13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 28 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ Sanatçı inisiyatifleri İMÇ 5533’te Halibut balığı Merhaba İnsan olarak bu zihniyetteki adamlarla aynı toplumda yaşıyor olmaktan sıkıldım. Her fırsatta güçsüz gördüğü kadını aşağılayan, kendisini ‘imparator’ ilan eden, gücünü nereden ve kimden aldığını asla bilmediğim, TDK’de bile bir karşılığı olmayan ‘maço’ kavramının arkasına sığınan, kişilik bozukluğunu ve zavallılığını karşısındakini ezerek gösteren bir zat... Nihayet, bir kadın hem de canlı yayında bu adama karşı durdu. Milyonlar şahittir; o, kendisini korudu, boyun eğmedi, ezilmedi. Bundan sonra Yıldız Tilbe’yi neyin beklediğini ise ne yazık ki bilmiyoruz. Ve adam öylesine kin ve nefret dolu ki hâlâ ulu orta konuşuyor; “O, benim için yaşayan bir ölüdür” diyerek... Kimbilir belki Yıldız Tilbe de, Asena gibi ekmeğini kazanmak için büyük bir çaba içine girecek. Sahneye çıkıp, şarkılarını söyleyebilmek için cesur insanlar arayacak. Sonuç ne olursa olsun Tilbe’nin tavrı bu adamın karşısında bugüne dek ezilen kadınlara örnek olmalı. Zatın kendi adını verip “show” diyebildiği karşısındakine hakaret etme programı, yayından kaldırıldı. Kuşkusuz çok sevindirici bir haber... Her daim ağlamaya hazır duran yüzü, ‘kadın çiçektir’ sözleriyle duygusal bir erkek pozu çizen, popülist bir yaklaşımla yoksulluk edebiyatı yapan bu adama lütfen artık prim vermeyin. O sizden biri değil... ??? Sosyal ve siyasal sorumluluğuyla çoktandır sınırları zorluyor Vedat Özdemiroğlu. O, yaptığı işi ‘StendUp’ değil ‘Tek kişilik komiklik’ olarak tarif ediyor. Gösterilerinde ‘mazlumun silahı‘ dediği mizahla otoriteyi eleştiriyor, isyan ediyor. O, dur durak bilmiyor. Mizahı kağıttan sahneye taşıyan Özdemiroğlu, şimdi de televizyonculuğa el attı. ‘Türkçe Sözlü Hafif Komik’ adlı programına katılan konuklarıyla kendi deyimiyle ‘hoşça vakit geçirme eyleminde bulunuyor.’ Ali Deniz Uslu, Vedat Özdemiroğlu ile keyifli bir röportaj yaptı. İyi hafta sonları... Alaska yerlisi Jno Anadolu’da “Evrensel olan her şey yerelden beslenir” diyen Tlingit yerlisi Jno Didrickson, Türk Amerikan Derneği’nde açtığı sergisiyle kendi kültürünü anlatıyor. Bağımsız sanat mekânları, sivil oluşumlar, sanatçı inisiyatifleri ve kolektifler Günümüz Türk Sanatı’nın görünürlük, ESRA ve ALİÇAVUŞOĞLU tanınırlık takip edilebilirlik esraali?yahoo.com sorununun en başında yer alıyor. Sadece küçük gruplar tarafından izlenen, haberleri ya da etkinlik faaliyetleri hemen hemen hiçbir günlük yayında karşımıza çıkmayan bu oluşumların kendi içine kapalı bir alanda varoluş mücadelesini sürdürdüğünü görüyoruz. Bu türden kolektiflerin zaten kendi içine kapalı bir alanda, adı üstünde alternatif bir oluşum içinde devam etmesi gerektiğini düşünenler olacaktır. Ancak, yerleşik galerilerin, kurumsal yapılanmaların, popüler sanatçı faaliyetlerinin, kısaca manipüle edilmeye son derece elverişli sanat ortamının ancak bu oluşumların yürüttükleri etkinliklerle kırılabileceğini kim inkâr edebilir ki? Cilalanmış sanatçı ve yapıtlarının, büyük ya da piyasayı şekillendirmeye yönelik sergilerin dışında bu oluşumların günümüz sanat ortamının yaşayan en canlı organizmaları olduğunu unutmamak gerekiyor. Çoğu zaman popüler sanat mekânlarının birbiri ardına açıldığı yerleşimlerin dışında, kimi zaman küçük atölyelerde, tamamıyla kişisel çabalarla yürüyen bu oluşumların devamı için izleyici olarak bizim de büyük çaba göstermemiz gerekiyor. ile Öncü Türk Sanatından Bir Kesit ve 10 Sanatçı 10 İş (ABCD Sergileri) gibi etkinlikler düzenlediklerini görüyoruz. Bu kültürel yapılanmalar elbette yukarıda sözünü ettiğimiz oluşumlardan farklı içerikte ve eylemde. Ancak her dönemin kendine özgü oluşmalar yarattığı, kuruma ya da devlete yaslanmayı reddeden sanatçıların her zaman bir çıkış yolu aradığını gözden kaçırmamalı. KuzgunKoho Somonu klanından Tlingit yerlisi Jno Didrickson, Alaska’dan taşıdığı yerel belleğini Türkiye’de tahtaya işliyor. Sinekkuşu desenli kaşıkta ya da kartal maskesinde hep kendi yaşadığı toprakların ağacı, çiçeği, kuşu ve doğası var Jno Didrickson’un. TürkAmerikan Derneği’nde açtığı son sergisini gezdikten sonra Jno Didrickson’a sorduk, o da yanıtladı: Renk, insanlığın doğayı algılamadaki ortak aracıdır. Yeşil, kırmızı, siyah… Sizin yapıtlarınızdaki başat renkler bunlar. Bu bir zorunluluk mu, yoksa sizin seçeneğiniz mi? Bu renkler taşlarda bulunurdu; kırmızı renk “aşıboyası”ndan, maviyeşil renk bakır filizinden ve siyah renk hematit (demir minerali) ya da yanmış odundan. Bunlar, Avrupalılar ile temastan önce Alaska yerlilerinin kolayca bulabildiği, ağaca yapışan ve yağmurla akıp gitmeyen renklerdi. Avrupalılar ile etkileşimden sonra sanat değişmedi ancak bizler boya ve demir ticareti yapmaya başladığımız için kolaylaştı. Birçok değişik renk ve modern malzeme ile güncel/çağdaş çalışmalar yapan sanatçılar var ancak hepimiz geleneksel yöntemleri özgün renkleri kullanarak öğrendik. Türklerin Tlingit kültürüyle tanışmasını sağlayacak olan bu sergide geleneksel sanata bağlı kalmayı tercih ettim. Kuzgun ve halibut balığı. Özel bir imgesi var mı sizin ve halkınız için? BİLGİ AKTARIMI Kültürel hegamonyanın dışında yer almaya çalışan bu bağımsız mekânlardan biri olan Unkapanı İMÇ’deki 5533 yine kendi gibi “alternatifleri” göstermeye çalışan dokümanter bir sergi düzenliyor. Güncel sanatta sergileme, araştırma ve tartışma alanı yaratmayı amaçlayan; kütüphane, sanatçı dosyası arşivi, yeni medya ve ses yerleştirmesi gibi bölümlerinin yanı sıra vitrin sergilerinden oluşan bağımsız bir mekân olarak tasarlanan 5533, Belirli Günler ve Haftalar başlığında düzenlediği yeni sergi dizisiyle sanatçı oluşumlarını yakından tanımaya çağırıyor. Bu oluşumların bugüne değin neler yaptıklarını kaçıranlar için önemli bir sergi bu. Belirli Günler ve Haftalar sergisi mekanın yürütücülerinin sergiye katılanlara verdikleri konoviçelerle başlamış aslında haftalar önce. Sergi mekanında bunlar da sergileniyor. Her oluşumun videoları, katıldıkları sergiler, kuruluş amaçları ve misyonlarına burada ulaşabilmek mümkün. İletişimin, paylaşımın ve pratiklerin geliştirilmesini amaçlayan projeye Altı Aylık, Apartman Projesi, Artık, Atıl Kunst, Bas, Caravansarai, Daralan, Hafriyat, Galataperform, KopArt, Masa, Nomad, Pist, Oda Projesi ve Videoist katılıyor. İstanbul’da faaliyet gösteren oluşumlar mekâna bir İstanbul Panoraması ile birlikte yerleştirilmiş. Aslında serginin mekan tasarımı da tıpkı bu kolektiflerin ve sanatçı inisiyatiflerinin sürece dayalı çalışma biçimlerini görselleştirir gibi... Serginin tasarımı, bitmiş, son tuşu vurulmuş bir düzenlemeden çok izleyicinin de dahil olacağı, hatta izleyici ile bizzat çeşitleneceği bir şekilde gerçekleştirilmiş. Sergiye katılanlar bir anlamda hem kendi dillerini ortaya koyuyorlar hem de hep bir arada günümüz sanatı için ne denli önemli olduklarını vurgulayıp, bugünün sanatına değin bilgi aktarımı gerçekleştiriyorlar. Yerleşik sanat söylemine karşı duran, çoğu zaman risk alan bu oluşumları izlemek, destek vermek gerekiyor. Unkapanı İMÇ’ye bir kez de bu sergi için uğrayın. 5533 Belirli Günler ve Haftalar No:1 14.02.2009 – 28.03.2009 Adres: İMÇ Çarşısı 5.Blok no:5533 Unkapanı/İstanbul IŞIK KANSU Kabilemde, klanların ve hanelerin isimleri olarak kullanılan ve genellikle hayvan biçiminde olan simgeler vardır. Tlingit kabilesi olarak dengeyi sağlamak amacı ile 2 ana gruba ayrılırız. Bu 2 ana gruptan biri “Kartal” ya da kimi zaman adlandırıldığı gibi “Kurt”tur. Diğer grup ise benim de dahil olduğum “Kuzgun” grubudur. Kuzgun yalnızca bir simge ya da arma olduğu için değil, mitolojimizde ve efsanelerimizde büyük bir rolü olduğu için de önemlidir. Benim geldiğim yerde Kuzgun’u her gün görebilirsiniz; şehir merkezinde, deniz kıyısında ya da ormanda. Çok görülmesi Kuzgun’u Tlingit mitolojisindeki en önemli figürlerden biri yapmış. Sadece Tlingitler için değil tüm Kuzeybatı Pasifik sahili kabileleri için büyük öneme sahip olan kuzgunun sembollerine evlerin ön cephesinde, totemlerde ve tören giysilerinde rastlamak mümkün. Kuzgun bir tanrı değil ama çok güçlü bir ruh. Kuzgun hırsın, zekânın, yaratılışın ve nükteciliğin tabiatını yansıtıyor. Kuzgun yeryüzünü, denizleri, okyanusları, nehirleri yaratmış, bir deniz kabuğunun içinde insanları bulmuş ve onlara ateşi vermiştir. Bir zamanlar bembeyaz olan Kuzgun, yaratıcılarla ilgili mitlerin aksine yalancı, dolandırıcı, düzenbaz ve hırsızdır. Muziplikleri ve dili çoğunlukla başını derde sokmasına neden olan Kuzgun ne iyidir ne kötü. İnsanların çoğu gibi bu iki ucun ortasında bir yerdedir. Besin bolluğu olmayan bir yerde karmaşık kültürler oluşamaz. İnsanlar besin bulma konusunda sürekli bir kaygı taşıyorlarsa sanat ve dans için zamanları olmaz. Halibut bizim avladığımız balıklardan biridir. Ortalama 30 kg. civarındadır ama 150 kg. üzerine de kolaylıkla çıkabilir. Halibut avıyla ilgili bir efsanede, avlanan halibutun o kadar büyük olduğu söylenir ki kanoya sığmadığından balıkçı onu öldürmek için bir adaya kadar sürüklemek zorunda kalmıştır. Ölüm korkusuyla çırpınan balık kuyruğuyla yere vurmuş ve adayı ikiye bölmüştür. Halibut, somon, fok ve deniz aslanı bizim sanatımızda sıklıkla tasvir edilmişlerdir çünkü bize sürdürülebilir bir yaşam sağladıkları için onlara saygımız büyüktür. Onlar kendilerini feda ettikleri için biz yaşayabiliriz. DİRENÇ NOKTASI Sonuçta tüm bu oluşumlar resmi, bürokratik ve kimi zaman “kayırmacı” bir anlayışın hâkim olduğu kurumsal yapılanmaların karşısındaki en önemli direnç noktasını oluşturuyor. Ancak şunu da sormadan geçmemek gerek: Bu oluşumlar ticari galerilere, kurumlara direnç oluşturmak amacıyla bilinçli olarak hareket ediyor mu? Çünkü uluslararası sanat ortamına baktığımızda özellikle 60’ların sonlarında ve 70’lerde Amerika’da karşımıza çıkan bu oluşumların bilinçli bir direnç oluşturma sürecinin içinde olduklarını görüyoruz. Türk sanat tarihine baktığımızda ise uluslararası ortamda karşımıza çıkan bu oluşumlara kimi zaman benzeyen kimi zaman bunlardan tamamen farklı hareket eden örneklere rastlıyoruz. Örneğin, 1950’lerde Demokrat Parti iktidarıyla birlikte devletin kültür sanata yatırımı kestiği dönemde Ankara’da açılan Helikon Derneği gibi... 1980’lerde de özellikle devlet kurumlarının çağdaş sanata ilgisizliği nedeniyle, sanatçıların bireysel inisiyatifleri TÜRKİYE BENİM YERELİM Evrensele ulaşmada yerellik ilk adım mı, son adım mı? Herkes bir yerden başlamalıdır. En tepeden başlayanlar bulundukları konumun değerini, o konuma çalışarak ulaşanlar kadar bilmezler. Benim için yerelde çalışıp evrensel düşünmek daha önemlidir. Şu anda Türkiye benim yerelim. Burada, kültürümü ve sanatımı ilgilenenlerle paylaşmak için çabalıyorum. Yerel değerlere sahip çıkmadan, onları korumadan evrenselliğin sözkonusu olacağına inanmıyorum. Evrensel olan herşeyin yerelden beslendiğini düşünüyorum. Türkiye’de yaşayan Amerikalı yerlisi olarak yaşamak… Anadolu sizi etkiliyor mu? Hangi açıdan? Yaşadığı yer herkesi mutlaka bir şekilde etkiler, biçimlendirir ki çoğunlukla bizim doğrudan fark edemeyeceğimiz yollardan olur bu etkilenme. Bu, çocukları evlenip de onlardan ayrılana kadar ebeveynlerinin onların büyüdüğünü fark etmemelerine benzetilebilir. Eminim ki bir gün uyanacağım ve Anadolu’nun bana verdiği tüm değişimleri göreceğim. Kuzgun Izİzlenim ? ÜMRAN BULUT Mostar ve diğerleri heykeller, desenler herbiri farklı alanlardan sesleniyorlar; çığırtkanlar, vahşiler, iletkenler. İnsanın en öncelikle kendisine bakmasını kaçınılmazgereksindiriyorlar… Güleryüz’ün sanatıyla en asi içtenliğinizle karşı karşıya kalıyorsunuz. Sanatsal acı bir belletenle baş başasınız. 1905’lerde Fransız ustalarında gördüğümüz vahşice tutuma ve Alman dışavurumculara benzer bir tavır bu. Sakınma yok, kaçamak ise hiç. Görsellik olabildiğince sorgulayan biçimin sınırlarını itelemekte, dirençli. İnsanın uygarlıkla süzülememiş duygularına belki de vazgeçilemeyen hayvanımsı güdülerine göndermelerle dolu dolu. Sanatçı öncelerine göre giderek büyüttüğü tuval boyutlarında fırça izlerini, geniş yüzeyleri, taramaları, kazılmaları arttırarak sürdürmüş plastik anlatımdaki yolculuğunu. Açık koyuyu, rengi, ışığı, hareketi kendisine göre, daha doğrusu, o dışavurumun gerektirdiği biçime [email protected] Mehmet Güleryüz sergisi Canlı mı canlı, enerjik mi enerjik, asi mi asi. Duyguları etkileyecek doluluğu yaşatan bir süreçti sergiyi izlemek… Türk plastik sanatlarının çağdaş çizgisinde kuşkusuz geçmişte kalan dönüm noktalarının payı vardır. Batılılaşma hareketleri içinde sürdürülen resim öğrenimi, Sanayiı Nefise Mektebi’nin kuruluşuna ve günümüze ulaşan kısa sürede gelenekselde olduğu gibi dışında da bilinçle sürdürülen arayışlar çağdaş açılımların temelini atmıştır. Primitiflerden, D Grubu’na; avangardı önemseyenlerden günümüzün sanatına ulaşan ustalara değin, tüm moderleşme çabalarını yadsımak hiç de doğru bir yol olamaz. Bir örnek: İş Bankası Kültür Merkezi Kibele Sanat Galerisi’nde izlediğimiz son sergi, “Mehmet Güleryüz Retrospektif 19582008”, sanatına tutkuyla sarılan, hiçbir dışavurumdan ve çalışma ortamından kendini alıkoymamaya özendiren bir sunumdu. Güleryüz’ün Avrupa Bursu Konkuru için yaptığı resmi “Troleybüs Biletçisi”, “Çin Çizim Defterleri”ne kadar öylesine bir iz bırakıyordu ki, hepimizi bireysellikten toplumsala oradan insani olana savuruyordu. Bu resim ona Avrupa’da güzel sanatlar eğitimi alma yolunu açmıştı, bizleri İstanbul’da troleybüsün kullanıldığı yıllara, anılara ve onca güzelliği barındıran bu kentin o günlerdeki sevimli ve başa çıkılabilir düzenine de götürdü. Tıpkı savaşı barışı, kahreden olumsuzlukları, komiği ve trajediyi aynı zaman diliminde ve harmanlanmış halde üstelik aynı potada izlettiren diğerleri gibi anılara ve geleceğe taşıdı. Sergiden bazıları: Kendim, Salıncak, göre kullanmış. Resimlerde toplumsal oluşumların, kaygı veren, düşündüren sorgulamaların en merkezinde kuşkusuz ‘ben’ kavramı var. Aynanın bir tarafında olup bitenle sizi de buluşturabiliyorlar. Böylece kavga, dövüş, kaçamak, hırs, şiddet, cinsellik için “bana mısın?” bile diyemiyorsunuz. Çarpıklıklar biçimsel olanı da öylesine berbatlaştırmış ki, insan portresini görmek üzere arayadurun; onu istediğiniz şekilde göremiyorsunuz; portreler allak bullaklar, tuhaflar, hayvanlaşmışlar! Günümüzden çok gerilere, yüzyıllarca öncelerine gönderiliyorsunuz. Bir ara bitimsiz hayali olan algılansa da gerçekçi bir sorgulamanın kızgınlığı da koyulaşıyor. Hepsi insanın hayvani içselliğinden kaynaklı; bu açıkça işlenmiş. Bilgi dağarcığınız hepsini yaşamışcasına şunu söyletiyor: “İnsan hep aynı, hayvanımsı hali var. Kötülükler, acılar kaçınılmaz yaşanacaklar. Çaresiz kalıyorum...” hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle