Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sıra dışı bir oyuncu portresi Tülin Özen sıra dışı. Çünkü popüler olmanın ve kariyer hesaplamanın kendisine göre olmadığını söylüyor. Özen’in hayatında ödül almak diye bir kavram yok. O sadece işini doğru yapmak istiyor. Tülin Özen, sıra dışı, yetenekli, alçak gönüllü, hırstan bihaber, genç ve güzel bir aktris. Magazinden, kendini anlatmaktan ve şaşaadan nefret ediyor. O, şu ana dek konuştuğum en ketum oyuncu... Deyim yerindeyse lafları ALPER ağzından ancak cımbızla alabildim. Müstehzi bir gülümsemeyle TURGUT tamamlanan alelade klark çekme alperturgut.blogcu.com girişimini, oyunculuk sananlar nicedir aldanıyor. Onlar, düşlerin ete kemiğe bürünmesi için sınırların zorlanması gerektiğini anlamıyorlar. Sanat için soyunurum, soyunmam geyiğini de bir kenara bırakalım. Çünkü çok değil birkaç gün önce ikinci Oscar’ını kucaklayan Sean Penn, “Komünist bir eşcinseli canlandırırken ödül alacağımı düşünmemiştim” diyerek bunun yanıtını verdi zaten. Şimdi zihninizde canlandırın; kaynayan süt kazanın tam üstüne denk gelecek şekilde ayaklarınızdan bir ağaç dalına asılacaksınız ve süt kokusunun cezbediciliğine kapılan kanlı canlı bir yılan ağzınızdan çıkacak... Hangimiz içtenlikle ben bunu yapabilirim diyebilir ki... Oyunculuk adına gözünü karartan Tülin Özen dışında... Oyunculuğu bir kaba sığdırmaya çalışmak hiç ona göre değil ve emenim ki; gelecekte Tülin’i şaşkınlık ve beğeniyle izlemeyi sürdüreceğiz. Daha önce İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda “Sersemler Evi” ve “Kaygusuz Abdal” için sahneye çıktım. Şimdi Şule Ateş Hareket Tiyatrosu Projesi’ne de “Vakit Tamam Beyler” için oynuyorum. Dansçı ve koreograf Talin Büyükkürkciyan’ın, “Kırkıncı Kapıyı Açarsan” adlı çalışmasında, dans performansı sergiliyorum. Sinemada ödül kazanmak en büyük hayaliniz miydi? Asla... Altın Portakal’ı aldıktan sonra insanların beni tanımasını sağlayan dizi (yaşamını İtalya’da sürdüren aktör Mehmet Günsür ile başrolünü paylaştıkları ‘Beyaz Gelincik’ iki yıl sürdü) teklifi gelene dek evde bekledim. 500 kişi arasından seçilmiştim ve insanların çoğu Altın Portakal kazandığımı bilmiyordu. Düşlerle yaşayan bir insan değilim, sadece işimi doğru ve iyi yapmak istiyorum. Popüler olmak, kariyer hesaplamak bana göre değil. Oscar alayım, kırmızı halıda yürüyeyim gibi bir takıntım da hiç olmadı. figenatalay?yahoo.com 7 MART 2009 CUMARTESİ 5 Bağımsız olsunlar Sigara, alkol, esrar gibi maddeleri kullanma yaşı 11’e düştü. Bir araştırmaya göre, ilköğretim 6. sınıf öğrencilerinin yüzde 4.3‘ü her gün sigara içiyor. Sigara içilen ortamlarda bulunan kişiler, 3700 çeşit kimyasal maddeyi solumak durumunda kalıyorlar. Pasif içici çocuklar, akciğerleri tam gelişmediği için yetişkinlerden daha çok zarar görüyor. Kimi uzmanlara göre, çocuklara, 35 yaş arasında sigaranın zararlarını çok iyi anlatırsanız büyüdüğünde asla sigara içmezmiş. Denemekte yarar var. Bununla da kalmayın, çocuğunuzu FİGEN asla sigara içilen ortamlarda Yine uzmanlara göre, ATALAY bulundurmayın. yaşamının ilk 10 yılında sigara içilen ortamlarda geçiren çocukların, ileri yaşlarda ciddi sağlık sorunları yaşama olasılığı daha büyükmüş. Pasif içiciliğin yanı sıra neyazık ki 1011 yaşında sigara, alkol ve esrar kullanan çocuklar da var. kumarı sağlık, kültürel, sosyal ve ekonomik yönden inceleyecek ve eserler üretecekler. Yarışmanın amacı, “ilk ve ortaöğretim öğrencilerini bilinçlendirmek, ortak çözüm önerileri oluşturmak, bağımlılıklar konusunda farkındalık oluşturmak, sosyalleşmelerine katkıda bulunmak, okullardaki yeşilay kulüplerini etkin kılmak” olarak sıralanıyor. Yarışmanın hedefi ise, sağlıklı bir yaşam kültürü olan Yeşilaycılığı çocuklara aşılamak. Yarışmaya katılabilmek için ilk ya da ortaöğretim öğrencisi olmak yeterli. Yarışma hakkında bilgi veren Yeşilay Genel Sekreteri Mehmet Sırrı Arvas, “Biz çocuklarımızı ve gençlerimizi koruyabilmek için mütevazı imkanlarla büyük ve önemli işler yapmaktayız. İstanbul’da 2008 yılında üç yüz bin öğrenciye ulaşarak eğitimler yaptık. Çocuklara küçük yaşta bu bilinç aşılanır, hayata karşı donanımlı olurlarsa, zararlı alışkanlıklardan, kötü arkadaştan kendilerini koruma şansları artacaktır. Bu yarışmaya bütün öğrencilerimizin katılmasını arzu ediyoruz’’ diyor. Yarışmaya katılmak için www.yesilay.org.tr adresinden yarışma başvuru formunun alınıp doldurulması ve eserle birlikte gönderilmesi gerekiyor. ŞAVŞAT KIRLARININ RUHU Oyunculuğu, 2004 yılında çevirdiği “Meleğin Düşüşü” ile hem resmiyet hem de Altın Portakal kazanan Tülin Özen, daha geçen hafta “Vicdan” filmindeki rolüyle, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında SİYAD ödülünü aldı. Aslında onun hayatında ödül diye bir kavram yok. Sadece işini doğru yapmak ve ekmek parasını kazanabilmek. İşte hepsi bu... Artvinli bir ailenin İskenderun’da doğup, İzmir, İstanbul güzergahını izleyen kızı Tülin’e sorsalar, nereliyim der? Tabii ki Artvin Şavşatlıyım der. Şavşat kırlarının ruhu, biz nereye gidersek gidelim bize eşlik etti ve ben fırsat bulduğum her an Artvin’e giderim. İskenderun’da doğma nedenimse ise anne ve babamın demir çelik fabrikasında çalışıyor olmalarıydı. İlkokul üçüncü sınıfta İzmir’e taşındık, ortaokul ve liseyi orada okudum. 1997 yılında da ailecek İstanbul’a geldik. Mühendislik okumanıza karşın oyunculuk baskın çıkmış. Neden? Biri tarih ve coğrafyayı, ben ise insana pratik zeka kazandıran fen ve matematiği severim. İTÜ’de mühendislik okuyordum ve aynı zamanda tiyatro yapıyordum. İTÜ Halk Bilimleri ve Sanatları Kulübü’nde tiyatro topluluğumuz ve müzik grubumuz (yan flüt ve vurmalı çalgılar ilgi alanı) vardı ve bu uğraşı tüm zamanımı alıyordu. Derslere giremediğim için sınıfta kaldım ve oyuncu olabilmek için 3. sınıfta okulu bıraktım. Babam makine, annem elektronik, kardeşim endüstri mühendisi... Ben de okulumu bitirseydim elektrik mühendisi olacaktım. (Tülin röportajın ertesi günü Katar’a gidecekti. Annesi, Katar’da çalışan babasını ziyaret ederken trafik kazası geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Neyse ki ciddi bir durum yoktu) ÇOCUK GÖZÜYLE Bugün Yeşilay Haftası’nın son günü ve bu özel hafta nedeniyle ilk ve ortaöğretim öğrencileri arasında resim, şiir, karikatür ve slogan yarışması düzenlendi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Milli Eğitim Bakanlığı, TAPDK, Türkiye Çocuk Dergisi tarafından düzenlenen bu yarışmada, bağımlılıklar ve çözüm yollarına çocuklar da katkıda bulunacak, çocuk gözüyle “bağımlılık” konusu işlenecek. Yarışmaya son başvuru tarihi 1 Mayıs 2009. Sonuçlar ise 19 Mayıs 2009 tarihinde açıklanacak. Çocuklar ve gençler sigara, alkol, uyuşturucu ve Umuda Destek 2009 Prima ve Kiler’in düzenlediği “Umuda Destek” kampanyası kapsamında bu yıl, Tunceli, Bingöl, Ardahan, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt illerindeki hastanelerin bebek bakım ünitelerindeki ihtiyaçların karşılanması planlanıyor. Kampanyaya destek olmak isteyenlerin, 18 Nisan’a kadar Kiler’den Prima ve P&G ürünleri almaları gerekiyor. Kampanyanın tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında konuşan Ana Çocuk Sağlığı’ndan sorumlu İstanbul Sağlık Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Savaş Başar Kartal, bebek ölüm oranlarının her yıl biraz daha azaldığını ve bu gibi projelerin örnek alınması gerektiğini söyledi. En kritik ilk hafta Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan Anne ve Çocuk Sağlık Raporu’ndaki verilere göre, Türkiye’de her yıl 1 milyon 400 bin canlı doğum gerçekleşiyor. Bu bebeklerin yaklaşık 38 bini 1 yaşına gelmeden ölüyor. 1 yaşından önce ölen bebeklerin yaklaşık 22 bini 1 aylık olmadan hayata gözlerini yumuyor. 1 aylık bebek ölümlerinin yüzde 66’sı ise doğumdan sonraki ilk bir haftada gerçekleşiyor. KORKUYA İNAT... Öğrenciyken eylemlere katıldınız mı? Öğrenciyken eylemlere de katıldım, dayak da yedim. Çünkü değişim adına isyan etmemiz ve isyankar olmamız gerekiyordu. Güvensizlik ve korkuya inat her zaman ve her yerde umudumu korurum. Şimdi şunu yapıyorum, burada varım, demek ise bana anlamsız geliyor. Bu her şeyden önce bedel ödeyen insanlara haksızlık olur. Tiyatro önceliğiniz mi? Aslında bendeki oyunculuk aşkı daha eskiye dayanıyor. Tiyatroyla ortaokulda tanışmış ve kendimi fark etmemi sağladığı için çok sevmiştim. Ve bugün hala tiyatroya daha çok zaman ayırmak istiyorum. Dolu dolu bir festival Ankaralıları bekliyor ALİ DENİZ USLU metne bağlı olmadan çekilir. Son filmi Süt’te kısa bir rolüm vardı. Reji asistanlığını üstlendim ve genç başrol oyuncusu Melih Selçuk’un oyunculuğuyla ilgilendim. “Vicdan” filmi, iki kadının çocuklar gibi köprü üstünde kentte küfretmesi gibi çok denenmiş sahnelere karşın sizin kafanıza tuğlayı yediğiniz ana kadar (ki asıl öykü burada bitiyor) fena gitmiyordu. Sonra pavyon düzenekli, ağlak ve vizyon tipi bir drama dönüştü. Katılır mısınız? Benim öldüğüm sahnenin ardından Vicdan, eski bir Türk filmine dönüşüyor. Aynı bir Ahu Tuğba filmi gibi. “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Hakkari’de Bir Mevsim” gibi filmler yönetmiş, Yılmaz Güney’in asistanlığını üstlenmiş Erden Kıral ile çalışmak kuşkusuz heyecan vericiydi. O, canlandırması zor bir karakter olan Songül için beni düşünmüş. Ancak filmde anlatılmak istenen Songül, Mahmut (Murat Han) ve Aydanur’un (Nurgül Yeşilçay) aşk üçgenin bir kenarı eksik. Yani canlandırdığım Songül karakterinin gerisi boş ve varlığı sağlam temeller üstüne oturmuyor. Yani kısaca sinema kariyerime iyi ki Vicdan ile başlamadım, diyebilirim. En son “Cennetin Çocukları” adlı dizide oynadınız ve yapım, reyting canavarına kurban gitti. Bu dizinin ömrü kısa sürdü ve dördüncü bölümün ardından bitti. Dizide oynamama karşın insanların dizi izlemek yerine başka işler yapmasını isterim. Beş günde 90 dakika çekim yapacaksınız, tekrara düşmeyecek ve aynı konuları anlatmayacaksınız. Ve böylelikle ortaya harika bir şey çıkacak. Bu mümkün mü? İnsanlar aç kalmamak için kendilerini harap ediyorlar, yoksa inanın çoğu dizi yerine film setini tercih ederlerdi. Ankara Uluslararası Film Festivali ilk kez yapıldığı 1988 yılından bu yana ticari sinemalarda gösterim şansı bulamayan filmlere ve bağımsız yapımlara destek veriyor. Elbette festivalin yalnızca film gösterimi demek olmadığını da unutmayarak. Çünkü amaçları popüleri tüketmek ve başarıyı gişeye odaklamaktan çok farklı. Ankara Uluslararası Film Festivali ilk kez yapıldığı 1988 yılından beri esas olarak “ticari sinemalarda gösterim şansı bulamayan” filmleri gösterme amacını üstlenmiş bir festival. Dolayısıyla festival programında vizyona girecek ya da ticari amaç güden filmler pek yok. Festivalin Dünya Sineması Koordinatörü Ezgi Yalınalp, “Biz seyircinin vizyonda seyretme şansı bulabilecekleri filmler yerine, kolay bulunmayan, bağımsız ve çoğu zaman da küçük bütçeli filmler göstermeyi tercih ediyoruz. Genç sinemacıları, küçük bütçeli film çekenleri desteklemenin en etkili yollarından biri bu” diyor, “Ankara’da festival yapmak zor. Dünyanın hiçbir şehrinde şehir Virajı Alırken belediyesinin desteklemediği bir festival göremezsiniz, Ankara dışında! Bu yalnızca film festivalleri için değil. ‘Başkent’ olan bir şehirde yerel yönetimlerin festivallere ilgisizliğinin zorluklarını maalesef yıllardır deneyimliyoruz.” Aç kalmamak için... “Meleğin Düşüşü”nde Zeynep, “Yumurta”da sahaftaki kadın, “Süt”te köylü kız... Semih Kaplanoğlu’nun sinema serüvenine eşlik ediyor gibisiniz. Semih’in filmlerinde ekip büyük bir uyum içerisindedir, çalışma anlayışı herkese yansır. Oyuncuyu yeterince özgür bırakır ve film hep beraber yapılır. Toplanıp repliklere karar veririz ve sahneler Bu bir kültür festivali Festivalin Kısa Film Koordinatörü Kıvanç Yalçıner, Ankara Uluslararası Film Festivali’nin ilk yıllarından itibaren Türkiyeli kısa ve belgesel filmciler için önemli bir merkez olduğunu söylüyor. Bu anlamda, sadece Ankara’da değil Türkiye’nin İstanbul dışındaki diğer tüm illerinde insanlar ne kadar önemli işler de yapsalar bunu duyurmakta çok zorlandıklarından yakınıyor. Kısa film programında her yıl olduğu gibi, ulusal yarışma, ulusal ve uluslararası gösterimler var. Yarışmaya başvuran 204 filmden 40’ı kurmaca, deneysel ve canlandırma olmak üzere üç dalda yarışacak. 20 kısa film de ulusal gösterim çerçevesinde festival programında. Uluslararası program, İspanya’da el üstünde tutulan kısa filmcilerin filmlerinden oluşan “İspanya: Kısa Filmin Don Kişotları”, son beş yılın önemli video ve deneysel filmlerinin bulunduğu Hollanda Medya Sanatları Enstitüsü seçkisi, Meksika ve İran’ın kısa filmleri ve Festival’in olmazsa olmazlarından. Belgesel Film Koordinatörü Emrah Kalan‘a göre de sadece popüleri tüketmek, hali hazırda tanınmışı tanıtmak ve başarıyı sadece gişeye odaklamak festivalleri işlevsiz bir şenlikte öteye taşımaz. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin alameti farikası da geçmişinden gelen eğitici misyonuyla festivallerin yapısında olan şenlik havasını birleştirebilmesinde saklı. Festivalin yalnızca film gösterimi demek olmadığını da unutmayarak, programı destekleyen bazı yan etkinlikler de şöyle; Çingene müzikleriyle renklenecek çingene gecesi, geçmiş yıllarda festivale emek vermiş gönüllüleri bir araya toplayacak 20. yıl partisi, çeşitli söyleşiler ve atölyeler. Kısaca 1222 Mart arasında dolu dolu bir festival Ankaralıları bekliyor. http://www.filmfestankara.org.tr/ C MY B C MY B