22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 28 MART 2009 CUMARTESİ Zapatistalar da iktidar Meksika’da son dönemde giderek yoğunlaşan toplumsal muhalefet “Başka Kampanya” isimli bir cephede buluşmuş durumda. Meksikalı yerli halkların efsanevi hareketi Zapatistalar da bu cephede yerini almışlar. Zapatistaların son dönemde popülerliğini yitirmesinin bir nedeninin ülke siyasetinde iktidara talip bir konum almalarıyla ilgili olduğu söyleniyor. Medyanın Zapatista isyanına desteği, iktidar isteğiyle birlikte yitip gitmiş... Merhaba Gece gibi üstünü örtüyoruz yaptığımız, yaşadığımız pisliklerin ve sonra ‘modern bir çağda soluk alıyoruz’ diyoruz. Artık dünyanın öteki ucuna tek bir tuşla ulaşıyoruz. Her an her şeyden haberdar olabiliyor, bilgi edinebiliyoruz. Karşılığında mı? Ne yazık ki; büyük kulaklar ve gözlerle izleniyoruz. Hareketlerine ve sözlerine aman dikkat et. Yanlış yapma, muhalif kalma yanarsın. Gerçi herhangi bir şey yapmasan da fark etmez ya... Sistem seni yok etmeyi kafasına koyduysa sonuç asla değişmez. Hele de ‘öteki’ isen. Sisteme karşıysan, “başka bir dünya mümkün” diyor ve daha iyi bir gelecek için mücadele ediyorsan. Rengin, dilin, dinin, mezhebin hatta cinsiyetin de çoğunluğunun ‘anlayışı‘na uymuyorsa... Örnek mi istiyorsunuz? ABD’deki siyasi mahkumların sembolü, yaşayan efsane Mumia Ebu Cemal ne güne duruyor. O bir siyah. Baştan kaybedenlerden yani... Üstelik özgürlük isteyen politik bir siyah... Tek suçu; “Kara Panterler” ile birlikte ikinci sınıf insan muamelesi gören siyahların öfkesini yaptığı radyo yayınlarıyla dile getirmek. Mumia; özgürlükler ülkesi iddiasındaki ABD’de hürriyet ve eşitlik özleminin bedelini ödüyor. O, ırkçılığın tüm şiddetini çekincesiz gösteren ABD’de modern linç yönteminin kurbanlarından... 27 yıldır duvarlar arasına hapsedilmiş. Bir ‘beyaz polis’i öldürdüğü öne sürülüyor. Siyahların alınmadığı bir jüri tarafından idamı istendi. Üstelik gerçek suçlunun itirafına rağmen... Dünya ayağa kalktı. Protesto gösterileri ve dayanışma, Mumia’yı ölümden döndürdü ancak özgürlüğüne kavuşturamadı. O, yeniden yargılanması için ölüm orucuna bile yattı. Hapisteyken ‘Ölüm Hücresinden Naklen Yayın’ adıyla ABD adaletini eleştiren bir de kitap yazdı. Uluslararası Af Örgütü, Mumia’nın yargılanmasının uluslararası hukuk ve standartları ihlal eder nitelikte olduğunu açıklayan bir rapor yayımladı: “Mumia Ebu Cemal’e etkin ve yeterli bir kanuni temsil olanağı verilmemiştir, kendini temsil hakkı da tanınmamıştır. Afrikalı Amerikalıların sistematik olarak jüriden çıkarıldığı, açıktır. Avukatına, olaylara eyaletin yorumuna karşı çıkacak uzmanları tutmak için yeterli fon verilmemiştir. Yargılama boyunca yargıcın Mumia Ebu Cemal’e karşı alenen düşmanca davrandığı ve savcılık lehine taraflı olduğu anlaşılmaktadır.” Mumia’nın 27 yıldır süren mücadelesi önümüzdeki hafta yeni bir boyut kazanacak. ABD Yüksek Yargıçlar Konseyi, yargılanmanın yeniden yapılması başvurusunu karara bağlayacak. Mumia ile dayanışma ruhu içindeyiz. İyi hafta sonları. mücadelesinde Yerli halkların mücadelesi dendiğinde, Türkiye’de ilk akla gelen politik grup Zapatista hareketi (EZLN) olur. Bu konuda, örneğin Bolivya’dan ya GAMZE da Ekvador’dan daha fazla Meksika’nın öne çıkmış ERBİL oluşunun en önemli nedenlerinden biri, Zapatista hareketine Avrupa solunun verdiği destek ve bunun medyailetişim ağının etkisidir. Ancak, 2005 Haziranı’nda Lacandona Ormanından Altıncı Deklarasyon’u yayımladıklarından bu yana Zapatistalar hakkında fazla habere rastlamıyoruz. Zapatista hareketini ve son dönem “gündemden düşmesinin nedenlerini” Meksika Komünistlerinin Partisi Merkez Komitesi Üyesi Antonio Pavel Blanco Cabrera ile konuştuk. Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) Şubat ayı başında gerçekleştirilen 9. Kongresi’ne katılmak için Türkiye’ye gelen Pavel Blanco Cabrera, partinin uluslararası ilişkiler sorumlusu. FARKLILIK YARATMAK İSTİYORUZ Pavel Blanco Cabrera, Zapatistaların 2005 yazında yayımladığı Altıncı Deklarasyon ile birlikte Meksika soluna bir anlaşma önerdiklerini ve o döneme kadar varolan ideolojik konumlarına dair yeni şeyler söylediklerini belirtiyor. Bundan sonra Başka Kampanya (La Otra Campaña) adı verilen süreç başlıyor, Başka Kampanya’nın içinde komünist partiden, dernek ve köylü birliklerine, yerli isyancılardan sendikalara uzanan geniş bir yelpazeden sol kesimler bulunuyor. Bir araya geliş nedenleri “antikapitalist bir ulusal isyan hareketi örgütlemek.” Başka Kampanya ismi Meksika’da 2006 seçimlerindeki kampanyalara gönderme yapmak amacıyla seçilmiş. Seçimler işçilerin, köylülerin ya da yerli halkların tercihlerini kesinlikle yansıtmıyor. Komünistler 1980’lerden bu yana seçimlere katılmıyorlar, çünkü seçim sonuçlarının önceden belirlendiğine inanıyorlar. Daha önemlisi halk da bu konuda umutsuz ve seçime katılım oranı yüzde 40’larda seyrediyor. Cabrera, Başka Kampanya hareketinin bu haliyle “parlamento dışı bir oluşum” olarak mücadele ettiğini ve Ekvador’da, Arjantin’de halk hareketlerinin iktidarı almasının önünü açan mücadelelerle benzerliğini vurguluyor. Pavel Blanco Cabrera, Başka Kampanya hareketi içinde uzlaştıkları gruplarla ortak bir program oluşturma çabası içinde olduklarını anlatıyor. Bu programın şimdiye kadar oluşturulmuş temellerini “üretim araçlarına el konması, toprağın yerli halklar ve köylülere geri verilmesi, mevcut hükümetin devrilmesi” olarak sıralıyor. Bu tercihlerinde Latin Amerika’daki diğer tecrübelerin payı nedir ve siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna Cabrera, “Latin Amerika’da çok canlı ve çelişkilerle dolu bir süreç yaşıyoruz. Buradaki dönüşümün niteliği yalnızca merkez sol çizginin kazanımlarından ibaret görülmemeli. Örneğin bizim için değişimin en önemli etkilerinden biri ALCA’nın (Latin Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) yok edilmesi oldu. Bunun en önemli adımı Kolombiya’daki isyandı. Latin Amerika ülkelerindeki mücadelelere yakından bakarsanız her tipte mücadele görürsünüz: Seçim mücadelesi, silahlı mücadele, kitle hareketlerinin mücadelesi. Biz tümüyle seçim karşıtı değiliz ama şu an yapmaya çalıştığımız özerk bir kitle haraketinin oluşturulması ve bunun bir kimlik kazanması. Yani politika tarzında bir farklılaşma yaratmak istiyoruz” yanıtını veriyor. Sivil toplum örgütleri mesafe koydu Zapatista hareketinin, Altıncı Deklarasyonu yayımlaması ve Başka Kampanya hareketi içinde yer alması öncesinde ilişkileriniz nasıldı, sorusuna Cabrera’nın cevabı şöyle oluyor: “2005’teki Altıncı Deklarasyon öncesinde Zapatistaların liberal, Avrupa solu çizgisinde bir çerçevesi vardı. Biz bu nedenle fazla sıcak bakmıyorduk ve açıkça eleştiriyorduk. Ancak tam da o dönemde fazlasıyla popülerdiler. 1994’te yerli isyanı başladıktan sonra 2005’e kadar geçen sürede EZLN beş deklarasyon yayımladı ve bunlarda sivil toplum, iktidarı istememe gibi vurgular çok baskındı. İşte o dönem ideolojik ayrımlarımız derindi, biz iktidar sorununu kritik görüyorduk, sivil toplum bize göre amorf bir kavramdı. Ancak Altıncı Deklarasyon ile Zapatistalar bir yol ayrımına geldiler. 1995’ten 2001’e kadar yerli halklar üzerine bir mücadele verdiler. Sonrasında yerli halkların sorunlarının işçi sınıfının haklarının kazanılması sorunuyla bağını kurdular, kapitalist sistemin yıkılmasıyla ilgisini kurdular. Bunun nedeni de 2001’de yaptıkları büyük yürüyüşte çıkardıkları derslerdir. Bu tarihte bir yürüyüş gerçekleştirdiler ve büyük bir destek aldılar. Ancak Parlamento, bunlara ihanet etti ve bu da onların düşüncelerini değiştirdi. 2001’de ‘sükunete çekildiler’ ve dört yıl boyunca tartıştılar. Sonunda bizim Meksika’daki mücadele için anlamlı ve değerli gördüğümüz Altıncı Deklarasyon’la çıktılar.” Medyanın ilgisinin kesildiği dönem de bu dönem mi oluyor? “Evet, örneğin Ignaico Romanet gibi isimlerin ilgisi bu tarihten sonra ortadan kalktı. Çünkü Altıncı Deklarasyon, Avrupa Birliği’ni de eleştiriyordu. Le Monde Diplomatique grubu, Daniella Mitterand, İtalya’da Komünist Yeniden Doğuş Partisi gibi odakların ilgileri bu noktada son buldu. Yerli halkları desteklemenin çok ciddi bir politik önemi olmadığını düşünerek bu alanda destek vermekten çekinmeyen kimi Sosyal Demokrat hareketler. Meksika’da ve Latin Amerika’da da bir dizi ‘sivil toplum örgütü’ bu noktadan sonra Zapatistalara mesafe koydu. Çünkü bu hareketler politik çıkışları ideolojisizleştirmenin, apolitikleştirmenin, antikapitalist bir araç olarak etkisizleştirmenin temel kurumlarıydılar ve Zapatistaların daha politik bir çıkış yapmalarından sonra, onlara sırt çevirdiler. EZLN Avrupa Birliği’ne tavır almanın yanında, doğrudan Avrupa Anayasası’nı karşıya aldı. Daha önemlisi, Küba’da sosyalizmi, Venezüella’da Bolivarcı devrimi destekledi. Diğer yandan Meksika’daki sorunlara ilişkin sessizliğini bozdu Zapatistalar. Başka Kampanya içinde yer almalarıyla birlikte bir siyasi aktör olarak sahneye çıkmış oldular.” Davos’un turizm darbesi Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışından sonra Türkiyeİsrail ilişkilerinde turizm de nasibini aldı. 2008 yılında İsrail’den Türkiye’ye 558 bin kişi gelirken, 2009 Ocak ayından bu yana oran yüzde 61 azaldı. İsrail ve Türkiye arasında fırtınalar kopartan 29 ocak 2009 tarihi henüz belleklerden silinemedi. Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’ndaki oturumda Erdoğan’ın Şimon Peres’e “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!” ASUMAN yaptığı çıkışı şimşek gibi çaktı. İsrail ulusuna ÇETİNER yönlendirilmiş bu sözle izleyenler arasında şaşkınlık hakimdi. Oturumu yönetmekle görevli olan Washington Post yazarı David İgnatius’un müdahale eden elini omuzundan sirkeleyerek konuşmasını sürdüren Başbakan Erdoğan söylediği “Davos benim için bitmiştir, daha da gelmem” sözleriyle tutumunun kararlı olduğu yönünde şüphe bırakmadı. Türkiye’de Erdoğan’ın oturumu terk edişi çoğunluğu AKP’li olan bir kesimi sokağa döktü. Oysa ki bu öfkeli kalkışın ardından zararla oturuşun geleceğine dair endişeli sesler belki de çoğunluktaydı. Erdoğan’ın sinirli davranışını diplomatik beceriksizlik olarak değerlendirenler Davos’un faturası Türkiye ekonomisini ağır vuracak ikazları yaptılar ve haklı çıkmaya başladılar. Zaten ekonomik krizin pençesinden kurtulmaya çalışan sektörüne vurduğu darbenin ciddiyetini net rakamlarla göz önüne seriyor: “2008 yılında İsrail’den Türkiye’ye gelen yolcu sayısı 558 bin kişiydi. Turistlerin kişi başı yaptıkları harcamaların ortalama 700800 dolar arası olduğunu düşünürsek bu turistlerin Türkiye’ye yıllık getirdiği para 400 milyon doların üzerinde” diyen Madem, İsrail’den Türkiye’ye gelenlerin son aylarda yüzde otuz beş azalmasının tepkinin şiddetini doğru yansıtmadığına dikkat çekiyor. Madem, “Sadece Ocak 2009’dan sonra turist sayısının yüzde 61 daha düşük olduğunu görüyoruz” derken İsrail vatandaşlarının güvenlikleri açısından yaşamaya başladıkları korku nedeniyle de Türkiye’ye uçmaktan vazgeçtiklerini anlatıyor. Madem, Gazze savaşı nedeniyle, Türkiye’de İsrail karşıtı seslerin yükselmesi ile endişelerin oluştuğunu, İsrail vatandaşlarının çoğu hedef olmaktan korktukları için Türkiye’ye gelmediklerini dile getiriyor. Madem’e göre, İsrail’den Türkiye’ye gelen turist piyasasını canlandırmak için Türk Turizm Bakanlığı’nın başlatacağı reklam kampanyası çok önemli. Böyle bir reklam kampanyası hazırlanarak Türkiye’nin güvenilir bir tatil mekanı olduğuna ikna etmek mümkün olabilecek. Yakın tarihte başlatılacak kampanyanın Türk hükümetinin 250 bin dolar civarında olduğunu söylüyor Madem: “Davos’un yarattığı olumsuzluklara karşı şu an herkes el ele vermiş çalışıyor. Buradaki Türkiye Baş Konsolosluğu ve Türkiye turizm müsteşarından, Türk Hava Yolları ve Türkiye ile çalışan büyük tur operatörlerine kadar İsrail halkının Türkiye’ye karşı olan sempatisini yeniden kazanmak için büyük emekler sarf ediyoruz.” İsrail vatandaşlarının Türkiye yerine Yunanistan ve Kıbrıs’a aktığını da belirten Madem, normalde bu sıralar yaz için otellerle harıl harıl yapılan anlaşma süreçlerinin birçok turizm şirketi tarafından durdurulduğunu anlatıyor. İzi Madem’in verdiği bu bilgiler doğrultusunda 2009’un yaz sezonundan ümitli esnafın olası hayal kırıklıklarının ayak sesleri yankılanmaya başlıyor sanki.... Türkiye için önemli bir gelir kalemi olan turizm kısa süre içinde Davos olayından nasibini alan sektörlerden biri oldu. İstatistikler İsrailliler için Türkiye’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en sevilen tatil ülkesi olduğunu gösteriyor. İsrail’den kalkan uluslararası tüm uçuşlarının yüzde 13’ünün rotası Türkiye. Akdeniz ve Ege sahilleri, Anadolu’nun bin yılları aşan tarihi yerleri, kendi ülkeleriyle kıyaslanıldığında ucuz alışveriş imkanları, İsrail’den her yıl yarım milyonun üzerinde turist çekiyor. Davos’ta yaşananların ardından İsrail’den gelen turist sayısındaki düşüşü öğrenmek için İsrail Acentalar Birliği’ne başvurduk. TURİST SAYISINDA AZALMA Kendi turizm acentası ile yirmi yıldır İsrail’den Türkiye’ye en çok turist gönderen ilk üç acentanın arasında yer alan İzi Madem başarılı girişimlerinden dolayı Türkiye tarafından onur ödülüne layık görülmüş bir girişimci. Çok iyi Türkçe konuşan Madem, 6 yıldır İsrail Acentalar Birliği yönetim kurulunda yer almakla birlikte Türkiye ile ilgili tüm yazışmalardan haberdar. Madem, Davos’un turizm hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle