Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Herkesin bir ilk tokatı vardır’ Işıl Özgentürk Film Atölyesi’nin hazırladığı 13 kısa filmden oluşan İlk Tokat projesinin özel gösterimi Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapılacak. Projenin amacı herkesi ilk tokatıyla yüzleştirebilmek. zaten. Ben sokak tiyatrosundan geldiğim Işıl Özgentürk Film Atölyesi, yedi yıldır için farklı projeler de geliştiriyorum. sinema üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bunlardan biri de kahve timleri. Kahvelerde Atölyede yaş ya da bu filmi göstermek ve herkesten de kendi meslek sınırlaması ilk tokatlarını anlatmalarını sağlamak yok. Öğrenmek ve bu istiyorum. Bu projeyi bilen okurlarım da öğrendiklerini hayata maille ulaştılar bana. İlk tokat öykülerinde geçirmek isteyen tüm buradan da beslenmek ve seçtiklerimi sinema tutkunlarına kurgulamak istiyorum. Atölye olarak açık. Ancak devamlılık esas. Çünkü bilgiler diyoruz ki: Herkesin bir ilk tokatı vardır. kitapların yanı sıra deneyimlerle de Hadi sende bunu yaz ve filmini yapmaya destekleniyor. Kaçırmak demek, uzun bir çalış. bölümü atlamış olmak demek bir anlamda. Projenin bir iyi yanı da insanların ilk Çünkü bilginin kolaycı yoldan, hap gibi tokatlarını yutularak paylaşırken verilmesine onlarla karşılar. yüzleşmesi... Kadıköy Anlatırken Belediyesi’nin ağlayanlar dahi yer sağladığı oldu. Meğer atölyede her bizim ne kadar şey imece çok ilk usulü ilerliyor. tokatımız Yedi yıl içinde varmış. Türk 125 kişi toplumu gerek geçmiş bu aile, gerek okul atölyeden. gerekse iş Hâlâ devam Bilgi için: 0 216 368 60 89, 0 532 282 20 40, yaşamında edenler, ayrılıp isilozgenturk@gmail.com tokat yiyen bir yolunu toplum. Proje değiştirenler, işte tam bu çalışmalarını açıdan çok önemli. Hikâye anlatmak o sürdürenler de var tabii. Bu yıl ise 1017 kadar da zor bir şey değil. Yeter ki Ekim tarihleri arasında 46’ncısı yüzleşmeyi kabul edelim. Tabii bir de düzenlenecek olan Antalya Altın Portakal kalabalıklarla paylaşabilelim. Yavaş yavaş Film Festivali’ne 13 kısa filmden oluşan İlk kendimizi bağışlarken, başkalarını da Tokat projesiyle katılıyor atölye. Hedef ise bağışlama kabiliyetimiz olduğunu herkesi kendi ilk tokatlarıyla yüzleştirmeye görebilelim. itebilmek. Işıl Özgentürk’le hem İlk Tokat’ı hem de film atölyesini konuştuk. “Herkes film yapabilir” dediği atölye üzerinden verdiği mesaj net Özgentürk’ün: “İçinizde belki de sinema gözü olan vardır. Alın kameranızı çekin. Her şeyden önemlisi meraklı olun. Hayat merakla beslenir.” 3 EKİM 2009 CUMARTESİ 7 Kenan Ece: ZUHAL AYTOLUN Aşk hikâyesi beni çok etkiledi Kenan Ece, Sevdaya Durmak filminde Esma’nın sevgilisi Mustafa rolünde. Ece’ye öncelikle oyunculuk eğitimi için neden Amerika’yı tercih ettiğini soruyoruz. Oyunculuğa merakının çocukluktan itibaren olduğunu ancak ailesinin pek istemediğini anlatıyor. Liseden sonra ekonomi ve tiyatro eğitimi için gitmiş Amerika’ya. Daha sonra İrlanda’ya taşınmış ve iki yıl boyunca finansman analistliği yapmış. Ancak bu süreçte oyunculuk dersleri almaya devam etmiş. Bu sırada bir ajansın kendisiyle bağlanyı kurmasıyla kamera önü macerası başlamış Ece’nin. Sonrasında İrlanda Devlet Tiyatrosu’nda çalışmış. Ve Türkiye’ye dönmüş. Bu ani dönüşün nedeni ise Türkiye’de oyunculuk açısından daha fazla fırsat olmasıymış. “Buraya geldiğimde teklifler gelmeye başladı. Yurt dışında oyunculuk yaparken sık sık çalışamıyorsunuz ama Türkiye’de iş bulmak daha kolay oluyor.” Dil açısından mı yoksa tip açısından mı daha zor yurtdışında diye sorduğumuzda “Her ikisi de” diye yanıt veriyor Ece. “İngiliz ya da İrlandalı olarak kasta giremiyorsunuz tabii ki. Daha çok Ortadoğu ya da Akdeniz tiplerine uygun görüyorlar. Ne kadar temiz konuşsanız bir İngiliz gibi olmuyor” diyor. Yurtdışında ısınma turlarını oynadığını ve artık 90 dakika sahada olmak istediğini söylüyor Ece. Kahve timleri kurulacak Bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne katılıyorsunuz bir projeyle. İlk Tokat’tan bahseder misiniz? Antalya’da ilk defa gösterimini yapacağımız bir ortak proje bu. 13 kişi kendisine ait filmlerini çekti. Geçen yıl tahtaya bu yılki projemiz “İlk Tokat” yazdığımda herkes şaşırmıştı. Oysa hepimizin hayatında bir ilk tokat vardır. Bu sert bir tokat olmak zorunda değil. Yüzleştiği gerçek ya da yaşadığı üzüntü olabilir belki de. Sonra hikâyeler akmaya başladı. Herkes kendi hikâyesini anlattıktan sonra çekimin hikâyenin sahibi tarafından yapılması öngörüldü. Atölyede ilk tokat hikâyelerimizi paylaştık, seçilenleri senaryolaştırdık ve çekimini yaptık. Bu 13 hikâye özel bir montaj tekniğiyle bir araya getirildi. Bizi en çok zorlayan ise içerik oldu. Çoğu okulda geçiyor hikâyelerin; öğretmen dayakları, haksızlık, yoksul çocuk olma duygusu ya da bir oyuna seçilememek. Okul hayatı yaşamımızda ne kadar etkiliymiş, onu gördük. Antalya’dan sonra başka yerlerde de gösterimi yapılacak mı İlk Tokat’ın? Bir çok üniversitede de gösterilsin istiyoruz. Antalya’nın da bir amacı bu Karadeniz yağmurlarında tanıdık bir Genç oyuncular Tuba Büyüküstün ve Kenan Ece’nin başrolünü paylaştığı Sevdaya Durmak’ın setine konuk olduk. Büyüleyici Karadeniz coğrafyasında çekimleri süren film din nedeniyle kavuşamayan âşıkları anlatıyor. Türk sinemasının duayenlerinden Yusuf Kurçenli, genç ve usta oyuncu kadrosuyla dokunaklı bir aşk hikâyesine imza atıyor. Sevdaya Durmak 19’uncu SİNEM geçiyor. Osmanlı, DÖNMEZ yüzyılda yasal düzenlemelerle Hıristiyan tebaayı Müslümanlarla eşit hale getirince kilise, gizli Hıristiyanların dinlerini açıklamasını istiyor. Ancak aşk hikâyesinin kahramanlarından biri Hıristiyan ve sevgilisi bu durumu bilmiyor. Filmde Tuba Büyüküstün “Esma” karakterini canlandırıyor. Kenan Ece ise sevgilisi gizli Hıristiyan “Mustafa”yı. İkiliyle Rize’de Sevdaya Durmak filminin setinde konuştuk... Büyüküstün, sinema filmi olarak bunun henüz bir başlangıç olduğunu, kesinleşmiş teklifler olmasa da bu iyi başlangıcın rüzgârıyla pek çok iş yapabileceğine inanıyor. Büyüküstün 2003 yılından beri dizilerde rol alıyor. Ama üçüncü dizi projesi olan Ihlamurlar Altında’nın sonunda karar vermiş oyunculuğa. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Kostüm Tasarımı eğitimi alan Büyüküstün’e neden bu kadar beklediğini soruyoruz, bir idrak ve karar sürecinden sonra kararını verdiğini anlatıyor: “Oyuncu olmak planlarım arasında yoktu. Dolayısıyla bu fırsat karşıma geldiğinde, birden kendimi bu ortamın içinde bulduğumda düşündüm. ‘Oyunculuk hayatımın bir evresini mi oluşturacak yoksa hayatımın bir parçası mı olacak?’ sorularını sordum kendime. Ihlamurlar Altında bitince bu işi yapmak istediğimi farkettim. Oyunculuğun beni çok mutlu ettiğini anladım.” öykü Büyüküstün’ün şu an belli olan projesi yine bir Tomris Giritlioğlu yapımı. “Benim Küçük Meleğim” adlı ünlü “My Fair Lady” filminin bir uyarlaması olacak dizide bir çingene kızını canlandıracak. Büyüküstün, oynadığı bütün rollerin kendisi için farklı olduğunu da ekliyor: “Dışardan bakıldığında benzer geliyor ama benim için hepsi çok farklı birbirinden. Her biri için ayrı ayrı hissediyorum, çalışıyorum, her biri de bir karakter olduğundan aslında aynı değiller.” Fotoğraf: SERKAN YILDIZ Başka biri olamam Sevdaya Durmak filminde Büyüküstün büyük bir aşkla seven bir genç kızı canlandırıyor. Esma’nın aşkının engeli din. Büyüküstün’e bu rolü nasıl içselleştirdiğini sorduğumuzda, “Hikâye çok büyüleyici. Bir efsaneyi dinlerken efsane haline gelmek. Benim bu filmle ilgili cümlem bu. Bir efsaneyi dinliyor ve kendisi o efsane oluyor.” Büyüküstün bir yandan da resim yapıyor. Kendisi için bu hobisinin çok büyük bir keyif olduğunu anlatan oyuncuya sergi açmayı düşünüp düşünmediğini sorduğumuzda, “Neden olmasın?” diyor: “İstiyorum çünkü resim de heykel de benim eğitimimin içindeydi. Şu anda da içimdekileri paylaşıyorum resimleri de paylaşmak güzel olacak.” Büyüküstün kendi halinde bir hayat sürüyor. Magazine bulaşmıyor. Yine de karşı taraftan durmadan dürtükleniyor deyim yerindeyse. İki yıl üst üste aynı bikiniyi giydiği için eleştiriliyor. Bununla nasıl başa çıktığını sorduğumuzda Büyüküstün, “Aynı mayoyu giymişim ne güzel!” diyor. Bu konuda yapabileceği bir şey olmadığını, bunu reddetmek gibi bir imkânı olmadığını, kendisi olmaya devam etmeye çalıştığını anlatıyor: “Hikâyeler yazıyorlar bir de. Ama ben başka biri olamam. Başka biri olmayı seçersem o zaman olduğum şeyi kaybederim.” “O yüzden mi yanıt vermiyorsunuz” diye sorunca, “Söyleyecek bir şey yok ki aslında. Bazı sorular, durumlar var kendi kurdukları hikâyeyi soruyorlar. Yanıt yok. Gerçekten yok” diyor. Sinema sokak çocuğudur Bu yıl atölyenin yedinci yılı. Neler var gündeminizde? “Herkes film yapabilir” başlıklı sinema atölyemiz, Türkiye’deki uzun vadede yaşayan, özgün eğitim veren yerel yönetime bağlı tek atölyedir. Sinema eğitimi, bilgisi, duygusu, senaryo yazımı bir çok insanı ilgilendiriyor ve gerçekten de çalışmalar çok parlak sonuçlar da doğuruyor. Bir döküm yaparsak, atölyemiz 2005 Antalya Film Festivali’nde film gösterimi yaptı. Savaş ve barış karşıtı filmlerdi. Daha sonra 2006 Kars Film Festivali ve 2007 İpek Yolu Film Festivali’nde gösterildi. 2007’de Uçan Süpürge’de hem senaryo yarışmasını kazanan 2 filmi çektik, hem de 2008’de gösterimini yaptık. Aynı yıl atölyede yapılmış 13 filmin özel gösterimi yapıldı. Gerçekten herkes sinema yapabilir mi? Bu atölyede istedim ki her yaştan ve her meslekten insan cesurca kapıdan içeri girebilsin. Çünkü bir korku var. Ama benim 70 yaşında öğrencim var. Bu atölyelerle beraber pek çok kişinin hayatının da değiştiğini biliyorum. Zaten beni de yedi yıl boyunca her hafta sekiz saat ders vermeye iten de böyle bir tutkudur. İnsanların değiştiğini, içlerinde kalmış şeyleri gerçekleştirdiklerini görmek... Artık herkes kısa film yapmak için bir çaba harcıyor. Çünkü kısa film bağımsızdır, muhaliftir. İyisiyle kötüsüyle yapılsın, bu konuda bir gelişme sağlansın. Üniversitelerin ilgili bölümlerindeki öğretimi nasıl buluyorsunuz? Gözlemim daha modern ve çağdaş bir eğitime ihtiyaç olduğu yönünde. Çünkü üniversiteler marjinal çılgın ve yaratıcı fikirlerin oluşabileceği ve bunların kabul görebileceği kurumlardır. Üniversiteler var olanı kabul etmez, üste atlamaya çalışır. Hele de sinema, heykel, resim gibi dallarda biraz daha anarşiye izin verilse çok iyi olur. Peki ya öğrenciler? Sanat insanları değiştirmek için yapılır. Bunu yaparken de kendin değişirsin. Genç insanlara kızmıyorum. Sadece tembel ve meraksız buluyorum. Onları suçlayamam, çünkü bu hale getirildiler. Medyanın Türk sanatına ve eğitimine verdiği zarar büyük. Medyada ne yazık ki bir kaç kişi dışında ne doğru dürüst edebiyat ne de film eleştirmeni var. Türk medyası apolitik olanı destekleme yoluna girdi. Sinema bir sokak çocuğudur, o kendini biraz koruyabildi. Ama edebiyat ehlileştirildi. Yine de hayatı merak edenler var. O yüzden meraklıysanız bir atölyeden içeri girin, merakınızı gıdıklayan güdüleri harekete geçirin. Sette çok mutluyum Amerika’da da İrlanda’da da en çok tiyatro oyunlarında rol almış Ece. Gönlünde yatan aslanın tiyatro mu olduğunu sorduğumuzda, “Oyunculuğa tiyatro tarafından ilgi duyduğum için evet diyebilirim. Sinema oyunculuğundan da çok keyif alıyorum ama tiyatroda çalışmak istiyorum” diyor. Masumlar dizisini sorduğumuzda çok güzel bir çalışma olduğunu ve evindeki iki DVD’yi arada bir misafirlerle birlikte izlediklerini söylüyor gülerek Ece. Dizinin yayınlanmamasının da bir şans olduğunu da belirtiyor. “Bu şekilde Türkiye’deki ilk projem bir sinema filmi oldu. Sinema diziden daha sıkı bir çalışma gerektiriyor. Türkiye’deki çalışma ortamını tanımak açısından benim için çok büyük bir şans bu set. Dizide oynasam yine dizilerde rol alacaktım.” Filmdeki rolü için başka bir dine mensup olarak bir sosyal ortamda nasıl varolacağını hayal etmiş Ece, kendisinin yurtdışına ilk gittiği zamanları düşünmüş. “Çok da bilgi sahibi değildim bu konuda ama çok etkiledi beni aşk hikâyesi. Burada, bu sette çok mutluyum, hiçbir ego şişkinliği olmayan büyük oyuncularla aynı ortamı paylaşıyorum bundan çok gurur duyuyorum” diyor. Oynadığı rollerin genelde kavuşamayan aşıklar olduğunu, farklı bir rolde oynamak isteyip istemediğini sorunca Büyüküstün bunu çok istediğini ve farklı rollerin geleceğinin de müjdesini duyuyoruz. C MY B C MY B Farklı roller gelecek