19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

figenatalay?yahoo.com 28 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ 5 Kritik yaş: 05 En yüksek öğrenme potansiyeli 05 yaş arasında. Bu yüzden de erken gelişim yıllarında verilen eğitim büyük önem taşıyor. Ancak, Türkiye’de, okul öncesi kurumlar hem sayı, hem de kalite açısından yetersiz. En yüksek öğrenme potansiyeli 05 yaş arasında. Bu yüzden de erken gelişim yıllarında verilen eğitim büyük önem taşıyor. Ancak, Türkiye’de, okul öncesi kurumlar hem sayı, hem de kalite açısından yetersiz. FİGEN Ali 4 yaşında. Gündüz evde babaanne ve dedesiyle kalıyor, çok ilgi ve sevgi görüyor. Ama ATALAY Ali çok sosyal bir çocuk ve babası, onun bir okul öncesi eğitim kurumunda daha mutlu olacağını, daha iyi yetişeceğini düşünüyor. Düşünmekle kalmıyor, evlerinin çevresindeki kurumları tek tek geziyor. Önce çevrede en popüler olana, ilköğretimi ve lisesi de bulunan okula gidiyor, çok beğeniyor, Ali de okuldan çıkmak istemiyor. Öğretmenler, eğitim araçları, sınıflar, fiziki ortam, bahçe, her şey mükemmel görünüyor. Tek bir sorun var: yıllık ücret 15 bin TL! Ali’nin bu okula gönderilmesi, yüksek ücreti nedeniyle mümkün olmayınca daha uygun ücretli okullar geziliyor ama hiçbiri beğenilmiyor. Kimisinde yerdeki halılar kirli, kimisinde bina iyi ısıtılmamış vb. Sonuç olarak Ali bu kışı da babaanne ve dedeyle evde geçiriyor. Okul öncesi eğitim alması gereken yaşa gelmiş bir çocuğunuz varsa ve zengin değilseniz gerçekten işiniz zor. Şansınız varsa ve evinize yakın, küçük bir yuvada, iyi yönetici ve iyi öğretmenlere rastgelirseniz sorun yok. Ancak, kimi zaman bu kurumlarda öğretmenler çok sık değişebiliyor, “okulaile işbirliği” lafta kalıyor. Zorunluluktan bu mesleği seçmiş, kendini geliştirmeyen, bu konuda yeterli bilgi ve donanımı olmayan, en önemlisi çocuklarla bir arada olmaktan çok da hoşlanmayan kişilerle de okul öncesi eğitimi değil, yalnızca “bakım” oluyor. ÖĞRETMENLEN DENETLENİYOR Bizde öğretmenlere yönelik meslek içi eğitim ile kurum ve öğretmen denetimleri de yeterli değil. Bu konuda İngiltere’den bir örnek vermek isterim. Londra’da küçük bir devlet okulunda 56 yaş sınıfında yardımcı öğretmenlik yapan bir arkadaşım var. Bu arkadaşım sürekli denetleniyor, sürekli birtakım kurslara gönderiliyor, bu da yetmiyor, evde de, ertesi gün sınıfta öğrencilerle yapacağı aktiviteler için sürekli çalışıyor, üretiyor. Sınıfta sık sık denetlenerek çocuklarla iletişimi, yaptığı aktiviteler, çocukların mutlu olup olmadıkları, gösterdikleri gelişim vb. gözlemleniyor, buna göre raporlar hazırlanıyor. Bu arkadaşım, İngiltere’deki sistemi şöyle anlatıyor: “Burada OFSTED diye bir denetim kurumu var. Okul, müfettişler, tarafından 2 yılda bir her yönden teftiş ediliyor. Sağlık, güvenlik, eğitim, temizlik vb. okul iğneden ipliğe inceleniyor. Ayrıca bu kurum velilere anket yolluyor. Kimse bu ankete adını yazmak zorunda değil. Okulla ilgili şikayetleri varsa gidip görüşüyorlar ve tüm bunlar okulun notunu belirliyor. Ayrıca Eğitim Bakanlığı’ndan değişik konularla ilgili uzmanlar gelip okulu geziyor, eğitimcilerle ve velilerle görüşüyorlar. Öğretmenler her dönem, her konuda ayrı ayrı denetlemeden geçiyorlar. Sonrasında raporlar hazırlanıyor. İki ayda bir mutlaka bir kursa gitmemiz gerekiyor. Bu kurslar uygulamalı oluyor. Yani örneğin konu ‘ilk yardım’ ise yalnızca bir uzmanı dinlemiyoruz, uyguluyoruz da. Uygulamada ilkyardımı öğrenmediğimiz ortaya çıkarsa kursu yeniden alıyoruz.” Evden dışarı atılan ilk adım Özel Alev Anaokulu Rehberlik Servisi’nin hazırladığı çalışmaya göre, kişiliğin temelinin 0–6 yaşları arasında atıldığı düşünülüyor. Bu yüzden de erken gelişim yıllarında verilen eğitim çok büyük önem taşıyor. Yapılan bazı araştırmalara göre, uygun fiziksel ve sosyal çevre koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen çocukların, daha hızlı ve daha başarılı geliştikleri belirlenmiş. Bu okulun rehber öğretmenleri, “Bu nedenle özellikle Türkiye gibi, ekonomik ve toplumsal yapısı sonucu, çocuklarının maddi ve manevi ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayan ve pedagojik formasyondan yoksun ailelerin bulunduğu ülkelerde okul öncesi eğitim kurumlarının önemi daha da artıyor. Çocuğun oyun gereksinimini karşılayan en iyi toplumsal kurum anaokullarıdır. Anaokulu, ilkokula hazırlık olmaktan çok, ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir” diyorlar. Okul öncesi eğitim kurumlarının yararları psikososyal gelişime destek, bilişsel gelişime destek, motor gelişime destek, ilgi ve yetenek gelişimi sağlama, dil gelişimine destek, yaratıcılık gelişimine destek, temel alışkanlıkların edinimi, erken uyarı fonksiyonu, okul olgunluğu kazandırma, fendoğa bilgisi ve kültür kazanımı şeklinde sıralanabilir Çıtır Çıtır Felsefe’nin yeni kitapları Çıtır Çıtır Felsefe Dizisi’nin yeni kitapları ‘’Liderler ve Diğerleri’’ ile ‘’Başarı ve Başarısızlık’’, Günışığı Kitaplığı’nca yayımlandı. Brigitte Labbe’nin Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü profesörlerinden Michel Puech danışmanlığında kaleme aldığı dizinin 14. kitabı olan Başarı ve Başarısızlık’tan bir bölüm: ‘’Birinci olmanın, sınıfta en iyi notu almanın şart olduğunu ya da komşumuzdan daha fazla para kazanmak, mahalledeki en güzel arabaya sahip olmak gerektiğini duya duya, hayatın bir yarış olduğuna ve önemli tek başarının, başkalarını geçmek olduğuna inanırız. Oysa, başkasının gözünde başarı olan, bizim için başarı anlamına gelmeyebilir. Peki öyleyse, başarının ölçütü nedir?’’ Öğrencilerden Hitit Güneşi Sezin İlköğretim Okulu öğrencileri, “Kültürel Mirasımıza Duyarlılık” hedefli “Hitit Güneşi Anadolu Uygarlıkları’nı Aydınlatıyor” adlı bir proje gerçekleştirdiler. Proje çerçevesinde öğrenciler, Çorum ve Ankara’da arkeolojik alanları ve müzeleri gezdiler, sergi açtılar, “Hitit Gazetesi” hazırladılar ve tarihsel simgelerle ilgili iki ve üç boyutlu çalışmalar yaptılar. Öğrencileri projelerini, okulun tiyatro salonunda arkadaşlarına ve öğretmenlerine sundular. Uzun uçuşlardan önce doktorunuza danışın Hava yolculuğu ile ilgili güvenlik anlayışımız çoğunlukla kazasız belasız havalanıp, varılacak havaalanına sağ salim inmekle sınırlı. Kaygılandığımız konular genellikle gecikmek, aktarmaları kaçırmak veya bavulların kaybolması. Sağlıkla ilgili sorunlarımızı ve alınması gereken önlemleri çoğunlukla gözardı ediyoruz. Oysa son on yıl içinde hava yolu trafiğinde büyük bir değişim yaşandı. Günümüzde yılda iki milyardan fazla insan uçakla seyahat ediyor. İleri yaşta olan veya değişik sağlık sorunları olan insanlar, bebekler ve gebeler yolcuların giderek artan bir bölümünü oluşturuyor. Günümüzde Airbus A380 ve Boeing 777 LR gibi uzun menzilli uçaklar aralıksız olarak 1820 saat uçabiliyorlar. CEM SUNGUR KÜÇÜK BİR DAĞ Ticari uçuşlarda edinilebilecek sağlık sorunlarının başında enfeksiyon hastalıkları geliyor. Uçak yolculuğu demek; basıncı ve oksijen oranı düşük bir ortamda, oldukça kuru bir havayı solumak ve aynı havayı soluyan birçok yol arkadaşıyla yanyana seyahat etmek demek. Ticari uçuşlarda, uçakların içine verilen havanın yaklaşık yüzde 50’si geri dönüşümlü olarak kullanılıyor ve genellikle HEPA adı verilen, mikropları engelleyen filtrelerden geçiriliyor. Diğer yüzde 50’lik kısım ise dış ortamdan motorlar aracılığıyla taze hava olarak veriliyor. Bütün önlemlere karşın; solunum yoluyla bulaşan enfeksiyon hastalıkları önemli riskler oluşturuyor. İnfluenza, nezle ve kızamık virüslerinin ve tüberküloza yol açan bakterinin uçak yolculukları sırasında yolcular arasında yayılabildiği gösterilmiş durumda. Uçakla çok sık seyahat edenlerin grip (influenza) aşısı olması öneriliyor. Ticari uçuşlarda yolcular uçağa bindiklerinde hangi irtifada yaşıyor olursa olsunlar, bir süre sonra kendilerini küçük bir dağda yaşarken buluyorlar. Sağlıklı insanlarda bile uçuş süresi 20 saate ulaşınca yüksek irtifada hissedilen yorgunluk, baş ağrısı, sersemlik hissi ve bulantı gibi yakınmalar ortaya çıkıyor. Kandaki oksijen düzeyleri zaten düşük olan akciğer, kalp ve bazı kan hastalarında uçuşlar sırasında kandaki oksijen seviyesi tehlikeli şekilde düşebiliyor. Bu nedenle astım, kronik bronşit, amfizem gibi süreğen akciğer hastalığı olan bireylerin uzun uçak yolculuklarından önce mutlaka doktorlarına danışmaları gerekiyor. Bacak toplar damarlarında pıhtı oluşması ve bunun akciğer damarlarını tıkaması (emboli) en çok bilinen sağlık sorunu. Sekiz saati aşan uçuşlarda pıhtı oluşma olasılığı artıyor, ama dört saatlik uçuştan sonra bile risk başlıyor. Bol su içmek ve uçuş sırasında hareket etmek bilinen korunma yöntemleri arasında yer alıyor. Uçuşlar sırasında vücut boşlukları içindeki gazların miktarında yüzde 30’luk bir artış oluyor. Bazı yolcular bunu karınlarında kramplar diğerleri de kulaklarında basınç olarak hissedebiliyorlar. En büyük sorun yakın geçmişte karın ameliyatı olmuş veya sindirim sistemi hastalıkları olan hastalarda yaşanabiliyor. Gebelerin de belirli bir dönemden sonra uçak yolculuğu yapabilmeleri için doktor onayı gerekiyor. Uzun süreli uçuşlarda, şeker hastalarının kan şekerlerinin aşırı yükselmemesi veya düşmemesi için beslenmelerini ve başta insülin olmak üzere ilaç uygulamalarını değiştirmeleri gerekiyor. Bütün bireylerin, özellikle uzun uçuşlardan önce, doktorlarına danışmaları gerekiyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle