22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dinleyin Başrol kadınların Sony Müzik çift CD’den oluşan ‘Kadınlar/Women’ isimli albümünde hem yerli, hem de yabancı müzik dünyasının en popüler kadın yorumcularını biraraya getiriyor. Nil Burak, Yeliz, Ayten Alpman, Banu, Seyyal Taner, Gönül Yazar, Gloria Estefan, Anastacia, Aretha Franklin, Dolly Porton gibi muhteşem kadın seslerin en güzel şarkılarından oluşan albümün tanıtım gecesi bu akşam The Hall’de yapılacak. Issız kadınlara ithaf edilen albümün gecesinde kadınlar için çeşitli sürprizler de olacak. Saat 00.00’dan sonra ‘Kadınlar Günü’ne bu şarkılarla girilecek. Hakan Eren’in DJ’lik yapacağı geceye albüme renk veren yorumcular da katılacak. Kadın konukları süprizlerin beklediği etkinlik, kadınlar için indirimli. (0212 244 87 37, biletler 20, kadınlara 15 TL) 4 7 MART 2009 CUMARTESİ Şova hazır mısınız? Yeni albümle birlikte çıkacakları Amerika turnesi öncesindeki Avrupa turu kapsamında ülkemize konuk olacak Booka Shade, inanılmaz sahne performansı ve büyüleyici sesleriyle bu akşam Otto Santral’de olacak. Walter Merziger ve Arno Kammermeier ikilisinden oluşan grup, ‘minimal’ ve ‘techno’ müziğin başkenti Berlin’den 2004’te ‘Mandarine Girl’ ve ‘Body Language’ parçalarıyla çıkış yaptı. Döneme damgasını vuran iki şarkısıyla sınırlı kalmayan ikili, sahne üzerindeki muhteşem performansları ile birçok festival ve mekanda unutulmaz saatler yaşattı. Kapılar saat 23.00’de açılacak. (0212 427 18 89, biletler 40 TL) Türkiye’de caza at gözlüğü ile bakılıyor Fahir Atakoğlu “İstanbul in Blue” albümünün dünyadaki başarısından sonra yola yine caz ile devam ediyor. Elbette cazı da kendi bildiği gibi yapıyor. Cazı, müziğin özgürlüğü olarak tanımlayan sanatçı “Dünyada o kadar caz kurdunun arasında 15. sıraya kadar yükselmişim, İstanbul Caz Festivali’ne çağırılmıyorum. Bu da enteresan bir durum” diyor. Fahir Atakoğlu 25. sanat yılını geride bıraktı. “İstanbul In Blue” ile dünya listelerinin üst sıralarına demir atarken Grammy’e aday gösterildi. Çeyrek yüzyıllık başarılarla dolu müzik geçmişinde şimdiki durağı da caz kıyıları. Atakoğlu cazı da kendi bildiği gibi yapıyor. Üslubu tiyatral ve duyuşu buralı. Şu anda ALİ DENİZ dünyadaki en iyi cazcılar arasında gösterilse de yine de kendini cazcı olarak görmüyor. Mütevazılık da değil USLU bu. Çünkü müzisyen ve besteci olarak anılmak istiyor. Cazı, müziğin özgürlüğü olarak tanımlıyor. Biz de İstanbul’a gelmişken Atakoğlu ile hazırlıklarını tamamladığı, ama ismini söylemediği yeni albümünü ve müzikal serüvenini konuştuk. Atakoğlu, maziyi tazelemek ve yeni kuşağı yakalamak için eski eserlerini sıkça tekrarlıyor. Farklı kulvarlarda verdiği, dillere pelesenk onlarca müziğin altında imzası olduğunu hatırlatmak istiyor. “Ben sürekli yazıyorum, üretiyorum. Bunları da paylaşmak istiyorum. Çünkü müzik paylaşıldıkça kendini bulur. Müzik biraz da bu demektir zaten” diyor. Önümüzdeki aylarda yayımlayacağı albümünün müzikal ikliminin de yine caz çizgisinde olacağını söylüyor. Albümü kaydettiği isimler ise her biri kendi alanında birer müzik dahisi; basçı John Patitucci, El Negro lakaplı Kübalı davulcu Horacio Hernandez, Bob Franceschini, Brezilyalı gitarist Romero Lubambo, bu yıl Grammy’e layık görülen trompetçi Randy Breaker bunlardan ilk akla gelenler. Atakoğlu, “Bir yıldızlar takımıyla çalıştık. Dünya müziği ve caz listelerinde uzun süre görünecek, sıkı bir caz albümü yaptık” diyor. Atakoğlu müziğini tanımlamıyor. Tanımlamaların sınırlamalar olduğunu düşünüyor. Onu, solo ve orkestra ile dinlemek arasındaki farkı da seyircinin tercinine bırakıyor. Çünkü ikisinin keyifleri de onun için ayrı. Yine de trio ve beş kişilik ekiplerle, seyirciye yakın olarak çalmaktan mutlu olduğunu söylüyor. Rüya İzmit’te Şu sıralar ‘Masal Kitabı’ adlı albümlerinin 3. klip çalışmalarını sürdürmekte olan Rüya, konserlerine de tam hız devam ediyor. İzmir ve Taksim’deki konserlerin ardından topluluk yarın akşam İzmit’te sahneye çıkacak. Zom Bar’daki konserde grup en beğenilen şarkılarının tümünü sevenleri için seslendirecek. Rüya, saat 21.00’de başlayacak konserde sevilen yabancı şarkıları da seslendirecek. (www.ruyaonline.net) MÜZİK KUTUSU Atakoğlu aynı zamanda unutulmayan onlarca reklam müziğinin yaratıcısı. Hatta reklamcıların ona uygun gördüğü isimle o bir “Müzik kutusu”. Elbette reklamda müziğin derdi kısa sürede kalıcı etki yaratmak. O da bunu çok iyi yapıyor. Atakoğlu’na göre müziği, gücünü melodiden alıyor. Alametifarikası akılda kalıcı olması. Besteleri de enstrümanından bağımsız. Çünkü melodileri ortak bir duyguyu taşıyor. Atakoğlu, “Müziğim hiçbir zaman başkaları hissetsin diye olmadı. Sipariş işlerde de bundan taviz vermedim. Aşkı, yalnızlığı nasıl yaşarsam öyle geçer müziğime. Bunu egoistçe görenler de var. Belgesel ve filmlerde ise duyguyu katmak daha kolektif bir çaba. Çünkü yaşanmışlık müziğe bir sorumluluk yükler” diyor. Belgeseller deyince elbette işin rengi bir anda değişiyor. Benim aklıma hemen “Dargın Değilim” belgeselinde Menderes‘in idama giderken çalan, sonradan da Sezen Aksu‘nun sözleri ile Sertab Erener‘in “La’l” albümüne giren melodi, Sarı Zeybek’in unutulmaz müziği ve “12 Mart” belgeseli geliyor. Atakoğlu yaptığı bu eserleri Türkiye’nin yakın tarihine yaklaşmak için büyük bir fırsat olarak gördüğünü ve dönemin müzikal dokusunu örebildiği için de çok şanlı olduğunu söylüyor. Bu yüzden Mehmet Ali Birand ve Can Dündar ile çalışmış olmasından memnun. O bunu, doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanların bir araya gelmesi olarak özetliyor. Belgesellere müzik yaparken de, “Beğenecekler mi, beğenemeyecekler mi?” kaygısına bulaşmamanın ilk şart olduğunu anlatıyor. Çünkü bu kaygı gelince pek çok şey doğallığını yitiriyor. Ona göre müzik bilgi işi değil. Bilgiye dayanmak bazen yaratıcılığı köreltebiliyor. “Piyanonun içinde yaşayan çok insan gördüm. Teknikleri de muhteşemdi, ama “ruh”ta mekanize olan bir şeyler vardı. Bu büyük bir uçurum. Dengeyi tutturmak gerekir. Önemli olan ruh ve duygudur” diyor. Sahne arkası da ödüllendi Volume Dergisi 5.yılını kutlarken ‘teknik içerikli müzik ödülleri’ kavramını da hayata geçirdi. Ödüller, 2008 yılında yapılan üretimler esas alınarak oluşturuldu. Müzik üretimine destek vermek için seçilen kategorilere ‘enstrüman, ses, ışık ve görüntü teknolojileri’ dalları da eklendi. Yapılan oylamalarda 14 kategori için 190 bin oy kullanıldı. ‘Yılın En İyi Albümü’ ödülünü Hayko Cepkin’in ‘Tanışma Bitti’si alırken, ‘Yılın En İyi Canlı Performansı’nı Emre Aydın kazandı. ‘En İyi Konser DVD’si’ ve ‘En İyi Vokalist’ ödülleri Şebnem Ferah’a, ‘En İyi Gitarist’ Batuhan Mutlugil’e, ‘En İyi Davulcu’ Cengiz Baysal’a, ‘En İyi Bas Gitarist’ Buket Doran’a ve ‘En İyi Klavyeci’ Ozan Tügen’e verildi. ‘En İyi DJ Performansı’ Hüseyin Karadayı, ‘En İyi Prodüktör’ Haluk Kurosman, ‘En İyi Tonmayster’ Murat Bulut, ‘Yılın En Önemli Müzik Olayı’ Kurban’ın biraraya gelişi ve ‘En İyi Çıkış Yapan Grup’ Sakin olarak belirlendi. Volume dergisi 5. yaşını, 17 Mart Salı akşamı Jolly Joker Balans’ta yapılacak partiyle kutlayacak. İki kez bir numara oldu Fahir Atakoğlu denildiğinde, Can Dündar, Sertab Erener, Sezen Aksu, Onno Tunç, Aşkın Nur Yengi gibi müzik ve sanat dünyasının büyük isimlerinden bir liste geliyor akıllara. O bu isimlerin birlikteliğinin mayasını dostluk olarak görüyor. Mazhar Fuat Özkan ile çalıştığı günleri de tebessümle anıyor. Müziğin tüketiminin bugünkü durumundan ise rahatsız. Müziğin yalnızca eğlence kültürünün bir parçası olmasından yakınıyor. Temponun da artığını söylüyor: “Şimdilerde 140150 tempoya ulaşılıyor. 20 yıl önce bu yoktu. Tınılar da elektronikleşti. Bir yandan endüstriyel müzik tabana yayılırken, bir yandan akustiğe dönüş hızlandı”. Müzik sektörünün zayıfladığı ve rekabetin şiddetlendiği bu dönemde, onun içinde varolabilmek zor. Atakoğlu bu sancılı zamanda dünya müzik listelerinde iki defa bir numaraya yerleşti. Ona göre işin sırrı iyi müzik kadar iyi pazarlama stratejileri. Yani oyunu kuralına göre oynamak. Ne de olsa müzik artık üretim için olmasa da tanıtım ve pazarlama açısından bir takım işi. Atakoğlu Türkiye’de caza at gözlüğü ile bakılmasından sıkıntılı. Bunu yapanların da çoğu zaman onu üretenler ve sunanlar olduğunu düşünüyor. “Beni Türkiye’de caz festivalleri çağırmıyor. Dünyada o kadar caz kurdunun arasında 15. sıraya kadar yükselmişim, İstanbul Caz Festivali’ne çağırılmıyorum. Bu da enteresan bir durum” diyor. Şimdi ise pek çok yeni projenin ön çalışmasını yapıyor. Aşık Veysel’in eserlerini, Yavuz Bingöl ve Sertab Erener ile birlikte yorumlayacağı bir projenin heyecanını taşıyor. 2010 için de pek çok projede onun adı geçiyor. sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ U2, tam formunda! Yılın en merakla beklenen albümü bu hafta yayımlandı. İrlandalı rock grubu U2, 5 yıl sonra, “No Line on the Horizon” (Ufukta Çizgi Yok) adlı albümle etkileyici bir dönüş yaptı. Doğrusu, 1991 tarihli kzulal?yahoo.com “Achtung Baby”den bu yana hiçbir U2 albümünü bu kadar severek dinlememiştim. Özellikle, 2004 albümü “How To Distmantle an Atomic Bomb”u düşünecek olursak, aradaki fark büyük... Ben, hiçbir zaman U2 hayranı olmadım; ama “One”, “Where the Streets Have No Name”, “With Or Without You”, “Lemon”, “Even Better Than the Real Thing” gibi şarkıları hep severek dinledim. Grubun özellikle alternatif rock ve dance müziği ile flört ettiği 90’lı yıllardaki çalışmaları, heyecan vericiydi. Bana göre, rock tarihinin en güzel albümlerinden birisi olan “Achtung Baby”nin başarısının ardında, Brian Eno ve Daniel Lanois vardı. U2 daha sonraki albümlerinde de bu iki isimle bazı çalışmalar yaptı, ama esas prodüktör koltuğunda başka isimler de oturdu. Şimdi bu yeni albümle yine doğru olanı yapmışlar ve prodüktörlüğü tamamen bu iki büyük isme teslim etmişler. Bununla da kalmayıp, her ikisinin de şarkı yazımına doğrudan katkı yapmalarını istemişler. Sonuç gerçekten başarılı. 11 şarkılık albümde 7 şarkı Lanois ve Eno ile ortak yazılmış. İki şarkının sözleri de, yine bu iki müzisyenle Bono’nun ortak eseri. ZÜLAL KALKANDELEN SINIRLARI ZORLAYAN, YARATICI BİR ALBÜM RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com “No Line on the Horizon”da, U2’nun çarpıcı ve melodik soundunun yeni katkılarla geliştirildiğine tanık oluyoruz. The Edge gitarıyla bir kez daha parlıyor, ritim düzenlemelerini ve programlamayı yapan Brian Eno’nun ambient katkıları kulağımıza takılıyor. Ve diyoruz ki, U2 bir kez daha sınırları zorlamış. Bu albümde yaratıcı bir sound yakalanmasının nedenlerinden birisi de, grubun kayıt çalışmalarının bir bölümünü Fas’ın Fez kentinde yapması. Bir otelin avlusunu stüdyoya dönüştürüp çalışmalarını orada sürdürmüşler. Müzisyenlerin, kendi kültürlerinden farklı ortamlarda yaptıkları kayıtlarda değişik sesler yakaladıkları ve ortamdan etkilendikleri bir gerçek. Bu albümde de, Eno ve Lanois ile birlikte yazılan “Fez Being Born” adlı şarkı dikkat çekiyor. Dinlerken hissediyorsunuz geri planda Fas’ın olduğunu... Adeta Eno’nun David Byrne ile yaptığı “My Life In the Bush of Ghosts”ı anımsatır şekilde, elektronik tınılar, ambient ve Doğu’ya özgü seslerle buluşturulmuş. U2, bu albümde de umut, inanç ve aşk gibi sürekli diline doladığı temaları işlerken, yine şarkı sözleri ile dünyaya büyük mesajlar vermeye devam ediyor. Bono, bu defa sözleri yazarken değişik bir yöntem izlemiş. Kendi dışında farklı karakterler hayal edip, onların ağzından kaleme almış sözleri. Bu, bazen bir trafik polisi, bazen Afganistan’da görev yapan bir asker, bazen de Lübnan’da savaşın ortasında bir gazeteci olmuş. Böylece, bu karakterlerin gözünden farklı anlatımlar yakalamış. Örneğin, “White As Snow”da, Afganistan’daki durumu kastederek, “Ay altında bir tek haşhaş çiçekleri gülüyor,” diyor. Küreselleşmeye atıf yapan “Breathe” adlı şarkıda ilginç bir söz var: “Haziran’ın 16’sı... Çin hisseleri yükselirken, ben yeni bir Asya virüsü ile yıkılıyorum.” Bono, “I’ll Go Crazy If I Don’t Go Crazy Tonight” adlı şarkıyı, bu albümün “Beautiful Day”i olarak niteliyor. Poprock tarzındaki bu parça müzik olarak çok çarpıcı değil, ama sözlerinde önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Her kuşağın dünyayı değiştirme şansı vardır/ Yazık kendi çocuklarını dinlemeyen uluslara...“ “Stand Up Comedy” ise, sözleriyle İrlanda’daki Katoliklerin tepkisini çekmeye aday gözüküyor... Aşkın gücünü anlatan şarkıda, Bono şöyle diyor: “Ayağa kalk/ Bu bir komedi/ DNA lotosu belki seni akıllı yaptı/ Ama güzelliğe, kalbin diktasına karşı koyabilir misin?/ Umudu, inancı ve aşkı savunabilirim / Ama ben sonunda gerçekleşecek olanla baş etmeye çalışırken/ yaşlı kadınlar gibi o yolda Tanrı’ya yardım etmeyi bırak.“ Bono, geçenlerde “Bu bizim en iyi albümümüz değilse, biz bu işi bilmiyoruz,” anlamında konuştu. En iyisi olup olmadığı konusunda her dinleyicinin yorumu farklı olabilir... Fakat şunu belirtmek gerekir ki, “No Line on the Horizon”, 33 yıldır aynı grupta çalan müzisyenlerin, hâlâ ne kadar yaratıcı olabileceklerini göstermesi bakımından mükemmel bir örnek.. www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle