22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 20 EYLÜL 2008 CUMARTESİ ESRA ALİÇAVUŞOĞLU esraali?yahoo.com Leonardo da Vinci’nin kült yapıtı La Giaconda namıdeğer Mona Lisa 1911’de Louvre Müzesi’nden çalındığında büyük olay olur. Kimin, nasıl çaldığı, nereye götürdüğü gibi sorular bir yana Picasso’nun bile sorguya çekilmesi bu ünlü yapıtın ne denli önemli olduğunu bir kez daha kanıtlar adeta. Ancak, bu hırsızlık olayının en önemli ayrıntılarından biri Louvre’a gelen ziyaretçi sayısının azalması değil, çoğalmasıdır. Bir zamanlar Mona Lisa’nın asılı olduğu “boş duvarı” görmek için ziyaretçiler uzun kuyruklar oluşturur. Bu olay, bir sanat yapıtının etrafını saran miti, onu salt bir yapıttan öte başka bir “şeye” çeviren herşeyi ne kadar da güzel özetliyor... Müzelerin sanat yapıtına yüklediği olumlu ya da olumsuz anlamlar, izleyicinin müze atmosferi içinde birden bire değişen algısı hem sanatçıların, hem de kuramcıların uzun süredir üzerine düşündüğü, tartıştığı konuların başında geliyor. Mona Lisa’nın varlığıyla olduğu kadar yokluğuyla da varolabilmesini içinde bulunduğu atmosferden soyutlayarak değerlendirmek mümkün değil kuşkusuz. Müzelerin yapıtlar üzerinde sihirli bir değnek etkisi yarattığını kim inkar edebilir ki? Louise Lawler’in İstanbul Modern’de açılan “Suyun Bir Arada Tuttuğu” adlı sergide yer alan işi bir kez daha müzelerin bu sihirli değnek işlevini hatırlatıyor. Lawler’in bir müzede sanat yapıtının bir zamanlar asılı olduğu duvarı ve çivileri fotoğrafladığı 2002 tarihli “Abbau” çalışması sanatın “bir varmış bir yokmuş” halini gösterirken, boşluğun algılarımız üzerindeki etkisine de dikkat çekiyor. Bir çağdaş sanat seçkisi sergi Bunun bir sergi olduğundan emin değilim Halil Altındere’nin ilk kişisel sergisi, Yapı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde açılıyor. 5 Ekim’e dek sürecek “Bunun bir sergi olduğundan emin değilim” adlı sergiyi, İstiklâl Caddesi’ne yolu düşen günde yaklaşık 1 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. René Block editörlüğü ve Melih Fereli danışmanlığında hazırlanan “İstiklâl Serüveni” başlıklı güncel sanat sergi dizisi dahilinde gerçekleştirilen sergide ilk kez balmumu ile çalışan sanatçı, bu malzemeyi, bir azınlığın kahramanı olan, ünü kendinden menkul Pala Şair için kullanıyor. Pala’nın ölümünden bir yıl önce başlanan heykel çalışması, onun hep ait olduğu yerde, İstiklâl Caddesi’nde sergileniyor. Heykelin sergilendiği süre boyunca kapalı olacak Kazım Taşkent Sanat Galerisi de bu haliyle serginin bir parçası olacak. “İstiklal Serüveni” sergiler dizisine bir miti, bir halk kahramanını yeniden üreterek katılan Altındere, caddenin serüveninde Pala’ya da bir yer açılmasının zorunluluğuna işaret ediyor. İstanbul renkleri Ressam Beygü Gökçin‘in bir İstanbul’u renklere döktüğü eserlerden oluşan sergisi Eylül ayı boyunca Lucca Art’da sanatseverlerle buluşuyor. Lucca Art, Eylül ayı boyunca sembolik, özgür ve çok renkli eserlerin mimarı, her fırça darbesinde kendine özgü stilini yansıtan Beygü Gökçin’i konuk ediyor. Resimlerin geçmişten günümüze ulaşan ölümsüz hikayeleri, sanatçının duyguları ve sınır tanımayan enerjisi ile birleşip renklerin dansında sanatseverler için Lucca’da hayat buluyor. Sanatçının, uzun yıllardır yaşadığı Bebek’in ve İstanbul’un keşfedilmemiş renklerine tualinde hayat verdiği eserlerinden oluşan sergisinde bugünün hikayelerinin yarının masallarına dönüşümü de gözler önüne seriliyor. (Tel: 0 212 257 12 55) BAŞARILI BİR SEÇKİ İstanbul Modern’in bu yeni sergisinin tek ilgi çekici yanı Lawler’in bir müzenin boş duvarını fotoğraflayıp bunu yine bir müze mekânında sergilemesi değil elbette. Verbund Koleksiyonu’ndan 39 sanatçının yer aldığı “Suyun Bir Arada Tuttuğu” başlıklı sergi, asıl itibariyle, 1970 sonrası çağdaş sanatın usta isimlerinin işlerinin yer aldığı başarılı bir seçki aslında... Cindy Sherman’dan Gordon MattaClark’a, Nan Goldin’den Sarah Lucas’a, BerndHilla Becher’den Gabriel Orozco’ya pek çok önemli ismi içinde barındıran bu sergi özellikle tarihsel bir kesit sunması ve bunu didaktik olarak da desteklemesiyle öne çıkıyor. Performans ve Mekânlar/Yerler başlığıyla iki tema ekseninde ilerleyen serginin Performans bölümü, 1970’lerden itibaren feminist söylemi benimseyen ve kendini sanat yapıtının öznesi/nesnesi olarak konumlandıran kadın sanatçıların işlerini içeriyor. Kadının toplumsal Cindy Sherman, İsimsiz Film Karesi (yanda). Gordon MattaClark Bölme: Dış, 1974 (altta) konumundan kimlik sorunsalına, bedenin algılanışından kadının toplum tarafından nasıl kodlandığına kadar pek çok problem feminist söylemin dili ile görünür kılınıyor. Bu bölümün baş oyuncusu hiç kuşkusuz Cindy Sherman. Yapıtlarını ilk kez bu denli geniş çapta izleyebildiğimiz Sherman, sayısız kimliğe büründüğü fotoğraflarıyla neden efsaneleştiğinin de yanıtını veriyor. 1970’li yıllarda ürettiği İsimsiz Film Kareleri adlı fotoğraf çalışmalarıyla medyada ve sinemada kadının stereotip olarak nasıl canlandırıldığını ve algılandığını gösteren Sherman, bir bakıma, 20. yüzyılın kültür yaşamını da irdeliyor bu fotoğraflarıyla. İngilizlerin Tracey Emin’den sonra adı en çok telafuz edilen ismi Sarah Lucas maskülen otoportreleriyle, Birgit Jürgessen ise kadının yerleşik kodlarını eleştirdiği otoportreleriyle karşımıza çıkıyor. 1972’de kaleme aldığı Kadınların Sanatı manifestosunda “Kadınların geleceği, kadınların tarihi olacak” diyen Valie Export da kadına dair hemen herşeyi sorunlaştırdığı yapıtlarıyla feminist söylemi görselleştiriyor. İlk kez Santral İstanbul’daki Modern ve Ötesi sergisinde izleme olanağı bulduğumuz Nil Yalter’in 1974 tarihli ilk videosu olan “Başsız Kadın/Göbek Dansı” ise, kadının toplumsal konumuna ilişkin, varolan değerleri sorgulayan güçlü bir eleştiri içeriyor. Oryantalist bakışın Türk kültür yaşamı ile neredeyse özdeşleştirdiği göbek dansının yerleşmiş kalıplarını kıran bu çalışma, çağdaş Türk sanatında daha sonraları kimi sanatçılarda göreceğimiz “kadının adı yok” metaforunun ilk örneklerinden biri ayrıca. Kağıt İşler Barış Sarıbaş, yetenekli genç sanatçılardan biri. Bu sergide izleyeceğiniz yapıtları, sanatçının 2000’li yılların başında ürettiği 25 karton üzerine kömür,kalem ve diğer farklı malzemeler kullanarak yaptığı işlerden oluşuyor. Bugün açılacak sergi, 12 Ekim’e kadar Kare Sanat Galerisi’nde görülebilecek. (Tel: 0 212 240 44 48) YAPITIN MEKÂNLA İLİŞKİSİ Serginin Mekânlar ve Yerler başlıklı ikinci teması ise sanat yapıtının mekânla girdiği ilişkiyi, mekânı algılayışını ve bunu yeniden nasıl konumlandırdığı üzerine şekilleniyor. Gordon MattaClark’ın 1974’te galericisine ait bir evi ikiye böldüğü “Bölme”si ve aynı anda bir kaç katı birden görmemizi sağlayan “Barok Ofis”i anarşistmimarinin en çarpıcı örneklerinden. Ernesto Neto’nun Freud Müzesi için yaptığı içine girilemez ama etrafında dolaşılabilir naylon kafesi, Fred Sandback’in ince iplerle mekân içinde oluşturduğu yeni mekânları, Bernd ve Hilla Becher’in 19. ve 20. yüzyılın endüstri yapılarını fotoğrafladıkları çalışmalar ilk akla gelenler. Lawrence Weiner’in 1993 tarihli işinden ödünç alınarak başlığa taşınan “Suyun Bir Arada Tuttuğu” sergisinin küratörlüğünü Gabriele Schor ve Levent Çalıkoğlu üstleniyor. Bu sergi, çağdaş sanat tarihinin bir bölümünü yeniden ve yakından görmek, okumak için gerçekten bir fırsat. Günümüz sanatının hangi dönemeçlerden bugüne ulaştığının, hangi meselelerin arkasından yol aldığının ipuçlarını veren bir sergi “Suyun Bir Arada Tuttuğu”... İstanbul Modern “Suyun Bir Arada Tuttuğu” 10 Eylül 2008 10 Ocak 2009 MeclisI Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No: 4 Karaköyİstanbul Tel: 0212 334 73 00 İstanbul Üzerine Olasılıklar, Sezgiler... İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Görsel Sanatlar Yönetmenliği tarafından düzenlenen “İstanbul Üzerine Olasılıklar, Sezgiler, Kurgular” adlı sergi İstanbul 2010 AKB Ajansı evsahipliğinde gerçekleştiriliyor. Yıl sonuna dek Atlas Pasajı’nın 3. katında görülebilecek ve 2000’li yıllarda çağdaş sanat alanında ön plana çıkan İstanbul imgesine toplu bir bakış sunan, küratörlüğünü Deniz Erbaş’ın yaptığı sergide Ahmet Elhan, Ali Taptık, Banu Birecikligil, Ceren Oykut, Emre Tandırlı, Hakan Gürsoytrak, Nalan Yırtmaç, Neriman Polat, Nuri Kuzucan, Osman Bozkurt, Sıtkı Kösemen adlı sanatçıların eserleri yer alıyor. Izİzlenim Plastik sanatlar defalarca yaşadığı yenilenmeyi yüzyılımızda çağdaş sanat adıyla yaşıyor. Nasıl bir şey bu? Bol, hem de pek bol teknolojik bir şey. Fotoğraf, film, video gibi birçok açılımlı yeni teknolojiler kullanılıyor günümüz sanatında. Ayrıca yerleştirme, performans gibi sergilemeler de var. Mekana uyum ya da onu aşma, ondan taşma da olası. Ses de var, koku da... Çağdaş sanatçı, ifade edebilmek adına davranıp problem çözercesine girişiyor sanata. Düşüncesini özgürce geliştiriyor, sunuyor. Estetiğe yaklaşımı geçmiştekilerden farklı. Çağdaş sanatta estetik hiç önemsenmeden de yapıtlar üretiliyor. Kavramlar, sorgulamalar ise tıpkı eskiden oldukları gibiler; ancak bir değişim var: Artık farklı eğilimler bulmak amaçlı da çalışılıyor, hatta bu konuda ısrarlı bile olunuyor. İzleyicinin meraklandırılıp düşündürülmesi adeta önceliklerden. Zorluyor çağdaş sanatçı. Simgelerden, sembollerden bolca yararlanıyor. Sanatta çok eski zamanlardan beri bu vardır; hatta zaman zaman sanatı yönlendirici olacak kadar öne de çıkmıştır, biliriz. Ama şimdi onlar da farklı sunuluyorlar. Yalınla, kaosla, karmaşayla, düzenle buluşturulmaktalar, yokluklarla da. Sözün kısası çağdaş sanat pek zengin bir bütün. İzleyenler çağdaş sanatı anlayacağım güdülenmesiyle uğraşa dursun; o, sanat tarihi gündeminde çoktan söz sahibi. İstanbul Modern Sanat Müzesi çağdaş sanatı önceleyen bir müze olarak hazırladığı son programıyla bu eğilimini güçlendirdi. “Suyun Bir Arada Tuttuğu”, “İnsan Halleri”, “Şehir Yükseliyor” bize sunulanlar. Yoğun ve ayrıntılarla donanmış bir dizi çalışmayı kapsayan bu program söyleşiler, filmler, eğitim etkinlikleri gibi destekleyicilerle daha da zenginleşmiş olarak ocak ayının sonuna kadar sürecek. “Şehir Yükseliyor” Paolo Colombo’nun bir seçkisi. Müzenin 9. video programı. Zbig Rybczynski, Ali Kazma ve Fikret Atay’ın yapıtlarını izlettiriyor. Görüntülerde çalışanlar var. Emekçiler var. İşlerine yoğunlaşmışlar. Şehirlerin onlara hazırladığı çalışma ortamlarında tekrar tekrar yineledikleri eylemleriyle sakinler, huzurlular; öylece nefes almaktalar. Bu kısa video filmler aynı zamanda da şehirin seçkin yaşam alanlarından biri olduğunu hissettiriyorlar. İzlerken “Politik girişimler mi, yoksa insani eğilimler mi onu daraltan ve sıkıcı kılan?” diye sorabilirsiniz; yoksa estetik duyarlıktan uzaklaşanların ta kendileri mi onları yaşanmaz hale getirenler? Bizler miyiz? Kim bunlar?… Bu soruların yanıtlarıyla uğraşmak üzere filmlerle başbaşa kalmalısınız. Sınırsız sorgulamalara dalacağınızı şimdiden bilin. Resim sanatında şehirleşmeyi anlatan resimleri anımsamak için ön Rönesans’a kadar uzanıp A. Lorenzetti’nin “İyi Yönetimin Sonuçları” ve P. D. Francesca’nın “İdeal Kent” isimli resimlerini düşünüyorum. ? ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com tiyatro Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor Akbank Yeni Kuşak Tiyatro tarafından, Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Dali sergisi için özel olarak hazırlanan “Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor” oyunu Akbank Sanat’ta başlıyor. Motorsiklet Günlükleri senaryosunun Oscar adaylı yazarı Jose Rivera’dan “gerçek” bir hikayenin gerçek üstü bir kurgulamayla kaleme alındığı bu yeni oyunun yönetmenliğini Mehmet Ergen yapıyor. Oyun 20 ve 27 Eylül’de sahnelenecek. Gerçeküstücü resmin dehası Salvador Dali’nin İstanbul sergisi ile eşzamanlı olarak sahnelenen ve bir anlamda gerçeküstücülük akımının sahneye yansıması olan “Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor” oyunu Akbank Sanat için özel olarak hazırlandı. Savaşın ve yıkımın herşeyden daha gerçek olduğu bir dünyada sürrealizmin farklı bir bakışla sahneye taşındığı yapımda Evren Kardeş, Mehmet Ali Nuroğlu, Deniz Celiloğlu, Nihat İleri, Beyti Engin, Aybanu Aykut Gürses rol alıyor. İstanbul Modern Sanatlar Müzesi ve Çağdaş Sanat1 Şehirlerin yüzyıllarca ressamların ilgisini nasıl çektiğini açıklamakta bire birdir bu resimler. Daha işin başıdırlar, ancak sürecektir bu eğilim. Öyle de olmuştur. Ressamlar savaşları boş ve yıkılmış şehir görüntüleriyle anlatmışlar; endüstrileşmeyi ya da birçok oluşumu şehirlerle imgeleştirmeyi yeğlemişlerdir. İyilik ve kötülük de şehirlerin ayrıntılarına gizlenmiştir. Şehirler gizi barındırır, dışavurumcu da olabilirler. Empresyonizmde, fovizmde, futurizmde, ekspresyonizmde ve birçok dönemde şehir kullanılagelmiştir. Bugün de aynıdır. Peki, biter mi? Tabii ki hayır… “İnsan Halleri”nde sergi koridoru boyunca Sıtkı Kösemen’in fotoğrafları sağınızda dizililer. Sıkça yerleştirilmişler. Bunlar insanın, kendisine uzak kılmak için çok çaba harcadığı ama bir o kadar da yakın oldukları ölümün ya da ölülerin fotoğrafları. “Sanki öyleymiş gibi yap”tan yola çıkılarak çekildikleri aşikar. Ölümle oyun oynayabilmenin aykırılık olmasının ötesinde, bir ayrıcalık olabileceği varsayımını gösteriyorlar. Ölümle ilgilenmek, poz vererek ya da taklit ederek geliştirilen bir oyun olmuştur yüzyıllar öncesinden. Oynanmıştır ve ölüm, oyun boyunca adeta alt edilmiştir. Sergide yatışlarla, yayılışlarla, düşüşlerle o anı taklit eden insanlar fotoğraf karelerine yansırlarken adete bu oyunu oynayıp onu bilmenin ayrılığını mı hissetmişlerdir? Peki, bu biter mi? Tabii ki hayır… Karşı duvardaki Süreyya Yılmaz Dernek ve Ergün Turan’ın fotoğrafları ise siyah beyaz bir dizi. Kurgulanmış bir düzenek önünde poz veren ikili, üçlü çeşitli insanlar görülüyor. Sakince poz vermişler. Birazdan gidecekler. Onlar, oradakiler şimdilik bize bakmaktalar. Herşey öylesine planlanmış gibi. Ama ortada bir iz var. En azından elde bir belge var. “Onların kimler olduklarını biliyor muyuz? Peki bu önemli mi?” diyerek seyredeceğiniz bu diziyle yeni yeni yaşam öykülerine, insan hallerine açılmanız pek olası. İyi seyirler. Bir Kümes Müzikali Tiyatro Alkış’ın sahneye koyduğu çocuk oyunu Bir Kümes Müzikali, bir çiftlikte geçiyor. Çiftlik sahibinin çiftliği devretmesiyle başlayan baskıcı rejimin sonunda demokrasi olgusunun öğretilmesine dayanan oyun, Oktay Şenol tarafından yazılmış ve yinetiliyor. Bülent Aksu, Mahmut Özen, Abdullah Özdemir, Başak İleri, Burcu Saraçoğlu, Okay Şenol, Tan Güneş, Fuat Mete, Taylan Erler’in rol aldığı oyun, bugün, yarın ve 27, 28 Eylül’de Tiyatro Alkış Bomonti Sahnesi’nde minik tiyatroseverlerle buluşacak. snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle