Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ 7 Hayat öğretti, zaman çok şey kattı Ceyda Düvenci, kendisini mutsuz kılan kararlara imza attı, hatalar yaptı, ama hiç pişman olmadı Tescilli güzellerimizden oyuncusunucu Ceyda Düvenci, mesleğe ilk başladığı günlerde el yordamıyla yürüyordu, şimdi deneyim adlı rüzgârı almış arkasına koşuyor. Oyunculuk, sunuculuk Ceyda’ya yetmiyor. Sürekli okuyor, fotoğraf çekiyor ve sosyal sorumluluk projeleri için kollarını sıvıyor. O, sözünü asla alperturgut.blogcu.com sıkınmıyor ve hatalarından ders alıyor. Acemi yanını törpüleyip, bilinçlenmeyi başköşeye koymak için… Önce sizi ve ailenizi kısaca tanıyalım isterim. Bursa, Mustafakemalpaşa’da 16 Nisan 1977’de doğdum. Selanik kökenli aktör İsmail Düvenci ve ailesi Tekirdağlı olan müzik öğretmeni Zümrüt Düvenci’nin tek çocuğuyum. Annem henüz ilkokuldayken İngilizce dersleri almamı sağladı. Ortaöğretim hayatım ise Bursa Anadolu Lisesi’nde başlayıp İstanbul Kadıköy Anadolu Lisesi’nde tamamlandı. Ardından Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazandım. dışında eşyam yoktu. Altı ay boyunca o eve kapanmak zorunda kaldım. Dışarı çıkacak param yoktu ki... Dibe vurmuştum, aşkta beklentilerim boşa çıkmıştı, hayal kırıklıklarım çok büyüktü. Ağladım, üzüldüm ancak belki de büyümek için insanın kötü günler de yaşaması gerekiyor. İlk filminiz “Her Şey Çok Güzel Olacak”ın üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçti. Neden sizi beyazperdede göremiyoruz? Dürüstçe söylemek gerekirse bağımsız filmler için fazla popüler kalıyorum. Gişe beklentisi içindeki vizyon filmlerinde de ben yer almak istemiyorum. Derdim başrol veya çok para kazanmak değil. Artık sadece iyi bir işin içinde var olmayı arzu ediyorum. Adeta pehlivan tefrikası haline gelen “Binbir Gece” dizisinde rol almak size ne kattı? Binbir Gece, her şeyden önemlisi bana büyük bir şans getirdi. O kadar memnunum ki, üç sene daha sürse seve seve oynarım. Canlandırdığım Bennu karakterinin doğumuna 10 gün kala bebeğini yitirmesi ve ardından yaşadığı yıkım, oyunculuk açısından bana çok şeyler kazandırdı. ALPER TURGUT Ergenekon süreci ilerledikçe Uğur Mumcu’nun ‘Sakıncalı Piyade’sine ilgi de artıyor EN BÜYÜK ELEŞTİRMEN İktisat fakültesindeyken oyuncu olmaya karar vermiş miydiniz? Babam konservatuardan 1966 yılında mezun olmuş bir tiyatrocu... O, uzun yıllar ticaretle de uğraştıktan sonra emeklilik yıllarında televizyon dizilerinde oyunculuk yapmaya başladı. Henüz 18 yaşındayken, Kandemir Konduk’un yazdığı “Palavra Aşklar” dizisinde rol aldım ve böylelikle baba mesleğinde karar kılmış oldum. Öte yandan iktisat fakültesini de yarım bırakmadım ve hatta yüksek lisans da yaptım. Bunun dışında eksiklerimi tamamlamak adına oyunculuk workshop’larına katıldım, Bilgi Üniversitesi’ndeki “film okuma” atölyesine gittim ve hiçbir festival filmini kaçırmadım. Bugün en büyük eleştirmenim babamdır. Bilirim ki her üstlendiğim rolün ardından babam elinde A4 kâğıdıyla beni beklemektedir. Anneniz, siz henüz çok küçükken bir trafik kazasında gözlerini yitirdi. Bu talihsiz olayın sizin üzerindeki etkisi ne oldu? Annem kaza geçirdiğinde 31, ben ise üç buçuk yaşındaydım. O, beline dek inen saçları ve gök mavisi gözleriyle dünyanın en güzel kadınlarından biriydi. Yüzü sayısız ameliyatın ardından yeniden yapıldı. Ama o, yılmak nedir bilmez, çok güçlüdür. Hayatla barışık yaşamayı sever ve her işini kendisi yapar. Üstelik sosyaldir de... Piyano çalıyor, müzik öğretmenleri korosunda yer alıyor. Annem tam bir Cumhuriyet kadınıdır. Yaşadıklarımız bende travma yaratmadı hatta tam tersine daha güçlü, daha kararlı bir insan olmama yol açtı. Gerçeğin eli güçleniyor Sakıncalı Piyade, 60. oyununu 3 şubat günü İstanbul Kadıköy’de oynadı. Bu aslında beşinci Anadolu turnesi sürerken gerçekleştirilen bir GAMZE ara uğrak oldu. Beşinci turne kapsamında Mudanya’dan, ERBİL Denizli Simav’a kadar giden, İzmir’den geçen oyun, Ankara’ya devam ediyor. Su Gösteri Sanatları Merkezi’nin Sakıncalı Piyade oyunu Anadolu’da artan bir ilgiyle karşılanıyor. Genel Sanat Yönetmeni Orhan Aydın ile Türkiye’nin siyasi ortamında Sakıncalı Piyade’nin oturduğu yeri ve turne izlenimlerini konuştuk. Sakıncalı Piyade’yi Türkiye’de Ergenekon operasyonu sürerken gündeme getirdiniz. Türkiye’nin bu siyasi tablosu içinde oyun nereye oturuyordu? Başlangıçta nasıl tepkiler aldınız? Sakıncalı Piyade, 2008’in 12 martında yani 12 martın yıldönümünde seyirciyle buluştu. Birçok sanatçı, aydın dostumuz “şimdi zamanı mıydı” dediler önce. Ama sonra hep birlikte “evet” yanıtını verdik. Gerçek Ergenekon hikayesinin bu olduğu, bunun mutlaka oynanması gerektiği, birçok kapıyı Oyuna dönük ilginin artmakta oluşundan bahsettiniz. Bunun araladığı konusunda hemfikir olduk. Ergenekon sürecinin gelişimiyle ilişkisi nasıl kurulabilir? Başlangıçta çok Seyirciden giderek artan yoğun bir ilgi gördük. daha fazla insan, özellikle solun içinden de geniş bir kesim, Ergenekon Şu sıralar 60. oyunu oynarken 3233 bin sürecinde “derin devlet”in tasfiye edildiğine ve Türkiye’de bir “temizlik” seyirciye ulaştık. Bu Türkiye tiyatrosu için yapıldığına inanıyordu. Zamanla bu algıda farklılaşmalar yaşandı. Seyircinizde bunun yansımasını gözlemleyebildiniz mi? azımsanacak bir rakam değil, hele şu günlerde Bu yaşananlar bizim çıkış noktamızı güçlendirdi. Düzmece Ergenekon süreci, hiç azımsanacak bir rakam değil. Ülkenin ve Sakıncalı Piyade’nin elini güçlendirdi. Bu gerçekliğin elini güçlendirmesi olarak dünyanın içinden geçtiği süreçte, tüm sanat algılanmalıdır. Çünkü geçmişte yaşananlara bakıldığı zaman bugün alanları üzerinde AKP ve AB’nin yeni kirli yapılanlardan farkı olmadığını anlıyorsunuz. 12 Mart sürecinde bütün ana projelerinin yürürlükte olduğu bir süreçte, davalara bakın lütfen, örgütler üzerinden açılan tiyatro seyircisinin kendi gerçekliğiyle ana dava dosyalarına bakın. Önceden tamamen yüzleşebileceği bir oyuna seyirci olarak geliyor düzmece olarak açılır ve düzmece operasyonlar olması başka bir şeyin kapısını aralamış yürütülür, aklarkaralar, saplarsamanlar birbirine görünüyor. Bu, zamanında Halk karıştırılır ve duruşmalar öyle gider. Günümüze Oyuncuları’nın, daha sonra Ankara Sanat kadar gelen davalar vardır. Ergenekon cumhuriyet tarihindeki o çöplükteki mirası devralmış bir Tiyatrosu’nun ve Dostlar Tiyatrosu’nun bu süreçtir. Bu ülkedeki hukuk sistemi o süreci şu ya ülkede açtığı toplumcu gerçekçi oyunlar da bu şekilde tarihin çöplüğüne atmıştır ama AKP, kulvarının yeniden açılabileceği, yeniden yol onun adalet bakanı, sistem, yargı o çöplüğü alabileceği konusunda bir umut doğurdu bizim eşeleyerek, oradan Ergenekon’u çıkarmıştır. içimizde. Bu bizim elimizi güçlendirdi diyorum, 12 Mart bu ülkedeki en temel sorunların esas seyircimizin giderek fazlalaşmasını sağlayan kaynağıdır diye düşünüyorum. 12 Mart’ın durumun da bu olduğuna inanıyorum. Yeni bir üzerindeki o kara örtünün, o kara tülün düzmeceyle karşı karşıya olduğunu ve bu kaldırılması için özel bir çaba gösterilmesi düzmeceyi bu sefer AB’yle, ABD’yle beraber gerektiğine inandım sanat alanında. Onun için AKP’nin dayattığını düşünüyor. Evet, başlangıçta farklı değerlendirmeler yapıldı, de o dönemi en iyi anlatabilecek bir oyun ama onların büyük çoğunluğu ya sustu, ya da seçmeyi istedim. Sakıncalı Piyade her sözcüğü sürecin içine eklendi. Yanlış yapmışız, diye mahkeme tutanağı haline gelmiş, yaşanmış; reaksiyon gösterenleri de görüyoruz. Ben halkın sağduyusunun burada bağımsızlık, eşitlik, yargı, adalet gibi kendisine solcuyum diyen birçok insandan daha olumlu bir çizgi izlediğini tartışmalara net bir biçimde ışık tutan bir düşünüyorum. Örneklerini de görüyoruz. metin. Bu gerçekçilik üzerinden Oyunun başlangıcında çıktığımız turnede 800 kişilik salonlarda 400 kişilik söyleyebileceğimiz bir sürü şey olduğunu seyirciye oynadığımızda açıkçası bunu anlıyorduk. Hem Ergenekon süreci, hem düşündük. En temeli bizim kendimizi ekonomik krizin etkileriyle büyük bir sindirilmişlik ve korku vardı. Ancak son sorgulamamıza neden olan adalet duygusuydu. turnemizin ardından o aynı 800 kişilik salonlarda bin 200 kişinin olduğunu Çünkü gördük ki, en son AKP’nin işbaşına gördük. Aynı şehirde, aynı organizasyonlarla yapılan gösterimlerdeki bu artışın tek açıklaması insanlardaki dönüşüm olabilir ancak. gelmesiyle beraber cumhuriyeti kurum ve kuruluşlarıyla ele geçirme operasyonunun en temel yapıldığı yer, yani farklı çabaların gelip yurtseverleri, aydınları, sosyalistleri bu ülkede 12 Mart’ın kapısına dayandığı, ellerini bağlayan yer hukuk ve adaletti. Onu olmaması için bir birlik ağı örebilseydik, bir hat çözmek için çok önemli bir operasyon düzenledi AKP ve oluşturabilseydik, yani 12 Mart diktatörlüğünü içinden bir hukuk rezaleti olan Ergenekon çıktı. engelleyebilseydik 12 Eylül olmazdı. 12 Eylül, 12 Mart’ın Biz gördük ki, aslında gerçek Ergenekon’u oynuyoruz. Bütün çocuğudur; yaramaz, afacan, saldırgan... 12 Mart o çocuğun faili meçhul cinayetlerin, bütün toplumsal cinayetlerin, büyümesi için özel çabalar harcamıştır. Kahramanmaraş’ın, Sivas’ın katilleri 12 Mart’ın o karanlık 12 Eylül’ün arkasında duran siyasi güçlerin 12 Mart’ta nerede örtüsünün altında gizliydi. Bunu gördük ve bugün düzmece olduklarına bakmak gerekiyor. Resmi tarihten de farklı Ergenekon dosyası olarak süren o dosyanın karşısında böyle kaynaklardan da aynı kapıya çıkarız, aynı generaller ve gerçek bir metinle çıkmış olduk. çevresindeki faili meçhul cinayetleri işleyen çeteler. Bunu Uğur abi (Mumcu) çok güzel tanımlıyor oyununda, belgelerini 12 EYLÜL, 12 MART’IN ÇOCUĞU sunuyor. 12 Mart’ın içinde odaklanan yapılaşmaların bugün hâlâ 12 Mart “tüm kötülüklerin anası” diyorsunuz, peki ya 12 düzmece Ergenekon dosyasında şu veya bu biçimde isimlerinin Eylül? geçiyor olması bizi düşündürmelidir. Öyle, bence 12 Mart olmasaydı, bizler bu ülkenin MESLEĞİME İHANET ETTİM Oyuncu Kaan Girgin ile genç yaşta evlendiniz ve kısa bir süre sonra da boşandınız. Yanlış bir karar mıydı? Bilinçsizdim, hata yapıp yanlış bir karar aldım ve evlendim. Mutsuz bir evlilikti. Ancak yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım, hayat öğretti ve zaman bana çok şey kattı. Çok güçsüz kaldığım anlar da oldu. “Beni öldürmeyen şey güçlendirir”... İnsan yaşadıkça daha mantıklı hareket edebiliyor. Keşke dediğiniz herhangi bir şey... Oyunculuğumun ilk yıllarında mesleğime ihanet ettim ve kendime hiç dikkat etmedim. Büyük bir bencillikle yedim, içtim ve 20 kilo aldım. Düşünün üstelik Türkiye 3. Güzeli seçilmiş bir kişiydim ve kapılar benim için ardına dek açılmıştı. Sonra silkelendim, diyet yapmaya karar verdim. Eski formuma tekrar kavuşabilmem uzun zaman aldı. Hayat her zaman güllük gülistanlık değil. Aynen öyle... Örneğin 22 yaşındayken hiçbir işim yoktu ve dolayısıyla beş parasızdım. Bir ev kiralamıştım, bir halı, bir de çamaşır makinesi Halkın sağduyusu Dolu salonda sahneye çıkmak muhteşem Yıllar önce Şebnem Dönmez’den “Sabah Şekerleri”ni devralmıştınız. Sanırım oyunculuk kadar sunuculukta da iddialısınız... Sunuculuk, 15 yıldır yaptığım bir iş. Canlı yayın sırasında en kötü şeye dahi hazırım. İnanıyorum ki; her koşulda bu işin altından kalkarım. Ya tiyatro? BKM’de sahnelenen “Sürmanşet”te oynuyorum. Sürmanşet, cesur bir politikdrama ve her hafta tamamen dolu bir salonda sahneye çıkmak muhteşem bir duygu... Altı ay önce işadamı Engin Akgün ile evlendiniz... Engin, benim altı yıllık arkadaşım ve sırdaşımdı. Aslında o, benimle evlenmeyi çok önceleri aklına koymuş ve evlenme teklifi için oturup hazırlanmış. Doğru zamanda tek taş yüzükle çıktı karşıma ve ben bu güzel teklife hayır diyemedim. Flört bile etmeden evlendik. Engin’in annesi ve babası sağır ve dilsiz... O da benim gibi ailesine karşı çok duyarlı... Engin, bana “Sen mesleğin ve doğacak çocuklarımızla ilgilen, gerisini bana bırak” dedi. İnşallah bu sene çocuk istiyorum. En büyük hobiniz nedir? Özellikle son üç yıldır fotoğrafa büyük merak sardım. Analog fotoğraf makinelerini kullanmayı, karanlık odada film yıkamayı seviyorum. Dijital zor geliyor, alışmaya çalışıyorum. Manzara çekmek bana göre değil. Çiçek satan yaşlı bir teyze ve sokak çocukları... Bu işin keyfi insanları habersiz fotoğraflamakta yatıyor. Bunun dışında en büyük zevkim okumak ve tabii ki film izlemek. Evimde üç bin kitabım, yüzlerce DVD filmim var. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorsunuz... Evet, “Sağlıklı Toplum İçin Sağlıklı Kadın” kampanyasının “Kadın Sağlığı Gönüllüleri” komitesindeyim. Kadın sağlığı ve eğitimine büyük önem veriyorum. Çünkü kadınların evin direği olduğuna inanıyorum ve bilinçlenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Daha önce de Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV) “Okuyorum Oynuyorum” projesi kapsamında, çocukların sokak tiyatrosunda hünerlerini sergilemeleri için onlara gönüllü yönetmenlik yapmıştım. C MY B C MY B