Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi İnek gözlü desem bir kadına Hakaret sayar bunu, gücenir Oysa o mahzun bakışlı gözleri ineklerin O iri gözleri nasıl da güzeldir.. (İneklere Övgü’den) ATAOL BEHRAMOĞLU Davos’ta çevrecilerin ahlaksız ödülü! Bu yıl bir hafta boyu süren oylamaya internetten 10 bin 331 kişi katıldı. Altın işletmecisi, kollarını Türkiye’ye de uzatan Newmont Mining ve Bernischen Kraftwerke (BKW) bu yılki ödülün sahibi oldu! Davos Dünya Ekonomik Forumu (WEF) dünyanın dört bir yanından bakanlar, bankerler, sömürü düzeninden yana güçlerin Geleneksel olarak METE dayanışmasıdır. istakoz ve havyar yenilip vur patlasın çal KIZIK oynasının yanında, nasıl daha fazla kar edebiliriz, nasıl birlikte daha iyi ticaret yapabiliriz derdindeki firma, şirket temsilcileri ve bürokratların buluşmasıdır Davos toplantısı aslında... Bu yıl kriz nedeniyle 40’a yakın ülke temsilcisi, bin dört yüz dolayında ekonomistin katıldığı zirveye Türk medyasında yansımayan farklı bir gözle bakalım isterseniz. Aralarında kötü şöhret sahibi firma ve temsilcilerinin de yer aldığı Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) Davos toplantılarının müdavimlerini oluşturur. Her şirket üye olamaz. WEF’e üyelikte firmalar için yıllık 1 milyar dolar ciro, bankalar için 1 milyar dolarlık sermaye birikimi koşulu aranır. Yıllık üyelik ödentisi 37 bin 600 dolar. WEF üyeleri arasında bin büyük ÇUŞ bulunuyor. Bunlardan 500’ü dünyadaki toplam ticaret cirosunun yarısını gerçekleştiriyor. Buna karşın yarattıkları istihdam ancak yüzde bir düzeyinde. Forum katılımcıları ve destekçileri “Davos ruhu” olarak aralarındaki işbirliğini tanımlıyor. Öte yandan bu Davos ruhuna karşı olanlar da var. Her ne kadar Türk medyası forum karşıtlarını ciddiye almasa da Davos buluşmasının diğer kesimi de zirve karşıtlarıdır. AntiDavosçular oyun bozanlardır. Bundan ötürü 2003 yılından beri deniz yüzeyinden bin 600 metre yükseklikteki bu kayak köyüne girmeleri kesinlikle yasaktır. Çünkü eylemcilerin “dahiyane” fikirleriyle güvenlik güçleri başa çıkamamaktadır. Nasıl mı? Tanık olduğum bu eylemi Outİn Beyaz Atlı Prens OUT Beyaz Eşyalı Prens İN DüşünWorld Bi ses duydun mu?. Yoo.. Adiler gene düşünüyo!.. Espirisentır anlatayım. 2002 yılında Davos zirvesinde göstericilerin köye girişine sadece 15 kişilik temsilci gurubuyla izin verildi. On bine yakın protestocu sokulmadı. Emniyet müdürü pazarlıklar sonucu 15 km uzaklıktaki bir çiftlik evi çevresinde eylemci kampına izin verdi. Bunun üzerine hemen çadır kent oluşturuldu. Güvenlik güçleri yine de asfalt yolu tamamıyla kontrol altında tuttu. Eylemciler yeni planları devreye soktu. 500 kişilik kayakçı gurubu oluşturuldu. Greenpeace ve eylem komitesi Basel’den bir konteynır dolusu kayak malzemesi getirdi. Ertesi sabah, zirvenin ikinci günü, Davos’u çevreleyen altı dağdan kayarak inen 500 eylemci toplantıyı bastı. Şirket temsilcileri protesto edildi, küresel sömürüye ve doğanın kar için talan edilme politikalarına dikkat çekildi. İşte “Kayakçı Mafalda” böylece bir yaşayan simge olur Davos’ta. SAKINCALI BASIN İşte o tarihten beri Davos’a zirve süresince 4 gün boyunca hiç kimse davetiyesiz giremez. Böylesine demokratik ortamda “Davos ruhu” yaşanır... Çünkü toplantıyı izleyecek muhabirler bile aylar öncesinden akredite olmalıdır. Hatta “sakıncalı” basın görevlileri bu toplantıları izleyemez. Bizim basının da öve öve bitiremediği “Davos ruhu” tuz ruhudur karşı sesler için... Geçen yıl, Türkiye’nin zirvenin son gününü üstlenmesi çok büyük başarı ve itibar olarak yazıp çizilmişti. Oysa üstlenilen görev, kapanış eğlencesinde konuklara döner kebab sunmak ve törenin müzik kısmını üstlenmekti. Tabii bunu yazan kalemlere rastlanmadı. Son yıllarda artan tepkiler ve kötü imajı nedeniyle bu toplantılara basın, bilim, kültür ve müzik dünyasından tanınmış isimler de çağrılıyor. Geçen yılın şeref konuğu Şili’deki solcu Allende iktidarının devrilmesinde ve İtalya’da Gladyo yapılanmasında önemli rol oynayan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’di. Bu kanlı elin de katıldığı toplantıların bu yılki davetlileri arasında Fazıl Say da vardı ne yazık ki... Keşke aynı tarihte Belem’de yapılan Dünya Sosyal Forumu’na katılsaydı sanatçımız... Gelelim önemli bir ayrıntıya. Küreselleşme karşıtı gruplardan ATTAC’tan Alexis Passadakis, “Orada toplanacak kişiler, küresel mali krizin oluşmasında öyle ya da böyle etkili olmuş kişiler. Toplanıp, gereken paranın zaten yıllardır dünya ekonomisinin yükünü sırtında taşıyan halkın cebinden çıkması için çözümler arayacaklar” diyerek manzarayı özetliyor. Davos protestocuları arasında iki gurup var; diyalogcular ve uzlaşmazlar. Aralarında ATTAC, Greenpeace’ninde yer aldığı bazı kuruluşlar, küresel sömürününün temsilcileriyle “diyalog”dan yana. Ancak Davos forumunda konuşabilmek için 11 bin avro ödemek zorundalar. Greenpeace liderlerinden Gerd Leipold, İsviçre’nin WOZ gazetesine verdiği demeçte şöyle açıklıyor: “Diyalog; protesto eylemlerimizin bir parçasıdır. İki yıl önce Mc Donalds şubelerinde gösteriler düzenledik. Tavuk kılıfları giyerek protestolarda bulunduk. Çünkü Amazon bölgesinde kesilen ağaçların yerine dikilen soya çekirdeklerinden tavuk yemi yapıyorlardı. Bunun üzerine Mc Donalds bizle işbirliği yaparak tahıl firmalarına baskı yaptı ve sonucunda Amazonların bir bölümü kurtuldu. Mc Donalds işbirliği olmasaydı bunu başaramazdık.” Diger bir gurub “WEF’çilerle diyalog kapitalizmle uzlaşmak demektir. Uzlaşma yok, kapitalizmi yıkmak gerekir!” diyenler. Bu kesim anarşist, sosyalist, radikal çevreci, sol ökonomist ve antikapitalist guruplardan oluşuyor. Bu çevrelerin oluşturduğu “Başka bir Davos” platformu ise durumu şöyle özetliyor : “Dünyadaki yoksulluğun adaletsizliğin, sömürünün temsilcileri yine Davos’ta buluşuyor. Kendileri tarafından yaratılan küresel ve yerel krizlerin faturasını kısa ve uzun vadeli projeleriyle halklardan çıkartmak istiyor. Bu çok büyük soygun ve hırsızlık çetesine karşı çıkıyoruz. Onlarla uzlaşmayı, masa başına oturmayı ret ediyoruz.” BeterUs ? Beyaz eşya beyaz eşyaya baka baka kararır.. ? Yalnız beyaz eşyayla yaşanmaz.. ? Beyaz eşya insanların despotudur.. Türkiye bunları konuştu Ben de isterim..Hani bana hani bana.. Ne lan bu?!.. At at biraz daha at.. Bizi de gör hoop!.. Çaktırma.. Pandora’nın Kutusu Kömür, bulgur, şeker, beyaz eşya, mobilya... SUS PAYI SADAKASI Manzara böyle. Diyalogcular da uzlaşmazlar da, tepkilerini her yıl zenginleştirerek sürdürüyor. İsviçre Greenpeace ve EvB örgütünün “Küresel Kamu Gözü Ödülü” bu yıl dokuzuncu defa verildi. WEF katılımcıları arasındaki “en ahlaksız, çevre ve sosyal yapıyı bozan şirket”, ödülü hak ediyor! Bu yıl bir hafta boyu süren oylamaya internetten 10 bin 331 kişi katıldı. Altın işletmecisi, kollarını Türkiye’ye de uzatan Newmont Mining ve Bernischen Kraftwerke (BKW) bu yılki ödülün sahibi oldu! ABD firması Newmont Mining Gana’da dağları tepeleri altın için delmeye hazırlanıyor. Altın uğruna 11 bin kişi yerlerinden yurtlarından edecek, siyanürü doğaya bırakacak. Şimdiden bazı zengin köylülere sus payı sadakası veriyorlar bile. Diğer ödül sahibi İsviçre firması kömürden elektrik üretecek, soluk almamız güçleşecek... Hemen aklımıza bizdeki o melun şirketler geliyor değil mi?.. metekizik@cumhuriyet.com.tr Fiks mönü ? Terbiyeli Deve Hörgücü ? Seçmen Usulü Sandık Kebabı Petşop Off the record ? Seni seviyorum.. ? Ben de seni.. ? Ödeştik.. Misafir çizer Cihan Demirci Seçimin ‘bir asır’lık adayı 98 yaşındaki Tayyib Baran, 28 yıldır oturduğu muhtarlık koltuğunu kaptırmamak için yeniden aday. Fotoğraf: ŞAHAP AVCI Bugünlerde ortalık, “hizmet aşkıyla” yanıp tutuşanlardan geçilmiyor. Siyasete ucundan kıyısından bulaşan herkes koltuk kapma uğraşında. Belediye başkanlığı olur, meclis üyeliği olur, daha olmadı muhtarlık olur... Ne olduğu fark etmez, yeter ki memlekete hizmet edebilecek bir koltuk olsun da!.. Zaten o koltuğa bir kez oturan, bir daha da kalkmak bilmiyor. Yerini birilerine devretmek isteyen, sıranın başkalarına geldiğini düşünen hiç yok. Bu anlamda yakın geçmişe yönelik hafızamızı yokladığımızda, ışıklar içinde yatsın, bir tek Erdal İnönü geliyor akla. Partisinin genel başkanı, üstelik iktidar ortağı iken siyaseti kendi isteğiyle bıraktmıştı. “Anılarımı yazacağım, bilimadamlığıma geri döneceğim” diyerek, koltuğun “reddedilebilir” bir makam olduğunu göstermişti. Ancak koltuğa yapışanlar, nedense bu mesajı görmek istemedi. Seçim üstüne seçim yitiren, hatta partisini meclis dışında bırakanlar “ille de ben başkan olacağım” demekte bir sakınca görmedi. Zaten Fikret Kızılok’un oldukça manidar biçimde “Demirbaş” adını verdiği şarkısı, siyasetin kamilmasaraci?gmail.com HAKAN DİRİK hep aynı yüzlerin tekelinde olduğunu anlatmıyor muydu: “Süleyman hep başbakan, başbakan hep Süleyman” “Süleyman”ın yerine dilediğiniz ismi koyun, durum pek değişmiyor. Demek ki bu topraklarda, koltuk ancak ölüm gibi doğal nedenlerle veya daha büyüğüne oturmak için başkalarına devredilebiliyor. Ne yazık ki bu “hizmet aşkı”, makam ister küçük olsun ister büyük hiç değişmiyor. Bunun örneklerinden biri İzmir Aliağa’da yaşanıyor. Yalı Mahallesi’nin “1 asır” yaşındaki muhtarı Tayyib Baran, “Kefene kadar göreve devam” diyor. 29 Mart yerel seçimlerinin belki de en yaşlı adayı Tayyib Baran. Tam 98 yaşında. Osmanlı’nın son günlerinin canlı tanığı. İroninin bu kadarı belki fazla, ama gerçek şu ki, Padişah’ı eleştirerek başlıyor söyleşimiz. “Memleket işgal edilirken Sultan Vahdettin hiçbir şey yapmadı” diyor: “O zamanlar toplum içine kapanıktı. Padişah, ‘İstanbul’a dokunulmasın da isterse, tüm memleket yansın’ diyordu. Zulüm almış başını gidiyordu. Diyarbakır’a Rumların indiğine bizler tanık olduk, Padişah hiçbir şey yapmadı. Ama Atatürk, yeri cennet olsun, geldi ve yurt için çalıştı.” 1911 Diyarbakır doğumlu Tayyib Baran. Cumhuriyetin ilanına da tanıklık etmiş, doğal olarak. Söylediğine göre Atatürk’le de anıları var. 1960’larda yolu Aliağa’ya düşmüş ve devamında burada kalmış. Son 28 yıldır da Yalı Mahallesi’nin muhtarlığını yapıyor. 29 Mart’ta yeniden aday. Yeniden seçileceğine kesin gözüyle bakıyor. Rakiplerinin sayısı fazla, ama ona göre rakibi hiç yok. Onların çıkardığı “Artık yaşlandı, yürüyemiyor” gibi dedikodulara kulak asmadığını söylüyor: “Hepsini cebimden çıkarırım. Karşıma kim çıkarsa çıksın, bana göre rakibim yok. Bütün mahalle beni seviyor. 28 yıldır erken gelir muhtarlık büromu açarım. Gelen de her zaman beni yerimde bulur. Önemli olan insan sevgisi ve insana hizmet.” Yeniden aday olmasını garipseyenlere anlam veremiyor Tayyib Baran, ama rakiplerine gözdağı vermeyi ihmal etmiyor: “Mezara kadar, kefene kadar muhtarım!” Yeni İnsan Yeni Sinema’nın 22’nci sayısı çıktı “Bütün sanatlar, sanatların en yücesi olan yaşama sanatına hizmet ederler.” (B.Brecht) Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 22’nci sayısı (Kış 0809) yayımlandı. Oldukça yoğun ve üretken bir sezon geçirmekte olan Sinemamız 2009’a Neler Devrediyor başlıklı genel bir değerlendirmenin ardından Antalya, Bursa ve Selanik film festivallerinin değerlendirildiği Festivallerden kısmına, oradan Mustafa ve Osmanlı Cumhuriyeti’nden Sonbahar’a Felaketin Eşiğindeki Ülkede Sinema Ne Anlatıyor başlıklı bölüme geçiliyor. Akademi’nin Gündemi Nuri Bilge Ceylan sineması ile televizyon dizilerinde mahalle ve yoksulluk temasını ele alan yazılardan oluşuyor. Bu bölümde Özcan Alper ile Sonbahar, Yeşim Ustaoğlu ile Pandora’nın Kutusu filmleri üzerine söyleşiler de yer alıyor. Yeni İnsan Yeni Sinema’nın bu sayısında Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) sinema topluluğunun ortak çabasıyla Özgür E.Arık’ın yönetmenliğini üstlendiği, Hırant Dink’in anlattığı bir öyküden yola çıkılarak yapılan bir kısa film olan Kertenkele üzerine yazı ve söyleşi yer alıyor. Dergide Latin Amerika ve Küba sinemasıyla ilgili çeviri yazılar, Gomorra ve Quantum of Solace filmlerinin eleştirileri ve Vedat Türkali’nin sinema serüveniyle ilgili yazılar var. Dergide son olarak NHKM bünyesinde çalışmalarına başlayan Nazım Hikmet Akademisi’nin kuruluş manifestosu ile Nazım Hikmet’in vatandaşlığının iadesi konusunda NHKM tarafından yapılan basın açıklamasını bulabilirsiniz. Yeni İnsan Yeni Sinema’nın arka sayfası set emekçilerinden yaşamını kaybeden Tülay Ergeldi ve Zehra Sezgin’in anısına adanmış. C MY B C MY B