Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 6 EYLÜL 2008 CUMARTESİ sergi Troya Önünde Atlar Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi CKM Sanat Galerisi yeni sezonunu, Ruhcan Akil’in ‘Troya Önünde Atlar’ kişisel resim sergisiyle, açıyor. Akil, Yunan Mitolojisi’nin başyapıtlarından İlyada destanındaki 16.000 dize ve 24 bölümden oluşan Troya Savaşı öyküsünden yola çıkarak üretmiş olduğu çalışmalarını sergileyor. Sergide sanatçının yağlıboya ve desen çalışmaları yer alıyor. Bu sergi ile izleyiciler aynı zamanda 9 yıl süren Troya Savaşının son 51 gününün anlatıldığı dönemin ana temalarını görsel bir şölen eşliğinde izleme fırsatı bulacak. Troya teması üzerine bir çok kaynağa ulaşmış ve incelemiş olan sanatçı, çalışmasına 1990’lı yıllarda Melih Cevdet Anday’ın ‘Teknenin Ölümü’ adlı kitabındaki ‘Troya Önünde Atlar’ şiirinden esinlenerek başlamış. Sergi, 3 Ekim’e dek sürecek. (Tel: 0 216 386 29 49) Bir ‘dahi’nin ‘deli’ olarak portresi Resimden şiire, çizgi filmden dekora kadar sanatın pek çok alanında yapıtlarının içeriği ile tam da döneminin insanı olduğunu kanıtlıyor aslında. Onun resimlerinde çağdaş insanın korkuları, hayal gücü ve istekleri somutlaşıyor. Bir sanatçının başına gelebilecek en kötü şeyin popülerliğinin yaratıcı yeteneğinin, sanatının önüne geçmesidir diyebilir miyiz? Bu soruya cevap olarak Salvador Dali ismini vermek yeterli galiba. Gerçeküstücülük denildiğinde ilk akla gelen, resimleri sanatla ilgisi olsun olmasın hemen herkesin ESRA dikkatini çeken ama en deliliğin ALİÇAVUŞOĞLU önemlisi sınırında bir karakter olarak ismi en çok telefuz esraali?yahoo.com edilen sanatçıların başında geliyor Dali. Bunda bir kötülük olmadığını düşünebilir bir çoğumuz; ancak Dali gibi özel yeteneğe sahip bir sanatçının birçokları tarafından “delidir ne yapsa yeridir”e indirgenmiş olmasının yapıtlarını gölgede bıraktığı muhakkak... Böylesi bir durumu, yani yapıtlarının gölgesinde kalmış bir yaşamı değil, yapıtlarını sansasyonlarla büyüttüğü yaşamının arkasına almayı yeğleyen Dali’nin de masum olmadığını söylemek gerek. Dali, belki tam da günümüze yakışır bir biçimde sıradışı bir sanatçının yaşamı olarak kurgulamış, projelendirmişti kendini. İspanya’nın Figueras kentinde yüzyıl başına rastlayan doğumundan itibaren yaşadıkları bu kurguya hizmet ediyordu adeta. Yeteneği hemen her büyük sanatçı gibi çok küçük yaşta keşfedilmişti! Daha 14 yaşında iken Figueras’daki tiyatroda sergilenen resimleri eleştirmenlerin beğenisini toplamış; ustalar üzerine yazdıkları ve şiirleri yerel dergilerde yayınlanmıştı. Resim tekniği olarak Akademizme sıkı sıkıya bağlıydı ama hocalarını eleştirmek ve Akademi’nin huzurunu bozmak gerekçesiyle okuldan önce uzaklaştırılmış, sonra atılmıştı. Bu uzaklaştırma daha sonra Gerçeküstücülerle de yinelenecekti. Dali, 1929’a kadar eski ustaların doğacılığından Kübizme ve de Chirico ile Carra’nın metafiziksel resimlerine kadar değişik türlerde resimler yapmıştı. 1929’da ünlü yönetmen Bunuel ile gerçekleştirdikleri Endülüs Köpeği (Un Chien Andalou) adlı film iki sanatçıya Paris’li Gerçeküstücülerin oluşturduğu topluluğun kapılarını açmış; Dali’nin Tristan Tzara, Paul Eluard ve öteki Gerçeküstücülerle tanışmasını ve sanat yaşamının Gerçeküstücü döneminin başlangıcını da sağlamıştı. Film, Paris’te gösterildiğinde olay yaratmıştı; Gerçeküstücüler’in “istençdışı yazma” yöntemiyle gerçekleştirilen Endülüs Köpeği’nde, her iki sanatçı da fantezilerinde yer alan görüntüleri aktarmıştı. 192627 yıllarında dergiler aracılığıyla Gerçeküstücülük ile tanışan Salvador Dali için bu akımı keşfetmek önemli bir dönüm noktasıydı. Artık çağdaş cinsel simgelerle dolu yapıtlar üretmeye başlamıştı. Bu dönemde yaptığı Kan Baldan Tatlıdır (1926) adlı resim ve pantolonuna dışkı bulaşmış bir figürün yer aldığı Hazin Oyun (1926) Barcelona’da sergilendiğinde ortalık karışmış ve hatta Paris’teki Gerçeküstücüler’in bile tepkisini çekmişti. Renkte Leke Fototrek Fotoğraf Merkezi’nin Eylül ayı konuğu fotograf ve sanat yaşamında 50. yılını dolduran, açtığı sayısız sergi, onlarca albüm, teorik kitap ve sanatın değişik alanlarında bir çok esere imza atan Gültekin Çizgen. Renkte Leke fotograf sergisi kapsamında gösterilecek fotograflar için Ocak 2008’den beri yoğun bir biçimde çalışan Çizgen, ‘Renkte Leke’ adlı bir de fotograf albümü çıkardı. Ressam, ‘Renkte Leke’ adlı serisini; “fotografın sanat söylemi içinde rengin lekeleşmesini anlatan, yaşadığımız çevrenin aktüel fotografları” olarak adlandırıyor. Sergi 16 Eylül’e dek görülebilecek. (Tel: 0 212 251 90 14) adıyla birlikte, kurduğu vakfa ve müzeye yok edilmemek üzere yazdırdı. Dali, yaşamının ve bilinçaltının imgelerini Gerçeküstücülerin “otomatizm”iyle ve eleştirel paranoya olarak adlandırdığı yöntemiyle tuvaline yerleştirdi. Figureas kenti resimlerinde başroldeydi; çocukluğu ve gençliği de. Psikanaliz’den, Freud’un çalışmalarından esinlenerek düşsel mekânlarda düşlerin yorumunu yaptı. Salvador Dali’nin resimlerinde sık sık karşımıza çıkan dolaplar ve çekmeceler Freud’un psikanaliz kuramının görsel bir dille aktarımıydı. Freud ile ilk kez 1938 yılında karşılaşan Dali, onun kuramlarını çekmece imgeleri kullanarak anlatmaya çalışıyordu. Gala Londra’da Gerçeküstücülerin açtığı bir sergiye dalgıç kıyafetiyle gelip boğulma tehlikesi geçiren Dali, Time’a da kapak oluyordu aynı yıllarda. Ve tabii önlemez yükselişi ve popülaritesi çoktan başlamıştı. Dali’nin kurumlarla olduğu kadar otorite figürleri ile de hiç bir zaman arası iyi olmadı. Akademiden atılması gibi, Gerçeküstücülerin babası sayılan Andre Breton ile de Hitler üzerine yaptığı açıklamalardan çok önce ilişkileri bozulmaya başlamıştı. Hatta günlüklerinde “Beni dünyaya getiren babaya karşı vicdani kaygılarım yokken yeni babam Breton’a neden olsundu ki?” diyordu. Yeteneği kadar günümüzün moda tabiriyle “hikayesi” olan ve “sansasyon” yaratmayı en az sanatı kadar başarıyla gerçekleştiren bir sanatçıydı Dali. Kendine hem deli, hem de dahi sıfatını yapıştıracak kadar açıkyürekliydi; aynı zamanda da narsist. Dali’ye göre kendisine Salvador (İspanyolca el Salvador kurtarıcı anlamına geliyor) adının verilmesi bile bir rastlantı değildi; resim sanatını; soyut resim, Akademik Gerçeküstücülük, Dadacılık ve bütün öteki karmaşacılıkların yarattığı ölüm tehlikesinden kurtarması alnında yazılıydı... Resimden şiire, çizgi filmden dekora kadar sanatın pek çok alanında yapıt üreten Dali, kişiliği ve yapıtlarının içeriği ile tam da döneminin insanı olduğunu kanıtlıyor aslında. Onun resimlerinde çağdaş insanın korkuları, hayal gücü ve istekleri somutlaşıyor adeta. Bilimsel buluşlara olan ilgisi ve araştırmacı kişiliğine karşın resim tekniği ‘klasiktir’ Dali’nin; geleneği devam ettirmiştir. Dali, yaşamı boyunca kusursuzluğu aramış, ‘idealin’ eski ustaların yapıtlarında olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Sonsuzluktaki Soyut Devinimler 5.kişisel sergisi ‘Sonsuzluktaki Soyut Devinimler’ adlı son resimleri ile Aysel Miman, Galeri Artist Çukurcuma’da . Miman, sergisi hakkında “Benim için sanat salt anlatım değil, sorun yaratma ve bu sorunları kendi yapısı içinde çözmektir. İçinde yaşadığım çağın evrensel problematiklerini ve kişisel tavrımı soyut niteliklerle biçimlendirerek ve onların hakkını vererek ifade ediyorum. Tuvalde bir konuyu resmetmek yerine konusu resim olan bir durumu yaşamak ve yaşatmaktayım’ diyor. Sergi, 19 Eylül’e dek izlenebilir. (Tel: 0 212 251 91 63) tiyatro Çirkin İnsan Yavrusu Oyun Deposu’nun sahneye koyduğu Çirkin İnsan Yavrusu, biri başörtülü, biri Kürt biri de lezbiyen üç karakterin kimliklerini oluşturma süreçlerini ve bu süreçte toplumun önyargılarıyla baş etme çabalarını ele alıyor. Birbirine değmeksizin sürüp giden hayatlarının içinde üç karakterin de kesiştikleri nokta, toplumun önyargı ve müdahaleleriyle karşılaştıkları alanlar. Kimliklerinin farklılığına rağmen toplumsal açıdan karakterlere yaşatılanların aynılığına vurgu yapan oyun, bu üç kadının karakterleri ve yaşam olasılıklarıyla değişen tepki verme biçimlerini mercek altına alıyor. Gerçek deneyimlerden ve doğaçlamalardan yola çıkarak yazılan metnin yapısı Hans Christian Andersen’in “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı üzerine kurulu. 11 Eylül’de Talimhane Tiyatrosu’nda sahnelenecek olan, Maral Ceranoğlu tarafından yönetilen oyunda Yelda Baskın, Gülce Uğurlu ve Elif Ürse rol alıyor. (Tel: 0 212 238 85 09) SABANCI MÜZESİNDE Salvador Dali’nin popülaritesi önümüzdeki günlerde İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’nin de dolup taşmasına neden olacağa benziyor. 20 Eylül’de açılacak olan Dali sergisinin de tıpkı Picasso’da olduğu gibi geniş kitlelerce seyredileceğini kestirmek zor değil. Bir retrospektif niteliği taşıyacak olan bu sergide yağlıboya tablolar, çizimler ve grafiklerden oluşan 270 yapıtın yanı sıra, el yazmaları, fotoğraflar ve çeşitli dokümanlar yer alacak. Küratörülüğünü Montse Aguer Teixidor’un yaptığı sergi ile ilgili ilginç bir nokta ise GalaSalvador Dalí Vakfı koleksiyonuna ait olan bu yapıtların, vakıf dışında gerçekleştirilen en büyük geçici sergi olması. “İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali”, 20 Eylül20 Ocak 2009 Tel: 0 212 277 22 00 GALA ONUN HER ŞEYİ OLDU Dali’nin yaşamında Gerçeküstücülerle tanışmasının belki de en önemli ayrıntısı ünlü şair Paul Eluard’ın karısı olan Gala ile yaşam boyu sürecek bir ilişkinin de ilk adımlarına zemin hazırlamış olmasıydı. Bu ilişki öyle ilginçti ki, daha önce hiç bir sanatçının yapmadığı biçimde Dali resimlerini Dali ve Gala olarak imzalamaya başlayacaktı. Gala onun karısı, arkadaşı, modeli, idolü kısaca her şeyiydi. Kimi zaman Millet’in Angelus’dan dönüştürülmüş bir figür, kimi zaman ise bir tanrıça olarak Dali’nin yapıtlarında yer alıyordu. Ölümünden sonra bile Gala’nın ismini, kendi Izİzlenim Pera Müzesi’ndeki “Baykuşun Kareleri” fotoğraf sergisi bir anma sergisiydi. 25 Temmuz31 Ağustos tarihleri arasında izlendi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nün kuruluşunun otuzuncu yılı etkinliklerindendi. Ülkemizde fotoğraf eğitiminin gelişimi hakkında da bilgi vericiydi. 30.Yıl Belgeseli’nde kurucuların ve dönem öğretim elemenlarının anlattıkları ne yazık ki bugün de yaşanan olumsuzlukları anımsatıyordu. Cafer Türkmen, Sadun Ersin, Erdoğan Aksel, Şahin Kaygun, Gültekin Çizgen, Sabit Kalfagil, Mehmet Bayhan, İnal Göral fotoğraf eğitiminin gerektiği gibi verilmesi için nasıl da çalışmışlardı. Ard arda yapılan toplantılar katılımcıları bu işte baş koşturmuştu. Tüm zor şartlar aşılmıştı. Öncelikle mekan sağlanmış, donanım eksikliği giderilmişti. Bu belgesel karşısında ister istemez kendimize örnek aldığımız ülkelerdeki sanat eğitimini düşündük. Sanat, Batı’da ciddiye alınan, önemsenen bir alan. Fotoğraf eğitimi de bunlardan biri. Bulunuşunun ardından değerlendirilip, geliştiriliyor. J. N. Niepce ve L. J. M. Daguerre ile başlayan süreçte araştırmacılar, arkeologlar, mimarlar gibi sanatçılar da yeni teknolojiyi kolayca ve sıklıkla kullanabiliyorlar. İnsanların fotoğrafla ilgilenmelerini sorarsanız, çok eski tarihlere gitmelisiniz. İlk çekimler için ise 19. yüzyıla gelin. Fotoğraf bu dönemde sadece doğruyu yansıtabileceği gerçeğiyle kolayca benimsenmiştir. Ancak fotoğrafın belgeleyiciliğiyle gündemde kalışı çok kısa sürmüştür. Fotoğraf üzerine yapılan tartışmalar da tam bu konudadır. Onu yerenler ya da yeğleyenler resim ile olan ilişkisini sorgulamışlar; benzerlikleri, farklılıkları kaçınılmaz olarak tartışmışlardır. Sonuçta fotoğraf çekimi belgesellikle kısıtlanamamış, sanatsal da olabileceği kabul edilmiştir. Günümüzde birçok sanatçı sanat için fotoğraf çekiyor. Bu konuda fotoğraf enstitileri, bölümleri, kulüpleri, dernekleri belli başlı eğitim veren birimlerdir. Ülkemizde Batılılaşma hareketlerinde fotoğrafa ilgi gösteriliyor. Eğitimsel girişimler ise Mühendishane i Berrii Hümayun’da usta çırak ilişkisi içinde başlıyor. Sonraları Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’nde, Halk Evleri’nde fotoğraf ? ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com Moda Kültür Merkezi 2005 yılında kurulan Moda Güzel Sanatlar ile 2006 yılında kurulan Moda Sanat Tiyatrosu artık Moda Kültür Merkezi çatısı altınta faaliyetlerini sürdürmeye devam edecek. Önceki yıllarda olduğu gibi bir çok alanda hizmet veren merkez, Ekim ayında yeni sezonu açarak derslere başlıyor. Moda Kültür Merkezi sezon sonunda kursiyerlerin işlerinden oluşan sergiler düzenleyerek yıl boyunca emek verdikleri sanatsal ürünleri farklı kitlelerle paylaşma olanağı da sağlıyor. Tiyatro kurslarına katılan kursiyerler de yıl sonunda sergilemek üzere oyun çalışmalara yapıyor. Moda Sanat Tiyatrosu sezona yeni ve eski oyunlarıyla birlikte dolu dolu giriyor. Yeni sezonda geçen yıl sahnelenen Azizname’nin yanı sıra Ferhat ile Şirin oyunu da tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0216 338 07 19) www.modakulturmerkezi.com Tarihini belgeleyen fotoğraf sergisi bilgisinin aktarıldığını biliyoruz. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Zeki Faik İzer bir atölye kuruyor. Ancak bu girişimlerin hiçbiri sürekliliği, gelişmeyi, arşivi önemseyecek yapıda olamıyor. Akademik anlamdaki çalışmalar ise 1978 de gerçekleşiyor. Otuz yıl önce. Fotoğraf Enstitüsü fotoğrafın çekiminin gelişgüzellikten kurtarılması, ileriye dönük çalışmaların yapılabilmesini amaçlıyor. Böylece kurumlaşma da önemseniyor. Fotoğraf artık sanatın ve görsel iletişim sisteminin bir parçası oluyor. Yaratıcı gücün, sezgilerin geliştirilmesinin, doğruyu görüp algılamaya ve değerlendirmeye yardımcı olacak savını kanıtsıyor. Pera Müzesi’ndeki “Baykuşun Kareleri” sergisi bölümün tüm bu özelliklerinin göstergesiydi. Çeşitli alanlarda fotoğraf çeken 67 mezunun işlerindeki farklı renkler, yaklaşımlar, görüşler önemliydi. Çünkü onlarla fotoğraf için bilindik sözler yani ‘an’ın ve ışığın resmi gibi tanımlar, belgesel, deneysel ve basın başlıkları adı altında toparlanmıştı. Etkinliklerin farklı bağlamlarla da gerçekleştirilmesi dileklerimizle. snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B