21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 MART 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Onlar vahşi değillerdi Küçücük çadırlarda yaşar Halı dokuyup resim yapar Boncuktan kolyeler takar Dans ederlerdi Siz inanmayın General Kastır’ ın sözlerine Tom Braks’ lara..Teksas’ lara Tom Miks’ lere Uluslarını savundular onlar Vahşi değillerdi.. YALVAÇ URAL ‘Ergenekon 3 bin Cüneyt Özdemir’in şu günlerde raflarda yerini alan ‘Önemli İşler DairesiDerin Devletin Yeni Sahibi’ adlı kitabı sözümüzün konusu. GAMZE Kitabında AKDEMİR Türkiye’nin üç büyük istihbarat teşkilatından biri olan ve giderek ‘gücünü’ artıran Emniyet İstihbarat’ın başlangıçtan bugüne tüm tarihini ortaya koyuyor Özdemir. Cüneyt Özdemir ile “Önemli İşler DairesiDerin Devletin Yeni Sahibi” adlı kitabını konuştuk. yıl sürecek’ Cüneyt Özdemir, kimi emekli kimi halen görevde olan 50’nin üzerinde istihbaratçıyla konuşarak 12 yılda hazırladığı kitabında Emniyet İstihbarat Dairesi’ni mercek altına alıyor. 67 Eylül olaylarından Abdi İpekçi cinayetine, Bahçelievler Katliamı’ndan Ergenekon’a kadar pek çok olayı, istihbaratçıların dilinden aktarıyor. Kitabında Ergenekon’a giriş babından satırlarla da karşılaşıyoruz. Daha çok istihbarat örgütlerinin dününü yazdım, Ergenekon da çok kısıtlı yer aldı kitabımda. Ergenekon ile ilgili resmi bir görevlinin bence en önemli sözü “Ergenekon sizce ne kadar sürecek” diye sorduğumda, “Üç bin yıl sürecek” demesidir. O da 28 Şubat’a bir cevaptır. 28 Şubat’ta Karadayı’ya sormuşlardı “28 Şubat ne kadar sürecek” diye, Karadayı da “Bin yıl sürecek” demişti. Ergenekon ve 9 Subay olayı… Emniyet’in ilk resmi Ergenekon operasyonu… İşin kurdu olan çok yaşlı bir istihbaratçıya “Ergenekon nedir” diye sordum. “Ergenekon, 9 Subay olayıdır” dedi. 1957’ler Demokrat Parti’nin en güçlü olduğu dönem… Cuntacılar DP’den kurtulmak istiyor, Binbaşı Samet Kuşçu da cuntacı subaylardan kurtulmak istiyor. Ve Kuşçu ordunun içindeki bir cuntayı darbe yapacaklar diyerek ispinliyor. Ve Emniyet İstihbarat bunları dinlemeye kalkıyor eline yüzüne bulaştırıyor. Kuşçu, Amerikan Büyükelçiliği’ne sığınıyor. Askeri Mahkeme biz bunu yargılarız diyor ve tek suçlu cuntayı ihbar eden isim olan Kuşçu çıkıyor. Ve o dönem politikacılar ya bunu ciddiye almıyorlar ya da bir şey olmuyor. Ardından 27 Mayıs geliyor. İstihbaratçılar diyorlar ki “Kuşçu olayı bastırılabilseydi 27 Mayıs olmazdı.” Öyle bir yere dayamaları bence ilginç. Biz Ergenekon’a hep 5. dalga, 10. dalga açısından bakıyoruz oysa bir adım geriden baktığımızda görevdeki bir istihbaratçının söylediği “Ergenekon üç bin yıl sürecek” demesi bence farklı bir strüktüre sokuyor davanın ne olduğunu, ne olabileceğini. Hayat bu Ara GÜLER.. Aragones GÜLMEZ... Espirisentır İSTİHBARAT SAVAŞLARI MİT, JİTEM ve Emniyet İstihbarat. Emniyet İstihbarat bunların arasında en az bilineni diyorsun kitabında. Neden böyle bu? Farklı nedenleri var, biraz polis teşkilatının içinde kalmaları, biraz kendilerini kamufle etmeleri, daha çok da Türkiye’nin özellikle son 1520 yılında rol sahibi olmaları. Yani baktığınız zaman bir MİT gibi 50’lerde kurulup, çok büyük rol sahibi olup mesela 70’lerin dünyasında, siyasi Fotoğraf: UĞUR evreninde Türkiye’nin içindeki çeşitli olaylara katılmamışlar, uzak durmuşlar. DEMİR Terörle mücadeleyi, istihbarat kısmını genelde MİT yapmış. Ve o dönem polis O dönem aktif olup şimdi emekli olan teşkilatının içinde bu istihbarat birimi bilerek ya da istihbaratçılarla konuştum, 12 Eylül’de terör bilmeyerek güdük bırakılmış. Ama 90’larda birkaç birdenbire bitmedi, bir süre daha devam etti ama Emniyet İstihbaratçının büyük özverisi ve kamuoyuna aksettirilmemeye başlandı. Biz bunları kabiliyetiyle teşkilat topyekün bir tabi siyasi desteği yaklaşık bir yıl yoğun takiple, izlemeyle biraz arkasına almış. 2000’lerin başından itibaren de diğer kontrol altına aldık diyorlar. Güç birliği var yani. 12 istihbarat teşkilatlarıyla Türkiye’nin Derin Eylül psikolojik evreyle çok daha baskın geldi, o Devleti’nin direksiyonuna geçecek denli bir rekabet yüzden pek çoğu yeraltına çekildi, atışmaların içine girebilmiş. Polisin içinde hem polisi kullanıp yoğunluğu azaldı ama bitmedi hemen. hem polisin dışında durmaya çalışan Emniyet Emniyet’in içindeki pek çok kişi de Emniyet İstihbarat’ın kadrosu şu anda 5 bin ise tüm Emniyet İstihbarat’ı bilmiyordu diyorsun kitapta. teşkilatıyla bir araya getirdiğinizde bu 5 bin kişinin Bilmiyorlar. Bir otel işletiyorlar mesela hiç yönlendirdiği 100 bin kişi var. Böyle bir güç. Emniyet’e uğramıyorlar. Biri dolmuşçuluk yapıyor. Kendi içinde daha özerk bir yapı kuruyorlar. Kitabın TERÖR ŞAK DİYE adı da oradan geliyor zaten ilk kurulduğu zaman adı KESİLMEDİ” Önemli İşler Dairesi oluyor. Nedir bu önemli işler, yazışmalara da pek yansımıyor. Yavaş yavaş 12 Eylülde terörün birden bıçak gibi kesildiği örgütleniyorlar ve bazı yerlerde de başarılı yaygın kanısına ilişkin kitabında diyorsun ki olamıyorlar. Otel deşifre oluyor, hayli para aslında üstü örtüldü... kazanıyorlar ne yapacaklarını bilemiyorlar, böyle Emniyet İstihbarat’ın kapısına 27 Mayıs’ta kilit dağınık, kişilerin üzerinden giden yapılanmaları var. vuruluyor, askerler güvenmiyor. Çünkü daha önce cuntayı ihbar eden Binbaşı Samet Kuşçu olayı var. ERGENEKON’A GİRİŞ… 12 Mart’ta da aynı şekilde askerler güvenmiyorlar, MİT daha ön planda oluyor. 12 Eylül’de ise Emniyet İstihbarat’ta ortaya bomba gibi bir bambaşka bir şey oluyor. 12 Eylül’de Emniyet soru bırakıyorsun; “Siz Fethullahçı mısınız?” İstihbarat ile askerler omuz omuza çalışmaya Bu soruyu Emniyet İstihbarat’ın içindeki en son başlıyorlar. Özellikle çeşitli sorgular, çeşitli siyasi röportajımda sordum. Son röportajımı şu anda olayların çözümü, örgütlerin takibi, fraksiyonların görevli bir Emniyet İstihbarat Daire Başkan ortaya çıkartılması derken farklı bir yapı oluşuyor. Yardımcısı ile yaptım. Pardon siz Fethullahçı Kendi deyimleriyle kimi askerler diyorlar ki “12 mısınız soruma yanıtı şu oldu: “Bu bir dönem görev Eylül şemsiyesini iyi değerlendirelim, yapan herkese atılan bir iftiradır. Bir dönem Türkiye’nin içindeki terörle mücadelede Emniyet komünistler dendi, bir dönem faşistler dendi, şimdi İstihbarat’ı güçlendirelim”. Böyle bir fark oluyor. de yeni moda Fethullahçılar demek.” Üç hayvan üç görüş SAKSAĞAN: Mart bitse de damdaki yerimizi alsak.. KEDİ: Terazi var tartı var 2010’ un da Mart’ ı var.. MUHABBET KUŞU: Kesin ulan!.. Türkiye bunları konuştu İş yok iş..İşten çıkardılar.. Ne işi be aabi.. İş vardı da çalışmadık mı?!.. İşinin kıymetini bil.. Ne iş olsa yaparım beyim.. Bu işte bi iş var.. Doktorunuz diyor ki Moderen vakitler Benim saatim saat yönünde çalışmıyo.. Ağzından yelkovan alsın.. Son günlerde yok Obama n’apıcak?..Obama iyi mi kötü mü?..Ortadoğu politikası değişicek mi?.. BOP’dan vazgeçer mi?..Esasen müslüman mı?..Müslüm Gürses’le arası nasıl?..vesaire sorularla ruh sağlığını çukura attığını görüyorum..BARACK BU İŞLERİ KAARDEŞİM!.. Pet şop Misafir çizer Gürbüz D. Ekşioğlu Pratik bilgiler Uzun süre kullanılmayan beyinleri kullanmadan önce temizleyin ve boş olarak kısa programda çalıştırın.. Bir okul değil, bir dönem sergisi İstanbul’u kuşatan özel müzelerin en önemli ve tartışılması gereken sorunların başında açtıkları sergiler ve bu sergilerin nitelikleri ESRA oluşturuyor. Genel ALİÇAVUŞOĞLU olarak baktığımızda özel müzeler, elbette esraali?yahoo.com işletme politikaları gereği kendilerini özel müzeler liginde üst sıralara taşıyacak sergilere yer vermeye dikkat ediyor. Bu ön koşullar çoğu zaman açılan serginin niteliğinin arka planda kalmasını, açılan serginin “isim” odaklı olmasını, dolayısıyla eleştirilmeden, tartışılmadan bir sonraki “etkinliğe” geçilmesine neden oluyor. Kısaca, medyada görünürlük, izleyici sayısı pek çok müzenin açacağı, getireceği serginin başlığını belirliyor. Ancak görüyoruz ki, büyük isimler müzeleri ziyaret edilebilir hale getiriyor ancak müzecilik pratiklerinde en üst sıralarda yer alan eğitim ve araştırma sergilerinin de önünü kapıyor. çıkardığı ressamların yapıtlarına yer veriliyor. Sergi bir kaç açıdan önemli ve ilginç: Özellikle Türkiye’deki modernleşme serüvenini, bu serüvende model alınan Fransa’yı işaret etmesi ve sanat ortamımızda uzun süre egemen olacak olan Ecole des Beaux Arts’ı hatırlatması bağlamında... İstanbul’da ilk sergi Sultanahmet’teki Sanat Mektebi Salonu’nda Şeker Ahmet Paşa tarafından 1873’te açılmıştı. Bu sergi sanatçının Fransa’da resim eğitimi almasından sonraya denk geliyordu. Bu tarihten sadece on yıl sonra yine Fransız sanat eğitimi modelini benimseyen Sanayii Nefise Mektebi’nin açılmasıyla dönemin Fransa odaklı bir sanat anlayışı doğrultusunda geliştiğini gözlemlemek mümkün görünüyor. Pera Müzesi’ndeki sergi bunların yanı sıra sanat tarihimize “Galatasaray Sergileri” olarak geçen sergi dizisini tekrar gündeme getirmesi, sanat eğitimindeki Fransız ekolü ekseninin “lise” ayağı ile bağlantısını kurması anlamında alt metinleri olan bir sergi. Ayrıca serginin katalogu da, hem Galatasaray Lisesi, hem Pera, hem de İstanbulParis hattındaki atölyeler üzerine gerçekleştirilmiş önemli araştırma metinlerini bir araya topluyor. Katolog ve sergi birbirini bütünlerken, sadece bir okulda yetişen ressamların yapıtlarını değil, onları ortaya çıkaran kültürel yapıya ilişkin de bilgi edinebiliyorsunuz. Nejat Devrim’den Selim Turan’a, Nurullah Berk’ten Avni Arbaş’a, Namık İsmail’den Adnan Varınca’ya dek sanat tarihimizin önemli pek çok ismini aynı çatı altında eğitim gördükleri ortak bir geçmişten yola çıkarak izlemek ve yapıtlarını tekrar değerlendirmek farklı bir deneyim olacak. Sanatçıların yapıtlarını belirlerken özellikle İstanbul ve Paris izlenimlerinin seçilmiş olması ise aynı ya da farklı dönemlerde bu iki kentin sanatçıları nasıl etkilediğini, hangi görüntülerin onların meselesi haline geldiğini yakından izlememizi sağlıyor. Sergi, bugün fazlasıyla çeşitlenen sanat dilinin köklerine ilişkin de sözü olan, sadece bir okul sergisi olmaktan öte anlamlar taşıyor. Suna İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi “Mektebi Sultani’den Galatasaray Lisesi’ne Ressamlar” 10 Şubat26 Nisan 2009, Tel: 0212 334 99 00 kamilmasaraci?gmail.com Kültür başkenti İstanbul’a destek Çatı ve yalıtım sistemleri üreticisi Onduline Avrasya, kültür ve sanata destek vermeye devam ediyor. Kuruluşunun 15. yılı etkinlikleri çerçevesinde, 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul’a destek olması amacıyla ‘Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’ isimli bir kitap yayınladılar. Fatma Orhan Durgut’un gökyüzünden çektikleri İstanbul fotoğraflarının Hüseyin Sorgun’un metinleriyle zenginleştiği kitap 152 sayfa. 3 medeniyete başkentlik yapan İstanbul’un tarihi ve turistik mekanlarının anlatıldığı ‘Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’, yabancıların da yararlanabilmesi için Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmış. ‘Tarihi yarımada ve Haliç’, ‘GalataPera’, ‘Boğaziçi’, ‘Anadolu Yakası’, ‘Adalar’ ve ‘Modern İstanbul’ başlıkları altındaki kitap meraklılarına olağanüstü güzellikte bir İstanbul sunuyor. TEMATİK SERGİLER Kurumların uluslararası dolaşımdaki paket ya da imzaya odaklanmış sergileri açmalarındansa küçük ama yeni bir söz söyleyen, ister ulusal, ister uluslararası sanat ortamında olsun bir pencere açacak “yeni” sergilere destek vermelerinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu araştırmaya yönelik sergiler, zaman alacak gibi görünse de, uzun vadede müzelerin süreklilik misyonunu destekleyecek, sanat ortamındaki en büyük problem olan “yapıt görebilme” sorununu çözebilecek gibi geliyor. Örneğin geçen yıllarda İstanbul Modern’de açılan Türkiye’deki 15 heykel sanatçısının işlerini biraraya getiren “Bellek ve Ölçek”, Santral İstanbul’daki “Modern ve Ötesi”, Pera Müzesi’ndeki “Kadınlar, Resimler, Öyküler” sergileri gibi... Bunların tartışılmasının, yanlış, eksik yönlerinin dile getirilmesinin de önemli olduğunu söylemeye sanırız gerek bile yok. Bu sergilerin sanat ortamımıza, sanat eğitimi gören öğrencilere, kısaca sanatla ilgili hemen herkese büyük bir fayda sağladığı açık. Müzelerin sadece bizim sanat ortamımıza odaklanmaları, uluslararası arenayı gözardı etmeleri değil elbette sözünü ettiğimiz. Müzeler programlarını yaparken en azından bir yıllık planları içinde bu türden araştırma odaklı sergilere de yer açmalılar. Öyle ki, İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin hali hazırda kapalı olması, ne zaman açılacağı konusunda bir bilgiye sahip olmamamız, tematik sergileri daha önemli ve vazgeçilmez kılıyor. Sözünü ettiğimiz tematik sergilerden biri bugünlerde Pera Müzesi’nde “Mektebi Sultani’den Galatasaray Lisesi’ne Ressamlar” başlığıyla karşımıza çıkıyor örneğin. Sergide Sultan Abdülaziz’in emriyle 1868’de açılan Galataray Lisesi’nin 1968’e dek 100 yıllık süre içinde C MY B C MY B MODERNLEŞME SERÜVENİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle