. Ancak gözü kara ihtiyarımızın M–1 piyade tüfeğiyle yapamayacağı delilik yok gibidir. Ve beklenilmeyen şey gerçekleşir, Walt, Thao ve onun ablası Sue ile dost olur. Onun çetecileri defetmesi, kendi tabiriyle “çekik gözlü” dediği insanlar tarafından baş tacı edilmesiyle sonuçlanır. Her şeyden önemlisi Walt Kowalski, yumuşamayı (sadece dostlarına), affetmeyi ve korkunç hatıralarıyla başa edebilmeyi öğrenmiştir. Ancak çeteciler, vazgeçme niyetinde değildirler. Walt ve Thao’nun görenleri hayrete düşüren dostlukları ateşle sınanacaktır. Yüzyılımızdan etkileyici görüntüler 1322 Mart’ta Selanik’te gerçekleştirilecek 11. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde 200 özgün belgesel izleyiciyle buluşuyor. Etkinlik, festivalin sanat yönetmeni Dimitri Eipides’in düzenlediği dokuz ana bölümden oluşuyor: Dünya’ya Bakışlar’da ASLI sosyal içerikli konuları ele alan, SELÇUK Portreler: İnsan Yolculukları’nda insanı, sorunlarını irdeleyen, Anlatılacak Öyküler’de doğayla insanı yüzleştiren, doğanın karşısında insanın tutumunu sergileyen belgeseller yer alıyor. Bellek Kayıtları’nda gündelik yaşamda belirleyici roller üstlenen kişileri, olayları, canlı tarih tanıklıklarını, Habitat’da çevrebilimsel çözümleri ve onların sosyal içeriklerini tanımlayan çalışmalar var. Müzik bölümünde müzikal belgeseller, Yunan Panoraması’nda son yerel yapımların seçkisi var. İnsan Hakları’nda düşünce özgürlüğüne, politik ve dini inançların ayrımına dikkat çeken yapımlar gösteriliyor. Bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek Melez Belgeseller bölümünde, dramatizasyon, yeniden kurgulama, animasyon tekniklerini içeren çalışmalar programda. şehrin atıklarını yeniden dönüştürerek gündelik yaşamda önemli bir rol üstleniyorlar. Su Napoli’de (Robert Russo/İtalyaABD) Napolilere altı soru sorarak Avrupa’nın bu en eski yerleşiminin işlevselliğini aktarıyor. Bu soruların kimi zaman mizah içeren dürüst yanıtlarından Napoli’nin antropolojik, sosyolojik portresi çıkıyor. “Gökten Üç Elma Düştü” Gökten Üç Elma Düştü’nün yapımcısı, senaristi ve yönetmeni Raşit Çelikezer... Çok izlenir TV dizisi “Çocuklar Duymasın”ı yöneterek adını duyuran Çelikezer, aynı zamanda oyun Gökten Üç yazarlığı da yapan bir isim... Elma Düştü Filmin müzikleri Tamer Çıray’a, kurgu Serdar Çakular’a ait. Kamera ise Mustafa Nuri Eser’e emanet... Filmin başrollerini; kurt aktör ve başarılı seslendirmeci Köksal Engür, deneyimli aktris Bennu Yıldırımlar ile genç oyuncu İsmail Hacıoğlu paylaşıyorlar. Yardımcı rollerde ise Kürşat Alnıaçık, Toprak Sağlam, Serhat Nalbantoğlu, Fatma Karanfil, Ali Hürol, Şebnem Köstem ve Goncagül Sunar var. Gökten Üç Elma Düştü, 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde en iyi film ve senaryo ödüllerini kucakladı. Ancak gerçekçi ve dürüst olmak gerek. Gökten Üç Elma Düştü, baştan sona vasat bir yapım... Gönül isterdi ki filmin olumlu yönlerini bir çırpıda sıralayalım, şaşırdık, sarsıldık, etkilendik diyebilelim. Ama ne gezer... Hırsız, arsız ve gamsız yeniyetme Ali, aksi bir ihtiyar olan dedesi Recep Bey’i ziyarete gelir. Demirden bir disiplinle donanan asker emeklisi Recep Bey, onay vermediği bir izdivaç gerçekleştiren kızı Yıldız’ı asla affetmemiştir ve dolayısıyla bu dede ve torunun ilk karşılaşmalarıdır. Üç yıl önce eşini yitiren ve iç acıtan bir yalnızlığa esir düşen huysuz dede, şüpheyle yaklaştığı Ali’yi önce kabullenemez. Hatta inat eder, evine bile sokmaz. Garibim Ali, kapı eşiğinde sabahlamak zorunda kalır. Recep Beyin sürekli didiştiği üst kat komşusu ise Nilgün adlı üniversite mezunu bir hayat kadınıdır. Nilgün, kendi kurallarını altüst ederek müşterisine âşık olmuş ve devamında mutsuzluk girdabına yakalanmıştır. Sözün özü; Recep, Ali ve Nilgün, üçü de bir başınadırlar ve bu ıssızlık onları zamanla birbirlerine yakınlaştırır. Sonra vefasız evlat Yıldız ve gerçek torun çıkagelirler, yüzleşme seansı sahte Ali’nin planlarını suya düşürür. Keşmekeş bununla da sınırlı kalmayacaktır. İntihar girişimi ve cinayet, suyu iyice bulandırır. Şimdi üç kafadar için seçim vaktidir, ya hep beraber, ya hiç birimiz... DÜŞÜNDÜRÜCÜ AFRİKA MANZARALARI Etkinlik, Afrika’ya Saygı, Avusturya, Meksika ve Stefan Schwietert Odakta bölümleri de düzenliyor. Afrika’ya Saygı’da Afrikalı yönetmenlerin belgeselleri gösterimde. The Dancing Forest (Brice Lainé/TogoİngiltereFransa) Togo’nun yoksul köyü Baga’da köylü Seda tarafından kurulan Uluslararası Doğayı Geliştirme Merkezi’nin yerel halk üstündeki olumlu gelişimini irdeliyor. Yerlileri eğiten, ekin üretimini arttıran, köylü kadınlara sorumluluk veren bu merkez köyün gündelik yaşamında itici bir güç oluşturuyor. Avrupa’ya göç etmeye çalışan Afrikalı işçilerin karşılaştığı insanlık dışı davranışları sergileyen Victims of our Riches (Kal Touré/Mali) Avrupa’nın Afrika’ya üsteleyip durduğu ekonomik politikaları, sert koşulları da belgeliyor. Iron Ladies of Liberia (Daniel Junge, Siatta Scott Thompson/Liberya) Afrika’da ilk kadın devlet başkanı, Liberya cumhurbaşkanı Ellen Johnson Sirleaf ve onun kadın bakanlarını anlatıyor. Keiskamma: A Story of Love (Miki Redenlinghuys/Güney Afrika) Güney Afrika’nın Hamburg köyünde ebeveynleri AIDS’ten ölen yetim ve hasta çocukları iyileştirmeye çalışan kadın doktorun öyküsü. Yüz otuz köylü kadının dev bir duvar örtüsüne işledikleri köylerinin AIDS’le savaşımını betimleyen tablo bugün tüm dünyada dolaşmakta. İLK GÖSTERİMLER Türkiye’den festivale İsmail Necmi’nin yönettiği, İstanbul’da oturan Alman Petra Woschniak’ın yaşamından ayrıksı kesitler aktaran Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım? adlı belgesel katılıyor. Gerçek yaşamın kurgudan daha ilginç olabileceğini öne süren, kurmaca, belgesel ve drama arasında gezinen çalışma, İstanbul, Almanya, aile, arkadaşlar, uyuşturucu, ölüm temalarını işliyor. Etkinlik, birçok yapımın dünya ve ulusal ilk gösterimlerini de gerçekleştiriyor: Huxley on Huxley’de (Mary Ann Braubach/ABD) ünlü psikoterapist Aldous Huxley’le karısı Laura’nın evliliklerini, geliştirici, yaratıcı birlikteliklerini, Cumartesi yemeklerine katılan Igor Stravinski, Marina of the Orson Welles gibi ünlü konuklarını, çiftin öğütlerini, Zabbaleen zihinsel ilaçlarını betimliyor. A Blooming Business (Ton Van Zantvoort/Hollanda) dünya çiçek endüstrisine zeki bir bakış atarak üçüncü dünya ülkelerindeki kadınların bu endüstri içinde yaşamlarının ne denli etkilendiğini vurguluyor. Film,insanlara yapılan acımasız baskıların yanısıra sektörün uygulamalarının açtığı çevresel zararları da gözler önüne seriyor. The Mother (Antoine Cattin,Pavel Kostomarov/İsviçreFransaRusya) işçi, bekar anne Liubov’un dokuz çocuğuyla birlikte Rusya’nın kırsal kesimindeki yaşam savaşımı. Çocuklardan biri mahkum olan, ötekisi öğrenme zorluğu çeken ailenin yanında üç yıl geçiren çekim ekibi bize aile Bunu Gerçekten bireylerinin çıkmazlarını, sevinçlerini Yapmalı mıyım? yansıtıyor. Courting Condi (Sebastian Doggart/ABD) adlı müzikal, trajikomik belgeselde müzisyen Devin Ratray Amerika’yı gezerek Condoleezza Rice’ın geçmişini öğrenerek onun kalbini fethetmeyi (!) amaçlıyor. Bu eğlenceli yapım dünyanın en güçlü kadınlarından birinin yaşamına, kişiliğine dair ilginç, şaşırtıcı bilgiler veriyor. Marina of the Zabbaleen (Engi Wassef/ABD) Kahire’nin eteklerindeki gecekondu bölgesinde yaşayan, çöplerle geçinen Zabbaleen halkını konu alıyor. Çalışkan Zabbaleenler Gran Torino Bir günlük festival Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyelerinin seçtiği filmlerden oluşan Bir Günlük Festival bu kez de “hikaye anlatma”nın doğasına eğilen dört filmi bir araya getiriyor. Aynı hikayenin farklı kişiler tarafından farklı şekillerde anlatılması, anlatılan hikayenin hayatla ilişkisi, hikaye yaratma sürecinin perde arkası... Bütün bunlar “Hikayeni Anlat Bana” seçkisinde bir araya gelen dört filmin ele aldığı konular. Spike Jonze’nin yönettiği ve Hollywood’un son dönemdeki gözde senaristlerinden Charlie Kaufman’ın imzasını taşıyan “Tersyüz”ün baş karakteri yine Charlie Kaufman. Üstelik bir romanı beyazperdeye uyarlamaya çalışıyor. “Kafka” (Steven Soderbergh) Franz Kafka’nın hayatına romanlarının penceresinden bakarken, Türk sinema tarihinin en önemli filmlerinden “Adı Vasfiye”de (Atıf Yılmaz) beş erkek bir kadının hikayesini anlatıyor. David Cronenberg’in, William Burroughs’ın romanından uyarladığı “Müthiş Yemek” ise yazmak eylemi üzerine yapılmış en çarpıcı filmlerden biri. “Tersyüz”, “Kafka”, “Adı Vasfiye” ve “Müthiş Yemek”, bugün İstanbul Modern’de, sırasıyla 12.00, 14.00, 16.00 ve 18.00 seanslarında gösterilecek. Sinemaseverler, İstanbul Modern Müzesi’ne giriş bileti alarak Bir Günlük Festival’de diledikleri sayıda filmi ücretsiz izleyebilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle