11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zamanın dehlizinde Annem çalıştığı için babaannemlerin evi çocukluğumun zorunlu ikametgâhı idi bir müddet. Betonarme bu binada babaannemler ve dedemin diğer kardeşlerinin evleri yan yana kocaman bir avlunun etrafına sıralanmıştı. Annemle ilk yürüyüş talimlerini de o avluda yaptığımı hatırlatıyor fotoğraflar. Zorunluluktan gittiğim o eve dair ayrıntılar arasında AYÇA binanın alt katında yer alan babamın amcasına ait lastiği dükkânının tüm binayı saran lastik AKPEK otomobil kokusu ve ailemin ihtişamlı günlerini hatırlatan (her Türk’ün anlatacağı ihtişamlı bir öykü vardır zaten) kâhyamız Davut Amca var. Bir de neredeyse her gün giydiği takım elbisesi (kravat takmazdı çok), gözlükleri ile gazete okurken dedemi anımsıyorum. Mozaik taşlardan yapılmış zemini, gri duvarları, yalnızca özel günlerde açılan misafir odası ile biçimlenmiş bu eve gitmek benim için hep büyük bir sıkıntı olurdu çocukluğumda. Bir kere çok eski bulduğum bu ev, evin kokusu, eve sinmiş olan eskimişlik beni huzursuz ederdi. Hala çok eski evlere gittiğimde aynı duyguya kapılırım. Yıllar sonra kendi büyüdüğüm evde buna benzer bir duyguyu hissettiğimde çok rahatsız olmuştum. Bir zamanlar yeni ve umut dolu olan her şeyin, eskiyip ihtişamını yitirmesindeki yenilmişlik duygusunu hep çok hüzünlü bulurum. Buna karşın eskiye olan merakım hep vardı. Özellikle eski eşyalara; hala sakladığım babamın ilk gençlik dönemlerinde özenle yazdığı içinde “Enternasyonel”den tutun da bilumum devrimci marşların olduğu artık yaprakları iyice sararmış defteri, annemin sevdiği şiirleri yazdığı defteri, dedemin 1959 yapımı döner koltuğu, yine anneme ait 1975’ten kalan “Demokratik Sol Düşünce Forumu” kitabı çöpçülüğüme örnek olarak gösterebileceğim onlarca ayrıntı arasında yer alabilir. Müze merakım da bundan ileri gelir. Yıllar önce Salzburg’da Mozart’ın doğduğu evi ziyaret ettiğimde, Mozart’ın el yazması notalarına ya da eldivenine baktığımda çok heyecan duymuştum. Onun eşyalarına yakın olmak; bende Mozart’a biraz daha yaklaştığım duygusunu yaratmıştı. Ancak eşyanın tanıklığında yakalayabildiğimiz zaman ve insan ilişkisinin bizi eşyaya bağlayan şey olduğunu düşünürüm. 27 EYLÜL 2008 CUMARTESİ 5 İkizler ama farklılar Annebabaların özellikle ikizleri aynı görme çabasından kurtulmaları gerekir. Onların farklı ihtiyaç, arzu, istek, yetenek ve zevkleri olduğu düşünülerek buna dikkat edilmeli. Bebeklik döneminden itibaren giysi, oyuncak seçiminde, odalarının düzeninde, sunulan aktivitelerde bu farklılık göz önünde tutulmalı. Bir arkadaşımın 2 yaşında ikiz oğulları var. Annelerine göre, ikisinin gelişim hızı, algılama yetenekleri birbirinden FİGEN farklı. Okan ATALAY Deniz, her komuta hemen tepki gösterirken Hüseyin Barış, keyfine göre davranıyor. Yani annesi “Şu tavşanı bana verir misin?” dediğinde bazen veriyor, bazen de hiç aldırmıyor. İkizlerin doktoru, “İkiz çocukların gelişimlerinin aynı olması gerekir” deyince annebaba, Hüseyin Barış’ın zihinsel gelişiminin “geride kaldığı” düşüncesiyle kaygılanmışlar. Oysa bu doktor fena halde yanılıyor. İkizler, birbirlerinden oldukça farklı gelişim özellikleri, farklı ilgi ve yeteneklere sahip olur, aynı durumlara farklı tepkiler verebilir. Ayrıntılar sıkıyor Beni, belki de okuyucuyu kitapla bütünleştirmek amacı taşıyan ama yine de itici bulduğum tanıtım çalışmasına karşın, Orhan Pamuk’un yeni kitabı “Masumiyet Müzesi”ni okumaya iten neden de eskiye bir parça huzursuzlukla duyduğum bu meraktı. “Masumiyet Müzesi” yine büyük bir yazara atıfta bulunarak söyleyelim “kayıp zamanın izinde”(Marcel Proust) insanın eşya aracılığı ile zaman (belki de anlar) ile kurduğu ilişkinin kapılarını aralıyor. Kitaptaki öykü Türk melodramlarındaki aşk öykülerini anımsatsa da, yazarın kurgusu, ayrıntıları işlemekteki ustalığı (bu ayrıntılar zaman zaman sıkıcı olabiliyor) ve o ayrıntıların rehberliğinde bize anlatılan dönemin Nişantaşı ve Türkiye’si ile yalnızca tutkulu bir aşk öyküsü olmakla kalmıyor. Romanın kahramanı Kemal’in eşyaları, zamanın dehlizinde yaşanmışlığın kaybolmamasına ve elbette Kemal’in umudunu korumasına aracılık ederken bizi de zamanda bir gezintiye çıkarıyor. Kitap boyunca anlatılan öykünün sonunda ise ortaya bir müze çıkıyor. Yazıyı, Çukurcuma’da kurulan müzenin, halkımızın bir gün işe yarar umuduyla sakladığı eski yoğurt kaplarına gösterdiği özene karşın, müze ve eşyalar konusundaki hoyratlığının (ki bu hoyratlığın yalnızca bilinçsizlikle açıklanabileceğini sanmıyorum) azalmasına bir vesile olması temennisi ile bitirelim. Belki bizler de eşyaya ve ancak eşya yoluyla kurabileceğimiz o anlarla olan ilişkiye saygıyı ve eşyalarla birlikte o anları da aynı hassasiyetle korumayı öğrenebiliriz. FIRSAT VERİN Uzman pedagog Belgin Temur, ikizlerden birinin diğerinden daha yavaş gelişmesinin annebabalar tarafından kabul edilmesinin zor olduğunu belirtiyor ve “Oysa bu farklılık son derece doğaldır. Her çocuk farklıdır ve kendine özeldir. Aynı olmaları konusundaki ısrar, bu çocukların yaşam boyu taşıyacakları psikolojik sorunlar geliştirmelerine neden olabilir” diyor. Belgin Temur, ikizlerin, okul öncesi dönemden itibaren farklı sınıflarda eğitim görmeleri, farklı arkadaşlıklar kurarak, farklı sosyal özellikler geliştirmelerine fırsat verilmesi gerektiğini söylüyor. Temur’a göre, ikizlerin, daha iyi oldukları ve daha az iyi oldukları alanlar belirlenmeli ve yine kendi seçimlerine özen gösterilmeli. Belli bir alan belirleyip o alandaki başarıları karşılaştırıldığında birinin diğerinden daha yetersiz hissetme ve dolayısıyla rekabeti yapıcı değil yıkıcı yaşama figenatalay?yahoo.com Faks: 0 212 343 72 64 olasılığı doğabilir. Ayrıca bu karşılaştırmadan doğan, çok küçük yaşlardan itibaren beslenen yetersizlik duyguların ileriki yıllarda depresyon, kaygı sorunları gibi çok ciddi ruhsal sorunların oluşumuna da zemin hazırlayabilir. Her biriyle ayrı zaman geçirin Belgin Temur, ikiz doğan çocukların birbirlerine ihtiyaç duydukları, yan yana olmaktan huzur duydukları, birbirlerini taklit etme kolaylığı nedeniyle gelişimlerinin de bundan olumlu etkileneceği gerçeğine rağmen belli dönemlerde ayrılmalarının da son derece önemli olduğuna dikkat çekiyor. Özellikle ilk bir yıl bebeklerin bireysel ilgiye, özellikle de anne ilgisine ihtiyacının önemini vurgulayan Temur, şöyle devam ediyor: “İkisine aynı anda aynı eşit ilgiyi verme çabası yerine, ikisiyle de ayrı ayrı tek zaman geçirilmesi gerekiyor. Annenin ve babanın bu bebeklerin bakımında eşit miktarda aktif olması anne bir bebeği emzirirken diğer bebeğin de babanın ya da aileden başka birinin kucağında olması, bu sırada annenin sadece kucağındaki bebeğe konsantre olması son derece önemlidir. Her çocuk tek ve özel ilgiye ihtiyaç duyar. Bazı durumlarda bebeklerden biri diğerine göre daha huzursuz olabilir ve dolayısıyla daha çok ilgi alır. Bu durumda ister istemez diğeri fazla talep etmediği için ihmal edilebilir. Bu durumun dikkate alınması gerekir ve aynı miktarda ilginin ona da gösterilmesine dikkat edilmelidir. İki çocuğun birbirinden farklı özellikleri olduğu düşünüldüğünde birinin diğerine göre üstün görünen yönleri olabilir. Bu durumda asla diğerine onu örnek göstermemek gerekir. Bu her türlü kardeş ilişkisinde önemli bir prensip olmakla birlikte ikizlerde çok daha önemlidir. Çünkü ikiz çocuklar ikizlerinin becerdikleri başardıkları şeyleri aynı düzeyde başaramadıklarında diğer kardeşlere göre çok daha kolay hayal kırıklığı ve yetersizlik duyguları yaşarlar. Bu nedenle bu gibi durumlarda her iki çocuğun da başarılı ve iyi olduğu alanlar vurgulanarak farklılığın normal olduğu ve sizin tarafınızdan kabul gördüğü ifade edilmelidir. Özellikle yaşamın ilk iki yılında bebeğin beslenme biçimi ve sağlık özellikleri ve tabii doğumdaki boyu, kilosu ve gelişim özellikleri büyümesini ve gelişimini belirleyici hale getirmektedir. Daha küçük doğan ve bazı sağlık problemleri olan bir bebek yaşamın ilk 2 yılında daha yavaş gelişim gösterebilir. Ancak sonrasında genetik özellikler ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle ilk bebeklik dönemindeki gelişim farklılıklarının doğal olabileceği ve ilerleyen yıllarda bu farklılığın ortadan kalkabileceği unutulmamalıdır. Ailede bir arada vakit geçirmek önemlidir ama zaman zaman her iki çocuğun da anne ve baba ile baş başa zaman geçirme, her iki ebeveyninden de tek ilgi alma ihtiyacı unutulmamalıdır. Bazen anne sürekli çocuklardan biri ile baba da sürekli diğeriyle vakit geçirir ve bunun çocukların kendi tercihi olduğu söylenir. Oysa bu durum çocukların tercihine bırakılmamalıdır.” Umulmayanı başardılar Onlar okumak için bir araya geldiler. Her ay bir kitabı üstelik yazarıyla birlikte enine boyuna tartışıyorlar ‘Türkiye’de kitap okuyanların sayısı çok az’... Bu klasik ama doğru yakınma cümlesini dile getirmekten sıkılan bir grup insan, okuma grubu kurmuş: ‘Thyke’. Onlar yakınmaktan bıkmışlar ve bir şeyler yapmak gerek diyerek harekete geçmişler. Şimdi Thyke olarak her ay bir kitap okuyorlar. Daha da önemlisi ayda bir kez bir araya gelip okudukları kitap hakkında tartışıyorlar ve farklı bakışları, görüşleri hoşgörüyle dinliyorlar. Grubun Latince bir kelime olan adı ‘umulmayan başarı’ anlamına geliyor. Onlar Türkiye’nin inişli çıkışlı dönemlerinde, herkes gibi hayat kavgası verirken yılmadan her ay buluşup okudukları kitabı tartışmaya devam ederek, belki de ‘umulmayan bir başarı’ yakalıyorlar. Bankacı Esin Çelebi’nin bundan 10 yıl önce 6 kişilik bir grup oluşturmasıyla başlayan Thyke’nin bugün 26 grubunda 250 üyesi var. İstanbul, Ankara, İzmir, Çorum, Bodrum ve Kocaeli’ndeki gruplar her ay seçtikleri kitabı detaylı bir şekilde tartışıyorlar. Üstelik bu tartışma günlerine kitabın yazarını ya da çevirmenini de davet ediyorlar. Thyke’nin yaş ortalaması en yüksek grubu ağırlıklı olarak emekli öğretmenlerin kaldığı Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı (Kasev) Huzurevi’ndeki yaşları 80’in üzerine kadar çıkan topluluk. En genç üyeler ise 18 yaşlarında. Yani Thyke 7’den 70’e bütün kitapseverlerin buluştuğu bir kitap kulübü. Hatta öğenciden öğretmene, memurdan esnafa, emekliden özel sektör çalışanına kadar toplumun her kesimindeki kitapseverlerin... Gelelim Thyke’nin işleyişine... Öncelikle Thyke’ye üye olmanız gerekiyor. Bunun için de Thyke ile kitap fuarında iletişime geçebilir ya da onlara www.thyke.com internet adresinden ulaşabilirsiniz. Okuma grupları, buluşmaların mümkün olduğunca kolay olabilmesi için bölgelere göre ayrılıyor. Taksim civarında oturanlar, ya da Anadolu Yakası’nda yaşayanlar gibi... Yeni kurulan bir grubun ilk iki toplantısına eski üyeler eşlik ediyor, kitapsever arkadaşlarına yol göstermek amacıyla. Thyke Kitap Kulübü’nün en önemli özelliklerinden biri tamamen özgür olması. Yani her grup okuyacakları kitaplara kendi içinde karar veriyor ve toplantılarda kitabın istedikleri konularını ele alıyorlar. Toplantıların şüphesiz en önemli motivasyonlarından biri yazarlar, çevirmenler... Grup elemanları toplantılarına okudukları kitabın yazarını ya da çevirmenini de çağırıyor. Böylece kitap kurtları akıllarındaki her türden soruyu birinci elden öğrenip, kitabı en ince ayrıntısına kadar çözümlemiş oluyorlar. Şimdiye kadar Selim İleri, Buket Uzuner, Hıfzı Topuz, İnci Aral, Turgut Özakman, Muazzez İlmiye Çığ, Emre Kongar, Ahmet Ümit, Elif Şafak, Doğan Cüceloğlu, Adnan Binyazar ve Nedim Gürsel gibi pek çok yazar Thyke’li kitapseverlerle buluşmuş. ŞİRİN GÜVEN C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle