Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Risk toplumunda sağlık algılaması CEM SUNGUR Bütün gün çalıştıktan sonra, yorgun argın, uzun bir yolculuk yaptığınız otobüsten biraz terli ve biraz da sağınız solunuz ağrıyarak indiğinizde gözünüze çarpan “farkındalık yaratma” afişinde yazanlar sizi kaygılandırabilir. Çünkü afişte “eğer yoğun ve halsizseniz, geceleri terliyorsanız ve ateşleniyorsanız” naçar bir hastalığın pençesine düşmüş olabileceğiniz yazmaktadır. Televizyonu açmak veya internette dolaşırken olası sağlık sorunlarınız konusunda bilgilenmek isterseniz, anlamadığınız birçok terimin, ürkütücü resimlerin ve iç karartıcı istatistiklerin arasında dehşete kolaylıkla düşebilirsiniz. Aslında bu durum sadece sağlık ve hastalık konuları ile sınırlı değil, günümüzde kaygıların çok yoğun olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Dan Gardner adlı yazar, “Risk: Korkunun Bilimi ve Politikası” adlı kitabında, hayatımızın parçası haline gelen kaygılarımızın ne kadar gerçek olduğunu inceliyor. Halen London School of Economics’de öğretim üyeliği yapan Profesör Ulrich Beck 1986 yılında ilk kez “risk toplumu” adını kullanan kişi. Profesör Beck’e göre daha önceki çağlarda yaşayan insanlara oranla daha fazla korkuyoruz ve kaygılanıyoruz. Bunun nedeni de çok açık; her zamankinden daha fazla risk altındayız. Teknoloji hayatımızı eline geçirmiş durumda, çevre sorunları denetim dışı, sosyal baskılar artıyor ve yeni sağlık sorunları beliriyor. İnsanlar bu tür riskler konusunda iki tür davranış gösteriyorlar; ya bilgiye dayanmayan ve kolaya kaçan çözümler icat ediyorlar veya düşünerek araştırarak daha akılcı çözümler buluyorlar. Sağlığımızla ilgili risklerin her geçen gün arttığını söylemek yanlış olmaz. Son yıllarda daha fazla vatandaşımız kulaklarına çalınan sağlık riskleri ile ilgili bazı önlemler almak istiyor. Bunun için doğal olarak sağlık hizmeti sunan kurumlar ve sağlık çalışanları ile etkileşime giriyorlar. Ancak algıladıkları sağlık riskleri karşısında genellikle akılcı olmayan yolu tercih ediyorlar. Muayene ve tetkik sürecini kendi bildiğince yönlendirmek isteyenler, değişik merkezlerde durmadan aynı tetkikleri tekrarlatan ama belirlenen sağlık sorunlarını görmezden gelenler veya zararlı alışkanlıklarını sürdürüp geçici olarak içini rahatlatan insanlar günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi. Madalyonun diğer yüzünde ise hiçbir ayırdedici özelliği olmayan günlük yakınmaları önemli bir hastalığın belirtileri gibi gösteren “farkındalık yaratma” çabalarının, kanserleri erken dönemde yakalama özelliği olmayan pahalı kan testlerinin, riskleri yararlarından daha fazla olan radyolojik tetkiklerin yanına yavaş yavaş “genetik testler” eklenmeye başlandı. Günlük jargonumuzda “tarama testi” adını taşıyan testler konusunda tam bir kafa karışıklığı ve bilgi kirlenmesi yaşanıyor. Wilson ve Junger adlı iki bilim insanı tam kırk yıl önce, sağlıkla ilgili risklerin ortaya konulması için kullanılabilecek yöntemlerle ilgili kriterleri ortaya koydular. Geçen süreye karşın kriterlerde önemli değişiklik olmadı ve nitelikli programların özellikleri aynı kaldı: Testler belirli bir gereksinimi karşılamalı ve uygulamanın başlangıcında amaçları açıklanmalı; tetkiklerin yapılacağı insanlar tanımlanmış ve yöntemin bilimsel olarak geçerliliği kanıtlanmış olmalı; program yönetilmeli ve eğitim, test uygulamaları ve klinik hizmetler gibi özellikleri içermeli; kişisel haklara ve mahremiyete saygı gösterilmeli, taranacak olan toplumun bütün üyelerine eşit bir şekilde ulaştırılmalı; yararları ile olası zararları mutlaka araştırılmalıdır. cem.sungur@anadolusaglik.org 3 EKİM 2009 CUMARTESİ 5 Başarısı size bağlı İyi veli olmak hiç kolay değil. Okuldaki toplantıları aksatmamanız, öğretmenlerle hep iletişim içinde olmanız, çocuğunuza da evde destekleyici bir ortam hazırlamanız gerekiyor. Çocuğunuz okula başlayınca biraz rahat edeceğinizi mi sandınız? Fena halde yanıldığınızı çok yakında anlarsınız. İyi veli olmak çok zor. Bunun için hem enerjinizi hem de zamanınızı vermek FİGEN zorundasınız. Okuldaki toplantılara katılmak, ATALAY öğretmenlerle sürekli iletişim içinde olmak, çocuğun okulda zamanını nasıl geçirdiğini takip etmek (Öğlen ne yedin?, Düştün mü?, Arkadaşlarınla iyi geçindin mi? gibi). çocukla birlikte kitap okumak, ödev yaparken lojistik destek vermek, evde hoş bir ortam sağlamak, hafta sonları spor ve aktivite programları yapmak iyi veli olmanın koşullarından birkaçı. Birçok araştırma sonucuna göre, okullarda yapılan eğitim ve öğretim çalışmalarının aile tarafından desteklenmesi çok önemli. Ailelerin çocuklarına verdiği bilinçli destek, okullarda verilen eğitimöğretimi daha yararlı ve etkin hale getiriyor. Bu destek sayesinde, öğrencinin akademik ve sosyal uyum süreci kolaylaşıyor. Çocuğun gelişimini sevgi ve güven ile desteklemenin onun okul hayatı boyunca daha sağlam adımlar atmasını sağladığının altını çizen uzmanlar, bu doğrultuda anne babalara iyi birer veli olmaları için bazı sorumluluklar düştüğünü söylüyorlar. Eyüboğlu Eğitim Kurumları Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Koordinatörü Didem Tangil, anne ve babalara aile içinde demokratik tutumda olmalarını; çocukları ile dengeli iletişim kurmalarını ve onları yeni denemeler için teşvik etmelerini öneriyor. Tangil, çocuklarının kendi başlarına kararlar almalarına olanak sağlayan ailelerin; mutlu, sınırlarını bilen, toplumla barışık ve başarılı bireyler yetiştirebileceğini belirtiyor. Kahvaltıyı atlayan çocuk dikkatsiz oluyor Okula giden çocuklara kazandırılması gereken en önemli beslenme alışkanlığı, kahvaltı olmalı. Çünkü, çocuğun okuldaki öğrenme, algılama gibi faaliyetlerinde kahvaltının etkisi çok büyük. International Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, kahvaltı yapmadan okula giden bir çocuğun gün içindeki dikkat ve algılama faaliyetinin çok düşük olduğunu söyledi. Kahvaltı alışkanlığı olmayan çocuklarda en sık görülen sorunlar dikkat azlığı, öğrenmede zorlanma, problem çözmede güçlük, fiziksel güç azlığına bağlı kas koordinasyonunda azalma olarak sıralanıyor. Yemiyor diye üzülmeyin Ailelerin sıklıkla en büyük şikâyetleri çocuklarının bir şey yemediği şeklindedir. Her çocuğun besin gereksinimi, çocuğun yaşına, ağırlığına, boyuna ve fiziksel aktivitesine bağlı olarak farlılık gösterir. Bir çocuğun sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olup olmadığını değerlendirmek için her besin grubundan ne kadar tükettiği ve bunların dağılımı göz önünde bulundurulmalıdır. İkinci planda ise bu besinleri hangi sıklıkla ve ne şekilde tükettiği önemlidir. Okul öncesi dönemde aileden etkilenen beslenme alışkanlıkları okul ile birlikte arkadaş, öğretmen gibi kişilerden de etkilenir. Aileden sonra okulda da beslenme eğitimi verilmesi çok önemlidir. Anne ve babalar çocuklarının yeme alışkanlıkları konusunda yanlış davranışlarda bulunabiliyor. Diyet uzmanı Dilem İrkin, bu konuda dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı: ? Çocuklarınız yemek yerken oturmaya teşvik edin. Ayakta dururken yürürken veya yatakta uzanmış bir şekilde yemek yemesini engelleyin. ? Çocuğunuzu yemekle değil, sevgiyle ödüllendirin. Çocuğu yemekle ödüllendirmek veya cezalandırmak yemekle ilgili sağlıksız alışkanlıklar kazandırmaya neden olur. ? Onların besin seçme ve bazı besinleri reddetmelerine izin verin. ? Çocuklarınızı “hayır, teşekkür Doğru yeme alışkanlığı kazandırmak için... ederim” demeye teşvik edin. Besin seçimi yapabilmek çocuğun edinmesi gereken bir davranıştır. Eğer çocuğunuz bir besin grubundaki tüm besinleri 2 haftadan daha fazla süre ile reddediyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdır. ? “Yasaklanmış” yemek kavramından kaçının. Bu davranış o yiyeceği daha çok istemesine neden olabilir. ? Çocuklarınızı kendi kendine servis yapmaya teşvik edin. Bu davranış şekli onların özgüven kazanmaları için de çok önemlidir. ? Eğer çocuğunuz öğle öğününü okulda tüketiyorsa, okulda çıkan yemeklerin çocuk beslenmesine için ne kadar uygun olduğu sorgulanmalıdır. ? Koku, görüntü, lezzet çok iyi sağlanmalı çocuğun besinden uzaklaşmasına neden olunmamalıdır. ? Yemekler çocukların sevdiği yiyeceklerden, uygun hijyen ve pişirme yöntemlerine göre hazırlanmalıdır. İyi bir veli olmak için annebabaya düşen sorumluluklar: 1 Peynirli bir sandviç veya bir tost 2 İçecek olarak meyve, süt ya da meyve suyu, ayran 3 Ara öğün şeklinde bir öğün tüketilecekse evde yapılmış cevizli ya da meyveli bir kek ya da kurabiye 4 Tahıl gevreği, süt 5 Şarküteri ürünü içermeyen domates, biber, peynirli pizza ya da zeytinli, yumurtalı kanapeler Çantasına koyun ? Çocuğunuzun okulu ve öğretmenleriyle sürekli iletişim ve işbirliği içinde olmak; çocuğunuzun derslerinde ve davranışlarında daha iyiye yöneltilebilmesi için öğretmenleri ile sıkı bir ilişkiye girmek, toplantılara mutlaka katılmak, onun gelişimi ile ilgili konularda takipçi olmak, ? Çocuğunuzun düşünmesine ve gelişmesine yardımcı olacak oyunlar oynamak, ? Çocuğunuzun yaptığı başarılı çalışmaları herkesin görebileceği yerlere yerleştirmek, ? Çocuğunuzla birlikte kitap okumak, kitapları çocuğunuzun seçmesine izin vererek bu etkinliği eğlenceli bir paylaşım haline getirmek, ? Çocuğunuzun aktivitelerini dengelemek. Yeterli fiziksel aktivitesinin olmasına, uykusunu almasına, arkadaşları ile oyun oynamasına, yalnız geçireceği bir vakit olmasına, sizin uygun gördüğünüz kadar televizyon seyretmesine olanak tanımak, ? Okul yaşantısından haberdar olmakla birlikte, çocuğunuzun kendine ait bir yaşantısı olduğunu kabullenmek ve buna saygı duymak, ? Onu kardeşi ya da arkadaşları ile kıyaslamadan, kendi potansiyeline göre değerlendirmek, ? Olumlu motivasyon sağlamak, ? Evde huzurlu bir aile ortamı sağlayabilmek, ? Yaşına uygun sorumluluklar vermek, bu sorumlulukların takibini gerçekleştirmek. Bursalıların elleri aydınlık beyinler için birleşti Bursalı aydınların bir araya gelerek kurduğu Çağdaş Eğitim Kooperatifi Atatürk ilke ve devrimlerine sadık bir sistemle eğitim veriyor. Kooperatifin anaokulu Türkiye’de UNESCO üyesi ilk anaokulu olma yolunda. Çağdaş Eğitim Kooperatifi (ÇEK), Bursalı 23 aydının bir araya gelerek kurduğu, Atatürk ilke ve devrimlerini benimseyen eğitim sistemini ZEREN yaygınlaştırmayı amaçlayan bir örgüt. Şu an Bursa’da bünyesinde bir öğrenci yurdu, bir kültür KOÇAK ÇEK merkezi, bir anaokulu ve 20102011 öğrenim yılında hizmete girecek olan bir de ilkokul var. Çanakkale ve Mersin gibi diğer illerdeki aydınlar da onların bu başarılarını duymuş ve örgütlenmeye başlamış. “Anaokulundan Üniversiteye” sloganıyla çıktıkları bu yolda, yapacakları çok işleri olduğunu söyleyen ÇEK Eğitim Koordinatörü Zeki Baştürk, “ÇEK örgütlenmesinde durmak yok” diyor. ÇEK kimlerle yola çıktı ve neden böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç duydunuz? Yıl 1995 ve REFAHYOL iktidarı. Başbakan, tarikat şeyhlerini laik Cumhuriyetimizin Başbakanlık Köşkü’nde ağırlıyor. Sarıklı, entarili, sakallı erkekler ve peçeli sıkmabaşlar, caddelerde kasıla kasıla turluyor. Başbakan, şeriatın mutlaka geleceğini, ancak kanlı mı yoksa kansız mı olacağını anlatıyor. Libya gezisinde bir çöl bedevisinin Türkiye’yi aşağılamasını huşu içinde dinliyor. Mustafa Kemal Atatürk’e karşı çirkin karalama kampanyaları düzenleniyor, şeriat çığlıkları sokaklarda yankılanıyor. Halkına karşı sorumluluk duyan, Atatürkçülüğün ne olduğunu bilen, tarihsel süreç içerisinde ne büyük özveri ve savaşımla bu günlere gelindiğinin farkında olan Bursalı 23 aydın bir araya gelerek Türkiye’nin karanlığa sürüklenmesine seyirci kalınamayacağını kararlaştırdı. “Ne yapılabilir?” sorusuna yanıt bulabilmek için çok sayıda toplantı yapılıp tartışıldı. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, “Bir ulusu yüksek, şanlı, bağımsız bir toplum yapan da, köleliğe ve yoksulluğa mahkum eden de eğitimdir” diyordu. Mücadele ve somut iş yapma alanımız böylece belirlendi. Şu an uygulanmakta olan ve daha sonrası için planlanan projeleriniz neler? Şu anda anaokulumuzda “3–6 yaş Özel ve Üstün Yetenekli Çocukların Tanımlanması ve Eğitimi” projesi uygulanıyor. Bu ülkemizde okul öncesi dönem için bir ilk. Bu çalışma ile UNESCO Kardeş Okullar Projesi’ne katılım için başvuruda bulunduk. Eğer uygun görülürse, Türkiye’de UNESCO üyesi ilk anaokulu olmanın onurunu yaşayacağız. Ayrıca ilköğretim okulu, lise, öğrenci yurtları, açık ve kapalı spor alanları, çok amaçlı bir salonu ile büyük bir yerleşkenin ve 300 kişilik burslu ortaöğrenim kız yurdunun yapımı sürüyor. Tarikatların öğrenciler üzerindeki son zamanlarda artan baskısına karşılık ÇEK’in Atatürkçü anlamda bir alternatif ve örnek bir model olduğunu düşünüyor musunuz? Gelişmeler, Atatürk ilke ve devrimlerinden yana olan herkesin eğitim örgütlenmelerinde taraf olma gereğini bir görev olarak önümüze getirip koydu. Başkalarının bir şeyler yapmasını beklemek sorumluluktan kaçmaktır. Eğitim Kooperatifi modelinin somut iş yapmada etkili ve rasyonel bir model olduğunu yaşayarak öğrendik. Yaygınlaşması, laik, çağdaş, demokratik ve bilimsel eğitim anlayışına hizmet edeceği gibi “Öğretim Birliği Yasası”nı korumada da etkili olacaktır. Devlet okullarında bile eğitim, paralı bir hizmet oldu. Giderek bilimsellikten uzaklaşan, dinsel özellikleri öne çıkarılan ve öğretim birliğini yok sayan bir anlayışın Milli Eğitim’e egemen olması, aydınlanmacıları tedirgin ediyor. Yaşanan bu korkuyu yenmenin tek yolu da eğitim alanında yaygın bir örgütlenmeyi gerçekleştirmektir. Bu çalışmaları yaparken, yurtdışındaki kuruluşlarla iletişim kuruyor musunuz? UNESCO Kardeş Okullar Projesi kapsamında Almanya’nın Kulmbach kentindeki kardeş okulumuz Paul Gerhardt Kindergarten’ın çağrısı üzerine oraya bir eğitim gezisi yaptık. Yapım aşamasındaki ilköğretim okulumuz için yaptığımız bu gezide ÇEK benzeri bir kuruluş olan “DİE KİTA” ile tanıştık. Eğitimin her geçen gün düşen kalitesi ve göçmen çocukların eğitiminde yaşanan zorluklar nedeniyle, Almanya’daki okul öncesi eğitim sistemi de çeşitli arayışlar içinde. Kardeş Okul Projesi’nin eğitimin niteliğini yükseltmeye yönelik ortak çalışmalara yönlendirilmesi, öğretmen değişimlerinin yapılması, “DİE KİTA” tarafından istihdam edilmek istenen Türk öğretmenler için ÇEK’in bir referans kurumu işlevi görmesi, AB fonlarından finansal katkı sağlanması gibi seçenekler, ilk akla gelen çözüm önerileri olarak tartışılabilir. C MY B C MY B