22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 20 EYLÜL 2008 CUMARTESİ Konser Dans ve eğlence başlıyor İstanbul’un en hareketli eğlence mekanlarından Indigo kapılarını, dans ve müzikseverleri kış sezonunda sıcak tutmak için 26 Eylül Cuma gecesi açıyor. Beşinci sezonuna başlayacak olan mekanda bu yıl da, dans müziğinin dünyaca ünlü temsilcileri sahneye çıkacak. 8 ay sürecek müzik ve eğlence dolu sezonun açılış partisinde Indigo’nun bu seneki DJ’leri Cess, Batu, ve Tufan Demir pikapların başında olacak. Müzikseverler sabahın ilk ışıklarına kadar müziğe ve dansa doyacak. (0212 244 85 67, biletler 25 ve 15 YTL) Livaneli şarkıları söylenecek Mirkelam Hayal’de Bu yıl 28 Ağustos27 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen ‘Avrupa Kültür Başkenti Uluslararası Boğaziçi Festivali’ kapsamında birbirinden önemli konuklar konserler verdi. 25 Eylül Perşembe akşamı da Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde dünyanın dört bir yanında seslendiriler Zülfü Livaneli şarkıları, birbirinden ünlü konuk sanatçıların katılımıyla söylenecek. Dünyaca ünlü caz ve blues şarkıcısı Jocelyn Smith başta olmak üzere, Hakan Aysev ve Yavuz Bingöl gece boyunca Livaneli şarkıları seslendirecek. Dinleyiciler konserin bir bölümünde de şarkıları sahibinin sesinden dinleyecek. Zülfü Livaneli’nin de sahneye çıkacağı konser saat 21.30’da başlayacak. (0216 556 98 00, biletler 40, 20 ve 10 YTL) Türk pop müziğinin en başarılı söz yazarı, besteci ve yorumcularından Mirkelam, 26 Eylül Cuma akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sevenleriyle buluşacak. İlk albümü ‘Her Gece’ ile başladığı müzik yolculuğunda 10 yılı geride bırakan Mirkelam’ın son albümü ‘Mutlu Olmak İstiyorum’ da müzik camiası tarafından çok beğenildi. sanatçı, geçmişten günümüze en beğenilen duygusal ve eğlenceli şarkılarını sevenleri için seselendirecek. Konser saat 00.00’da başlayacak. (0216 556 98 00, biletler 34.50 YTL) Zakkum Ankara’da 2007 Ocak ayında yayınladıkları ‘Zehri Zakkum’ albümü ve albümün çıkış parçası ‘Ah Çikolata’ ile dikkatleri üzerine toplayan Zakkum grubu, 25 Eylül Perşembe akşamı saat 22.00’de Ankara If Performance Hall’de sahneye çıkacak. Yusuf Demirkol, Cem Senyücel, Eren Parlakgümüş ve Emre Yılmaztürk’den oluşan topluluk 8 yıl boyunca Raindog ismiyle bine yakın canlı performans gerçekleştirmişti. Topluluk kendi şarkılarının yanı sıra, Brit rock içerikli cover repertuarından da örnekler sergileyecek. (0312 418 95 06 , biletler 12.50 YTL) Şövalye zırhında albümler Plak ve ardından gelen kaset döneminin dinleyici üzerinde büyülü bir etkisi vardı. Plak dönemini yaşayan dinleyici, kaseti hem ses hem de kalıcılık adına pek değerli bulmasa da daha sonra gelen kuşak için o da önemli hatıraları APTÜLKADİR barındırırdı. Sonra evrenimize CD giriverdi. ELÇİOĞLU Böylece beklentilerimiz artarken bir yandan da kulağımıza (sözümona) daha titiz davranır olacaktık. Tozdan ya da hoyrat kullanımdan zamanla plakta olagelen çıtırtılar, CD’de yoktu. Kasete göre de uzun ömürlüydü hani. Analog dönemin sonu gelmişti ve bizler bunu bir devrim olarak karşıladık. Fakat geçen 10 yıl içinde CD’ler değil plağa, kasete göre bile daha kısa ömürlü olmuştu. Bu, ses kalitesi gibi nedenlerden kaynaklanan kısa bir ömür değildi. Yeni teknolojinin içindeki hızlı gelişmeler müzik yapıtlarını CD olarak biriktirmeyi değersizleştiriyordu. Yeniye ulaşmanın azgın hırsı ve kolay elde etme dürtüleri kaliteyi ikinci plana (fena halde) iterken balık hafızası zevklere sahip oluveriyorduk. Artık eskisi gibi müzik mağazalarına gidip albüm almıyordunuz. Rick Wright. GEÇMİŞİN ALBÜM BÜYÜSÜ Bunun yerine internetten indirip dinleyebiliyordunuz. Hele bir de MP3 vardı ki, yer kaplama sorunu olmadan 10 – 15 hatta 30 albümü tek CD’ye sıkıştırabiliyordunuz. Bundan daha birkaç yıl önce yapımcıların ve müzisyenlerin ortaya attığı “Korsan’a pirim vermeyin” nidalarının artık pek kıymeti kalmadı mı ne dersiniz. İnsanlar albüm almaya yeltenmiyor bile. O geçmişin kaset kaydını yeterli göremeyip beğendiği albümün plağını elde etmek isteyen titizlikte dinleyicinin yerinde yeller esiyor. Durum böyle olunca da zaten bir elin parmağı bile denilmeyecek azlıkta kalan müzik sektörü piyasayı nasıl canlandırabilirim diye yana yakıla dolanıp duruyor. Bu seferki çabaları “kasaları daha da doldurmak” gibi sözcüklerin yakınından bile geçmiyordu. Bu, kelimenin tam anlamıyla uçurumun kenarında bir dal yakalayıp kurtulma çabası, yani varolma kavgasıydı. Bu öyle bir varolma ki, müziğin yaşayıp yaşamamasıyla da alakalı. O geçmişin albüm büyüsünü tekrar canlandırabilmek tek amaç. TV dizilerinin alışkanlık yaratan müzikleri, ünlü kişilerin seçkileri, albümün yanına DVD formatlı görsel ögeler eklemek gibi şeyler denendi. Şimdilerde de SONY&BMG şirketi şık metal kutular içinde “Greatest Hits” albümlerinden oluşan bir koleksiyon dizisi hazırlama yoluna gitti. “Steel Box Collection” adı verilen “Greatest Hits” dizisinde müzik tarihinin ehemmiyetli isimlerine yer verilmiş. İlk olarak Aerosmith, Johnny Cash, Santana, Elvis Presley gibi isimlerle başlayan bu diziyi ardından Bonnie Tyler, Frank Sinatra, Lou Reed ve Janis Joplin’in “Greatest Hits” albümleri takip etti. Bu isimlere daha yeni isimler de gelecekmiş. kaldı. Rick Wright artık yok...” 65 yaşındaydı ve kanser onu bizden almıştı. Deliler gibi yan odaya geçtim ve elimi plakların rafına attım. “P” harfine doğru elimi uzattım ve bir Pink Floyd albümü çektim. Rastgele bir refleksle elime “Wish You Were Here” plağı geldi. Hemen pikaba koydum ve hayallere daldım. O 70’lerin Boğaziçi’nde Arnavutköy’de okul arkadaşım Muammer’le deliler gibi Pink Floyd dinlediğimiz yıllara geri döndüm. Ve ağladım, ağladım… Niye artık öyle güzel müzikler yapılmıyor… Niye plağın büyüsü yok… Niye diye sorma yerine sabah vakti demli bir çay ile Pink Floyd dinleyin anlayacaksınız… Ama plaktan dinleme şartıyla. Dostum Murat Beşer’in dediği gibi plak kabını koklayarak dinleyin. Çünkü orada plağın kokusu vardır. Niye diye başlayan sorulara cevabı böyle bulursunuz. “…Ve güneşleneceğiz dünün zaferinin gölgesinde, Ve yelken açacağız meltemde. Haydi gel evlat, sen kazanan ve kaybeden, Haydi sen gel gerçeğin ve hayalin madencisi ve parılda Parıldat kendini çılgın elmas” (Pink Floyd’un “Shine On Crazy Diamond” albümünden) Nardis’te caz keyfi New Jerseyli caz gitaristi Donovan Mixon, 24 Eylül Çarşamba akşamı saat 21.30’da Nardis Jazz Club’de konser verecek. Şimdiye kadar üç albüm çıkarmış Mixon ayrıca Amerika ve Avrupa’nın birçok müzik kurumunda okutulan ‘Performance Ear Training’ isimli bir kitap yayımladı. Berklee College Of Music’te ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dersler veren müzisyen, müzikal birikimini İstanbul Beyoğlu’nda açtığı ‘JazzPlay Studio’da cazseverlerle paylaşıyor. Gece Mixon’a konserde Elvan Aracı, Ozan Musluoğlu ve Ferit Odman eşlik edecek. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 YTL) PINK FLOYD ÜÇ KİŞİ KALDI Rutinleşmiş CD kapaklarının yerine çok hoş bir metal kutuda yayınlanan bu albümlerin albenisi gerçekten insanı etkileyen nitelikte. Böylesi şık bir tasarımın fiyatının da uygun tutulması da sevindirici. Bu dizi içinden çıkan Janis Joplin albümünün jelatinini hâlâ açmadım. Bu da bana eski plak günlerini hatırlattı. Hani sevdiğiniz grubun plağını alır ve açmaya kıyamazsınız. Zaman izinde onun kapağından çıkması ve ilk defa pikabınızın iğnesinin değmesi gibi duygular aklıma geliverdi. The Dark Side Of The Moon NOTU: Yazıyı bitirdim ve şöyle bir arkama yaslanıp plaklı dönemleri hatırladım. Sadece hatırlamakla olmazdı hemen bir pikaba bir plak koyup dinleyeyim dedim. Ondan önce e postalarıma bakmaya karar verdim. Aziz dostum Bora Çetin’den bir mesaj vardı ve orada şöyle yazıyordu: “Pink Floyd 3 kişi Büyükada’da çok sesli konser Çok sesli müziğe gönül vermiş Acappella Group 34, yarın Büyükada Kültür Evi’nde saat 17.00’de konser verecek. İnsan sesinin bir enstrüman gibi kullanıldığı acappella müziğinde, şarkılar geniş bir koro tarafından seslendiriliyor. Şef Markus Baisch yönetimindeki Acappella Group 34, 27 kişiden oluşuyor. Topluluk adada gerçekleşecek konserde Turnalar, Laçin, Love Of My Life ve Chan Chan gibi sevilen parçaları müzikseverler için seslendirecek. Grup şimdiye kadar İtalya’dan Hollanda’ya kadar onlarca farklı adreste konserler verdi. (0216 382 86 20) sirin.guven?gmail.com En manik depresif konser Geçtiğimiz hafta New York’un ünlü konser salonlarından Radio City Music Hall’un önemli konukları vardı. Alison Goldfrapp ve Will Gregory’den kurulu Goldfrapp ve Martha Wainwright. Hiç durmadan yağmurun yağdığı bir günün sonunda sırılsıklam olmuş bir halde salona kendini atanlara müzik ilaç gibi geldi. ZÜLAL Goldfrapp’tan önce konserin açılışını Kanada KALKANDELEN asıllı Amerikalı müzisyen kzulal?yahoo.com Martha Wainwright yaptı. Bu yıl İstanbul Caz Festivali kapsamında ülkemizde konser veren Rufus Wainwright’ın kardeşi Martha. Folk rock türünde yazdığı şarkıları kendisi yorumluyor. Radio City Music Hall’daki konserinde Martha’yı ilk kez canlı dinleme olanağı buldum. Folk rock’a çok yakın olmamama karşın, esprileriyle süslediği performansından ve özellikle güçlü sesinden etkilendiğimi belirtmeliyim. Martha, o gece son albümü “I Know You’re Married But I’ve Got Feelings Too”dan şarkılar seslendirdikten sonra, dinleyicilere hoş bir sürpriz yaptı. “Rufus da salonda mı?” diye soran dinleyicilere, “Belki” diye yanıt verip sahneye annesini, folk şarkıcısı Kate McGarrigle’ı davet etti. Annesi piyanoda kendisine eşlik ederken mükemmel bir Fransızcayla söylediği romantik bir şarkıyla veda etti. teatral bir görselliği sergiliyordu. Oysa geçen haftaki konserde, sahnedeki Alison bambaşka biriydi. Hippileri andıran rengârenk püsküllü bir kıyafetle, saçları serbest bırakılmış bir halde ve yalın ayak karşımızdaydı. Goldfrapp’ın yaptığı müziğin albümden albüme değişik yönlere saptığının fiziksel bir kanıtıydı Alison’daki dönüşüm. Will Gregory ile birlikte Alison’a eşlik eden diğer altı müzisyen de tamamen beyaz kıyafetler içindeydi o gece. Aslında bu, grubu iyi tanıyanlar için artık pek de şaşırtıcı olmayan bir değişiklik. Kendini doğaya adamış hippi görüntüsü, çok daha dingin bir soundu olan yeni albümleri “Seventh Tree”nin konseptine gerçekten çok uygun. Fakat aynı kostüm içindeki Alison’ı çılgın vuruşlarıyla insanı sarsan “Strict Machine”i söylerken görmek biraz garipti doğrusu... Konserin açılış şarkısı için çok doğru bir seçim yapmış Goldfrapp: “Felt Mountain” adlı ilk albümlerinde yer alan ve müziklerinin taşıdığı o güçlü sinematik etkiyi en iyi yansıtan “Utopia”. Öyle ki, sahnenin arka kısmında yer alan büyük video ekranına düşen renklerin birbirine karıştığı anda, dinleyicilerin de duygusal atmosferi allak bullak oluyor. Duygusal açıdan allak bullak olmak iyi bir şey mi? Bu bir konserde gerçekleşiyorsa, öyle iyi oluyor ki, tarifi zor... Birkaç dakika sonra hatırlamayacağınız melodilerin popülerleştiği müzik dünyasında, bunun değeri çok büyük... Konserin geri kalanında “Felt Mountain”dan başka şarkıya yer vermedi Goldfrapp. Çaldıkları şarkıların çoğunluğu “Seventh Tree”dendi. Ama dinleyiciyi canlandırmak istediklerinde yardıma yine “Black Cherry” yetişti. Koltuklarında hareketsiz oturan insanlar ayağa kalkıp dans ettiğinde salon bir anda kocaman bir dans kulübüne dönüştü. Müzikteki radikal değişim, dinleyicinin ruh halini de etkiledi ve bugüne kadar gördüğüm en manik depresif konsere tanık oldum. (Buradaki “manik depresif” ifadesini olumlu anlamda kullandığımı belirtmeliyim. Çünkü bunu yapabilen grup sayısı çok azdır. Konserlerde genel olarak en başından sonuna kadar aynı tarz müzik çalınır. Goldfrapp’ın en önemli özelliği ise, müzikler arasındaki geçişi büyük bir başarıyla gerçekleştirip dinleyiciyi de peşinden sürüklemesi.) Bir buçuk saat süren konserin en unutulmaz anlarından birisi de, “Clowns” adlı şarkının çalındığı dakikalardı. Bütün ışıkların söndürüldüğü kapkaranlık salonda Alison’ın durduğu noktaya büyük parlak bir ışık yansıtıldı. Şarkı boyunca yalnızca o ışığı görüp Alison’ın olağanüstü güzellikteki sesini duydu salondakiler. O birkaç dakika süresince eminim herkes kendi filmini yazdı aklında. Kimisi yanında oturan sevdiğinin elini tuttu, kimisi uzaktaki sevdiklerini düşündü... Kısacası eşsiz duygular yaratan, en manik depresif konserdi. En kısa zamanda Goldfrapp’ı İstanbul’da da ağırlamak umuduyla... www.zulalkalkandelen.com GOLDFRAPP’IN DEĞİŞKEN RUH HALLERİ Birkaç yıl önce Goldfrapp’ı yine New York’ta ama Radio City Music Hall’a göre çok daha ufak bir salon olan Bowery Ballroom’da görmüştüm. Synthe’leri ile öne çıkan ve club müziğine yönelen ikinci albümleri “Black Cherry”nin turnesini sürdürüyorlardı. Alison, sahneye daracık mini eteği, ayağında topuklu uzun siyah çizmeleri ve yüzündeki ilginç makyajı ile çıktığında müziğin gerektirdiği RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle